Güneşi Beklerken haksızlık yapmayalım

Hani defalarca izlenmesine karşın kimi zaman temposu düşse de ilgi çekmeyi beceren ve her seferinde yeni bir ayrıntısı yakalanan filmler vardır ya… İşte ‘Güneşi Beklerken’ seyirliği de, eleştiriye malzeme yaratma açısından bu özelliğe sahip. 

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Bir yaz çerezi olarak başlayıp bir anda milyonlarca hayran toplayarak lezzetli ana yemeğe dönüşen ‘Güneşi Beklerken’, gerek dillerden düşmeyen ve kurgudan gerçeğe taşınmaya çalışılan ZeyKer aşkıyla, gerekse fan tartışmalarını alevlendiren diğer karakterleriyle bu kadar gündemdeyken… Dahası son zamanlarda iyice eğlenceli ve sırlarla dolu bir hal alan konusuna rağmen reytinglerde bir parça gerileme yaşanma haksızlığı göze batıyorken onunla ilgili kalem oynatmadan durmak mümkün mü? Değil elbet.

Hani defalarca izlenmesine karşın kimi zaman temposu düşse de ilgi çekmeyi beceren ve her seferinde yeni bir ayrıntısı yakalanan filmler vardır ya… İşte ‘Güneşi Beklerken’ seyirliği de, eleştiriye malzeme yaratma açısından bu özelliğe sahip. Tekrara düşmemek ve kabak tadı vermemek için ne kadar kaçınsanız da, yeri geliyor bir kez daha konuya dalmak şart oluyor. Hele bir de önceki yazılarınızda karakterler arasında taraftarlık yaptığınıza dair ithamlar içeren okuyucu satırları yoğunlaşmışsa, şartın şartı oluyor.

Nitekim ‘Melis karakterini bir türlü sevememişsiniz hep gözünüze batıyor’ diyerek yazısına başlayanından tutun da, ‘Güneşi Beklerken dizisi denince niye sadece ZeyKer üstünde duruluyor. Diğerleri boş sepet mi’ diye soranına kadar türlü serzeniş var bu konuda. Haydi, o zaman dalalım biz de, yine yeniden ‘Güneşi Beklerken’ dünyasına… Önce bize yöneltilen eleştiriler, arkasından yorumlarla…

KANTARIN TOPUZU ‘ZEYKER’DEN YANA MI KAÇMIŞ?

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var… Hani sürekli ‘Biz yansız habercilik yapıyoruz’ savunması zorunluluğuyla karşı karşıya bırakılan habercilerin durumuna düşmüş gibi olmasın ama sadece ‘Güneşi Beklerken’de değil hangi yapımla ilgili olursa olsun her daim objektifliği ilke edindiğim gerçeği, yazılarımda apaçık meydandadır.

Yeri geldikçe kimin eksiği, kimin takdire değer yönü varsa vurgulamaya çalışırım. Ola ki, bazen kantarın topuzu birilerinden yana fazla kaçmış gibi algılanabilir. Ancak satırlar doğru yorumlandığında görülecektir ki, içerikte mutlak bunun da bir telafisi mevcuttur.

Bu zorunlu izahatın ardından şimdi gelelim eleştiri mesajlarına…

‘Melis karakterini bir türlü sevememişsiniz hep gözünüze batıyor’ diyerek yazısına başlayan Seda Hanım, ‘Herkes Melis için kötü diyor. Onun suçu ne? Zeynep ortaya çıkmadan Kerem Melis birbirine yakındı. Barış arada olmasa belki Kerem de sevecekti. Zeynep sanki arkadan iş çevirmedi mi de hep o masum görülüyor? Siz de sürekli ZeyKer ilişkisini destekliyorsunuz fanlara iyi görünmek için. Bu haksızlık’ cümleleriyle satırlarını sürdürmekte… Bu doğrultuda benzer mesaj pek çok. Dolayısıyla hepsine tek elden cevap vermek en doğrusu.

Başka dizilerde de işaret ettiğim gibi, buralardaki karakterler sadece bir kurgunun parçalarıdır ve onları gerçek hayatla bütünleştirip kavga yürütmek hiç de mantıklı değildir. Bununla birlikte karakterleri ve kurgunun gidişatını eleştirmek her zaman için gayet doğaldır. İşte Seda Hanım’ın ve onun gibi düşünenlerin gözden kaçırdıkları da bu ayrıntılar! Ortada Melis’i kötüleyip Zeynep’i överek birilerine şirin görünmek diye bir kaygı kesinlikle olamaz. Çünkü bir tarafı memnun etmeye çalışmak demek, hem tarafsızlığı yitirmek hem de diğer tarafa itici görünmek demektir. Eleştirilerimizin özünde, karakterlerin mantığa ters gelen tavırlarına dikkat çekmek vardır sadece. Ayrıca bu ithamlarda bulunan sevgili okurlar, farklı yazılarımda Melis’le çok yerinde mesajlar verildiğini, Melis-Aksel çiftinin romantizmini övdüğümü da atlamışlar herhalde.

Bir diğer mesaj, ‘Zeynep ve annesi erkekleri peşinden koşturmaya bayılan kadın tipi. Biz onların bu masum görünen ukalalıklarını çok itici buluyoruz. Hem Cihan, Demet gelmese karısından boşanmazdı. Zeynep ise bir kavga ediyor bir şapır şupur öpüşüyor. Bunlar hiç samimi değil. Melis ve Tülin çok eziliyor. Onlar daha gerçek’ diyen Begüm Hanım’dan…

Bu mesajda doğruluk payı olan saptama çok aslında. Mesela, Tülin’i yalnızlığa iten Cihan’ın Demet ortaya çıktığı için boşandığı… Zira gerçek hayatta da bir erkek başka bir kadınla ilgili ciddi planlar yapmadan kolay kolay kurulu düzenini bozmaz. Hele ki, kızına sürekli ‘Aşkım kızım’ diyerek bana göre itici bir sevgi gösterisi sergileyecek kadar düşkün bir baba… Ama burada Tülin’in sevişme görüntülerinin gören Cihan’ın boynuzlanma durumunun da hesaba katılması gerek. Yani senaryonun bu gidişatı seçmesi, dizi olayları çerçevesinde gayet doğal.

Farklı izleyicilerin de rahatsızlık duyarak işaret ettiği ‘öpüşme’ hallerine gelince… İnsanların birbiriyle öpüşmesi, birbirine tekme tokat girişmesinden, kadınların saçından sürüklenip kilit altına alınmasından veya silahların çekilmesinden daha az zararlıdır emin olun. Hem dizi karakterleri öpüşüyor diye, günde ortalama üç kadının öldürüldüğü toplum ahlakının bozulmayacağı da kesin. Senaryo gereği öpücüğün aleni masumiyetinden değil de, kapalı kapılar ardında yapılan gerçek şeytanlıklardan daha çok korkmak gerek diyorum.

Yaşlarının 15 ile 17 arasında değiştiğini belirten ve kendilerine ‘MelKerciler’ rumuzunu koyan izleyici-okurların toplu görüşünü yansıtan satırlarda vurgulanan ayrıntı ise gerçekten ilginç. Bu kardeşlerimiz, Melis’i oynayan Yağmur Tanrısevsin’in dedikodularla gözden düşürülmeye çalışıldığını ve dizi senaryosunun ‘Zeyker’ fanlarının istekleriyle şekillendiğini ima etmekte...

Diziler yayınlanırken başlayan ilişkiler bana hep ‘reklam’ olayını hatırlattığından böyle konularda çıkan sabun köpüğü haberlere, yapılan paylaşımlara da hiç ciddi gözle bakmam. Ayrıca ilişkiler gerçek dahi olsa, bu tür beyanların dizilere faydadan çok zarar vereceğini de hep söylemişimdir. Dolayısıyla dedikodulara fırsat yaratacak pozisyonlardan kaçınmak, hangi oyuncu olursa olsun, sanatçı etiği adına kendi lehinedir. Senaryo şekillenmesine gelince, eminim birileri de tam tersini düşünüyordur bu konuda. Gerçekte doğru olan ise senaryoların ilgiyi en çok uyandıracak ve reytingleri toplayacak biçimde şekillendirildiğidir.

