Dizideki doktorlar her konuda uzman mı?

Dizi doktorlarının gerçekten kopukluğuna bir başka örnek, branşı ne olursa olsun her olaya müdahale etmeleri… ‘Güllerin Savaşı’ndaki plastik cerrah Ömer mesela…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Fransızcadan dilimize geçen ‘skandal’ yani ‘küçük düşürücü olay’ patlaması yaşadığımızın farkında mısınız? Trafikten siyasete, toplumsal olaylardan din istismarcılığına, iş dünyasından sanat çevrelerine her köşeden çıkabiliyor karşımıza. Pek tabii dizi içerikleri de buna dahil. Konuyu detaylandırsak, çok şey çıkar. Ama bu yazının hedefi, dizilerdeki sağlıkçı halleri. Şöyle ki, sağlıkçılarla daha net ifadeyle tıp dünyasında hizmet vermeyi meslek edinenlerle ilgili yansıtmalar içler acısı durumda. Mesleki mantık bir yana, fütursuzca sergilenen ‘doktor’ tabloları sayesinde açığa çıkan küçük düşürücülük, skandal boyutuna varmakta.

İnandırıcılıktan ve gerçekçilikten uzak doktor hallerindeki skandal yansıma iki açıdan gösteriyor kendini… Baş karakterin doktor olması durumunda, mesleğini icra etmek yerine aşk meşk peşinde koşturan, neredeyse her tarafından para fışkıran, lüks içinde yaşayan havalı tiplerin ukalalıkları ve sağlıksız doktorluk icraatları çıkıyor karşımıza. Kısacası tam anlamıyla mesleki deformasyon örneği teşkil ediyor, başroldekilerin ütopik doktorluk sevdası!

Dizilerin içeriğini dolduran figürasyon babındaki doktorlara gelince… Ya ‘robot’ gibi aynı kelimeleri tekrarlayan, gerçek doktorların normalde asla kullanmadıkları kitap diliyle tıbbi açıklamalar yapan pozisyonda sunuluyorlar izleyiciye… Ya da hasta yakınlarının kendilerine rahatlıkla çemkirdiği, şiddet içeren biçimde kafa tuttuğu sahnelerde ‘kurban’ misali yer alıyorlar. Yani bir zamanların saygın mesleklerinden olan doktorlar, gerçek hayata örnek teşkil edileceği düşünülmeden, dizi çatışmacılığına rahatlıkla meze yapılıveriyor dizilerde.

Birkaç yıl önce, sanırım 2012’de, sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddet olaylarını araştırma komisyonu dizilerde sağlık çalışanlarıyla ilgili doğru mesajların verilmesi konusunu gündeme getirmişti. Geçen süre zarfında ne oldu, ne bitti? Olan biten hep aynı. Şiddet hassasiyetini göstermeyen yapımların sağlık çalışanlarıyla ilgili yapıcı mesajlar veremediği meydanda. Yanı sıra yanlış algılara sebep olup güven sarsıcı hale gelindiği de bir gerçek. Hepsi reyting uğruna.

DOKTORLARIN DİZİ HALLERİ NİYE GERÇEKÇİ DEĞİL?

Kuşkusuz her mesleğin, olumsuz özelliklerle işlenmekten dolayı, kurgu dünyasından şikayeti vardır. Ancak eminim hiçbirisi, sağlıkçıların daha net ifadeyle doktorlarınki kadar olamaz. Ne kadar serzenişte bulunsalar haklılar. Zira defalarca dikkat çektiğimiz halde duyarsızlığı sürdüren diziler, hayati değer taşıyan doktorluk mesleğinin cılkını çıkartmış durumda. Dahası saçma sahnelerle izleyiciyi etkileyip sağlıkçılara karşı tavır ve beklentilerini yönlendirmekte. Zaten yazının çıkışı da, bu husustaki şahsi gözlemlerime ve yakınmalara dayanıyor.

Misal… Bir süredir babamdan dolayı mesken tuttuğumuz bir üniversite hastanesinin acilinde karşılaştığım durum ‘güleriz ağlanacak halimize’ dedirten türden. Ancak dizilerin yarattığı etkiyi algılamak adına dört dörtlük bir örnek. Kısaca özetlemek isterim.

Ambulans acilin önüne geliyor. Arkasından da bir araba. Sağlık görevlileri ambulansın kapısını açmış hastayı indiriyor. O esnada özel arabadan fırlayan hasta yakını kadın koşturuyor acilin kapısına... ‘Doktor nerde’ diye başlıyor bağırmaya. Sağlıkçılar hastayı içeri sokarken kadın bağırmasını sürdürüyor. Tabii güvenlik giriyor devreye ve doktorların içeride olduğunu merak etmemesini söylüyor. Kadının verdiği cevap şöyle: ‘Televizyondaki doktorlar hastayı acilin kapısında karşılıyor. Bunlar niye içerde oturuyor? Şikâyet edeceğim hepsini’. Güvenlikçi; ‘Teyze onlar film’ dese de ikna edemiyor. Oradakilerden kimi gülüyor, kimi kadına hak veriyor. Çoğu acil olmayan hastaların doldurduğu acil servis önünde şamata sürüyor. Tam dizilik değil mi?Tablonun devamı da var ama etkileşimi göstermek adına bu kadarı yeterli.

Peki, bu durumda kime kızmalı? Acilin önünde bas bas bağırarak dizilerden gördüğü muameleyi bekleyen kadına mı? Yoksa gerçek hayatta, ambulans uyarısıyla haberdar olunan hakiki acil hastalar dışında, asla karşılaşılmayacak hallerden olan ‘ambulansı kapıda karşılama’ ritüelini her doktorlu yapımda gözümüze sokmayı marifet sayan dizicilere mi?

Dizi doktorlarının gerçekten kopukluğuna bir başka örnek, branşı ne olursa olsun her olaya müdahale etmeleri… ‘Güllerin Savaşı’ndaki plastik cerrah Ömer mesela… Ya da ‘Arka Sokaklar’ın her derde deva doktoru… Tıpkı bütün olaylara müdahale eden polis ekipleri gibi dizi doktorları da bütün sağlık sorunlarının içine sokuluyor. Bunları izleyenler de gittikleri sağlık kuruluşundaki doktordan aynı performansı bekliyor. Örnek mi? Çocuk doktoruna oğlunu muayene ettirdikten sonra kendi hastalıklarını sıralayan ve ‘Ben çocuk doktoruyum. Dahiliyeye gidin’ cevabını alınca ‘Doktorsun işte baksan ne olur’ diyerek çıkışan ve dizi doktorlarını örnek gösteren anne mesela… Bu, doktor tanıdığımın yaşadığı küçücük bir olay. Eminim benzeri ve daha beteri pek çoktur. Vaziyet böyleyken ‘Dizicilerin doktor halleri niye gerçekçi değil’ diye sorgulamaktan kendimizi alamıyoruz. Dizicilere akıl, doktorlara sabır…

DİZİLER, SAĞLIKÇILARA GÜVENİ SARSMAKTA

Sağlık programlarının herkesi tıp profesörü haline getirip doktorların başına ‘doktordan daha doktor’ olarak musallat etmesinden tutun da misal, ‘Paramparça’nın abartı sergilemek adına sağlık ekibi dururken Hazal’a ilk yardımı anne-babaya yaptırmasına… Televizyondaki yapımların sağlıkçı yönü maraz dolu! Bu marazlılığın yarattığı en büyük olumsuzluksa, diziler sayesinde doktorlar başta olmak üzere tüm sağlıkçılara güvenin sinsi sinsi sarsılması.

Örneğin; Tıp ve burslu eğitim adına fazlasıyla kötü örnek yaratmış olan ‘Kara Para Aşk’ta Tayyar Dündar karakteri sayesinde doktorluk mesleğinin nasıl organ mafyasının hizmetine girdiğini görmekle kalmamış, kişinin rızası dışında alınan organın kurgusal saçmalıklar dahilinde nakline şahitlik ederek, bu tür sahnelerin çok hayati bir konu olan ‘organ bağışı’nda ne derece olumsuz motivasyon yaratabileceğini de sorgulamıştık. Nasıl ki, dizi bitse dahi etkisinden kurtulamayıp ‘Adam kendi oğlunun böbreğini çalıyor. Bunlar hep gerçek şeyler. Organ bağışçısı olunur mu hiç bu devirde? Daha ölmeden kaçırıp keserler insanı’ diyen komşu teyzelerin dizilerle perçinlenen bakış açısı ne kadar haklı olduğumu ispatlamakta.

Öte yandan dizilerdeki sağlıkçıların para karşılığında veya duygu sömürüsüyle sürekli katakullilere alet edilmeleri de ayrı bir güven sorunu yaratmakta…

Resmi babanın veya resmi annenin onayını gerektirdiği halde ‘Kocamın Ailesi’ ve ‘O Hayat Benim’de DNA testinin hatır gönül rastgele yaptırılabileceğini, bu testte veya gebelik raporunda sahteciliğin çok kolay bir şey olduğunu kanırta kanırta işleyerek sağlıkçıları töhmet altında bırakan diziciler, bu tarz tetkiklere karşı ‘Acaba mı’ şüphesini bir hayli tetiklediler.

Benzer biçimde, hamile kalma problemi yaşayan kahramanların dizilerdeki tablosu da sağlıkçılar adına sakıncalı! Bunun en ölümcül örneğini ‘Poyraz Karayel’deki Songül-Sadreddin sayesinde izledik. Doktoru, para sevdasıyla, gizli kapaklı işlere daldıran dizi, Songül’ün yalanlarıyla doktorun ölümüne sebep olup bu noktada tüyü dikmişti.

Yumurtası olmayan Defne’yi mucizevi biçimde hamile bırakmayı başaran ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’deki tıp skandalı deseniz, apayrı bir konu. Tıp etiğiyle değil de kaynana talimatıyla hareket eden doktor, taşıyıcı anneliği kabul edenin izni olmadan yumurtasını alıp dölledi. Şimdi bu tablo, taşıyıcı annelik veya tüp bebek çarelerine başvurmayı düşünenler açısından doktor güvensizliği yaratacak bir durum olmaya müsait değil mi? Yorum sizin.

Peki ya ‘Bir Deniz Hikayesi’nde karşımıza çıkan, final yapan Yaz’ın Öyküsü’ne de temel teşkil eden sağlıkçı-aile işbirliğiyle anneye ‘Çocuğun öldü’ deme modasına ne demeli? Veya ‘Kertenkele’deki hemşirenin yersiz bir telefon konuşmasıyla moral bozukluğu yaşayarak yaptığı hatayı nasıl kabullenmeli? Bunları sık sık izledikçe hemşirelere, doktorlara gel de inan.

Sonuçta; Birbirlerini taklitte gecikmeyerek benzer senaryo gelişimlerine giden dizilerin eşdeğer ‘doktor’ mantığı, skandal! Parasızlıktan kıvranan karakterlerin devlet hastaneleri yerine ille de özelleri tercih etme merakı da cabası. Elbette her meslekte olduğu gibi sağlıkçılar arasından da kötüler bulunuyor. Ancak dizilerle gerçek yaşamdakiler, bilinçaltını etkileme bakımından aynı değerde tutulamaz. Zira hep göz önünde olan diziler, olumsuzlukları sürekli yansıtarak, bunları kanıksanır hale getirme özelliğine sahip. Dolayısıyla özendirme-yönlendirme güçleri de daha yüksek. Bu ise hassasiyeti sokuyor devreye.

Lakin bu hakikatleri, diziciler umursamıyor. Duyarsızlığa ‘Dur’ diyen olmadığı için de gerçek yaşamda zor şartların yanı sıra bilinçsiz hasta yakınından gelecek şiddet tehlikesiyle mücadele veren doktorların, kendilerine ‘sahtekârlığa müsait’ imajını layık gören dizi çıkarcılığına kurban edilmesi sürüyor. Tabii dizilerdeki doktor algısıyla hırsları bilenenlerin olumsuz etkilenmesi de! Gerçeklerden kopuk doktorculuk oynayan senaryoların tez günde hatalarını görmeleri ve adam gibi, gerçekçi doktor profili-hastane atmosferi yaratmaları temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal