Gülümse Yeter'in tadını saçmalıklarla kaçırmayın

Moon Hee Jung imzalı ‘Smile You’ dizisinden, Banu Kiremitçi Bozkurt tarafından uyarlanarak Show TV’ye kazandırılan ‘Gülümse Yeter’, romantik komediden hallice başarılı bir aile işi.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Gülümse Yeter’ diyoruz ama…

Güldürmek, çoğu zaman abartı demektir. İnsanlar gerçek yaşamda laf olsun diye veya dikkat çekmek için saçma sapan espriler yapıp büyük büyük kahkahalar atarlarken, kurgularda da zordur ince ve etkili mizahı yakalamak. Tabii ‘Güldüy Güldüy’ diyerek sergilenen çocukça şovlara gülenlerin abartısız mizaha ihtiyacı yoktur ama… Çocuk sempatisinin ve basitçe gülme merakının rüzgârıyla peynir gemisini yürütenlerin ötesinde, bu tür şovlara kıyasla daha masraflı ve emek yoğun olan dizilerde aynı performans tutturulamaz. Hele de bizimki gibi uzun süreye mahkûm edilen dizi dünyasında başlı başına sorundur, abartısız güldürebilmek.

Dolayısıyla dramalara kıyasla içerik yaratmanın daha zor olduğu komedi türünde yol alabilmek için sürekli birbirinin benzeri espriler türetilip, yüksek perdeden tonlamalarla ve yerli yersiz abartılar sergileyen karakterlerle izleyiciye sunulur. İşin garibi tüm şapşallıklarına rağmen ilgi de görür böyleleri. Nasıl ki romantik komedilerde sıkça gözlemliyoruz bu durumu. Ancak ilk etapta iş görmelerine karşın bu formatların öyle sezonlar boyu ayakta kalması da çok kolay değildir hani. Dahası, oyuncuların göze hitap özelliğiyle reyting kapan romantiklerin dışındaki aile komedileri için durum daha da beterdir. Bölümler ilerledikçe konu sıkıntısı artar. Devreye romantiklik, aşk kıskançlıkları sokulsa bile özünde komediye odaklanan yapımın yavaş yavaş tadı kaçar, soluğu tıkanır ve ‘Son’.

Velhasıl abartıyla eşdeğer tutulan güldürme olayını, saçmalıklar sergilemeden, uzun soluklu kılmak her babayiğidin harcı değil. Şimdi ekranda yazdan miras bir aile komedisi örneği daha bulunmakta... Show TV’nin ‘Gülümse Yeter’i. Yaz dizisi olarak çıktığı ekran yolculuğunda, sıcak aile ortamını, hayata dair mesajlarla buluşturup aşkı da vıcık vıcık etmeden işlemeyi bilerek zirvede yerini alıp herkese ‘Gülümse Yeter’ dedirtmeyi başardı. Hatta yeni sezonda total’de ‘Hayat Şarkısı’nın ardında yer alıp ‘Familya’ya geçit vermedi ama… Ah bu ‘ama’lar yok mu? ‘Gülümse Yeter’in bir süre sonra ayağına taş olması muhtemel detaylar da bu ‘ama’ kısmında! Biz de yeni sezona girerken, gücünü kaybetmemesi adına, uyaralım istedik.

‘GÜLÜMSE YETER’İN TADINI SAÇMALIKLARLA KAÇIRMAYIN!

Moon Hee Jung imzalı ‘Smile You’ dizisinden, Banu Kiremitçi Bozkurt tarafından uyarlanarak Show TV’ye kazandırılan ‘Gülümse Yeter’, romantik komediden hallice başarılı bir aile işi. Diziyi daha net değerlendirebilmek için orijinalinin içeriğine bakıyoruz…

Paragöz ve dolapçı bir babanın maddi durumunu kurtarmak için küçük kızını zengin gençle evlendirme gayreti… Kızın babasının iflas ettiğinin duyulmasının ardından damadın, kendi ailesinin baskısıyla gelini yol ortasında bırakıp gitmesi… Terk edilen kızın, aile şoförünün fakir evine sığınması… Ardından ailesinin de aynı eve doluşmasıyla gelişen komedi ve aşk halleri… Evin delikanlısının uzun zamandır âşık olduğu kadının, zengin ve zıpır kızın ablası çıkmasıyla yaşadığı şaşkınlık… Büyükbabanın ultra süper tutumluluk takıntısı… Ve esas kızın aksine gayet ciddi duruş sergileyip pek ortalıkta görünmeyen doktor ablanın aşkıyla, esas kızı evlendiği gün terk etmesine karşılık ondan vazgeçmeyen patron-eski kocanın kıskançlıkları çıkıyor karşımıza. Aşk üçgenlerini kurmada abartı yaratmayıp olayı doğallaştıran bu öykü tabanı üstünden yol alan orijinal ‘Smile You’ dizisini bırakıp yerli versiyona geldiğimizde…

Gerçek şu ki, ‘Gülümse Yeter’in akışı orijinalle fazlasıyla örtüşmekte. Tıpkı orijinalindeki gibi ilerleyen dizide tek bir karakter yerine, birlikte yaşamak durumunda kalan ailelerin fertlerine eşit ağırlık verilmiş. Bu da diziyi daha hareketli ve çok yönlü kılıyor haliyle. Ancak dizinin bu özelliğini büyük ölçüde Kore yapımına borçlu olduğunu unutmayalım. Biz mevcudu taklit ediyoruz hepsi bu! Öte yandan komedisini zıtlıklarla yaratan diziye bizden gelen katkılar da var tabii. Lakin bunlarda sıkıntı olduğu da aşikâr. ‘Gülümse Yeter’in ‘ama’lar kısmında dikkat çeken olumsuzluk, bazı karakterlerin amaçlarını aşan sahnelerle komikleşmeye başlaması… Yani komedi içinde komedi gibi bir durum yaratılmakta! Hani vur deyince öldürmeyi severiz ya… Buradaki gelişme de bu yönde. Yasemin’den başlayarak örnekleyecek olursak…

Performansını giderek daha oturtan Aslı Bekiroğlu’yla gayet uyuştuğunu düşündüğüm Yasemin, kuşkusuz bu dizinin baş kızı ve rolü de, ablası Gül’e nazaran daha fazla. Şimdi burada bir parantez açmakta fayda var. Zira Gül’e daha çok sahne istiyor izleyici. Oysa orijinal eserde de durum tıpkısının aynısı. Dolayısıyla kimse Seray Kaya’nın canlandırdığı Gül’e niye az yer veriliyor diye kızmasın! Bu açıklamayı da verdiğimize göre Yasemin eleştirisine geçebiliriz.

Kendisi, ‘Gülümse Yeter’in en çok eleştirilen karakteri malumunuz. Ancak benim eleştirim diğerlerinin aksine oyuncudan değil, karaktere yazılan sahnelerin abukluğuna dair. Bu karaktere öyle saçma şeyler yaptırılıyor ki, olanca doğallığı kayboluyor. Misal, Sarp için kek yapma hallerindeki abartılar… Tamam. Zengin ve şımarık kız ama o nasıl yumurta kırmaktı, un boşaltmaktı öyle? Hani izlerken zekâ özürlü müdür diye takılmamak imkânsızdı. Bu hallerle orijinalin aksine tamamen boş kafa gibi bir havaya sokuluyor. Oysa hatırladığım kadarıyla Kore versiyonunda eski kocasının işinde çalışıyordu. Yanılıyorsam da, affola. Sözün kısası yerli yersiz bağırma işini hayli abartarak kulak tırmalar hale gelen ve mahalle ortamına yalınayak başıkabak fırlayıp Sarp’ı dudağından şap diye öpecek kadar pervasızlaşan; yanı sıra parasızlığa ve Ayten’in tüm kıyafetlerini toplayıp vermesine karşın çeşit çeşit kıyafet bulma sıkıntısı çekmeyen Yasemin’de sevimlilik ve komedi adına mantık çıtası aşılmamalı!

Güldürmek abartısı adına mantığımızı zorlayan duruma düşürülen bir diğer karakter, Nermin Hanım. Sosyetik kadınların boyalı imajlarının altından bambaşka yüzler çıktığını komediyle gösteren ve Evrim Doğan tarafından başarıyla canlandırılan Nermin, ilk başlarda gayet dozunda ilerleyen bir mizahi karaktere sahipti. Ancak sonradan yoldan çıktı. Mesela yemek yapma olayı. Ayten’in grevi ve Hasan Dede’nin baskısıyla mutfağa giren Nermin, Yasemin’den de beter bir tablo yarattı. Kabağı, soğanı hayatında ilk kez görüyormuşçasına ve sanki hiç bunlarla pişen yemek yememişçesine kabuklarıyla atan Nermin’in sebze isimlerini yeni öğrenen çocuk misali söylemesi; bir kavanoz tuzu boca etmesi; dolapta ne bulduysa tencereye koyması hangi aklın ürünü olabilir? Falcılığın, atıp tutmaktan ve ağzından kapılan lafları ‘fal’ niyetine geri satma kurnazlığından ibaret olduğunu kavrayacak kadar hin bir kadına yakıştı mı bu zırvalıklar? Delinin bile yapmayacağı şeyleri sırf komedi yaratmak için sergileme arabeskliğinden ve zekâları küçümsemekten vazgeçsek diyorum. Mümkünse!

Dizinin uyanık karakteri Lütfü deseniz… Erkan Sever’in oyunculuk gücüyle orijinalini aşan bir tablonun doğmasına sebep olarak dizinin en çekici karakterine dönüşen Lütfü’nün oğlu Emre’yle birlikte bahçeyi kazmasından tutun da, ‘Salak Milyoner’ filmi misali evin içinde define aramaya kalkmasına pek anlam veremedim. Onca toprağı kimseye çaktırmadan evden nasıl çıkarttığı bir yana her seferinde odayı nasıl anında tertemiz hale getirdiği de meçhul kaldı. Neyse ki define yerine hayatta en değerli hazinenin çalışmak olduğu nasihati çıktı da ortaya bir nebze ötelendi. Diyeceğim o ki, çocukluk arkadaşı Ahmet’le çok güzel zıtlaşan ve Erkan Sever’le devleşip diziyi sürükleyen karakteri böylesine basite indirgemek hata değil mi?

Barış Aytaç’ın canlandırdığı Emre’nin Amerika’dan gelip ayrı bir renk kattığı dizide ‘Kaptan müsait bir yerde inecek var’ diyene kapıyı açan otobüs şoförü olabileceğini gösteren Sarp’ın abartı olayıysa, kendine has. Ertesi sabaha yetişmesi gereken işi bırakıp Yasemin’in çağrısına koşacak kadar sorumsuz olduğunu ortaya koyan karakterin duruşu öylesine gergin ki, olayın doğallığına zarar veren bir zorlama hissediliyor her bölümde. Oysa bu karakterin orijinali alabildiğine neşeli ve sevimli. Yılmaz Kunt’un ve karakterin biraz daha şekillenmesi gerekiyor.

Ve Gül’le aralarındaki büyük aşkın ne ara doğduğunu çözemediğimiz Kemal Hoca’nın çat kapı ortaya çıkan karısı Seçil… İki satır konuşmayla bir çırpıda görevi kaparak, ‘Hastanelerdeki atamalar bu kadar ciddiyetsiz mi yapılmakta’ diye sorgulatan Seçil’in boşanmamakta ısrarcı kadın yönünü geçtim, hoca vasfına uymayan hareketleri fazlasıyla rahatsız edici. Kendinden hayli küçük asistan Gül’le erkek kapma yarışına giren Seçil’in ‘Biz çocuk yapacağız’ diyerek ortaya dökülmesi tam mantıksızlık. Kendini bilen bir öğretim görevlisi, elbette ki böyle bir yaklaşımın kariyerine zarar vereceğini düşünür. Ama bizde ille de kadını dibe vurduracak bir rekabetçilik sokulmalıdır araya. İster misiniz, Seçil de diğer dizilerde olduğu gibi ‘Hamileyim’ diye çıkıversin ortaya? Aman haa…

Sonuçta; ‘Gülümse Yeter’ duygulara dokunup mesajlar vererek güldüren güzel bir uyarlama ve yeni sezonda da olmayı hak ediyor. Lakin asistanların, hocaların ayakçısı gibi kullanıldığını; çalışma temposunun yoğunluğundan eve gitmeye çok az zaman kaldığını Gül karakteriyle gösterip doktorluğun zorluklarını sergileyen ‘Gülümse Yeter’i izlenebilir kılan baş özelliğin, usta isimlerin performansı olduğu da unutulmamalı.

İşte tam da bu nedenle damarına basıldığından içinden canavar çıkartan Ayten Hanım’dan ‘Ne oldum değil, ne olacağım demeli’ dersi verdiren… Ahmet’le, tüm zorluklara rağmen karısını düşünmeyi ihmal etmeyen koca modeli sunan… Hasan Dede’den sabır nasihatleri döktüren dizinin karakterlerini bozacak saçmalıklardan sakınmak gerek diyorum. Aksi halde ‘Gülümse Yeter’in tadını abartılarla kaçırıp vasatlaştırarak yeni dönem rekabetçiliğinde yenik düşmesine sebep olunursa komediye ve izleyiciye bir kez daha yazık edilir.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal