Erotizmle sözde romantizmi harmanlayan psikopatlık: Bir Gece Masalı

Daha ilk görüşünde bir kadına yumulup ona ‘Seninle evleneceğim ben’ havası basan Mahir’in ‘ilk görüşte aşk’ kılıfıyla ileyiciye yedirilen halleri potansiyel sapıklık değil de nedir? Mantığı geçtik ahlak bunun neresinde? Bir kadını beğenen erkek dudaklarına yapışma hakkına sahip sanırsınız.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Cehaleti körükleyen masallar...

‘Hiçbir şey eyleme geçen cahillik kadar korkutucu olamaz’ demiş ünlü filozof Konfüçyus. Onun bu yerinde tespitini ‘En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır’ sözüyle bir adım öteye taşımış, çocukların ve kadınların eğitimini ön planda tutan Mustafa Kemal Atatürk.

Gel gör ki, günümüzde bu gerçekçi ve aydınlık görüşlere itibar edenlerin sayısı hızla azalmakta. Cehaletle savaşmak şöyle dursun, algılarla körüklenen cehaleti yaygınlaştırma durumu almış başını gidiyor. İşin kötüsü, suçlulardan ziyade mazlumların ve haklıların zarar gördüğü bu cehalet düzeni insanları kıskaca almışken genele açık ekranlardan dayatılan ‘Cahilliği körükleyen masallar’ da bolca itibar görüyor. 

İkinci sezonunda Atatürk’ün kadınlara tanıdığı hakları ortadan kaldırmayı siyasi kariyerine güç sağlayıcı eylem olarak kullanan... Ve ‘Kadının yeri sokaklar değil evidir’ fikriyle kadını cinsel obje olarak gören katliamcı yobazlığın önderi Mümtaz karakterine karşı ‘Artık böylesi zihniyetlere dur demek gerek’ fikrini işleyen ‘‘Pera Palas’ta Gece Yarısı’’ dizisi gibi yapıcı motivasyon geliştiren diziler arada çıkıyor elbet. Lakin TV ekranları için hazırlanan senaryoların çoğu kadına baskıyı-tacizi dayatma; şiddeti ve zorbalığı özendiren mafya mantığını normalleştirme yönünde. Dolayısıyla bu dünyaları temel alan senaryoların, algının ötesinde, yarattıkları ‘çekici pervasızlık’ tablosuyla rol model oldukları muhakkak. 

Nitekim içerik benzeşmelerinden ötürü yeniliği özde değil sözde kalan  sezonun başlangıç tablosu da yine bu doğrultuda. Kimisi ‘Buralarda aşkın için değil ailen için yaşarsın’ diyen ‘Güzel Aşklar Diyarı’ gibi evliliklerdeki yöresel baskılamayı malzeme yapıyor... Kimi de ‘Leyla’ misali çocuğa karşı şiddet ve zorbalık sahneleriyle başlayıp müşteri çekme yolunu tercih ediyor. Nasıl ki kadına bakış açısının çok net yansıtıldığı ‘Bir Gece Masalı’ da cehaleti körükleyen masallardan biri.

BAŞARI ANAHTARI ‘KADIN’ VARLIĞINI İSTİSMAR MI?

Kurgu dünyasında özellikle de televizyon dizilerinde başarının anahtarı nedir? Yabancı yapımlar bazında hikaye anlatımının kalitesi ve sınırları zorlayan-yenilikçi hikayeleri cesurca aktarma becerisi! Nitekim beğeniyle izlediğim, emek yoğun ‘Shogun’ dizisinin 18 daldaki birinciliğiyle rekora imza atıp Anna Sawai’ye en iyi kadın oyuncu ödülünü getirdiği... ‘Baby Reindeer’ isimli yaşanmışlıklara dayanan yapımın en iyi mini dizi seçildiği 76. Emmy Ödülleri bize bu gerçeği bir kez daha çok net örnekledi.

Peki... Yerli kurgular cephesindeki başarı formülü? Cevap kolay. Ne yaratıcı senaryoya ne de kaliteli oyunculuğa gerek yok. Algılara oynayan basit masallara prim yapmış yüzler, bol ağlaklıklık ve haykırış ekledin mi iş tamam. ‘Bir Gece Masalı’ da bu mantıkla zirveye oturdu zaten. İlk bakışta güzel bir iş gibi çıktı karşımıza.

Su Burcu Yazgı Coşkun’un gerek görünüş gerekse performans yönünden ‘Kardeşlerim’deki Asiye karakterinin tıpkısının aynısı olmasını bir yana bırakırsak... Burak Deniz ve Eren Vurdem’in karakterlerinin hakkını verdikleri dizide kadro iyiydi ama... Gelişimin mantık noktasında iyiliklerin hepsi arka planda kalıverdi.

Şöyle ki; ‘Gelin ata binmiş ya nasip demiş’ sözüyle karşımıza çıkıp yöresel görüntülerin ardından 2003 yılında bayram hediyesi olarak verilen spor ayakkabıya kavuşan Mahir’i, babası olmadığı için fakir olan pideci çocuğa kendisine hediye edilen ayakkabıları verme yüceliğindeki, çocuk gönlüyle ve aile terbiyesiyle tanıtarak açılışını yapan ‘Bir Gece Masalı’ daha ilk andan tüm olayının algılara oynamaktan ibret olduğunu koydu ortaya. Nitekim çocuk sevincini bölmek için seçilen figür de kurşun sıkan bir çocuktu.

Üç farklı çocuk profili ve bir şehitle açılışını yapan senaryonun çocuk dramatikliği bu kadarla sınırlı kalmadı. Kurşun sıkan Savaş çocuğun tetikçisi Kürşat’ın, annesi doğumda ölen, Canfeza bebeği kaderine yazılan kanla çıktı ortaya... Ve gelsin 2021 Denizli’sinde ele tüfek tutuşturan babaannenin ay yıldız nasipli rüya bilgeliği!

Bu sahneleri izlerken aklıma takılıverdi... Süper kahin babaanne telkiniyle nasip bulmak için gece vakti mağaraya koşturup erotik bir atmosferde hiçbir yeri kuru kalmayacak biçimde aptest alarak ‘nasip arama’ derdine düşen ve kaderini dua ile değiştirmesi öğütlenen Canfeza’nın eğitimi neydi? Hani medeniyetin terk ettiği ücra bir yörede yetişmemişti kendisi.

Babası da üstelik bir yörüktü. Ata binip elde tüfek gece vakti kırsalda cirit atacak kadar serbest olan, telefon numaralarını anında ezberleyebilen bir kızın okutulmamış olması mümkün müydü? Ama bir de baktık hanım kızımız koca diye dayatılan psikopat Selim’e ‘Ben cahil biriyim. Sen akıllısın’ diyecek kadar kendini aşağı görüyor.

Demek ki gayet dekolte giyebilen ve her an makyajlı dolaşan kızımız okutulmamış. Garibim... Sadece nasip aramaya odaklanmış o da. İşte günümüz kadını tam da böyle olmalı mı denmek istenmiş acaba?  ‘‘Yahu ‘Kazım Ağa’ bile eğitim aldırmıştı kızlarına’’ diye de düşünmeden edemedik bu arada. Bilesiniz.

Bu noktada nikah saatine kadar Mahir’in gelip kendisini kurtarmasını bekleyen... Hayali suya düşünce evlilik sözünün arkasında durarak babasının pis işleri için kendini feda edip ‘Kadın, kurtuluş için erkeğe muhtaç’ fikrini körükleyen Canfeza’nın eğitim detayının senaryo ve bu tarz senaryoların müdavimi izleyici için hiç önemli olmadığını düşünerek kritiğimize devam edecek olursak... 

Dizinin izleyici çekme mantığında Canfez’dan başka cümle kadın karakterlerin de, pek çok benzeri yapımda karşılaştığımız şekilde, kadın varlığını istismar eder konumda olduğunu rahatlıkla söyleyebliriz.

Koca ölümünü kabullenemeyip aklını yitiren Süreyya ve doğacak torununu oğlu yerine koyarak delilik belirtileri sergileyen Gülizar ile sözde kuvvetli sevgi vurgulanmakta. Ama evin erkeklerinin yokluğunda kafayı üşüten kadın figürleri bize sunulan aslında.

Oğlunun zorbalıklarına karşı tepkisi ‘suskun’ kalarmaktan ibaret olup torununu nasip aramaya yollayan babaanne de aile içi erkek şiddetine ve dayatmasına karşı kadın çaresizliğinin örneği durumunda. Mahir’in babaannesi deseniz...

Oğlunun istemediği bir kadınla evlenmesini yıllar boyu hazmedememiş, er ya da geç Mahir’i gelinin elinden almanın hırsını taşıyarak kadının kadına düşmanlığını yansıtmakta.

Bu arada evlenmeden hamile kalıp nişanlısı ölünce aşiret gazabından kurtulmanın çaresini ‘Torunun biri olmadıysa diğerini çocuğa baba yaparım’ fikrinde bulanların oyuncağı haline gelip intiharı çözüm olarak gören Sıla üstünden erkek ve töre egemen dünyaya yol yapıldığını da unutmayalım. Ne kadar yönlendirici örnekler değil mi?

Peki ya bu kadın mantığının karşısındaki erkekler nasıl?  

‘Kim bu’ merakıyla kafası gidik annesini ıssızın karanlığında bırakan ve gördüğü erotik abdest sahnesini neredeyse ağzından salyalar akarak izleyen Mahir’in röntgencilikle yüzünü gösterdiği malum. Devamında da ‘Yüzüğümün yolunu kestin’ diyerek çemkiren Canfeza’yı lap diye öptü.

Daha ilk görüşünde bir kadına yumulup ona ‘Seninle evleneceğim ben’ havası basan Mahir’in ‘ilk görüşte aşk’ kılıfıyla ileyiciye yedirilen halleri potansiyel sapıklık değil de nedir? Mantığı geçtik ahlak bunun neresinde? Bir kadını beğenen erkek dudaklarına yapışma hakkına sahip sanırsınız.

Erotizmle sözde romantizmi harmanlayan dizinin devamında senaryonun başlattığı süreçte, baba çıkarcılığına malzeme yapılıp istemediği biriyle evlenmek durumunda kalan ‘mağdur kadın’ tipi üstünden klişe gelişim yaratılırken önümüze konan bir diğer erkek tipi, zorbalıkla iyiliği iç içe geçirip oyununu oynayan Selim, Canfeza’ya mini minnoş bir elbise giymesini dayatıp götürdüğü yemekte ilk andan onu ezerek, her hareketi için izin isteyen, bir köleye dönüştürme hevesinde olması kadına efendilik taslayan psikopatlığın reklamı gibiydi adeta.

Kadınları ‘Evlilikle babadan kocaya transfer edilen bir mal’ olarak yansıtmak için bundan güzel karakter düşünülemezdi doğrusu. Tebrikler.

İlaveten... Karısıyla oğlunun yanında bir adamı sırtından vurdurtan yörük beyi Kürşat’ın çıkarcı duygusuz babalığı... Mahir’in manevi amcası gibi görünürken altından acımasız uyuşturucu baronu Boris çıkan organize şube başkomiseri Raşit’in karalığı... Oğlunu istemedikleri biriyle evlendi diye silip cenazesine dahi gitmeyen ve torununu ancak işi düşünce arayan Asaf’ın sevgisiz dedeliği... Ferman’ın baba gözüne girmeye çalışan değersiz evlat ruh hali... ‘Bir Gece Masalı’nın türlü türlü erkek modellemeleri. Toplum ve aile mantığına ne kadar yakın değil mi? 

Ve sahte nikah kıymanın çocuk oyuncağı gibi yansıtıldığı dizilerden biri olan ‘Bir Gece Masalı’nın mantıksızlıklarından birkaç örnek... 

Selim’in arabasına karşı duran Mahir’i ezmemek için aracını yoldan çıkartması neyin mantığı mesela? Kürşat’ın kemerini söken Selim, kendisinin ve Canfeza’nın sağ kalacağına nasıl güveniyor da bu saçma sahne gerçekleşiyor? Hani araba süper korunaklı bir model olsa neyse de perti çıkmış araçtan Selim ve Canfeza’nın hasarsız kurtulmasına akıl ve mantık el veremedi maalesef.

Keza çocukça bir bahaneyle hatta neredeyse kolundan çekip götürülen Canfeza’yı hastaneden komedi gibi kaçıran Mahir’in yoldaki avm’ye üstünü değiştirmesi için onu bir başına yollama saçmalığında yaşananlara ne demeli? Canfeza’nın başına bir şey gelmesini düşünmeyen Mahir onu bırakıyor. O da hemen oracıktaki aile aracına binip kaçıveriyor. O ailenin hiç tanımadıkları birini arabalarına alma cesaretlerine pes doğrusu. Yani kadın olunca suç ihtimali ve tehlike sıfırlanıyor mu? Ama buradaki asıl saçma ötesi detay, tuvaletleri arayan Mahir’e temizlikçinin söyledikleri. ‘Şimdi temizledim kimse yok’ diyen kadın az önce gelinlikli birinin arabaya binip gittiğini gördüğünü söylüyor. Arkadaş bu nasıl süper gözler ki tuvalet temizlerken dışarıdaki otoparkta yaşananları görebiliyor? Allah aşkına senaryo yaratıcılığını geçtik de ne olur az saçmalayın artık!

SONUÇTA: ‘Rahman hepimiz için bir kader yazar’ diyor ya nene... Eyvallah ama ne demeli dizilerde kadınlar için yazılan kaderlere? Burada senaryo eliyle pompalanan şerlerin ardından gelen ikramlar ‘reyting’ midir? Aynen öyle. Başarı anahtarı da ‘kadın varlığının türlü istismarı’!

O halde kadınlar ve aile kavramı başta olmak üzere değerleri istismar edip adeta mafya dünyasını çekici hale getirme misyonunu yüklenen psikopat tiplerle dolu algıcı işler ortaya koymaya... ‘Cehaleti körükleyen masallar’ üretmeye tam gaz devam. Masallarla uyutulmaya razı olanların bolluğunda bu sezonda da böyleleri başarıyı yakalar nasılsa. Sakinlikle, mantıkla ilerleyip yenilikçiliğe soyunan yapımlar da avucunu yalar. Kader!

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.x.com/guleranibal