Evlilik Programları üstünden şov yapmak!

Kısacası; ‘Evlilik Programları’, üç günlük iş değil. Zararıyla, ziyanıyla yeni keşfedilmiş hiç değil. İki binli yılların başından bu yana ekranımızda uluorta faaliyetleri sürmekte.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Evliliğe kutsallık veren aşktır’ dese de Tolstoy, günümüzde evliliklerin çoğunun temelinde aşktan ziyade para ve çıkar beklentileri yer almakta. Yaşam şartları zorlaştıkça kadın da, erkek de karşı taraftan ne elde edebilirimin derdinde. Kentlisi, köylüsü; tutucusu, moderni… Benzer yaklaşıyor evlilik müessesesine. Bu toplumsal ruh halinin yarattığı evlilik arayışlarının saygı-sevgiye odaklı olamayacağı, istismarlara fırsat yaratacağı muhakkak. Nasıl ki, çöpçatanlık kuruluşlarından televizyon dünyasına… Fırsatçılık örnekleri türlü biçimde gösteriyor yüzünü. Şimdilerde eleştiri bombardımanına tutulan ve dahi siyasilerin gündemine kadar giren ‘Evlilik Programları’ da bu doğrultuda ortaya çıkanlardan.

Özel televizyonların yabancı formatları izleyicimize sunma merakıyla kendilerine hareket alanı bulan izdivaççıların mazisi yıllar öncesine dayanmakta. Televizyonculuğumuzda yeni bir dönemin başlamasına büyük katkısı olan Show TV’nin ‘Ben Evleniyorum’, ‘Biz Evleniyoruz’, ‘Sevda Masalı’, ‘İkinci Bahar’, ‘Gelinim Olur Musun’ gibi yarışmacı yapımlarıyla alışkanlık yaratan izdivaççılar, zaman içinde ilgi çıtasını yükseltmek için ellerinden geleni yaptı. Gelin adaylarını damat adayı anneleriyle birlikte aynı eve doldurup ‘Size Anne Diyebilir Miyim’ yarışmasıyla süren evlilik şovu, özellikle kaynana atışmalarıyla gündüz kuşağı takipçilerini ve magazin medyasını hayli coşturdu mesela. Alan da memnundu, satan da…

Ardından ‘Bir Prens Aranıyor’, ‘Hayaller Gerçek Oluyor’ dendi… Fakat umulan ilgi görülmedi. Sonra ‘Yabancı Gelin’den medet umuldu. Gel zaman, git zaman Mehmet Ali Erbil’in ‘Ah Kalbim’ diyerek katkıda bulunduğu evlilik programları format değiştirip ödüllü yarışmacılıktan çöpçatanlığa dönüştü. Evlenmek isteyenleri programlarında ağırlayan sunucular sayesinde izleyici kazanıp ünlenen yapımlar arasında başı çeken Esra Erol’un programıydı. ‘‘Esra Erol’la Dest-i İzdivaç’’ isimli yapımla Flash TV’de ilk adımı atan ve kendisi de canlı yayında evlenen sunucunun isim değişiklikleriyle sürdürdüğü izdivaççılık sayesinde gündüz kuşağında evlilik ateşi harlandı. İzdivaçla özdeşleşen Esra Erol, evlenmek isteyenlerin çöpünü çatma işini kanallar arası transferlerle yürütürken Zuhal Topal ‘İzdivaç’la, Songül Karlı-Uğur Arslan da ‘Su Gibi’yle stüdyo ortamında ‘avantajlı eş’ arama ve bu meyanda şov yapma heveslilerine zemin hazırladı. Açıkçası her yapım kendi çağında ilgi odağı olup kanalına müşteri ve reklam kazandırdı. ‘Reklamı batsın’ denilen günümüze geldiğimizdeyse… ATV, ‘‘Esra Erol’da’’ derken Star, çöpçatanlığı ‘‘Zuhal Topal’la’’ programı üstünden sürdürmekte. Show’da ise Seda Sayan-Uğur Arslan ikilisi ‘Evleneceksen Gel’ deme faaliyetinde. Ayrıca Kanal D’nin, evlendirme şovunu yarışmacılık formatında devam ettirdiği ‘Kısmetse Olur’un da meraklısı çok.

Kısacası; ‘Evlilik Programları’, üç günlük iş değil. Zararıyla, ziyanıyla yeni keşfedilmiş hiç değil. İki binli yılların başından bu yana ekranımızda uluorta faaliyetleri sürmekte. Şikâyetlere maruz kalsalar, RTÜK’ten büyük cezalar alsalar bile izleyici ve ilgi kaybı yaşamadıkları ortada.

Peki, geçmişten günümüze farklı format ve sunumlarla varlık gösteren ‘Evlilik Programları’nın mazisi bu denli eskiyken çeşitli beyanlarla kopartılan fırtına neyin nesi? Bir tarafta vatandaşın genelinden bigâne sürdürülen tartışmacılığın abesliği… Diğer tarafta şikâyet çokluğundan ve bu tür programları, artık her derdin çaresi gibi kullanılmaya başlayan, kararname yoluyla yasaklamaktan bahsedenlerin hamaseti! Gel de çık işin içinden.

Bu tablonun hissettirdiği ilk şey, ‘Yapma yaa…’ dedirten türden tombaladan çıkan tartışmaların ve yasaklayıcı söylemlerin içinin boşluğu oluyor. Bu boşluk o denli bariz ki büyük büyük beyanların tıpkı hedefteki yapımlar gibi şovdan ibaret olduklarını düşünmek; birilerinin medya atışmalarıyla reklama giriştiğini varsaymak kaçınılmaz. Zira içinde bulunduğumuz zamanlarda gerçekçi eylemlerden ziyade nabza göre şerbet verme modasının örnekleri bol. Bir anda kopan fırtınada esip gürleyenler tozu dumana katarken akabinde süt liman oluyor. Nitekim ‘Evlilik Programları’ muhabbetleri de bu düsturla devreye sokulmuş havasında! Yasakçılara göz kırparak şu süreçte kısa gün kazancı sağlama peşinde olunması mümkün… ‘Ola ki buradan ekmek kapımız kapanır. Biz filmdi, diziydi yeni ufuklara yelken açmak için önden fırsat yaratalım’ mantığıyla şovunu geliştirmek de! Anlayacağınız öyle veya böyle ‘Evlilik Programları’ üstünden gani gani şov yapılmakta. Bundan ötürü hiç samimi bulmadığım konuya gerçekçi bakabilmek için izdivaççıların nasıl yükseldiğini vurgulamakta fayda var.

İZDİVAÇÇILARA BU YOLU AÇAN KİM?

Hani ‘Kabahat ölende mi, öldürende mi’ der atalarımız, sorumluyu ortaya koymak isterken. Gerçek hayatta sürüyle yozluk ve sorun orta yerde dururken ekran üstünden ahlak bekçiliğine soyunanların hışmına uğrayan ‘Evlilik Programları’nın da durumu bundan ibaret!

Gerçek şu ki, şikâyet hakkını kullanmak için başvuranların büyük hassasiyeti üzerine RTÜK tarafından ceza yağmuruna tutulan cümle izdivaççı şimdiye dek belli bir düzen çerçevesinde faaliyetini sürdürmekteydi. Lakin birdenbire işin rengi değişiverdi. ‘Keşke tüm konularda bu denli duyarlı olsak’ dedirtircesine kampanyaya dönüştürülen şikâyetlere hassasiyet arttı. ‘Evlilik Programları’ güncel dert haline geldi ve televizyona yönelik atışmaların odağına oturdu. Herkes bir şey söylemekte... Kanun Hükmünde Kararname yasakçılığı, çamurla yaşayamama muamması ve yasaklama yerine taraflar arasında diyalog geliştirip yapımlara çekidüzen verme akılcılığı…

Bence ‘Evlilik Programları’ temaşasında en gerçekçi olanı, yetkililerin ve yapımcıların ortak paydada buluştuğu disiplinli bir format geliştirilmesi! Bu noktada belirtmek isterim ki, izdivaççıların hayranı filan değilim. Bilakis oldum olası hiç inanmamış ve hoşlanmamışımdır, bu tür yapımlardan; insanları bir yere doldurarak yaratılan zorlama yarışmacılıklardan. Çünkü katılımcıların bir kurgu düzeni çerçevesinde hareket edip gerçeği yansıtmadıklarını… Sunucuların da şov dâhilinde coşkuya katkıda bulunma rolünü üstlendiklerini… Telefonla bağlananlarınsa ‘Ver gazı’ türünden ortam tetikleyicisi görevini yaptıklarını düşünmüşümdür hep. Böylesi işlerin gerçekliğine itibar etmediğim içindir ki, izdivaççıları ve dahi yarışmaları, ‘kurgu’ mahiyetindeki içeriklerinden ötürü, çokça eleştirmişimdir. Buna karşılık yasaklatma hevesini, resmi ağızların bu yönde müjde gibi görüş bildirmesini de doğru bulamam. Esasen demokrasi düzeninde, çoğunluğun itibar ettiği kitlesel bir eğlenceyi, bir kesimi memnun etmek için çat kapı çıkartılan keyfiyetle yasaklama modasına yer olamaz. Olmamalıdır. Aksi takdirde aklına esen hoşuna gitmediği şeyin yasaklanması için talepte bulunup imza kampanyalarıyla, sosyal medya aracılığıyla baskı yapabilir ve yetkililerin şirin görünme hevesi sayesinde baskı, amacına ulaşabilir. Sansürcülüğü coşturacak bu hataya düşülmemeli derim. Nihayetinde özel televizyonlar baskı aracı değil ki kafaya göre yasaklamalarla, direktiflerle içeriklere hükmedilsin. Olumsuzluğu RTÜK yaptırımlarıyla engellemek gayet mümkün.

Öte yandan toplumun yegâne eğlence ve deşarj aracı durumunda bulunan televizyon yapımlarını yasaklatmaya çabalayanlara itibar edip ortalığa dökülenlerin atıp tutmadan önce durup düşünmesi gereken çok önemli bir detay var… O da, ‘Toplumsal talep’!

Şimdi sormak istiyorum… Ahlaki gerekçelerle ‘Evlilik Programları’nı hedef yapanlar, aile yapısını bozduğu iddiasıyla ‘Tu kaka’ diye veryansın edenler bu tarz yapımların ekranda nasıl yükselişe geçtiğini hiç düşündüler mi acaba? Düşünmemişlerse biz yine söyleyelim. Tüm televizyon işlerinde olduğu gibi ‘Evlilik Programları’nda da belirleyici ve yönlendirici unsur, ‘Toplumsal talep’tir. Yani izleyici, yani toplumu oluşturan vatandaş bu izdivaççıların sergilediği şovları baş tacı etmiş ki, yapımcılar da yıllar boyu benzer türden işleri ekrana sürebilmiş. Daha net ifadeyle aile yapısının bozulmasından korkulan toplumun bizzat kendisi bu çöpçatanlık gösterisine fırsat tanıyor ve stüdyoya koşturup eş arayanların oradaki çatışmacılığını, pazarlıklarını, taleplerini yönlendiriyor. Defalarca altını çizdiğim üzere asıl belirleyici izleyici! Yapımcılar, izleyici ne istiyorsa onu veriyor. Ekranları şekillendirmek için yasakçılık ve ahlakçılık söylemine kalkışanlar artık bu gerçeği görsün.

SONUÇTA; Toplumsal talep içeriklerin gelişmesinde en önemli etken iken ‘yasak’ asla çözüm olamaz. Bugün her kesimden izleyicisi bol olan ‘Evlilik Programları’nı yasaklarsınız. Yarın başka bir formatla yeni şovlar başlar ve izleyiciden gelen ilgi doğrultusunda onlar da zaman içinde abartılara yönelerek iyice yozlaşıp aynı noktaya varır. Kaldı ki, çokça vurguladığımız üzere, dizilerdeki silah-şiddet tutkusu… Küçük kızlarla evlilik merakındaki yaşlı adamların öyküleri… Ve komedi desteğiyle daha tehlikeli hale gelen çok eşlilik tablolarıyla gözümüze sokulanlar ‘Evlilik Programları’ kadar toplum yapısına zararlı ve yanlışlara özendirici bir tabloya sahip. Amma velâkin bunlara karşı yetkililerden ve şikâyet heveslilerinden aynı oranda tepki göremiyoruz. Bu durumda ahlaki kaygıların dürüstlüğü sorgulanır hale geliyor.

Velhasıl, kaldırılması konuşulurken bir yandan da yenisine dair haberlerle magazinde yer alan ‘Evlilik Programları’ güncel şov malzemesi yapılmış durumda. ‘Toplum sevgi ile kaynaşır, adaIetIe yaşar, dürüst çaIışmakIa ayakta kaIır’ demiş ya Farabi… Hepsi kalmış mazide. Şovlara tok olduğumuz gerçeğinde… Tepkide, şikâyette, değerlendirmede her daim dürüst ve objektif olmak temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal