Dişi kuşlara tavsiyeler

Deniz Barut’tan alıntıyla ‘Gerçeklerle yüzleşince güzel hayat’ diyerek bağlayalım sözü.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Deniz Barut’tan ‘dişi kuş’lara tavsiyeler…

Birsu Demir’le başladığımız ‘Son Çıkış’ oyuncularının röportaj serisinin son konuğu, Deniz Barut… İlgi gören dizilerde, öyküye yön veren ve hayatları etkileyen karakterler canlandıran başarılı bir oyuncu. ‘Son Çıkış’ta da bu özelliği, öğrencilerinin mutluluğu için kendinden ödün veren öğretmen rolüyle sürdürmekte. Aslında onun payına düşen bu karakterler bir bakıma özel hayatıyla da örtüşmekte. Zira sadece oyuncu değil, oğullarının yetişme sorumluluğunda ve bilincinde bir anne kendisi. Biz de buradan başladık söze ve ‘anne’ Deniz Barut’un yaşama-dişi kuşlara bakışını öğrenmek istedik…

RUTİN YORAR BENİ

1-Merhabalar Deniz Hanım… Öncelikle genç yaşta anne olup böyle mükemmel bir fizikle kariyerinizi sürdürmeyi başardığınız için sizi tebrik etmek isterim. Peki, iki çocuk annesi olmanın yanı sıra mutlu bir evlilik yürütmek; üstelik bunları oyunculuğun yoğun temposuyla birlikte yapmak sizi nasıl etkiliyor? Bireysel isteklerinizin ötelendiğini düşünerek ‘Off bıktım’ diye isyan ettiğiniz anlar hiç olmuyor mu?

Çok incesiniz, teşekkür ederim. Biraz genetik, biraz da koşuşturmaca derken (malum iki çılgın erkek çocukla) çok da zor olmuyor fiziği korumak(Gülüşmeler) . Zaman zaman yoruluyorum tabii, söylendiğim de oluyor herkes gibi… Ama doğrusunu söylemek gerekirse seviyorum ben bu tempoyu, yaşadığımı hissediyorum çünkü. Aksine rutin yorar beni... Ne işimden ne de çocuklarım için koşturmaktan vazgeçemem. Böyle çok mutluyum. Bile bile lades sonuçta bizimki.

ARKADAŞ DEĞİL, DİNLEYEN-PAYLAŞAN EBEVEYN OLMALI!

2-Deniz Hanım’a bakıp da imrenmemek elde değil doğrusu diye içimden geçirirken sürdürüyorum sorularımı.

Annelik vasfınızdan devam edersek… Gençlerin ‘Son Çıkış’taki gibi tuzaklara düşmemeleri, arkadaşlarına kanmamaları hususunda anneye düşen görevler neler sizce? Yani bir anne çocuklarına, özellikle de erkek çocuklarına karşı nasıl olmalı? Kötü alışkanlıklar konusunda, uyarı niteliğinde mesajlarınız var mı annelere?

‘Son Çıkış Projesi’ üzerine çalışırken, Yeşilay ile bu konular üzerine çok fazla konuşma fırsatımız oldu. Temelde gelinen tek bir nokta var: ‘Çocuklarınızı dinlemek’. Gerçekten dinlemekten bahsediyorum. Yargılamadan, yönlendirmeden...

Evet. Hayat yorucu, şartlar her zaman ve herkese aynı ve kolay değil. Ama hayatının her anında hiç bilmediği bir dünyaya alışmaya çalışan ve gözünüzün içine bakıp anlamaya çalışan bir çift göz var. Arkadaş olmak değil ama dinleyen ve paylaşan ebeveyn olmayı doğru buluyorum. Yaşadığı her şeyi sizinle paylaşabilecek bir bağ kurduysanız zaten mesele yok demektir.

ÖĞRETMENLİĞİN ÖZEL BİR YERİ VAR

3-Mükemmel bir öneri Deniz Hanım. Keşke her ebeveyn bu dengeyi kurabilse. Peki gerçek yaşamdan dizilere baktığımızda… Lale Devri’nin entrikacı ortamından Kara Para Aşk’ın psikopat düzenine geçiş yaparak ilerlediğiniz dizi kariyerinizde sosyal sorumluluk projesi gibi bir yere sahip, ‘Son Çıkış’taki Nilüfer karakteri… Varlıklı ailesinin olanaklarını bırakıp kenar mahalle çocuklarının dertlerine derman olmaya çabalayan biri. Sizce bu gerçekçi bir karakter mi? Yani atamalar, geçim derdi derken öğrencileriyle bu denli ilgilenen öğretmenlerin olacağını düşünüyor musunuz?

Çok haklısınız. Ancak öğretmenlik bunu gerektirir değil mi? Her meslekten farklı ve çok özel bir yeri var öğretmenliğin. Şu an hala öyle mi, ülkemizde tartışılır. Ama kendi hayatınızın yanında birçok hayatın yükünü de üzerinize alıyorsunuz.

Nilüfer gerçekten böyle bir öğretmen, kendi dertlerini bir kenara koymuş, öğrencilerinden öğrenen, onlardan beslenen biri... Nilüfer’in gerçekçiliği için söylenebilecek en önemli şey şu: Biliyorsunuz Proje Ömer Miraç Yaman’ın Apaçi Gençlik adlı kitabından esinlenerek ortaya çıkmıştır… Ve Nilüfer karakteri gerçek hayatta var olan ve bu kayıp gençlerin hayatı üzerinde çok fazla katkısı olan çok değerli bir öğretmendir. Böyle bir karakteri oynamaktan dolayı da çok mutluyum.

SİNEMA FİLMİNDE OYNAMAK İSTİYORUM

4-Oyunculuk-habercilik-sporculuk üçgeninde bulunmuş biri olarak bu üç meslek arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Yaptığınız işlerde sizi en çok motive eden ortak nokta ne oldu? Buradan bağlantıyla, gelecekte yapmak istediğiniz bir proje var mı aklınızda?

Evet, bu sektörün neredeyse her alanında çalıştım ve tecrübe kazandım. Benim için her biri çok değerli ve vazgeçilmez. Hem kamera önünü hem de arkasını biliyor olmanın çok faydasını görüyorum. Bu bir takım işi. Yönetmenimin, görüntü yönetmenimin, ışık şefimin, sette benim, oyunumun ekrana en doğru şekilde çıkmasını sağlayan herkesin derdini anlayabilmek bu takım oyununu becerebilmemi sağlıyor. Hepsinin ortak hedefi ‘derdi anlatmak’. Bunu da ancak birbirimizi çok iyi anlayarak yapabiliyoruz. En büyük isteğim bir sinema filminde oynamak. Kim istemez ki? Ezberden değil ama benimki gönülden(Gülüşmeler)…

KADIN-ERKEK ARASINDA HER ANLAMDA EŞİTLİĞE İNANANLARDAN DEĞİLİM!

5-Yuvayı dişi kuş yapar demiş atalarımız. Modern dünyada bu söz ne kadar geçerli? Hem dışarıda hem evde çalışan kadınların omuzlarına binen yükü düşünecek olursak, bu söz erkeklere yönelik avantaj durumu yaratmış olmuyor mu? Kadınlara aileye yönelik tavsiyeleriniz var mı?

Yuvayı dişi kuş yapar tartışmasız da, aynı dişi kuşlar bu yükü alma ve her şeyi biz yaparız sevdasından biraz vazgeçmeli belki de. Kadın-erkek arasında her anlamda eşitliğe inananlardan değilim ben. Genetik kodları bu kadar farklı iki yaradılışın eşit olma ihtimali yok. Ancak söz konusu aile yaşamı olunca iş biraz değişiyor tabii… Genellemek yanlış olur. Her ailenin, her çiftin kendi dengesi var birbirini tamamlayan… Annelik gibi, doğru doktor, iyi bakıcı ki bunu anneler çok iyi bilir gibi… Kişiden kişiye önceliklerin değiştiği durumlar var.

Şu dönemde benim fark ettiğim en garip şey şu: Annelik ya da ev hanımlığı denen durumlar ki, bu kadar kutsanması da bunu yaratıyor olabilir. İki farklı kadın profili çıkarıyor ortaya… Ya evin, çocukların, eşinin tüm sorumluluklarını üzerine almış; deli divane olan, yırtınan, parçalanan sözde çok iyi kadın ve örnek anne profili… Ya da kariyerini, hırsını ve özgürlüğünü her şeyin önüne koymuş çok örnek ve güçlü olduğu için çocuk bile yapabilmiş ancak yine çok çözümcü olduğu için her şeyi yardımcılara devretmiş diğer sözde kadın profili... Her ikisi de kendisini unutmuş durumda bence… Toplum doğruları arasında kaybolup gitmiş durumda. Ortasını becerebilen nadir görünüyor bu devirde(Gülüşmeler).

AYNADA GÖRDÜĞÜNÜ SEVMELİ İNSAN

6-Kadın-erkek eşitliğinde aynı fikirdeyiz. Ben de kayıtsız şartsız her hususta eşitlik mantığını abartılı buluyorum. Kadının kendine has bir yapısı var. Dolayısıyla son bölüm soruları biraz kadınsal ve özel olacak. Sürekli göz önünde bulunan biri olarak fiziğinizi ve güzelliğinizi korumak zorundasınız. İki çocuk annesi ve çalışan bir kadın olduğunuzu da hesaba katarsak… Bunu başarmak için ne gibi formüller uyguladığınızı bizlerle paylaşabilir misiniz? Kısaca, yoğun tempodaki kadınların bakımlı olmasının ve zinde kalmasının püf noktaları neler?

Benim mesleğim ruhumu, görüntümü, enerjimi her şeyi içeriyor... Hepsine iyi bakmam gerekiyor. Elimden geleni de yapıyorum bunun için. İyi beslenmek en önemli konu. Kendine bakmak, sporunu yapmak, ruhunu ne besliyorsa onunla meşgul olmak en güzeli... Aynada gördüğünü sevmeli insan... Aynada görmek istediği kadın için de uğraşmalı... ‘Amaan hayat böyle güzel, ben böyle mutluyum’un arkasına sığınmış herkes. Hâlbuki gerçeklerle yüzleşince güzel hayat.

Gülücüklerle ‘Çok teşekkür ediyorum size… Sevgiler...’ diyor güzel oyuncu.

‘Bizden de size sevgiler ve başarı dilekleri’ diyerek gülüşmelerle dolu bu keyifli sohbeti noktalıyoruz. Görüldüğü gibi, en büyük isteği bir sinema filminde oynamak olan Deniz Barut’un cevapları, ‘Başarılı bir kadından tüm kadınlara ve annelere hoş tavsiyeler’ niteliğinde. Bunlara uymak, uygulamak hem çok kolay hem de çok zor. Zira nihayetinde bilinç olayına dayanıyor her şey. Bu noktada da Deniz Barut’un kadın-erkek eşitliği konusundaki görüşleri kilit noktası! Kadınların gerek işinde, gerek ailesinde, gerekse özelinde başarılı olabilmesi ‘kadın olma’ bilincinin geliştirilmesine bağlı. Bana göre bu da, tıpkı zararlı maddelerin kullanımı gibi, bir bakıma sosyal sorumlulukla halledilebilecek bir konu.

‘Son Umut’ dizisinin, dizi olmanın ötesinde değerlendirilmesi ve açtığı yoldan devamının gelmesi temennimiz. Toplumu bilinçlendirme mantığının, şiddete kurban giden kadınların ‘toplum-erkek-adalet’ üçgenindeki yerini kapsayan bir projeyle sürmesiyse en büyük dileğimiz! Toplum yapısını bozan her tür olumsuzlukla yüzleşmenin zamanı geldi de geçiyor. Deniz Barut’tan alıntıyla ‘Gerçeklerle yüzleşince güzel hayat’ diyerek bağlayalım sözü.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal