Ekranın akla zarar babaları…

Kimisi, dizilerdeki annelere yüklenerek haksızlık yaptığımızı düşünüyor. Kimisi de ‘Hep kadını eleştiriyorsunuz. Hiç mi benzer durumda örnek olan erkek karakter yok’ diye sorguluyor.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim’ demiş atalarımız. Bu sözü; arkadaşlıkların sanal âlemden ibaret kalmaya başladığı, dizilerin kurgusal dünyalarının yaşamımızda eş-dost muhabbetinden daha fazla yer tuttuğu günümüze yorumladığımızda, ‘Bana sevdiğin dizi karakterini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim’ desek yeridir. Nitekim dizilere ivme kazandıran da, yarattıkları karakterlerin taşıdığı özellikler. Dolayısıyla izleyici, kendisini ekrandaki karakterler içinden hangisiyle özdeşleştiriyorsa; kimin yaşamına daha çok özlem duyuyorsa o yapım diğerlerine fark atıyor.

Bu açıdan kurgusal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşen ve olumsuz yönde motivasyona aracı olmaya müsait konumdaki karakterlerin özenle yaratılmasında ve yanlış algılamalar doğuran ayrıntılarının saptanmasında fayda var. Nasıl ki önceki yazıda dizilerin çifte standartlı annelerinden öne çıkanları ele alıp iyi görünen karakterlerin perde arkasındaki kötücül yönleri detaylandırmıştım. Meğer dizi analarından şikâyetçi olan bir dolu izleyici varmış! Yazıma yönelik pek çok olumlu yorum geldi. ‘İyi ki de böyle bir konuda yazmışım’ dedirten görüşlerin ortak yönü, dizilerdeki kadın karakterlerin ve annelerin hemcinslerine kötülük yapma hususunda erkeklerden daha beter oldukları! Geçmişte bu konuda yazmıştım zaten. Bu nedenle uzun uzadıya üstünde durmayacağım. İzleyiciden gelenleri ana cümlelerle özetlemekle yetineceğim. Ne diyor izleyici?

‘Dizilerdeki bu kadınlar, erkek kötülüklerinin anası’ diyeni de var… ‘Bu diziler sayesinde zavallı duran kadınların ne dolaplar çevirdiği daha iyi çıkıyor ortaya’ şeklinde kadınları topyekûn aynı kefeye koyanı da. En çok şimşekleri üstüne çeken dizi annesiyse, ‘Kırgın Çiçekler’deki Mesude! Yüzsüz Kemal’in tacizciliğinin ana sebebi olarak görülen bu karaktere duyulan kızgınlık had safhada. Hakaretler bir yana… Düşünceler, ‘Böyle analar yüzünden aile içi tecavüzler, dayaklar yaşanıyor. Kadın, çocuğuna inanmayıp meydanı boş bırakınca ailedeki sütsüz erkeklere gün doğuyor’ şeklindeki cümlelerle dile getirilmekte. Haksızlar mı?

Öte yandan gelen yorumlarda payımıza düşen eleştiriler de mevcut. Kimisi, dizilerdeki annelere yüklenerek haksızlık yaptığımızı düşünüyor. Kimisi de ‘Hep kadını eleştiriyorsunuz. Hiç mi benzer durumda örnek olan erkek karakter yok’ diye sorguluyor. Eleştirdiğimiz anne figürlerine karşı haksızlık yapmadığımız, karakterlerin gidişatıyla meydanda. Buna karşılık, dizilerden çifte standartlı erkek örnekleri vermek de, kadın izleyiciye borcumuz. Öyleyse dizileri bir kez daha inceleyelim ve ekranın akla zarar üç babasını değerlendirelim.

HAYAT ŞARKISI’NDAKİ GİZLİ KÖTÜLÜK, BAYRAM BABA!

‘Erdem kılığına girmemiş, ondan destek almamış kötülük var mı’ demiş ‘Karakterler’ eseriyle ünlü yazar Jean de La Bruyere… Gerçekten de kötülüğü kabul edilebilir hale getirip egemen kılmanın en kestirme yöntemi, onu erdemli-iyi gibi göstermek!

Ekrandaki dizilere baktığımızda ‘Hayat Şarkısı’ bu yolu her açıdan izleyen bir iş… Yarattığı şeytani kadın figürünün yanı sıra Bayram Baba karakteri de saman altından su yürüten türden. Ahmet Mümtaz Taylan’ın maharetli oyunculuğuyla daha da sevimli hale gelen Bayram, ilk bakışta ailesinin her ferdi için çaba harcayan, onların geleceğini kurduğu sağlam işle garantilemiş özverili tonton baba sıfatında. Öte yandan esprili halleri ve gamsız konuşma şekliyle de hayli sevecen bir imaj çizen Bayram’ın çevresindekilerin hayatını derinden etkileyen bir geçmişi ve çifte standartlı kişiliği olduğu da kesin. Bunun bedelini ödeyenler de ailenin fertleri. Yani Bayram Baba, namuslu-sütten çıkmış ak kaşık-hak yemez aile reisi pozunda ortalıkta dolanırken onun yediği hurmalar başkalarını tırmalamakta.

Şöyle ki; Dediğim dedik hallerle evde otoritesini yürüten Bayram’ın imparatorluğunu kurarken yaptığı pis işlerinden dolayı büyük oğlunu nasıl istemediği bir evliliğe sürüklediği… Onu, bile isteye mutsuz ettiği her bölümde evire çevire işlenmekte. Hele Kerim ile Hülya’nın evlendirilmesi olayı başlı başına bir babalık defosu. Vicdan borcunu ödemek için ayaküstü evlilik sözü verip dengeleri bozan Bayram, Kerim’in idealini de parasal şantajla sıfırlamış bir baba. Panama belgelerini dahi umursamayan bizler, Bayram’ın ipliğini pazara çıkartacak belgelerle yapılan şantaja boyun eğen Hüseyin’in, babası yüzünden düştüğü bataklıkta, ailesiyle duyguları arasında debelenişini ve Kerim-Hülya temaşasını izlerken Bayram’ın babalığını-kocalığını sorgulatan bir başka olumsuzluk daha çıkıyor karşımıza… İhanet!

Yıllar boyu sakladığı ilişkisini ve çaçaron kızını, Süheyla’ya kabul ettirmekte zorlanmayarak dizilerdeki kadın aşağılamasına ve geniş işkembeliliğe katkıda bulunan Bayram, bu ihaneti ‘Geçmiş gitmiş bir şey’ şeklinde yorumlayarak hoş görülebilir kıvama sokmuş olsa bile, nihayetinde tüm bu gelişim onun olumsuz bir karakter olduğunun göstergesi. Dahası, toplumun bakış açısını bu yöne kaydıracak kadar da tehlikeli. Biraz insaf yahu… Adam gelinlerinin, karısının namus bekçisi olacak ama kendine gelince her haltı yiyip yağ gibi üste çıkacak. Gerçek yaşamda süre giden bu anlayıştan bıkmışken dizileri de sardı aynı bakış açısı.

Kısacası; Birileri ‘en iyi baba’ olarak seçse de Bayram, bunu hak etmiyor. Zira iyi baba-koca gibi olguları, esprilerle gargaraya getiren… ‘Hayat Şarkısı’ndaki gizli kötülüğü kamufle etmede usta bir karakter konumunda!

CİHAN, ‘PARAMPARÇA’NIN KURTARICI BABASI MI?

Eksiğiyle gediğiyle ve dahi bir yığın saçmalığına rağmen izlemekten vazgeçmediğim bir dizi, ‘Paramparça’… Peki, niye vazgeçmiyorum? Çünkü kim ne derse desin Erkan Petekkaya’nın Cihan performansını beğeniyorum ve kendine has bir duruş sergileyişini, kurallı oyunculuğunu takdir ediyorum. Ancak oyunculuğu beğeniyorum diye Cihan karakterinin, farklı açılardan bakıldığında değişik yorumlar açığa çıkartmaya müsait, akla zarar babalığını da görmezden gelecek değilim. Hele onun babalığına övgüler dizmem asla mümkün değil. Çünkü Cihan’a ve Dilara’ya odaklanarak ayakta kalmayı başaran ‘Paramparça’da Cihan’ın gerek çocuklarına, gerekse Dilara’ya karşı tutumunda takdiri hak eden bir yön hiç yok.

Çocuklarıyla sürekli ilgilenen, işini gücünü bırakıp oradan oraya koşturan, hatta sırf iyiliğinden can düşmanının oğlunu bile sahiplenen biri olarak sunulan Cihan, görünürde her kadının hayalini süsleyen mükemmel erkek figürü durumunda. Lakin gerçekçi bakışla irdelendiğinde onun yaptığı her şeyin özünde bencilliğin yattığı görülebilir.

Geçmişinde Harun’un kız kardeşinin izini taşıyan Cihan’ı dizinin başında, sürekli evliliğinden yakınan… Evliliği, sanki Dilara’ya iyilik yapıyormuşçasına yürüten bir koca-baba tipi olarak izledik. Sözde çocukların hatırına çekip gitmiyordu ama gerçek şu ki, gidecek bir kapısı olmadığı için kalıyordu. Nitekim Gülseren buldumcukluğu yaşamaya başladığı an tası tarağı toplayıp gitmesi de bunun ispatı. Yanı sıra söylediği gibi çocuklarının mutluluğunu düşünmediğini de ev ortamındaki huzursuz hallerinden, tersleyen-suskun duruşundan, Gülseren’i Cansu bahanesiyle kollayıp Dilara’yı aşağılamasından gördük. Gülseren’den ve kendine yakınlığından ötürü, öz kızı Hazal’dan üstün tuttuğu Cansu’ya karşın Ozan’la mesafeli oluşu da bariz biçimde ortadaydı. Kısacası Dilara’dan kurtulmanın yollarını arayan ve onu kötü eş-kötü anne gibi gösteren Cihan’ın sorumluluklarından sıyrılma ritüelleri bolca sergilenmişti. Dahası öz kızını ister görünürken bile dışlayan ve Cansu’ya olan düşkünlüğüyle Hazal’ın hırçınlaşmasına adeta çanak tutan Cihan’ın, Gülseren’le fingirderken ve dahi evlilik planları yaparken Dilara’nın kendisini gerçekten seven Harun’la ilişkisine taş koymaya çabalaması da, sözde koruyucu-kollayıcı davranışlar olarak sunulmuştu bize. Ama Canan kaynaklı gelişen bu arabozuculuğun temelinde de bencillik vardı. Nitekim uğruna Dilara’yı ve ailesini harcadığı Gülseren’in ölümüne hemen hiç üzülmeyen Cihan, Dilara’yla sözde evlilik yaparak özverili kurtarıcılığına yeni bir boyut kazandırdı. Böylece hem gönlünce yaşayacaktı hem de eski-yeni karısını elde tutacaktı. Ancak bu kamuflaj süreç kısa sürdü. Çünkü ruhlarla meşgul olurken kendi gerçek ruhunu evde unutmuş gibi yapmacık aşk halleri sergileyerek yeni yetmeliğe özenen Ayşe’ye bir görüş bir bakış âşık olmasıyla bencilliği yeniden çıktı açığa.

Neticede; Dilara’yı Harun’dan ayırarak önce mağdur edip sonra mağduriyetten kurtarmak için yeniden nikâh masasına oturan Cihan’ın kurtarıcılıkla ve gerçek aşkla uzak yakın ilgisi yok. Erkek bencilliği o denli güçlü ki, aile içi ilişkileri, tıpkı geçmişte Gülseren’e yaptığı gibi Ayşe’ye de döküveriyor. Gerekçesiyse, onurunu kurtardığı Dilara’nın kendi onurunu hiçe sayarak Harun’la görüşmesi ve Ayşe’nin doktorluğu. Oh ne güzel… Biz de bu tabloya bakıp hemen Cihan’ı ‘iyi koca-iyi baba’ mı ilan edelim? Yok, etmeyelim. Onun yerine dürüstçe soralım… Arkadaş, sen öyle veya böyle evli bir adamken başka kadının evine koşturuyorsun, flört ediyorsun… Dilara’nın onurunu hiç düşünmüyorsun da, sırf kendi bencilliğinle burnunu soktuğun Dilara-Harun ilişkisinde zedelenen onurunun mu peşine takılıyorsun? Üstelik dolandırıcıdan çocuklu ve paragöz kadına, oradan da annesinin arkadaşı Canan’a takılan Ozan’ın… Yasakları delmede usta Hazal’ın… Ve iyi kızlığı abartan Cansu’nun başıboş halleri orta yerde duruyorken! Bu yansımalar tipik erkek egosu değil de ne?

Anlayacağınız çok kolay aşık olabilen, çocuklarını kollar görünürken gerçekte onları açmazlara sürükleyen, Dilara’nın saygın aile çırpınışlarını boşa çıkartarak onu kıskançlıklara ve devamında mutsuzluğa iten bir karakter Cihan. Dolayısıyla ‘Paramparça’da durumu kurtaran Erkan Petekkaya’nın gücü bile, Cihan’ın kurtarıcı-iyi baba olduğuna inandıramaz.

HIZIR ÇAKIRBEYLİ NASIL İYİ BABA OLABİLİR?

Devletle, mafyayı ve intikamcılığı buluşturan bir dizi gibi durmakla birlikte aile içi sorunlara fazlasıyla dalarak kadın izleyiciye de hitap etme akılcılığına yönelen ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ henüz ekrana çıkmadan yazdığım yazıda, yapımın rahatlıkla tutacağına dair görüşlerimi aktarmıştım. Nitekim ATV için hayli verimli bir iş oldu. Bu açıdan diyeceğimiz yok. Oyuncular için de öyle. Gel gelelim, Oktay Kaynarca’nın canlandırdığı Hızır Çakırbeyli’nin babalık-erkeklik figürü olarak sergilediği olumsuzluk için getireceğimiz eleştiri pek çok. Şimdi kızanlar ve sanki Hızır gibi aile yaşamı kuranlar hiç mi yok hayatta diyenler(özellikle erkek izleyici arasından) çıkabilir. Evet, doğrudur. Ama erkeklerin, sevdiklerini-kadınlarını kolayca gözden çıkartabileceklerini çok güzel yansıtan dizide sergilenenlerin bin fazlası gerçek yaşamda olsa bile ikiyüzlü duruşları işaret etmek lazım her daim. Bana göre Çakırbeyli tıpkı ele aldığım anne-kadın karakterleri gibi çifte standarda sahip tehlikeli bir karakter!

Nazlı ile ilişkisini yürütüp bunu çok doğal bir şeymişçesine Meryem’e kabul ettirmeye çalışan Çakırbeyli’nin ettiği süslü laflara, yaptığı esprilere, yeri geldiğinde yumuşacık-sıcacık tavırlarına bakıp aldanmak büyük hata. Çünkü bunlar buzdağının görünen yüzü. Diğer tarafta aşk kılıflı ihaneti, karısına başka kadını ve ondan olma çocuğunu kabul ettirmeyi kendine hak sayan; silahların konuştuğu âlemde reisliği özenilecek marifet gibi sunan bir karakter mevcut.

Şimdi Çakırbeyli’nin profili böyleyken onun iyi baba olduğunu düşünenlere soruyorum… 20 yıllık evliliği olan, iki çocuk sahibi bir erkek, ortalıkta belde silah dolanıp karanlık adamlarla gizli kapaklı işlerin içinde yol alırken, nasıl ‘iyi baba’ sıfatına layık görülebilir? Sadece ailenin çocuklarının ihtiyaçlarını giderdiği, onlarla ilgilendiği için mi iyi baba denmekte böylelerine? ‘Sevgi’ bahanesinin ardına sığınarak vazgeçemediği kadınlarla evcilik oynayan, oradan buradan çocuk peydahlayan bir babanın kendi çocuklarına teşkil edeceği kötü örneklik niye görünmez kılınıyor? Oysa bunları yapan bir erkek, çocuklarına sözle olmasa bile fiilen ‘Siz de böyle şeyler yapabilirsiniz’ diyerek onların sevgi ve sadakat dolu ‘aile’ kurmalarının önünü kesen olumsuz biridir. Çünkü hatalı davranışlarıyla kızına, ‘Sen de git evli bir adamla gizli ilişki kur, yuva dağıt’ demeye getirir… Oğluna da ‘Silahı beline takıp, evdeki karına ilave bir başkasını bulman erkekliğin şanındandır’ fikrini yerleştirir. Bunları görmek o kadar da zor değil. Buna rağmen halen Hızır’ın tavırlarına övgüler dizenlere getirilecek tek yorum… Onun kurgusal dünyasında kendi gizli heveslerini tatmin etmekte oldukları! Yazık.

Sonuçta; İzleyicinin dizilerden kendine rol modeller seçtiği, özdeşleştiği karakterlerden hoşlaştığı gerçeğinde dizi babalarının görünenin ötesindeki yüzlerini ve bu özellikleriyle gerçekten takdiri hak edecek hallerinin olmadığını üç örnekle koyduk ortaya. Hepsi de erkek egemen görüşün bencillik örnekleri konumunda. Kurguda kaldıkları müddetçe neyse ama… Olaya, ‘Erkek adama haktır’ mantığıyla yaklaşıp ille de böyle akla zarar karakterleri savunuruz deniyorsa gerçek hayatta… Ahlâken, cümleten geçmiş ola.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal