Fatih Harbiye neden düşüşe geçti?

Şimdi, Kadir Doğulu’nun lokomotifliğini üstlendiği ‘Fatih Harbiye’de neler izliyoruz kısaca bir göz atalım…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Fatih Harbiye’nin gidişi nereye?

FOX’un Cumartesi yıldızıydı ‘Fatih Harbiye’… Sonra bir baktık yenilerinden umduğunu tam anlamıyla bulamayan Show’a transfer oldu. Parayı veren düdüğü çalar… Çalar, çalmasına da düdükten ses çıkarılabilmesi için de deliklerinin tıkanmamış olması gerekir.

Show ekranındaki ilk bölümünü, Macit ile Neslihan’ın kar altında ‘Ben Sende Tutuklu Kaldım’ parçası eşliğindeki dans romantizmiyle açacağını, fragmandan izlediğimiz dizinin yeni kanalında ne oranda ses yaratacağını ilerleyen günlerde göreceğiz. Ancak FOX ekranındaki son iki haftalık performansına baktığımızda ‘Fatih Harbiye’nin gidişatı, ilk günlerin parıltısını yavaş yavaş kaybetmeye başladığı yönünde.

Fatih Harbiye neden düşüşe geçti? - Resim: 1

Neriman ve Macit'in romantik dansı

DİLARA ÖZTUNÇ FOTOĞRAFLARI

İlk bakışta bu gerilemenin, olağanüstü bir sürprizle atağa geçip tepeye oturan ‘Şefkat Tepe’den kaynaklandığı düşünülecek olsa bile gerçek şu ki, hangi kanalda yayınlanırsa yayınlansın asıl sorun ‘Fatih Harbiye’nin kendisinde.

***

Zor iştir yakalanan başarıyı sürdürmek. Hele bir de elde edilen avantajın üstüne yatılıp durumu idare etmeye geçilmişse, düşüş kaçınılmazdır. Nasıl yeşil sahalardaki çekişmede, maçın başlangıç dakikalarında atılan golün rehavetine kapılan takım hücumu bırakıp defansif oynamaya geçince önde olduğu oyundan yenik ayrılırsa, bizim dizilerden bazıları da aynı tabloyu sergiliyor.

Beyazcam liginde reyting yarıştıranlar, yayına çıktıktan sonra güçlü rakipler karşısında avantajlı duruma geçmeye görsünler… Anında ekranda uzun süre kalmayı garantiledikleri fikrine kapılarak hareket etmeye koyuluyorlar. ‘Nasılsa seyircimi tuttum’ diyerek işi savsaklamaya başladıkları anda da fırsat bekleyen rakiplerinden golü yiyiveriyorlar.

Sezon ortasında takım değiştiren ‘Fatih Harbiye’deki düşüş durumunu da bu yaklaşım doğrultusunda incelemekte fayda var.

YERİNDE SAYAN SENARYO

Neydi ‘Fatih Harbiye’?

Orijinalinde; Doğu kültürüyle Batı kültürünü çarpıştırıp sonunda Neriman’ın yüzünü tekrardan Doğu’ya çevirmesini sağlayan, modernleşmenin kültürel değerler üstündeki etkisini ortaya koyan bir romandı. Paranın ve Batılılaşmanın ‘tu kaka’ olduğunu ispatla uğraşılan bu süreçte de, arada sinir krizleri geçirecek derecede gergin Neriman’ın, Şinasi’yle Macit arasındaki duygusal git gelleri ikincil konumda bırakılmıştı. Yani kitapta asıl vurgulanan ‘Bize uygun olan Doğu kültürü mü yoksa Batı kültürü mü’ temasıydı.

‘Fatih Harbiye’ dizisiyse, romana hâkim olan ‘kültürlerarası kıyas’ nasihati türündeki sentezci içeriği alıp, günümüzde hayli rağbet gören buram buram aşk ve kıskançlık çekişmesine çevirmişti. Ancak bu farklılaştırmayı, Kadir Doğulu’nun karizmatik varlığını Neslihan Atagül’ün oyunculuğuna katık edip öyle güzel kılıfına uydurmuştu ki, rayından çıkartılan uyarlamada hiçbir şey göze batmamıştı.

Bundan dolayı, Peyami Safa’nın aynı adlı romanından kurgusu tersyüz edilerek senaryolaştırılan dizi, cümle karakterleri televizyon raconuna göre şekillendirip karşımıza çıktığında ne kitaptaki halim selim Şinasi karakterini ortalıkta fellik fellik döndürüp hırçınlaştırmasına, ne konu yaması Aslı’nın zoraki evliliğindeki saçma sapanlığa, ne de dengesiz tavırlar sergileyen Pelin’in abartılı yapışkanlığına pek kafayı takmamıştım.

Çünkü tüm bu olumsuzluklar gözüme çarpsa da nihayetinde, Fatih’ten kaçma duygusuyla dolup Beyoğlu’nda gezmelere sevdalanan Neriman’ı müzikten kopartıp ressama çeviren, Macit’le tanışma düzenini bambaşkalaştıran ‘Fatih Harbiye’ her şeye rağmen kendini izlettiren bir dokuya sahipti. Kendince bir yol tutturmuş başarıyla ilerliyordu. Taş koymanın anlamı yoktu.

Lakin Gazali ile Farabi’nin eserlerini okumaya meraklı Faiz Bey karakterini romandakinden pek de değiştirmeden veren dizi, bir süre sonra senaryosunu öyle bir yerinde saydırmaya başladı ki bu bıktırıcılığa karşı birkaç söz etmenin de sırası geldi.

TIKNEFES ‘FATİH HARBİYE’

Şimdi, Kadir Doğulu’nun lokomotifliğini üstlendiği ‘Fatih Harbiye’de neler izliyoruz kısaca bir göz atalım…

Müzik işine girdiği halde boş gezenin boş kalfası şeklinde yansıtılan Şinasi, deli dana gibi ortalıkta dönüyor… Ferit işi gücü bırakmış onun peşinden koşturarak papağan gibi Neriman’dan vazgeçmesini telkin ediyor… Fahriye, Neriman’a Macit’ten vazgeçmemesi için baskı yapıyor… Genellikle sevgililer arasında söylenen ‘Benim hediyemsin’ türünden sözlerle arkadaşı Fahriye’ye iltifat ederek garipleşen Neriman, gösterip çektiği Macit’e sürekli ‘Biz olamayız’ türküsünü söylüyor… Bayrampaşalılıkla Harbiyelilik arasında tavır şaşkınlığı yaşayan Macit, bir yandan Pelin’i refüze ediyor bir yandan da Neriman’ı rezervlerine eklemek için çabalıyor… Telefon açıp tuhaf bir sesle ‘Neredesin Macit’ demekten bıkmayan Pelin, daha olmadı lüks aracına atlayıp Neriman’ın mahallesinde soluğu alıyor. Tabii Şinasi’yle, iki baba hindi gibi karşılıklı ibik kabartan Macit de öyle.

Gereğinden fazla dramtize ettikleri olaylarla hayli sinir bozucu bir tablo ortaya çıkartan Aslı ve ailesi, iç karartan ağlaklıklarını sürdürüyor… Şahika, ayrık otu gibi boy gösterdiği bu ortamda, seksi kıyafetleriyle merdivenden salına salına inip ‘Yine ne oldu’ diye sorguluyor. Hala yerine evin hizmetçisi olması gereken Gülter hiç kimsenin oturup yemediği yemeklerle masa hazırlamaktan, kızları sorgulamaktan ve kurtarıcı edasıyla komşusuna koşturmaktan başka bir şey yapmıyor. Nazım Hikmet’i andıran görsellikteki Faiz Bey, laf ola beri gele misali üç beş kelime edip bir görünüp bir kayboluyor.

Ne kadar sıkıcı bir rutin değil mi? Tüm bu saydıklarım kaç bölümdür ‘Fatih Harbiye’de sürekli yaşanmakta ve yaşatılmakta. Sahneler ufak tefek değişikliklerle hep aynı. Cümleler de, yeni ezberler gerektirmeyecek şekilde, birbirinin tekrarı. Sanki ‘Fatih Harbiye’de zaman devamlı başa sarıyor.

Bu bıktırıcı dejavu durumundaki iç sıkıntısına, kelimelerin yerleri değiştirilerek söylenen cümlelerin boşluğunu da katarsak, kolaycılığa kaçan ‘Fatih Harbiye’nin başlangıçta elde ettiği başarının üstüne yattığını ve kendini geliştirmek için hiç çaba harcama ihtiyacı hissetmediğini daha net görüyoruz.

Son bölümlerde tavan yapan bu uyuşukluk aynı şekilde sürerse izleyicinin bunalması kaçınılmaz!

İlaveten kanal değişimi de, beklenenin aksine dezavantaj olabilir. Birkaç bölüm yeni kanala hoş görünmek için senaryoda aşk kıpırdanmaları yaratılıp, klip çekimi gibi sahnelerin çekiciliğinden faydalanılsa ve başarı yakalansa bile seyirci kapasitesiyle orijinal öykünün eti budu belli. Bu da demektir ki, ‘Fatih Harbiye’ ciddi bir senaryo yapılanmasına gitmezse, kısa menzilli atışlarını yaptıktan sonra yine durağanlaşıp izleyici kayıpları yaşamaya başlar.

O noktadan sonraysa ‘Fatih Harbiye’nin gidişi nereye’ sorgusu devreye girer ki, ne Macit’in bakışları ve yakışıklılığı işi kurtarır, ne de Şahika’nın müzikalite yürüyüşünün seksapeli.

Diyeceğim o ki; ünlendiği kulüpte havalanıp yüksek transferle takım değiştirmenin ardından yedek kulübesinde beklemek zorunda kalan futbolcu durumuna düşmemek için, mevcut halinde tıknefeslik yaşayan ‘Fatih Harbiye’nin kondisyonunu sıkı tutup senaryosunu acilen enerjikleştirmesi lazım!

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal