‘Ne Diyosuun’… Nasıl oldu böyle?
Bu televizyon işi bir garip bilmece… Gerçi sinema filmlerinde de bazen yaşanır, umulmadık geri dönüşler ama salon izleyicisine oranla ekran başındakilerin yapımlara ne tepki vereceğini kestirmek daha da güç… Hele ki oldum olası bir türlü güvenemediğim reyting ölçümlerinde!
Kanal D’nin yeni dizisi ‘Ne Diyosuun’un niteliği ve ilk bölümde alınan reyting neticesi de, kötümserliğe kapılmadan, bu bilinçle değerlendirilmesi gereken bir konu.
İlk bölümünü ekiple birlikte izlediğim ‘Ne Diyosuun’, ekrandaki pek çok işte imzası bulunan Limon Yapım ürünü. Dizinin kritiğine geçmeden önce bu işten hayli umutlu olan yapımcı Hayri Aslan’ın birkaç saptamasına dikkat çekmek isterim.
‘Düşler ve Umutlar’ı yakın bir tarihte Fox’ta, ‘Büyük Sır’ isimli günlük dizisini de 24 Şubat’ta Show TV’de izleyiciyle buluşturacak olan yapımcı Hayri Aslan, merakla beklenen ‘Piraye’nin de rafa kaldırılmadığını, çalışmalarının sürdüğünü belirtmekte. Önümüzdeki sezon için de bir dönemin derinliklerini yansıtıyor diyebileceğimiz yeni projelerini çıtlatan Aslan, dizi süreleri konusunda da hassasiyetini devam ettirmekte. ‘Bebek İşi’ ile süre açısından cesur bir adım atan Aslan’ın, dört bölümünün çekimi tamamlanmış beşincisi de tamamlanmak üzere olan ‘Ne Diyosuun’u 70 dakikaya indirebilmek için de yapımlarını uzun tutan Kanal D’yi ikna etmeyi başarabilmiş olması takdire değer doğrusu.
‘SÜPER BİR DİZİ YAAA…’
‘Eski sevgiliyle arkadaş olunabilir mi’ sorusuna odaklanarak yaratılan ‘Ne Diyosuun’, gayet heyecanlı ve neşeli bir bekleyişin yaşandığı galasında, ortalıkta kıpır kıpır dolaşan İlker Aksum’un ‘Süper bir dizi yaaa…’ tezahüratıyla ve değişken saatiyle yayına girdi.
Dört yıl öncesine gidip Ali Kemal’in makyaj sorgulamasının ardından jet hızıyla bir yıl önceye sıçrayan ve ‘Bitti Ali Kemal’e bağlanan açılış ilk bakışta ‘İşte size bir ayrılık komedisi’ der gibiydi. Cansu’nun terk edişinden bir saat sonra başlayan başka kadınlarla tanışma faslı ve ‘sadakat yemini’ de bu ayrılık komedisinin çerezleri olarak araya serpiştirilmişti. Amaaa… Boşta olan Cansu’nun, patron dayatmasıyla, ‘ya yenisini bul ya da eskisiyle barış’ ikilemi arasında kaldığı andan itibaren ‘İşte size bir kavuşma komedisi’ne dönüşüverdi.
‘Ne Diyosuun’un bu komplike içeriği aslında hem anlaması kolay hem de gelişim açısından çok şey vaat ediyor. Ayrıca gerek konunun barışmakla ayrılmak arasındaki gel gitlerini vurgulamak, gerekse karakterlerin birbirlerini algılama durumunu yansıtmak adına diziye, sıkça kullandığımız ‘Ne Diyosuun’ sorgusunu isim olarak seçmek de gayet isabetli olmuş.
İlker Aksum ve Dilara Gönder’in yanı sıra Bülent Seyran ve Ayça İnci’nin de etkileyici karakterler sergiledikleri dizinin anlatım diliyse günümüz modasına çok uygun.
‘Çılgın yumurtacı videosu çektirme’ esprisi… İkiyüzlü kabzımalın benzersiz(!) yakışıklılığı… Borçlusuna uzuv kaybı yaşatmaya niyetlenen kasabın felsefesi… Ve borç takılan cümle esnafın yarattığı mizahi sahneler… Bunlar da 100 numara ayrıntılar.
‘Ukrayna’ya bayi toplantısına gidenler’ taşlaması… ‘Nankör kedi Ali Kemal’ başta olmak üzere, erkeklerin hayvanlarla özdeşleştirilmesi… Sürekli fikir değiştiren kadın figürünün ‘bukalemun’ benzeşmesi… Modern ilişki sonlandırma biçiminin sosyal medya üzerinden yürütülmesi… Nihayet gidecek bir yeri olmayanın mecburi sadakati… Dahası, kadınların kendilerinden küçük erkeklerle birlikte olma modası… Kısacası, ince esprilerin arasına sokuşturulmuş ince ince iğnelemeler de, esnaf karakterlerinin güzel çizildiği dizinin tadı tuzu olarak yerli yerinde. Yani ‘Ne Diyosuun’, anlayabilen için ne dediğini çok iyi biliyor!
Ne var ki İlker Aksum’un ‘Süper bir dizi yaaa…’ vurgulamasıyla ters düşen reytinge endeksli izleyici tepkisi, bu ayrıntıları beklendiği biçimde yakalayamıyor. Peki neden? Bunu cevaplamak çok kolay. Öyle ev ev dolaşıp izleyici zevkini gözlemlemek de gerekmiyor.
‘Ne Diyosuun’ nasıl oldu böyle diye baktığımızda, akışın fazlaca bölünmesi bu olumsuzlukta ilk etken! Bu tür, istisnalar hariç, şimdilik bize ‘beyin yorucu’ geliyor. Dizinin bitiminde yapımcı Hayri Aslan’a da belirttiğim gibi bizim izleyici böylesi ileri-geri abartısından haz etmiyor… Ki, zaten onlar da bu kusurun farkına varıp sonraki bölümlerde düzeltmişler.
Bunun dışında, tam sahneye adapte olmuşken zırt pırt tekrarlanan sahne donmaları da ters etkili! Bu şekilde verilen geri dönüşlü anlatımlarla bütünü parçalayıp akışına gülmek isteyen izleyiciyi konudan kopartmak, özellikle komedilerde negatif etki yaratır. Ortamı soğutur.
Başkalarını bilmem ama benim gözüme batan bir başka ayrıntı da, ‘Dekor yapma’ ve ‘Hayvana iyi bak’ sözlerinin gerekenden fazla kullanıldığı! Tamam, ‘Ne Diyosuun’ içinde dile dolanabilecek özellik yaratılmak istenmiş ama iki lafın başı bunları kullanmak sıkıyor.
SUNUCUDAN DA BAL GİBİ OYUNCU OLUR
Hep derim ya, dereyi görmeden paçaları sıvama alışkanlığı bizde fazlaca yer etmiştir. Nitekim bugüne dek sunuculuğuyla tanıdığımız Dilara Gönder için peşin hükümler de aynı mantıkla sıralanıvermişti. Bilinmeyen bir konuda ahkâm kesmekten bir türlü vazgeçilmiyor işte!
‘Ne Diyosuun’un çekim aşamalarındaki laf kaynatmalarda da durum değişmedi. Kim yeni bir isim olarak sunuluyorsa hemen onun üstünden ön yargı üretimine geçildi.
Öyle ya İlker Aksum, ‘Çarli’den ‘Küçük Kıyamet’e oyunculuk gücünü adım adım ispatlamış bir isimdi zaten. Onun için denecek laf yoktu. Bülent Seyran aynı şekilde pek çok dizi ve oyundan, özellikle de ‘Fatmagül’den taze taze akıllarda. Geriye kim kaldı? Dilara Özmen.
Hemen belirteyim Dilara Özmen için ‘sunucu’ deyip geçmemek lazım. Üç yıllık ahlaklı birliktelikte kadın tarafını temsil eden Cansu karakteri, Dilara Gönder’e çok güzel uymuş.
Nasıl ki, ‘Neden Dilara Gönder? Oyuncu mu yoktu da bir sunucuyu başrol için tercih ettiniz’ sorularını yönelttiğim Limon Yapım yetkilisinden aldığım cevap da, Dilara’nın tercih edilmesinin şans eseri olmadığı, onun bu rolü isteği ve yeteneği sayesinde aldığı yönündeydi. Oyuncu konusunda çok titiz davranılan dizide Dilara’nın yeteneğini geliştirmek için ona özel eğitim de aldırılmış olduğunu belirtelim.
Sonuç ortada… Şaşkınlıktan sevince, kızgınlıktan hüzne her durumun gereğini başarıyla canlandırmış. Hem de ilk oyunculuğu olduğu halde. Anlayacağınız sunucudan da bal gibi oyuncu oluvermiş! Hem mankenlerden, eleştirmenlerden ve sairden oyuncu oluyor da, sunucudan neden olması? Yeteneği, isteği olduktan sonra denecek söz kalmaz.
KANAL DİZİYİ GÖZDEN KAÇIRIYOR MU?
Gelelim reyting öcüsüne… Bazı diziler vardır, iyidirler ama ilk birkaç bölüm gözden kaçar, verimli olamazlar. Ancak izleyici, sıkça karşılaştıkça onları fark eder. Dolayısıyla başlangıçtan morali bozmamalı; reyting öcüsüyle telaşa kapılıp kaliteyi düşürmemeli. Bu gerçeği, şıp diye dizi harcamamak adına da dikkate almak lazım.
Ama bakıyoruz ‘Ne Diyosuun’un yayın programına, yeniliğinden dolayı izleyiciyle sıkça buluşturulması gerekirken, haftalık akışta ortalıkta pek görünmüyor. Normal bölüm yayınının dışında sadece bir kez, o da gece yarısından sonra veriliyor. Bana göre bu hata. Şayet diziyi ağır satmak amaçlanmışsa, planlama doğru yapılmamış. Gün içinde de verilmeliydi.
Öte yandan yayın dilimlerinin neredeyse üçe çıktığı ekranlarda yapımların gün ve saatleriyle oynamanın yanlışlığını da defalarca belirttik. Baştan ne açıklanmışsa öyle gidilmeli. Bu dizinin başarısını ve istikrarını etkiliyor çünkü. Kaldı ki, TV olayını hazmedip oturtan yabancılar çok çok önceden verdikleri programı, önemli bir durum olmadığı sürece saptırmıyorlar.
‘Ne Diyosuun’ için de bu negatif durum baştan devreye sokuldu ne yazık ki. 23.15 diye verilen ilk saatini 22.30’a almak, daha sonra 22.45’e kaydırmak ilk bakışta önemsiz gibi görünse bile izleyiciye itici gelmiştir kuşkusuz. Zira bu tür ayrıntılar kanalın o yapıma bakış açısını ortaya koyar. ‘Bu yapım önemsenmiyor ki böyle oynanıyor’ diye düşündürür!
Sonuçta; ‘Ne Diyosuun’ izlenmeye değen bir komedi, diyorum. Bunu hakkıyla sunmaksa, diziyi gözden kaçırmaması gereken kanala kalmış. Pazar ola…
Anibal GÜLEROĞLU