Son olarak paylaşmak istediğim ‘Güneşi Beklerken dizisi denince niye sadece Zeynep ve Kerem üstünde duruluyor. Diğerleri boş sepet mi’ diye başlayan Gülcan Hanım’ın satırları ise ‘Bütün oyuncular güzel. Hepsi de başarılı. Ama nedense sanki dizi Zeynep Kerem demekmiş gibi takip ediliyor. Yazık değil mi diğerlerine’ sorgusuyla en can alıcı eleştiriyi getirmekte.

Kantarın topuzunun ‘ZeyKer’den yana kaçmasıyla ilgili izleyici sıkıntılarını aktarmanın ardından bu ‘tam isabet’ mesaj doğrultusunda gelelim yorumumuza…

‘GÜNEŞ’ BEKLENİRKEN HERKES ÇABA HARCIYOR

2 Temmuz 2013 tarihinde başlayıp bir yıl sürekli ekranda kalmanın ardından 29 Haziran 2014’te sezon finaline gidecek olan ve ‘ZeyKer forever’ diyerek mesajını yollayan ‘Güneşi Beklerken’i izleyip eleştiri yaparken, her şeyden önce sadece birilerinin aşk varsayımlarıyla tepki göstermeyip tüm emeği geçenlere saygılı olunmalı. Mantıklı izleyici profili budur.

Bundan dolayı da, Zeynep ile Kerem’in arasını bozmak için, insana her daim ‘Erkekler içince bu kadar aptallaşıyorlar mı ki gece yaptıkları seksi hatırlayamıyorlar’ diye düşündürten, klasik sama yalanı Melis’e söyleterek yeni sezona malzeme yaratan dizide, karakterleri ayrıştırarak değil bir bütün olarak ele almak lazım. Çünkü bu tarz gençlik yapımlarında, senaryoyu oluşturan iç içe geçmiş öyküler gibi her karakterin de olayların gelişmesinde bir payı bulunur.

Zeynep ve Kerem gönüllerde öne çıkıyor olsa bile kabul etmek gerekir ki, Can Sipahi’nin Gölyazı etabını doldurduğu dizide Melis-Aksel, Barış-Begüm, Can-Yağmur, Sedat-Merve çiftlerinin de başlı başına birer yazı konusu olacak kadar kendilerine göre çekicilikleri var.

Yetişkinler kanadının senaryoya kattıkları zenginlik bir yana şayet sadece ZeyKer aşkı işlenseydi, araya renk ve heyecan katan diğerleri zaman zaman parlatılmasaydı o zaman da bundan şikâyet edilir, çekişmesiz bir ‘Güneşi Beklerken’ çabucak sıfırı tüketirdi.

Kaldı ki, kısa süreli koma rüyalarında Clark Kent gözlüğüyle ‘Gölyazı Elması’na çevrilerek, kendi yaptığı her pisliği Zeynep kendisine yapıyormuş gibi yaşayarak empati kuran Kerem’in ardından Zeynep’e de her yerde Kerem halüsinasyonu yaşatarak şirinleşen senaryo, diğer yapımlara oranla sahneleri daha zor tahmin edilebilir, sürprizlerle dolu bir yaratıcılıkta!

Sonuçta; Tutkulu fanlık da bir yere kadar. Güneşi beklerken, senaryoya odaklanalım, haksızlık yapmayalım. Oyuncuların işle aşkı karıştırmaması, izleyici hassasiyetine saygı duyması gerektiği gibi, izleyicilerin de oyuncu rolleriyle gerçek yaşamlarını karıştırmayıp diziye verilen emeği yok saymaması gerekir zira. Sezar’ın hakkı Sezar’a… Bize ne, kimin eli kimin omzunda…

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal