İyi yapılan bir işin takdir edilmemesine, haklı eleştirilerin yozlaştırma taktiğiyle ‘yapanı karalama’ sürecine çevrilmesine oldum olası gıcık kapmışımdır. Gel gör ki, çevremiz böylesi aymazlıklarla dolu. Bilgi sahibi olmadan fikir beyan etmek ve insanlar üstünde etki yaratmak günümüzün modası ya… Koyuver gitsin.
Birileri çıkar ‘Kertenkele’yi başarılı bulmayı ‘yandaşlık’ olarak yorumlayan mantıksızlıklarla köşelerini doldurur… Ulaşamadığı ciğere mundar diyen kedi misali her duruma karalayıcı bir izah bulmaya meraklı tayfası kalkar, ESA’nın dünya çapında yankı uyandıran milyarlık uzay projesini, ‘et-but-su’ yokluğu üstünden değerlendirip ‘manyak manyak işler’ şeklinde küçümser… Bazıları da ‘Aramızda Kalsın’ diyerek henüz görmedikleri ‘Gece’ filmiyle ilgili ahkâm kesip Nurgül Yeşilçay’ın sosyal medyadan gösterdiği vizyon tepkisini ‘kaos yaratıp filme ilgi çekmek için yapılan reklam’ olarak etiketleyip laklaklarına malzeme eder. Başarıyı, ilerlemeyi küçümseyerek karalamakta yok aslında birbirlerinden farkları… Al birini vur ötekine… Çıkan ses, ‘tın tın’!
İzleyici tarafından benimsenerek zirveye çıkartılan ‘Kertenkele’nin uyarlanmış dizi vasfı bir kenara atılıp ‘laf vurma, hamle yapma’ aracına çevrilerek cemaati, din görevlilerini aptal yerine koyduğu yönünde sürdürülen körü körüne ısrarcılıktan kim ne kazanç sağlar? Bu karalayıcı tavır, bir diziye yönlendirilen suçlamaların rövanşı olmanın ötesine geçebilir mi? Aynı şekilde ekranlardan milyonlara seslenme fırsatı bulan birinin uzay araştırmalarını ‘manyak iş’ görüp 100 bin dolar verildiği takdirde uzayla ilgili her şeyi söyleyeceği yönünde konuşmalarla bilimi sıfırlaması ne mana taşır? Kandırılmaya müsait insanlar üstüne oynayıp şov yapmanın ötesinde bir değeri var mıdır? Tıpkı ders kitaplarından insan üremesinin çıkartılması, zeytin ağaçlarını kesme bahanesi olarak yapılan uyduruk propagandalar gibi!
Tüm bunlar ne kadar trajikomik ise ‘Gece’ filmi ve oyunculuğundan ziyade sahneleri ve mesajıyla gündeme getirilen Nurgül Yeşilçay’ın tepkisiyle ilgili yorumlar da o denli anlamsız. Eller uzaya-bilime tam gaz, biz laga lugalı uyutmacılıklara! Millet beynini geliştirmedikçe kör gözüne gözlük. Öyle ise biz de bu girizgâhı daha fazla uzatmadan cümlesini ‘akıl, fikir, insaf’ temennisiyle Allah’a havale edip ‘Gece’nin içine dalalım ve Nurgül Yeşilçay ile Mert Fırat’ın capcanlı, gerçekçi performanslarını açığa çıkartalım.
ARAMIZDA KALSIN’DAN ‘GECE’ MANZARALARI…
Basın gösterimi çağrısı yapılan, sonra ertelenen, daha sonra yeniden gerçekleşeceği duyurulan ‘Gece’den süzülenlere geçmeden, filmle ilgili olarak medyada altı çizilen detayların yersizliğini vurgulamakta fayda olduğu kanaatindeyim. Çünkü bunlar filmin özünü öteliyor.
