Dizilerin sağ gösterip sol çakan ‘anne’ profilleri

Tabii bütün dizileri masaya yatırıp çifte standartlı anne profillerini incelemek mümkün değil. Öte yandan buna gerek de yok zaten. Zira çoğu birbirinin klonlanmışı gibi.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Çatışma dolu gündemin acılara gark ettiği annelerin, eşi tarafından öldürülen kadınların hüzünlü gölgesinde bir ‘Anneler Günü’ daha geldi geçti. Geçmişine, geleceğine kutlu olsun diyelim biz de ve ‘Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim’ diyen Napoleon Bonaparte’ın kulaklarını çınlatalım. Annelerin dolayısıyla kadınların toplumsal yapıdaki önemini vurgulayan bu söz aslında her açıdan kılavuz olmalı cümlemize. Anaların değeri sözde değil, özde bilinmeli. Çünkü televizyon kanallarının, dizi yüzlerine söylettikleri süslü cümlelerle ekranlardan hatırladıkları; ‘O Hayat Benim’in Efsun’unun kaynişine ‘Bugün Anneler Günü’ diyerek el uzattığı; yetkililerin klişe törenlerle paye dağıttıkları; evlatların hediye bazında gönül aldıkları anneler bunların çok ötesinde önemi hak etmekte.

Peki, Napoleon’un felsefesi bizdeki yaşamsal algıda kendini gösteriyor mu? Ne gezerrr… Eğitimsiz bırakılan, hor görülen, erkeğin dayatmalarıyla ezilen, küçük yaşta anne olmaya zorlanan, aile kurumu başta olmak üzere toplumun her kademesinde yeterince söz sahibi olamayan analara-kadınlara yönelik bakış açısı eski tas eski hamam. Dahası, dizilerin kopyalarcasına yarattıkları çıkarcı, fitneci, yanıltıcı ‘anne’ profillerinin allanıp pullanıp beyinlere işlenen tavırlarının arka planındaki yönlendirici olumsuzluklar da bunda etken.

Dolayısıyla ‘‘Bir gün değil her gün anneler günü olmalı ve annelerimiz Napoleon’un işaret ettiği biçimde iyi vatandaşlar yaratma kapasitesinde yetişmeli’’ mantığı doğrultusunda olaya yaklaşmak ve içeriklerindeki en sosyetik anneye dahi kendi çocuğuna ‘yavrum, kızım, oğlum’ yerine ‘Anneciğim’ dedirtecek kadar banalleşmeyi marifet sayan dizilerin yarattıkları ikircikli anne kavramı üstünden değerlendirmede bulunmak daha doğru olacak. Tabii bütün dizileri masaya yatırıp çifte standartlı anne profillerini incelemek mümkün değil. Öte yandan buna gerek de yok zaten. Zira çoğu birbirinin klonlanmışı gibi. Bu nedenle romantik komedilerin, lay lay lom dizilerin şinanay annelerini bir yana bırakıp diğerlerinden öne çıkan birkaçını ele almak yeterli. Buyurunuz, dizilerin rutininden sivrilen annelere…

YETER’İN GÜNAHKÂR ANNELERİ

Ekrandaki yapımlar arasında en dikkat çekici anne profilleri sunan iş, ATV’nin sevilen dizisi ‘Yeter’! Çünkü buradaki anneler iyilikle kötülüğü bir arada sergileyen ve izleyiciyi fikir çatışmasına düşüren vasıflara sahip. Şöyle ki; ‘Yeter’ dizisindeki anneler, çok çetrefilli… Yüzeysel bakıldığında mazlum gibi duran, özündeyse bencillikleri doğrultusunda kolay affedilmeyecek hatalar yaparak günahkârlaşmış tipler. Bunlar, Aylin ve Zahide!

Pelin Karahan’ın canlandırdığı Aylin’den başlayacak olursak… Düzen-disiplin meraklısı kocasının temposuna ayak uyduramayan, kendi silik karakterini ve kişisel yetersizliğini aile içi ilişkilere yansıtarak huzursuzluğa sebep olan, çocuk yetiştirmenin sadece ‘Anneciğim’ şeklinde hitap etmekten ve çocuğu alabildiğine kendi haline bırakmaktan ibaret olduğunu sanan bir tip olarak gördüğüm Aylin, kesinlikle tasvip edilemeyecek bir anne profili. Bir çocuğun hem kendine hem de topluma faydalı yetişmesi için sadece sevginin yeterli olmadığını, yanı sıra disiplinin de gerektiğini göremeyen; kocasının popülerliği yanında iyice pasifleşerek ‘ezik-mağdur’ kadına dönüşüp bunu oğluna da yansıtan bir anne modeli olarak karşımıza çıkan Aylin, bu başlangıcın ardından daha vahim bir yüz sundu bize… ‘Acıların kadını’ havasında yırtınıp kocadan ruhsal şiddet gören melek pozu sergilerken, acımasızlığın ve bilinçsizliğin bu kadarına pes dedirtircesine, doktor-hemşire işbirliğine girişip kocasına kızlarının öldüğünü söyletebilecek kadar şeytanlaşıverdi. Sözde kocasının baskıcılığından sakınmak istediği kızını, Yekta’dan bin beter yozluktaki Filiz’in anneliğine emanet eden Aylin böylece hem kocasının babalık hakkını yıllarca gasp etmiş oldu hem de küçük Duru’nun bilincini, hayatını etkiledi. Şimdi bu tabloda Aylin’i ‘çocuklarının iyiliği için uğraşan anne’ şeklinde değerlendirmek mümkün mü? Kesinlikle hayır. Bana göre Aylin, kocasını yüksek profilini hazmedemeyen, ona ayak uyduramayan ve tüm bunların acısını çocukları üstünden çıkartmak isteyen… Buna karşılık kocasının maddi olanaklarının keyfini sürmekten de vazgeçmeyen sakıncalı bir kadın. Dolayısıyla dizilerin içinde en tehlikeli gördüğüm anne de o!

İdil’in doğacak bebekten ziyade kendi beden formunun bozulmamasını düşünerek yerli yersiz aktiviteler yapıp bebeği tehlikeye atan anne adaylarına örnek olarak yer aldığı ‘Yeter’in, diğer masumiyetle suçluluğu bünyesinde barındıran annesi Rüçhan Çalışkur’u yeniden ekranda görme keyfini tattıran Zahide… Görünürde, oğlu tarafından ihmal edilmiş çilekeş anne durumunda. Ancak geçmişe baktığımızda durum değişiyor. Sakatlanan bacağının intikamını almak için Yekta’yı sarhoş ve dayakçı babayla bırakıp diğer oğlunu yanında götürecek derecede bencilleşebilen biri o… Çocuklarını terk edip gitmeyi, kocadan kurtuluş olarak görüp kendisini çok seven oğlunun ruhsal dengesini bozan Zahide, kendi gücüyle hayata tutunup ilerleyen Yekta’nın kaygılarının ve iç huzursuzluğunun müsebbibi. Bu nedenle Zahide’yi de ‘Ama koca kötülüğünden bıkmış’ mazeretiyle masumlaştırmak hata olur.

Kısacası; ‘Yeter’in günahkâr anneleri, Aylin ve Zahide, bir annenin geçmişte yaptıklarının çocukların kişiliğinin oluşmasında ne denli önemli olduğunun gösteren profiller. Tavsiyemiz, gerçek hayatta onlar gibi anne olunmaması yönünde!

KARAGÜL’ÜN YALANCI ANNELERİ

Ekrandan gerçek yaşama rol modellik yapan kusurlu anne tiplerinin bir kısmı da ‘Karagül’de çıkıyor karşımıza. Antalya Televizyon ödülünün de sahibi olan dizide sezonlar boyu annelerin çatışmasını izledik durduk. Aşkla özveriyi, yöresel baskıcılık ve yalancılıkla buluşturarak kızgınlık ve hoşgörüyü bir arada hissetmemizi sağlayan ‘Karagül’ annelerinin başını çeken de kuşkusuz Kadriye Ana oldu…

Şerif Sezer’in başarıyla canlandırdığı Kadriye Ana’yı, törelere bağlı, özlü sözlerle akıl veren, aile birliğini korumak için çırpınan, Kendal’ın kötülüklerini dizginleyen bir anne olarak tanıdık en baştan. Gel gör ki, bölümler ilerledikçe Şamverdi Ailesi’ndeki yılanın başı olduğu gerçeği de çıkıverdi ortaya. Bebeğini öldü bilerek, Yekta’nın kadın versiyonuna dönüşen Ebru’nun oğlunu elinden alma konusunda da, Melek kızın intiharına giden süreçte de, Narin’in ve Emine’nin mutsuzluğunun perde arkasında da hep Kadriye’nin yalanlarla örülü dünyasının olduğunu gördük… Ve anladık ki, Mehdi’nin oğlu olmayan Kendal’ı doğuran, sonra da kendi günahını ona yükleyen Kadriye’nin analığı aslında hiç de makbul değil. Herkesten gizlediği yalanıyla hem Kendal’ın ‘sevgisiz bırakılmış, itilmiş çocuk’ olmasına, dolayısıyla kötüleşmesine sebep olmuş… Hem Kendal’ın gerçek babasının hayallerini-yaşamını etkilemiş, babalık hakkını elinden almış… Hem de baba ayrımcılığıyla bilenen Kendal’ın Murat’a düşmanlaşmasına yol açmış. Yani ‘Karagül’ün günah keçisi durumundaki Kendal’a kabahat bulmadan önce yalanlarıyla suçun kaynağına dönüşen ve Murat’ın, Fırat’ın ölümüne giden yolun taşlarını döşeyen Kadriye Ana’yı iyi analiz etmek şart.

Ebru Ojen Şahin’in sunduğu Sibel karakteriyle, annelik konusunda özverili yalancılık örneği veren ‘Karagül’ün bize gösterdiği ikinci zararlı yalancı anne, Özlem Conker’e pek yakışan Narin… Sürekli kendi isteği dışında olayların geliştiğinden, Murat’ın avuntusu için Baran’ın kucağına bırakıldığından ve bu çocuğun Ebru’dan çalınmasında suçunun bulunmadığından dem vurmasını dinledik. Ne var ki, kazın ayağının bu kadar basit olmadığı kesin. Sevgiyle ve çocuk özlemiyle maskelenmiş, aile büyüklerinin dayatmasıyla desteklenmiş bu yalancılığın özü, bencilliğe ve kadınsı kıskançlığa dayalı. Yani kötücül dürtüler, iyi niyetin üstünde. Nitekim Narin’in Baran’ın gerçek annesi değil de Murat’ın nikâhlı karısı olarak görüp kinlendiği Ebru’ya oğlunu kaptırmamak için neler yapabileceğini de izledik. Dolayısıyla gerçek yaşamda da rastlanan böylesi durumları ‘annelik’ vasfıyla tolere etmek imkânsız.

Anlayacağınız; ‘Karagül’ün annelerinin yalancılığı, ‘beyaz yalan’ olarak görülecek türden değil. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, kızlarla oğlanların daha evlenmeden mercimeği fırına vermede, aile içi gizli ilişkilerle çocuk peydahlama konusunda şehirlileri geride bıraktığına sıkça rastladığımız yöreli-töreli işlerden biri olan dizi veda ederken ardında Kendal’ın harika oyunculuğunun yanı sıra ders alınması gereken iki yalancı anne profilini de hatıra bırakacak.

KIRGIN ÇİÇEKLER’İN ÇARPIK ANNELERİ

Hayli yoğun duygu sömürüsüyle ekrana çıkıp yetimhane kızlarının yaşam mücadelesi üstünden ajitasyona girişerek puan toplayan ‘Kırgın Çiçekler’ de, dizi dünyasına tip tip kötücül anne figürü kazandıran yapımlarından. Üstelik buradaki annelerin hepsi de kötülük gafletine daha saplanmış, birbirinden çarpık profillere sahip.

Olanakları olduğu halde çocuklarını yetimhaneye emanet edip kendi zevklerini ön planda tutarak yaşamayı seçen anne modellerinden en çok sinirimi bozan, Eylül’ün annesi Mesude! Derya Artemel tarafından canlandırılan Mesude, koca budalası olup bunu ‘hayata tutunma’ sahtekârlığıyla gizleyen kadın örneği… Babalığının kendisini taciz ettiğini söyleyen kızına inanmak yerine, onu ayak altından çekip küçük kızını da yem yaparak kocasının oyuncağına dönmeyi tercih etmiş çarpık anne profili… Senaryo dönüşüm yaşasa bile böylesi anaların yaşamdaki çokluğu ve Mesude gibilerin tacizciden daha suçlu olduğu gerçeği orta yerde durmakta… Nasıl ki, toplumun bozulmasında böyle anaların payının büyüklüğü hakikati de!

Öte yandan Birgen Engin’in canlandırdığı Banu da, Kader’in zengin erkek meraklısı annesi olarak ‘Kırgın Çiçekler’in çarpık anneler kategorisinde yerini almakta. Yetimhanedeki kızını, zengin kocadan olan çocuğunu kurtarmak için kullanmaktan çekinmeyen Banu, kötü-ayrımcı-çıkarcı-dalavereci annelik konusunda bir hayli ayrıntı yaşattı bize. Ne demeli… Allah böyle anneleri ıslah etsin!

Anneliği, sözde olan anneden geçilmeyen ‘Kırgın Çiçekler’de bir diğer ‘evlerden ırak’ anne tipi, Veda Yurtsever’in canlandırdığı Nazan… Defne ve Serkan’ın burnu havada annesi olarak karşımıza çıkıp hünerlerini bir bir sergileyen Nazan, kendisini dost bilenlere dahi kazık atabilecek oranda karaktersiz bir anne. Ailesini kaybeden Cemre’nin mirasını çalan, yetimhane kızlarını elinden gelse bir kaşık suda boğmaktan çekinmeyecek olan Nazan’ın açgözlülüğü, öfke dozunu yükselten türden. Hal böyle olunca da Nazan’ı, sadece fakir kadınların değil para içinde yüzenlerin de çarpıklıkta sınır tanımayacağını ispatlayan anne modeli kategorisine sokmamız kaçınılmaz.

Sonuçta; ‘Kış Güneşi’nde, Şenay Gürler’in sergilediği Leyla performansıyla, Mete-Efe ikileminde, evlat kaybetmenin hüznü sevince dönüşürken aynı anda ikinci kez aynı acıya düşen bir anne profilini sunarak fark yaratan dizi dünyamızdaki anne profillerine dair söylenecek söz çok. Biz şimdilik sağ gösterip sol çakan olumsuz annelere dair saptamalarımızda bu kadarla yetinelim ve ‘İyi görünümlü kötülerden ders çıkartırken, gerçek iyi annelerin kıymetini bilelim’ diyerek koyalım noktayı. Annelere her gün bayram olsun…

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal