‘Canına yandığımın dünyasında herkes para istiyor Fazilet istemiş çok mu’ söylemiyle çoğunluğun isyanını seslendirerek dikkat çeken ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın ekrana gelmesi, aile olgusunu ve anne-kız ilişkisini bir kez daha gündemimize soktu.
Bu dünyadaki en önemli servetin aile olduğu öğretisiyle büyürüz de… Gün gelir servet edinme kaygısının aile birliğinin önüne geçtiğini görüveririz en acısından. Diziler de bu gerçeği evire çevire kullanmakta işte. Özellikle annenin aile içindeki rolü kurgucuların baş tacı…
Çünkü çocukların gelişiminde annenin rol modelliği başı çekiyor. Dolayısıyla gerek kurgulardaki, gerekse yaşamın içindeki aile olgusunda anne-kız ilişkisinin yeri bir başka. Hele de babanın bulunmadığı bir ailede bu ilişki daha önem kazanmakta. Çünkü her durumda muhatap alınan ve kızının yaşamını şekillendirirken kendi geçmişini baz alarak hareket eden annenin sorumluluğu artarken, karşı cinse bakışını baba objesi üstünden geliştiren kız çocuğunun bu eksikliği hissetmesinden dolayı takındığı tavırlar aynı oranda agresifleşmekte.
Bozdur bozdur harca misali farklı örneklerle işlenen bu dramatik çatışmacılığın dizilerin işine geldiği aşikâr. Star’ın ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ da aynı mantıkla kervana katılanlardan. Dayatmacı annelik olgusunu sorgulatmaya müsait içeriğiyle neler sunduğuna bir bakalım…
FAZİLET HANIM VE KIZLARI ÇOK TANIDIK
Sırma Yanık’ın senaryosu, Murat Saraçoğlu’nun yönetmenliğiyle ekrana taşınan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın öyküsüne daldığımızda öne çıkan ilk detay, Fazilet Hanım’ın anneliği sorgulatan varlığından gelişen bir öyküyle karşı karşıya olduğumuz. Hani şu sıralar hemen hemen tüm yapımlarda annelik ve evlat konusu işlendiğinden bu detayı irdelemenin pek anlamı kalmıyor ama… Yine de her yiğidin ayrı bir yoğurt yiyişi olduğu düşüncesiyle yorum getirip ‘Fazilet Hanım ve Kızları’na haksızlık yapmamak için onların hikâyesini kendi özünde değerlendirmek doğru olacak.
İstemediği evliliği sürdürmenin ve yoksulluğun çilesi yetmiyormuş gibi, genç yaşında dul kalıp iki kızını onun bunun işini yaparak büyütme zorluğuna katlanan… Nihayetinde kızlarının güzelliğini nimet bilip bundan faydalanmak için ortalığa dökülen Fazilet’in, bencillikle özveriyi harmanlayan anneliği toplumsal ve duygusal ikilemin yansıması adeta. Babasız kalan ailede anneye odaklanarak büyümenin çatışmacılığında bocalayan Hazan ve annesinin ünlülük hevesiyle aşkının arasında kalan Ece’nin evlatlık halleriyse, bu ikilemin kırılma noktası. Aile olma bilincinden ziyade hayattan bir şeyler kopartma gayretinin hâkimiyetindeki bu varoş klişesi paranın her sorunun temel taşı olduğunu yine ve yeniden hatırlatırken, diğer tarafta yalı zenginlerinin birbirini yeme düzenindeki mutsuz aile klişesi durmakta. Bu iki kanadın orta yerindeyse, öykünün mahalle kesiminden gelen Yasin ve sıradan ailesi var. Anlayacağınız kesişme noktasının aşk olacağı, entrikası bol, klişelerle örülü öykülerden biri daha ‘Fazilet Hanım ve Kızları’… Aslında temanın tanıdıklığı bu kadarla da sınırlı değil.
Dizinin bize yansıttığı ‘baht yapma’ merakı toplumumuzun çok da yabancı olmadığı bir durum… Geçmişteki artist olma, futboldan yırtma hevesi bir yana dizilere-reklamlara oyuncu bulan ajansların-koçların kum gibi arttığı ve yarışmalar-şovlarla oyunculuğun en kolay yükselme yolu olduğu fikrinin zihinlere yerleştirildiği günümüzde, minnak bebeklerin dahi oyuncu yapma hevesine alet edildikleri ortada. Yani çocuğunu kapıp deneme çekimlerinin yolunu tutan ve bu uğurda kendini paralayan ebeveyn tablosu, kurguların ötesinde fiilen karşılaşılan, kanıksanmış bir yozluk. Kaldı ki, ‘Arkadaşlar İyidir’ dizisinde de İdris Nebi Taşkan’ın canlandırdığı Eren ve onun kız kardeşi üstünden çocuklarını oyuncu yapma hırsındaki anne-baba tablosu çıkartılmıştı karşımıza. Velhasıl bu kanatta yeni bir şey yok.
Dizinin zengin cephesine gelirsek… Burada da sürpriz bir durum bulunmamakta. Zaten çokça aşina olduğumuz yalı atmosferini bir kez daha kullanmayı seçen yapım, zorla aileye girmiş kıskanç yenge ve onun kışkırtmalarından gaz alan büyük abi rutinini tekrarlamanın yanı sıra ‘playboy’luktan âşık erkek pozisyonuna evrilecek olan uçarı küçük oğlan ile kendini yalnız hisseden ailenin kızı tiplerini de yerli yerine oturtmuş. Babayı baştan dul bırakmasını ve gözde evlat olarak ortancayı seçmesini saymazsak, dedikoducu hizmetli topluluğunu eksiksiz barındıran yalı kanadında da ekstra bir sunum görülmüyor.
Sözün kısası; ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın öyküsü yenilik vaat etmiyor izleyicisine. Dolayısıyla Hazım’ın can dostunun Fazilet’in terk edip giden aşkı ve dahi Hazan’ın babası olma ihtimalinin bulunduğu, klişelerle dolu bu öykünün ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın elini güçlendiren faktör olması biraz zor. Ayrıca aile içi abartıların, yüksek tonda kavga gürültünün pek işe yaramayacağını da belirtmek isterim. Buna karşılık yapımın kendine has bir çekiciliği olduğunu da inkâr edemeyiz. Hal böyleyken, çok tanıdık bir tempoda yol alacağı kesinleşen senaryodan ziyade diziyi ilgi çekici kılacak etkenin tespiti önem kazanıyor.
FAZİLET’İN YEGÂNE ‘FAZİLET’İ NAZAN KESAL!
‘İsmiyle müsemma olmak’ diye bir deyimimiz vardır. İnsanların taşıdıkları isimlerin anlamıyla uyumlu davranışta bulunmalarını ifade eder. Lakin hayatın içinde bunun aksini ispatlayan örnek o denli çoktur ki deyimin gerçekçiliği de havada kalır. Nitekim Star’ın yeni dizisindeki Fazilet Hanım, güzel vasıf-erdem anlamına gelen fazilet olgusunun yükselme hırsıyla beslenen erdemsizliğe dönüşebileceğini en net biçimde bize gösterdi. Ancak bunu yaparken aynı zamanda dizinin yegâne faziletine de dönüştü… Nasıl mı? Tabii ki Nazan Kesal sayesinde!
Karakterin iyi yazılmasının ve alt yapısının sağlam olmasının payı bir yana Nazan Kesal canlandırmasıyla ortalığı sildi süpürdü adeta. Mimikleri, bakışları, konuşma tarzı, varoş kadınının görgüsüzlüğünü yansıtması… Kısacası her haliyle diğer karakterleri gölgesinde bıraktı. Hele Ece’nin yerine ezberi tekrarladığı an tam anlamıyla teatral bir sahneydi. Tiyatroda çoğunlukla geçer akçe olan ‘büyük oynama’ yeteneğini, kendisini harcanmış hisseden bir annenin yükselme hayallerini kızlarının üstünden gerçekleştirme tutkusunda sergileyen Nazan Kesal, Fazilet olarak dizinin ilk bölümünü sırtladı götürdü. Böylece büyük oynamanın sadece sahnede değil dizilerde de iş yapabileceğini ortaya koyan sanatçı bir yandan paragöz varoş anneliğine yeni bir yorum getirdi, bir yandan da klişe öyküyü izlenir kıldı. Bize böyle güzel bir performans sunduğu için Nazan Kesal’a tebrikler.
Diyeceğim o ki; Öykünün tanıdıklığını görünmezleştirip akıp gitmesini sağlayan Fazilet Hanım bir karakter olmanın ötesinde dizinin ana fikri ve lokomotifi! Senaryo bu unsuru çok iyi ve ölçülü değerlendirmeli. Şayet ilk bölüm için yüksek dozdan verilen ve ilgi uyandıran Fazilet’e devamında da aynı tempoda yol aldırılırsa bir süre sonra bu büyük oynamalar sıkıcı gelmeye başlayıp nimetten külfete dönebilir. Bu hatırlatmanın ardından gelelim dizide sırıtanlara.
FAZİLET HANIM VE KIZLARI’NIN SIRITANLARI
Varoşla yalı dünyasını buluşturan ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın fazileti kendinden menkul Fazilet Hanım’ını ve istemem yan cebime koy modundaki kızlarıyla zenginliğin tüm klişelerini sergileyen Egemen Ailesi’ni tanıdığımız bölümde en çok iki karakter göze batıyor..
Deniz Baysal’ın başarıyla canlandırdığı Hazan karakterinden başlayacak olursak… Annesine inat erkeksi görünmeye uğraşan Hazan’ın kişiliği kendini sorgulatır türden. Ece’nin ünlü olması için koşturan annesine kızıp bir yığın laf söylüyor ama kendi de içten içe Sinan’a yeşilleniyor. Madem o dünyaya gıcıksın bu ilgi nasıl gelişiyor? Bu ne perhiz bu ne turşu türü! Ayrıca Ece, Yasin yüzünden görüşmeye gitmezken onun yerine kendisinin bir dolu makyajla ve gösterişli kıyafetle otele koşması da mantıksız. Annelerine görüşmenin olumsuz geçtiği konusunda yalan söyleyeceklerse Hazan’ın giyinip kuşanıp otele gitmesine ne gerek var? İkisi de gitmezdi, olur biterdi. Ama biz bir anda erkeklikten afetliğe terfi eden Hazan’ı bilmediği adamın otel odasına girecek kadar hevesli görüverdik. Nerede kaldı annesine atıp tutmaları?
Hazan’ın mantıksız davranışları dışında Alp Navruz’un canlandırdığı Sinan karakterinin halleri de dizinin sırıtanlarından. Spor salonundaki şişme bebeklerle sergilediği tavırlar, Nil odasını altüst ederkenki duyarsızlığı, anne-babasına karşı şımarık söylemi… Hepsi de omuzları arkada balet edasıyla gezinen Sinan’ın ‘playboy’luk sergilemek uğruna aşırıya kaçıp sahteleşmesiyle birleşip doğallıktan uzaklaşan karakteri benimsemeyi engeller hale gelmiş. Yazık.
SONUÇTA; Tolga Güleç’in henüz tam sahne alamadığı… Hazal Türesan’ın, sürekli zorlamayla özür dileme pozisyonundaki Yasemin’e harika yakıştığı ‘Fazilet Hanım ve Kızları’ klişelerini Nazan Kesal’la ötelemeyi başaran bir giriş yaptı. Tabii şimdilik. Duygularımızı titreten sevgi yoksunluğuna dair anne-kız atışmasını, ilk bölüm sonuna doğru yansıttıklarıyla boşlaştıran öykünün devamında sunacakları önemli asıl. Eğer anlatım diliyle sürprizler yaratamayıp Fazilet’in geçmişinden ilgi çekici atraksiyonlar sunamazsa klişelerin kısırdöngüsüne düşer ve kısa sürede soluğu kesilir. ‘Fazilet Hanım ve Kızları’nın ‘Karagül’den ziyade ‘Kara Ekmek’le eşdeğer bir atmosfere sahip olduğunu hatırlatarak rekabet kıskacında bol şans dileyelim.
Anibal GÜLEROĞLU