Bu nedenle, altı yıllık tıp eğitiminin ardından TUS gerektiren Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon uzmanlığını dört yıllık düz eğitimli Fizyoterapist’likle karıştırarak, çağrılan konuk ve ele alınan konuyla ne derece ilgili olduklarını gösteren ‘Aramızda Kalsın’daki yorumlara takılacağım.
Öncelikle, Nurgül Yeşilçay’ın 2008’deki ‘Vicdan’ filminden istediğini bulamadığını söyleyen ‘Aramızda Kalsın’cılara hatırlatmak isterim ki, yine bir Erden Kral filmi olan o yapım 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Nurgül Yeşilçay’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandırmakla kalmamış En İyi Kurgu ve En İyi Görüntü Yönetmeni dallarında da ödül almıştı. Yani ‘Vicdan’, söylendiği gibi istenilen ölçüde performans verememiş bir yapım hiç değil!
Bunun ötesinde programda Nurgül Yeşiçay’ın paylaştığı mesajlara takılmak da yanlış… Bir filmin başrol oyuncusunun gala-gösterim tarihinin ertelenmesine tepki göstermesinden daha doğal bir şey olabilir mi? Şayet bir filmin başarısı ve seyirci ilgisi isteniyorsa, öncelikle yapımcı tutarlılığı gerek. Bu da eğer herhangi bir teknik aksaklık yoksa duyurulan takvime uymakla gerçekleşir. Gösterimi ertelenen filmlerin nasıl gözden düştüğünün örneği bir dolu... Şimdi bu gerçek orta yerde duruyorken Nurgül Yeşilçay’ın kaygısı ve tepkisini yadırgamak mümkün mü? Kadın filme ve rolüne ciddiyetle sahip çıkmış. Yapılan mantıksızlığı da sosyal medyadan eleştirmiş. Fena mı yani? Keşke herkeste bu bilinç olsa. Olayı abartan yine magazin medyası.
Yani gösterimde bir sıkıntı yaşanmışsa, bu aksaklığa oyuncu tepkisi de çok doğal. Kaldı ki, bir filmi sırf reklam kaygısıyla mundar etmek de hiç hoş değil. Ancak daha da hoş olmayanı ‘Aramızda Kalsın’da yapılan yorumun mahiyeti! Medyaya servis edilen birkaç sahne resmi üstünden hareketle filmi değerlendirmek ne kadar yanlışsa bu resimlerin varlığını, ‘basın gösteriminde çekilmiş’ gibi sunmak da o denli hatalı. Böylesi bir ihtimali dillendirmek, basın gösterimlerine katılanları, varsayıma dayalı olarak töhmet altında bırakmak olmuyor mu?
Aramızda kalsın ama ‘Vicdan’ ile ‘Gece’nin aynı matematik üstünden yaratıldığı yönünde fikir beyan ederken, oyuncuların tepki mesajlarını değerlendirirken ve varsayımlar üstünden yorumlarda bulunulurken hiç beyin jimnastiği yapılmamış. Önce bilgi, sonra fikir! Ha gayret.
GECE’DE DÜĞÜM DÜĞÜM HAYATLAR
Anarşik abinin öldürmesi üstüne sarhoş muhabbetiyle ve ‘Abim gelip seni öldürecek’ cümlesinin papağannari tekrarıyla doğrudan olaya dalan ‘Gece’, gavat Yusuf ile konsomatris Süsen’in didişmeli-zorlu yaşamı üstünden ötekilerin hayatına konuk ediyor bizleri.
Canlı renklerin, canlı müziklerin atmosferinde yaşanan ‘karanlık gece’ ruhsallığında yol alan yapımda Nurgül Yeşilçay ve Mert Fırat’ın uyumu oldukça başarılı. İlyas Salman gibi yılların oyuncusunu, Patron Ekrem karakteriyle, olaya arkadan müdahil edip aşk üçlüsünü oluşturan senaryo, Hasan Özkılıç’ın ‘Zahit’ isimli romanından uyarlanmış.
Köyleri boşaltılınca Doğu’dan Batı’ya göç eden bir ailenin öyküsünde, farklı karakterlerin yaşam biçimleri aracılığıyla Türkiye’nin tablosunu çizen ve siyasal çalkantılardan açlık grevlerine çeşitli saptamalarda bulunan ‘Zahit’ romanından bir ‘Gece’ çıkartan Erden Kral, 90’larda köyleri boşaltıldığı için İzmir’e göç ederek geceleri hep karanlık olan bir semte yerleşen ve sonrasında darmadağın hale gelen Kürt ailenin çöküş sürecini işliyor.
Varoşun karanlık dünyasından insan manzaraları yaratırken Nurgül Yeşilçay’ı yine pavyona düşürüp Sürtük Night Club çalışanı yapan Erden Kral, hayatın zorluklarını satır aralarındaki güzelliklerle yenmeye çalışıp ayakta kalmak için direnen insanların dünyasına ayna tutuyor.
Bu aynada aşk da var, meşk de var… Ama en çok da acı var. Öyle ki, yitik yaşamlara ayna olan ‘Gece’nin karanlığında gözyaşının kahkahaya karıştığı yerde özgürlüğün nafile arayışı, doğarken ağlayan insanın insanca yaşayış arzusunun çaresizliğine karışmakta…
Çocukluk aşkıyla evliliği sayesinde hayatına tükürecek hale gelen Süsen’i canlandıran Nurgül Yeşilçay başta olmak üzere oyuncuların doğal performansıyla gerçekçilik dozu artan film, şarkılarından her sahnesine, hayatın peşinden göçebe olup savrulan gönüllerin öfkesini haykırmakta… Dağa gidip geri dönmeyen bir baba, kendisinden haber alınamayan örgüt üyesi bir abi, apar topar hapse düşüp açlık grevine başlayan ayakkabıcı erkek kardeş ve ‘Dilimizi konuş’ sözüne ‘Hangisini konuşayım’ cevabını veren öğrenci kız kardeş…
Bu insan ve yaşam harmanında düğüm düğüm hayatların ilmek ilmek çözülüşünü izlerken öne çıkan olay tabii ki Nurgül Yeşilçay, Mert Fırat ve İlyas Salman’ın canlandırdıkları karakterlerin üçlü yaşamı! Zaten medyaya malzeme yapılanlar da bu ortak ilişki düzeninden.
Öte yandan ailesiyle davası arasında kalan abi vasıtasıyla terör olayına kestirmeden bakış atıp ‘En büyük asker bizim asker’ konvoyunu görüntüye sıkıştıran, ilaveten ölüm oruçlarının beyhudeliğini de en kestirme biçimde netleştiren filmin ‘öteki’ insanların harcanmışlıklarını kalın çizgilerle saptama abartısına düşmemesi de bir anlamda güzel. Zira bu tarz, umutların söndüğü yerde pişmanlıklar yaşanırken, erkeklerin hatalarının kadınların acısına nasıl dönüştüğünü hayatın bir noktasından gelişine dalıp veren ‘Gece’nin yaşamın gidişine yaratılan finaliyle de çok uyumlu düşmüş. Aksi takdirde hayatın akışına yansıması değil, direkt sosyal mesajcılık olurdu… Ki bu da Nurgül Yeşilçay odaklı rotadan saptırırdı.
Sonuçta; öncesiz yaşamların, yaşam şartları ve hoyratlıkla yozlaşan ‘Gece’ karanlığındaki sonrasız gidişatlarını, konunun karanlık sertliğine tezat bir renklilik ve canlılıkla ortaya koyarken bu hızlı ve vurucu temponun ara yerlerine Nurgül Yeşilçay erotizmi katmayı ihmal etmeyen Erden Kral, kim ne derse desin seyircisine güzel bir psikodrama sunuyor. Arabesk tadı ağır basan ‘Gece’nin rengi karanlık ama ‘Senle de, sensiz de olamam’ diyen Nurgül Yeşilçay ve Mert Fırat cephesi ışıldıyor.
Anibal GÜLEROĞLU