İsimlerinden başka orijinalleriyle bağları pek bulunmayanlar kategorisinde başı çekenlerden ‘Fatih Harbiye’, eskisine oranla kendini bir hayli salmış durumda. ‘Nasılsa bu sezonu kotardık. Senaryoya fazla titizlenmeye gerek yok. Gelecek sezona Allah Kerim’ diye mi düşünülüyor? Yoksa orijinalinin ancak mini dizi olmaya yetecek öyküsü sizlere ömür olduğundan bu konuyu bölümler boyu nasıl sündürebiliriz sıkıntısı mı yaşanıyor? Her ne ise… Sonuç meydanda. Şimdiye dek gerek içerik ayrıntıları, gerekse reyting bakımından‘Bugünün Saraylısı’ ile at başı giden dizi, şimdilerde yarıştan koparak bir düşüş yaşıyor. Hem de her iki izleyici grubunda.
SAMİMİYETSİZLİK DİZ BOYU
Bir zamanların Harbiye sosyetesinden kel alaka zengin kesim yaratarak modernleşen, Fatih ayağını da kendine benzeten ‘Fatih Harbiye’ uyarlamasının bu ötelenişi hiç de sürpriz değil aslında. Romanın ana temasındaki mantıktan uzaklaşıp kendini, Neriman-Macit ilişkisinin heyecandan yoksun kısırdöngüsüne hapsettiğinden bu gerilemenin yaşanması gayet doğal…
Hasta yatağında ölümle pençeleşirken dahi Pelin’i makyajlayıp bu karakterin doğallığını her fırsatta zedeleyen yapımın konu yaratmakta zorlandığını fark etmemek imkânsız. Vara yoğa parlayan Şinasi’nin ısrarcı kavgacılığından, Neriman’ın duygu çelişkilerinden ve Pelin’in sınırsız onursuzluğundan medet uman bu zorlama tabloda samimiyetsizlik diz boyu…
Küçük yaşta annesinden kopartılan ve dişiyle tırnağıyla mücadele ede ede hayata tutunan Şahika’yı gizli ilişki ufuklarına yönlendirerek konusunu geliştirmeye çalışan ‘Fatih Harbiye’de, ne aşk ne de iş cephesinde yaşananlarda inandırıcılık yakalamak oldukça zor.
Damdan düşer gibi uydurulan devasa borç bahanesiyle Macit’in kaçırılma durumundaki komedi bir yana, onca parayı nasıl olup da bir çırpıda toparladığına anlam verilemeyen Pelin’in gece vakti yollara düşüp yeni bir kazık yiyeceğini bile bile kurtarıcılığa soyunması daha da büyük bir saçmalıktı. Hele Macit’in kendisini kurtaran Pelin’i orada öyle yüzüstü bırakıp Neriman’la gitmesi, ne insanlığa ne de erkekliğe sığmadı. Sanki Pelin kurtarmaya mecburmuş ya da ‘Kurtarmasaydın bana ne’ der gibisinden havalara giren Macit’in bu vefadan nasiplenmemiş tavrını daha da çirkinleştiren ayrıntı ise Neriman’ın o anki tutumu.
Cümbür cemaat gelinen yerde ayaküstü yaşatılan bu samimiyetsizlikten önce Macit’in annesinin şirkete gidip Pelin’in ailesine dert yanması ve onları Macit’in kaçırılmasına karşı kayıtsız kalmakla suçlama triplerine girmesi de yüzsüzlüğün daniskasıydı… ‘Biraz insaf’ derler adama. Daha üç gün önce Pelin, Macit’in yüzünden az kalsın tahtalıköyü boylamıyor muydu? Hem adamların paralarını cukkalayacaksın, hem kızlarını yıllarca oyalayacaksın sonra da ‘Pardon, Macit umut vermemiş sadece gününü gün etmiş. Hadi şimdi bir kez daha paçamızı kurtarın’ yaklaşımıyla ortalıkta gezineceksin. Ortağını dolandıran kocası deseniz daha beter.
Kısacası, Kadir Doğulu’nun karizmasıyla çekici gelen Macit karakterinin bencilliği ne kadar iticiyse, her daim donuk bir duruş sergileyen ailesinin yaptıkları da o denli samimiyetsiz.
Pelin’e ‘Babam o parayı mutlaka ödeyecek’ diyerek atmasyon yiğitlik sergileyen Macit’in sözüm ona sadelik adına Neriman’a kıytırıktan bir alyans takmasıyla ‘Para suyunu çekmeseydi sadeliğin lafı mı olurdu’ dedirten gölbaşı nişanına gelince… Babadan çekinir görünüp ortalıkta fink atan, millete laf koymakta maharetini sıkça sergileyen Neriman’ın alyansı takmaktan çekinmesini ‘babaya-büyüğe saygı’ diye yorumlamak ne derece mümkün?
Yani diyeceğim o ki, sürekli aynı çerçevede tekrarlanan kavga bolluğundan ambale olup nasıl geliştiği tam anlaşılamayan Neriman-Macit ilişkisi de dâhil olmak üzere ‘Fatih Harbiye’deki son gelişmeler, izleyicinin diziye merak ve inançla bağlanmasını sağlama gücünden uzaklaştı!
DÖN BABA DÖNELİM
Başlangıçtakinin aksine konu itibariyle hem monotonlaşan, hem de mantıksızlaşan içerikte yaşananların sürekli kendini tekrarlayan bir süreçte işlenmesiyse, ‘Bugünün Saraylısı’ karşısında başlı başına bir dezavantaj. Her hareketin, konuşmanın ağır çekim kıvamında yapıldığı ‘Fatih Harbiye’de bölümler boyu, üç aşağı beş yukarı aynı olayların sergilenmesinden bıkmamak elde değil. Konu mantığını es geçip karakter fanlığına soyunanlar bıkmayabilir…
Pelin’in Macit’in peşinden koşturması, Macit’in Neriman’ın gönlünü etmek için çabalaması, Neriman’la çekirdek çitletmekten ve Macit konuşmaktan başka işi olmayan Fahriye’nin haddini aşan meraklılığı, tutucu Faiz Bey’in tek ayak üstünde uyutulması, Şinasi’nin ‘İlle de Neriman’ takıntısı, eli maşalı annesi uğruna kendini feda eden Aslı’nın dayakçı kocası ve cadı kaynananın gazapları bu bıktırıcı sirkülâsyonun detayları olarak sürekli çıkıyor karşımıza.
Arada yenilik olsun diye yaratılan Pelin’in intiharı, Macit’in kaçırılması, gizli nişan da olmazsa hemen her bölüm birbirinin aynısı gibi. Pelin’in höykürdüğü, Neriman’ın nazlandığı dizide uzun bakışmalar ve iple çekilen kelimelerle doldurulan süreçte ilginin diri tutulması için biraz hakiki heyecan halleri, samimi ilişkiler gerek ama kırıntısını dahi bulmanın imkânı yok.
Hani diyorum, madem ‘Fatih Harbiye’ romanının özünü yok edip kendinizce bir aşk öyküsü geliştirmişsiniz, bari başlangıçtaki güzel tempoyu bozmasaydınız da şöyle eli yüzü düzgün bir devam çıkartsaydınız ortaya. Sürekli bozuk plak gibi aynı şeyleri izleyiciye sunmakla olmuyor.
Sezon finaline giderken gerileyip, sonrası için tehlike çanlarını şimdiden çaldırtan güzelim ‘Fatih Harbiye’de gelinen nokta: ‘Dön baba dönelim, gelecek sezon ne edelim’?
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal