Son ırmak kuruduğunda🪶
Her şey Christopher Columbus’un, 1493 yılında Yeni Dünya’yı keşfiyle başladı.
Columbus, İspanya kralı Ferdinand ile kraliçe Isabella’ya yazdığı mektuplarda; keşfettiği bölgenin zenginliklerinden hayranlıkla söz ediyordu. Burada gördüğü yerliler çekingen, cömert, saf ve dürüsttü. Değerli şeyleri önemsiz şeylerle değiştirmeye meyilli olan bu halka, basit hediyeler vererek sevgilerini kazanmak kolaydı.
Hindistan’a ulaştığını sandığı için onlara; Hintli anlamında “Indian” dedi. Amerikan yerlileri bu sebeple hep “Indian” olarak alındı. Columbus, yerlilerin barışçıl yapılarını; potansiyel köleleştirme için avantaj olarak görmüştü. Kendisi uzun yıllar boyunca, Amerika’yı Avrupalı yerleşimcilere açan bir kahraman olarak görüldü.
ABD’nin kuruluşundan sonra (1776) beyaz adamın yerli halk üzerindeki “medenileştirme” planı, bir asimilasyon hareketine dönüştü. 19.yy’a gelindiğinde yeni dünyadaki otoritenin sürekliliği için; sorun oluşturabilecek tüm pürüzler ortadan kaldırılacaktı.
1803 yılında ABD; Kanada sınırı ile Meksika Körfezi arasında kalan geniş Louisiana topraklarını Fransa’dan satın aldı. Meksika ile yaptığı (1846-1848) savaşın ardından; Guadalupe Hidalgo Antlaşması‘yla mevcut topraklarının üçte biri kadar yeni toprak kazandı. (Sun, 04 Nisan 1848:7). California, Nevada, Utah, New Mexico, Arizona, Colarado, Oklahoma, Kansas, Wyoming, Texas şehirleri ABD’ye geçti. 1867 yılında Rusya’dan Alaska eyaletini satın alan (Weekly Dispatch, 21 Nisan 1867:60) ABD; Sitka’da askeri bir karargah kurdu. (Sheffield Independent, 08 Ekim 1867:5).
Alaska’da Kızılderililer yaşıyordu ve geleneklerine müdahale edilmesinden hiç hoşlanmamışlardı. (Morning Journal, 12 Şubat 1868:3). Kısa bir süre sonra ayaklanmalar baş gösterdi. Yerliler askeri birliklere meydan okudu. (Weekly Dispatch, 20 Şubat 1869:13). ABD hükümeti ise askerlerinin Alaska Kızılderililerini medenileştirme şekli ile gurur duyuyordu. (Sun, 21 Mayıs 1869:6).
Alaska’nın satın alınmasından bir yıl sonra bölgede büyük miktarda altın yatakları keşfedildi. Altına dair ilk bulgular; bir Rus mühendis tarafından, orada yaşayan bir kaç Kızılderili’den numune alınarak elde edilmişti. (Western Morning News, 06 Mayıs 1869:3).
ABD’nin California’yı zorla; Alaska’yı ise nominal fiyatla satın alması yeni kaynaklara ulaşma ve yeni bir dünya yaratma isteğinin parçasıydı. (Manchester Courier, 20 Nisan 1867:6). Sonradan kazanılan eyaletlerin pek çoğunda, yüklü miktarda altın ve değerli maden yatakları keşfedilmişti.
California’daki altın rezervinin varlığını dünyaya ilk duyuran New Jersey’li James Wilson Marshall’dı. 1848 şubatında California’daki El Dorado-Coloma bölgesinde kazı yaparken bir altın damarı bulan Marshall; (Cotton Factory Times, 20 Kasım 1885:2) bu keşfin ardından Coloma kasabasında nehre yakın bir kereste fabrikası kurdu. Böylece su kanaldan akarken parlayan altın parçacıklarını görebiliyordu. (Sun, 11 Şubat 1869:8). Ancak Marshall’ın sonu çok da parıltılı olmadı. Madencilikte başarılı olamadığı gibi parasını tutmayı da becerememişti. (Dundee Evening Telegraph, 19 Şubat 1891:4). 10 Ağustos 1885’te hayal kırıklığına uğramış bir adam olarak kulübesinde tek başına öldü. (Lyttelton Times, 13 Ekim 1885:5).
Marshall’ın keşfinin ardından binlerce insan altın arama hayaliyle Atlantik’e akın etmeye başlamıştı. (Gold Rush: 1848-1855). Ancak El Dorado’da zenginliğe giden yol dikenlerle doluydu. Kazıcılar bazen dizlerine kadar suyun içinde oluyor, bazen kavurucu güneşte delirecek kadar yanıyor kimi zaman da Kızılderililerle savaşıyorlardı. (Illustrated London News, 14 Temmuz 1849:4).
Altına hücum, yerli halk için acı dolu bir dönemin başlangıcı oldu. İlk başta yeni toprak sahiplerine barışçıl yaklaşmak isteyen yerliler; ne yazık ki aynı karşılığı bulamadı. Altın yatakları Kızılderili yerleşimindeydi ve yeni yerleşimcilerin buraları onlara bırakmaya hiç niyeti yoktu. 1849 yılında Saw Mill’de yirmi beş Oregonludan oluşan bir grup, Kızılderilileri takip etti. Weber Creek’teki büyük çiftlikte onlarca Kızılderili öldürüldü; kalanlar ise esir alındı. (Daily News, 05 Temmuz 1849:2).
Altın arayıcıları, El Dorado’da yaşayan “Digger Kızılderilileri”ni insanlıktan uzak sefil ve düşük olarak nitelendiriyordu. (Limerick Reporter, 16 Mart 1849:1).
Californialı göçmen grupları ve Kızılderililer arasında sürekli saldırılar yaşanıyor; Kızılderililer çoğu durumda püskürtülüyordu. (Morning Herald, 15 Ağustos 1849:6).
Altına hücumun başladığı ilk yıllardan itibaren Kızılderili kabilelerin bazıları içlerinden birini temsilci seçip arabuluculuk yapmayı denediyse de sonuç alınamadı. (Kerry Evening Post, 12 Eylül 1849:1).
1854 yazında Wyoming’teki Siyularla, Teğmen J.L.Grattan komutasındaki müfreze arasında çatışma oldu. Fort Laramie bölgesinde Lakota Siyuları’na ateş açıldı. Siyuların şefi ölümcül yara aldı. (Daily News, 03 Ekim 1854:2). Siyular karşılık verince, Teğmen Grattan’ın birlikleri ağır kayıp verdi; kendisi de çıkan olaylar sırasında öldürüldü.
California’da altın bulunmasından sonra binlerce göçmen buralara ulaşmak için, Mormon bölgesinden geçmek zorunda kalmıştı. Mormonlar, Amerikan hükümetiyle anlaşamadıkları için, 1847’de Utah eyaletinde bulunan Salt Lake City’e göçmüşlerdi. Binlerce yıl Ute yerlilerin yaşadığı Utah, en son Meksika toprağı olmasına rağmen, Meksika savaşının ardından ABD tarafından ilhak edilmişti.
11 Eylül 1857 yılında Mormon milisleri; trenle Arkansas’tan California’ya giden göçmenlerin yüz yirmisini katletti. Mormonlar geçen trenlerin ABD ordusuyla işbirliği içinde olduklarını düşünüyordu. (Manchester Times, 12 Eylül 1857:9). Mountain Meadows Katliamı olarak bilinen bu olay; kayıtlara vahşi Kızılderili katliamı olarak geçti. (Freeman’s Journal, 10 Eylül 1859:4). Olayın kayıtları yok edildi ve saldırı Paiute Kızılderililerinin üstüne kaldı.
1856-1859 yılları arasında Round Valley’de Kızılderililerin yaşadığı yerlere baskınlar yapıldı. Placer’da yüzlerce Kızılderili, Feather Nehri sularında esir alındı ve kötü koşullara sahip Mendocino rezervasyonuna yerleştirildi. (Glasgow Courier, 15 Kasım 1859:4).
1860 yılı martında altmış kadar savunmasız Kızılderili, gece vakti bir beyaz haydut çetesi tarafından, kadın ve çocuk demeden kendi rezervasyonlarında katledildi. Bu kabile dost canlısı olarak biliniyordu ve hiç bir şey yapmamışlardı. Bu baskın, İskoçya’daki Glencoe Katliamı’na benzetildi. (Birmingham Daily Post, 16 Mart 1860:3) Hayvan çalan Kızılderililere karşı da yirmi şirket örgütlendi. Herkes kendi tabancasını ve mühimmatını sağladı. Yetmiş gün boyunca dört yüzden fazla Kızılderili katledildi. (Leicestershire Mercury, 17 Mart 1860:3).
1865 yılına Albay J. Chivington’ın meşhur Sand Creek Katliamı damga vurdu. Chivington, Colorado yakınlarında yaşayan barışçıl Cheyenne ve Arapaho halkına düzenlediği baskında yüzlerce yerliyi hunharca öldürdü, (Birmingham Journal, 12 Ağustos 1865:11). Cheyennelerden sağ kalanlar ise esir alındı. (Glasgow Herald, 08 Ağustos 1865:4).
1868 sonbaharında Albay G.A.Custer Oklahoma yakınlarında; güney Cheyenne kabilesinin yaşadığı köye baskın düzenleyerek yüzlerce yerliyi katletti. (Sun, 05 Aralık 1868:8). Kabile şefi Black Kettle da öldürülenler arasındaydı. (Anglo - American Times, 19 Aralık 1868:9). Kızılderili komisyonu Albay Custer’ın köye yaptığı saldırının sebepsiz bir katliam olduğunu; Cheyenne halkının dost canlısı olduğunu beyan etti. (North British Daily Mail, 28 Aralık 1868:7).
1869 yılı başında dört yüz Comanche Kızılderili locası anlaşma talep etti. Albay P.H.Sheridan, Fort Cobb askeri sahası dışında onlarla görüşmeyi kabul etmedi. (Anglo - American Times, 30 Ocak 1869:9).
Oklahoma’daki Fort Cobb bölgesinde; Comanche şefi Tosahwi, Albay Sheridan’ın karşısına çıktığında onu etkilemek için göğsüne gür bir yumruk atarak: “Ben: To-sah-wi! Ben iyi Kızılderili!” dedi. General yanında duranlara şaşkın bir gülümsemeyle baktı ve kükreyerek: “Gördüğüm tek iyi Kızılderili ölüydü!”. diye cevap verdi. (Edward S. Ellis, The History of Our Country: From the Discovery of America to the Present Time, 1900:1483).
1869 şubatında Comanche köyleri ele geçirildi ve zayıf bir direnişin ardından yerliler teslim oldu. (Magnet, 08 Şubat 1869:2).
Bir görüşe göre Kızılderili savaşlarının onda dokuzu; “vahşileri vahşice yağmalayan” Kızılderili ajanların marifetiydi. (Morning Post, 13 Mayıs 1869:6).
ABD senatosu Kızılderililerin yağmacı oldukları gerekçesiyle; onlara karşı şiddetli bir savaş başlatacağını bildirdi. (Weekly Review, 19 Haziran 1869:22).
1873 yılında ABD birlikleri, Oregon’daki Fort Klamath rezervasyonunda yaşayan Modoc yerlileriyle çatıştı. Yaz başında dört silahsız Kızılderili katledildi. (North British Daily Mail, 21 Haziran 1873:5). 03 Ekim 1873 sabahında Modocların lideri Captain Jack ve üç arkadaşı hücre hapsinden sonra asıldı. Cesurca darağacına gidişleri herkesi çok etkilemişti. (Dundee Courier, 06 Ekim 1873:2). [Çizgi roman okurları Tex’in Yüzbaşı Jack’ini hatırlayacaktır]. Kalan tutuklular bir trene bindirilerek başka bir rezervasyona gönderildi.
01 Haziran 1873’te Kanada’nın güney batısında Assiniboin (Nakoda) yerlilerinin yaşadığı kampa kurt avcıları ve tüccarlar saldırdı. Yüzlerce yerli öldürüldü. Bu olaylar daha sonra Cypress Hills Katliamı olarak anılacaktı. İki Siyu şefi Amerikalı tüccarlar tarafından zehirlendi. Şeflerinin öldürüldüğünü duyan Siyular, toplanmaya başladı. (Dundee Courier, 02 Mayıs 1873:5).
1878’de Cypress tepelerinde, Siyuların şefi Oturan Boğa’nın çağrısıyla; Assiniboinler ve yedi yüz Siyu locası bir araya geldi. Amerikalı binbaşı; bu toplanmanın iyi bir amaçla olmadığını, yerlilerin çizgiyi aştığını söylüyordu. (Bristol Mercury, 20 Haziran 1878:3).
19.yy sonlarında Kızılderililer, kendilerinden zorla alınmış topraklarında tamamen savunmasız bırakıldılar. Siyular’ın meşhur Hayalet Dansı, beyazların topraklarından gideceklerini düşündükleri bir ritüeldi. Bir çember etrafında dönerek dans ederken birbirlerini yaraladıkları sahneyi savaş olarak algılayan süvariler, Kızılderililere saldırdı. Çıkan çatışmada şef Oturan Boğa öldürüldü. (Dundee Evening Telegraph, 17 Aralık 1890:4).
29 Aralık 1890’da Dakota’nın güneyinde yaşayan Lakota Kızılderilileri, ABD birlikleri tarafından Wounded Knee Katliamı ile yok edildi. Burada üç yüz altmış dört loca ve iki bin Kızılderili yaşıyordu. (Toronto Daily Mail, 01 Aralık 1890:8.
Bu saldırı, rezervasyon yaşamına ve asimilasyona karşı örgütlü direnişi kırmıştı. ABD ile Plains Kızılderilileri arasındaki son büyük çatışmaydı.
Chicagolu fotoğrafçı J.Grabill, Güney Dakota’daki ayaklanmaları; (1886-1892) Wounded Knee’den Pine Ridge’e kadar çektiği fotoğraflarla ölümsüzleştirdi. (Library of Congress).
Kuzeyin El Dorado’su; 1896 yazında iki madencinin keşfiyle ortaya çıktı. Kanada’nın kuzeyinde yapılan maden aramalarında; Yukon Nehri vadisinde kaynak suları boyunca kuvars damarları görülmüştü. (Sheerness Times Guardian, 13 Şubat 1897:3). George Carmack ve Robert Henderson’ın keşfiyle; Yukon Nehri’nin sağ kolu olan Indian ve Klondike Nehri arasında zengin altın yatakları keşfedildi. (Kadri, Servet-i Fünun, 30 Teşrinievvel 1313 (1897), No:348:148).
Genellikle en iyi altın yatakları; dağlık bölgelerdeki akarsu kıyılarında ya da çorak su yollarında olurdu. (Dundee Courier, 10 Ağustos 1897:5). Klondike altını, California altınına göre çok daha fazla gümüş yüzdesine sahipti. (Globe, 23 Temmuz 1897:5).
Kızılderililerin Might Gold Creek adını verdikleri koyda bol miktarda altın vardı. (Sheffield Daily Telegraph, 14 Ağustos 1897:8). Altının bulunması, yerli halkın üzerinde baskı oluşturmuştu. Yukon bölgesi, Yukon Atabaskları olarak bilinen Kızılderililerin yerleşimiydi ve Klondike bölgesine akın akın altın arayıcıları geliyordu. Ancak bölgenin iklim şartları ve yolları oldukça zorlayıcıydı. Altın ararken açlıktan ve soğuktan ölmek söz konusuydu. (Pall Mall Gazette, 13 Aralık 1897:8). Klondike’e altın aramaya gidenler arasında; o zamanlar henüz yirmi bir yaşında olan ünlü yazar Jack London da vardı. Okulunu bırakarak altın aramaya giden London, ilk öykülerini Klondike’te sert doğa koşulları ortasında yazdı. (Daily News, 31 Temmuz 1913:6). [The Son of the Wolf (Kurt Dölü) adlı öyküsünde; Yukon’daki Gold Rush (Altına Hücum) maceralarından esinlenmiştir.]
ABD’nin elli eyaletinin en az yarısının ismi Kızılderili kabile dillerine aittir. Katledilen yerlilerin anısına dikilen hayalet taşlar; ölü bedenlerini diriltememiştir. Candide’in* El Dorado’suna🪶
*Voltaire’in meşhur romanının adıdır. Saf ve iyi niyetli genç Candide, romanın ana karakteridir.
*El Dorado; İspanyolca’da “altın” demektir. Candide’te geçen El Dorado ise; sınıf çatışmalarının ve ayrımcılığın olmadığı zenginlik diyarıdır.