Dizicilikte sonun başlangıcı mı?

Dizicilik ölmez. Çünkü toplumların günümüzdeki başlıca eğlencesi, kurgular.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

TRT’nin dışındaki kanalların dizilere alışılmışın dışında bir süreyle mola vermesi, yerlerinin yerli-yabancı filmlerle doldurulması ve dahi bunlara da reklamlar alınıyor olması akla ister istemez ‘Dizicilikte sonun başlangıcı mı’ sorusunu düşürmekte.

Birkaç bölümde tası tarağı toplayıp gidenleri, maliyetlerin yarattığı darboğazları da hesaba katarsak bu soru iyiden iyiye güçlenmekte. Peki, hakikaten dizicilikte sonun başlangıcına mı işaret bu tablo?

Gerçek şu ki; Şimdiye dek diziciliğimizi eleştiren, keyfi finalleri kınayan pek çok yazım olmuştur. Özgün işler üretemeyişimizi, uyarlama merakımızı ve bu merakın uygulamadaki yetersizliklerini farklı işler üstünden ele almış, gereksiz ve izleyici sabrını sınayan uzatmaların yarattığı olumsuzluklara değinmişimdir.

İlaveten dış satışların diziciliğin geleceği açısından yüzde yüz garanti görülmemesi gerektiğini de vurgulamışımdır. Lakin tüm bunlar sektörün öleceğine, batacağına inandığımı kesinlikle göstermez. Zira diziciliğimizi yaşatacak pek çok detay bulunmakta orta yerde. Bunları görmezden gelerek değerlendirmek yanlış neticede. Ayrıntıları kısaca sıralayacak olursak…

DİZİCİLİK ÖLMEZ. ÇÜNKÜ…

-Dizicilik ölmez. Çünkü toplumların günümüzdeki başlıca eğlencesi, kurgular. Yarışmaların, gündüz programlarının, reality show’ların içeriklerinin dahi kurgular çerçevesinde geliştiğini düşünürsek kurgularla iç içe olmanın hayatımızdaki önemi daha net çıkıyor ortaya. Daha açık şekilde ifade edecek olursak…

Kurgular; olanca mantıksızlıklarına ve gerçek hayatla zıtlaşmalarına rağmen, insanlara yaşamın sorunlarının ötesinde bir zaman aralığı sunuyorlar. Böylece vazgeçilmeze dönüşüyorlar. Dolayısıyla bu vazgeçilmezlik olduğu sürece de, ister TV ekranından isterse internet ortamından diziler daima izlenecektir. Toplumsal talebi karşılamak için de yeni yeni işler yaratılacaktır.

-Yaşanan ve yaşanacak olan erken finaller diziciliğin öleceğine işaret olamaz. Çünkü her biten dizinin yerine derhal bir yenisi devreye sokulmakta. Zaten bu olanak mevcut olduğu içindir ki, kanallar ‘Nasılsa yedeği var. Belki yeni gelen daha maddi avantaj sağlar’ düşüncesiyle hareket edip kolayca final yapabilmekte.

Öte yandan belli bir süre ekranda kalıp noktalanan işlerin yerlerini başka yapımlara bırakmasının farklı kişilere ekmek kapısı sağlama gibi bir yönü olduğunu da unutmamak lazım. Yani uzun süre hep aynı kişilerin kazanmasındansa, sık sık yeni işler çekerek buralarda görev alacaklara da yaşam şansı tanınabiliyor.

Gerçi yapım şirketleri kadrolaşma havası estirdiği için çalışılan isimler genelde aynı oluyor ama yine de arada başkalarına da ekmek çıkabiliyor. Anlayacağınız erken finaller, emeğe saygı yönünden hoşa gitmese de, dizi sektöründeki çarkların dönmesine engel değil. Aksine iş sirkülasyonunu ve üretkenliği hızlandırıcı kıvamında. Tabii bunun alışkanlık kazanması da yanlış.

-Dizi süreleri, diziciliğin devamlılığını etkileyen güçlü bir faktör olamaz. Çünkü her ne kadar tepki gösterilse, şikâyet edilse de sürelerin uzunluğu, şu an için değiştirilecek bir durum değil. Öncelikle kanallar Ana Haber sonrasını tek bir işle doldurmanın ve uzun süreli reklam almanın avantajını yakalıyor bu yolla.

Yapımcı deseniz… Kanal isteği doğrultusunda hareket edeceği muhakkak. Hem kısa bölüm de çekse aynı kaşeyi ödeyecek başrollere. Hal böyleyken Brezilya yapımlarından boş konuşmalara alışkın izleyicinin de umursamadığı bu uygulamada tek alta gidenler arka planda çalışanlar olmakta. Onların da tepkisi önemsiz kalıyor, iş arayan eleman bolluğunda.

-Maddi darboğazların yaratacağı sıkıntı diziciliğin geleceğini kökten etkilemez. Çünkü durağan süreçler yeni atılımları doğurma gücünü de içinde barındırır. Bu durumun en güzel göstergesi, Yeşilçam döneminden günümüze, sinemacılığın geçirdiği evrede gözlemlenebilir. Kıt olanaklarla yaratılan filmler ve tiyatrocularla başlayan sinema yolculuğumuz, İkinci Dünya Savaşı sonrasında atağa kalkmış ve halkın en ucuzundan tek eğlencesi olan film üretimini artırmıştır.

Ancak 70’li yılların başında TRT’nin televizyon yayınlarını devreye sokması bu gidişatı değiştirmiş ve evden bedavaya izlenen televizyon, sinemamızda kriz başlatmıştır. Sonra 80’li yıllara gelinmiş ve bu kez de video devreye girerek sinemanın krizini büyütmüştür. Ardından yabancı filmlerin çoğalması yerli sinemayı iyiden iyiye darboğaza sokmuştur.

Lakin tüm bu gelişmeler kriz doğursa bile sinemacılığımız ölmemiştir. Dibe vuruşun ardından 90’lardan sonra durum değişmeye başlamış, olumsuzluktan olumlu işler yaratmaya yönelik bir düzen kurularak Türk sinemasının ayakta kalması, hatta uluslararası düzeyde ödüller alan filmlere imza atılması sağlanmıştır. Yani darboğazdan yeni bir gelişim doğmuştur. Aynı durum diziciliğimiz için de geçerli. Maddi problemler hâlihazırda sıkıntı doğursa bile bir şekilde aşılır.

SONUÇTA DİYECEĞİM O Kİ; Promosyonlar bahanesiyle sinema fırsatçılığına girişildiği günümüzde kopartılan fırtınalar ne denli yapay krizlere dayanıyorsa, diziciliğin geleceğiyle ilgili abartılmış kötümserlik sergilemek de gerçekçilik değil, yanlışa düşmektir.

Öte yandan dizi sektörünün bu mantıkla rehavete kapılması, özgünlükten iyice taviz vermesi, senaryoları kökten boşlaması ve izleyicinin aklını küçümsemesi de hata olur! Yanı sıra yenilik yaratmamak, sürekli aynı konular çevresinde dönüp durmak, aynı yüzlerle çalışmak, ücret hususunda birilerine hevenkle verirken diğerlerine koklatmak da diziciliğin dış piyasada zayıflamasına yol açar.

Bu faktörler içerisi için pek önemli olmayabilir. Zira bizdeki izleyicinin oyuncu merakı ve balık hafızasıyla konulara yaklaşıp, benzer işleri izlemeyi önemsemeyen yapısı malum. Buna karşılık sektörü finanse etmekte büyük yeri olan dış pazarda bu detaylar uzun vadede göze batar ve yenilikçilik zorunlu hale gelir… Ki bu noktada, sezonlar boyu süren işler yerine ‘mini dizi’ yaratmaya yönelme ihtiyacı bir kez daha açığa çıkıyor!

Velhasıl başarısız işler karşısında paniğe kapılmak yerine, dengeli bir analizle duruma hâkim olmak ve enseyi karartmadan sektörü geliştirmek şart. ‘Diziler elbet günü gelince veya vaktinden önce ölebilir ama dizicilik sektörü öyle veya böyle varlığını her daim sürdürür’ diyerek koyalım noktayı.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal