Sadece bana mı öyle geliyor yoksa benim gibi düşünen çok mu, bilemiyorum. Ama gerçek şu ki ekranların eski çekiciliği kalmadı, diziler zehir olmaya başladı. ‘Zehir etmek, zehir olmak’ deyimini bilirsiniz… Bir şeyin tadını kaçırmak, iyiyken kötü duruma düşürmek anlamında kullanılır.
Hayatımızı çeşitli şekillerde zehir eden unsurların bolluğunda bu deyimi bilmemek imkânsız zaten. Bunların yanı sıra toplumun büyük çoğunluğu için neredeyse yegâne sosyal aktivite halindeki dizilerin de zehir edilişine sıkça tanık oluyoruz son dönemde. ‘Kadın’ da bunlardan biri!
Orijinaliyle paralel içerik yapısıyla yola çıkıp anne-çocuk denklemini ‘Woman’dan daha ağır şekilde dramatize ederek izleyici gönlünde taht kurmayı hedefleyen ve bu hedefinde de gayet başarılı olan ‘Kadın’ ilk sezonun ardından orijinalin konusunu tüketmiş biçimde ve mantık-duygu tökezlemeleriyle ilerlemeye başladı.
Bu süreçte izleyicisini, yapılan hataların nasıl masumlaştırılacağına, kötülerin pervasızlığındaki sınırsızlığa ve iyiliklerin bir anda nasıl unutulup silinebileceğine tanık ettirerek tepki çeker hale gelen senaryo pek çok çelişki geliştirdi kendi içinde. Örnekleyecek olursak…
Sarp, apar topar evlenip çocuk yaptığı Pırıl’a ‘Seni asla bırakmam’ diyerek güvence vermenin ardından gayet rahat biçimde ‘Resimler olmasa bırakırım’ diyebildi mesela…
Bahar deseniz, tam anlamıyla vefasızlık örneğine dönüştü hastalıktan kurtulunca. Onca zaman her işine koşturan, dara düştüğünde el uzatan, kaçak göçek atölyede gömlek dikip pazarda satarak para toplayan insanları sırf sağlığını düşünerek Sarp’ın yaşadığını söylemedikleri için suçlayabildi bir çırpıda.
Arif’e ‘Sarp geri gelse bile senden vazgeçmem’ manasına gelen sözlerle ümit vermişken, en zor anlarında ona destek çıkan bu insanı çabucak köşeye atabildi. Dahası sanki bir yere gitmiş de dönmüş gibi gelişini doğal karşıladığı Sarp’ın kardeşiyle olan mevzusunu yok sayıp boynuna dolanarak ‘Beni bırakma’ diye yalvarabildi en zavallı haliyle.
Şimdi sakın ‘Sarp suçsuz ama’ diye karşı çıkılmasın. Zira Bahar ve çocuklarının yıllar boyu sefil bir hayat sürmesinin ve üzülmesinin yegâne sebebi, evlilik anılarında da görüldüğü üzere, aklına estiği gibi yaşayan; havai adam tablosu çizen Sarp! Neden derseniz…
Şirin’in yaklaşımı gayet açıkken onunla samimiyet kurması, görüştüklerini Bahar’a söylememesi ve bu tavrıyla psikolojik sorunları olan Şirin’e ümit vermesi tüm olayları tetikleyen baş hata! Pırıl’la olan tablonun sorumlusu da yine Sarp. Hayatını kurtardı diye Pırıl’la evlenip çocuk yapması ve Alp kimliğine bürünmesi şart mıydı? Karısı ve çocuklarını çok seviyor olsaydı Bahar’ı telefonla arar ve başına gelenleri anlatırdı sıcağı sıcağına.
Oysa Amerika’ya kaçmıştı Pırıl’la. Hadi panikle öyle gelişti süreç diyelim... Dönüşünde her ne durumda olursa olsun gider kendi araştırırdı. En azından nüfustan bir sorgulardı sağ mı, ölü mü diye. Karısına sigorta geliri dahi bırakmayacak şekilde sorumsuz davranmayı adet edinen Sarp Efendi ne yapmıştı peki? Pırıl’ın sağladığı rahat hayatın içinde kuzu kuzu her söyleneni kabullenme kolaycılığını seçmişti.
Ne vakit Şirin’i gördü jeton düştü. Birden aklına geliverdi Bahar’ı ve geçmişi didiklemek. Oysa daha önce de Hatice’nin evine gidip sorabilirdi ailesinin başına gelenleri. Yani kimse Sarp masum diyerek yönlendirmeye çalışmasın senaryoyu. Geçiniz bir kalem böyle masumiyeti. Bu olsa olsa sorumluluktan kaçma bencilliği.
Lakin dizinin gidişatına bakıyoruz… Pırıl’a ‘Bizim evliliğimiz sahte’ dedirten senaryo da tuttu izleyiciye Bahar-Sarp aşkını empoze etmeye başladı en kestirmeden.
Bu durumda Bahar’ın, kendisi için ölümü göze alacak kadar mert davranan ve çektiği acıya aldırmadan Doruk’un burnuyla oynamasına ses çıkartmayacak derecede fedakâr olan, Arif’e ‘Seni çok seviyorum’ demesini nasıl yorumlamalıyız?
İnsan karşılıksız seveni rahatça kırıp boş sözlerle oyalar sonra da yıllar boyu ortada olmayana koşar mı demeliyiz? Çünkü Bahar-Arif-Sarp üçgeninde durum aynen böyle gözükmekte. ‘Sevgi emektir’ vurgusu da safları avutacak terane.
Tabii bir de işin görünen ve inkâr edilemeyecek emek yönü mevcut. Sarp, Bahar için ne yapmış geçmişte ve ne yapıyor şimdiki halde? Kendi hatasıyla başına bela ettiği Şirin’i ilik vermeye götürmek için kabullendiği yatak resimleri çektirme olayını saymazsak, koca bir hiç.
Bahar’la çocuklarının yaşadığı sefaleti sanki yabancı birilerinden bahsedermişçesine dillendirip para yardımıyla vicdanını rahatlatmaya kalkan ve iki dirhem bir çekirdek boy gösteren Sarp Efendi, Suat’ın korumacılığında lüks yaşamayı sürdürürken Bahar’la ilgilenen kişi hep Arif.
Bir telefon numarası dahi vermekten kaçınarak çekip giden Sarp, karısını gözetleyen mafya elemanlarının karşısına dikilmeye cesaret edemezken Arif kocaman yüreğiyle koydu postasını, paşa paşa yedi dayağını. Hatta Ceyda bile daha yiğit çıktı Sarp’tan; adamların evine baskın yaptırıp mahalleden gitmelerini sağladı.
İlaveten kimi izleyicinin gazına gelip Bahar-Arif birlikteliğini de sanki Bahar, Sarp’a ihanet ediyormuş gibi göstermek çok yanlış. Çünkü Sarp zaten adını değiştirerek ve başkasıyla evlenerek sahtekâr konumunda. Bu durumu, kör mantıkla değerlendirip sırf Bahar-Sarp birlikteliği oluşturmak adına ‘Yalanlar yüzünden böyle oldu’ zavallılığına indirgemekse, aşk olayını zehir etmek demektir.
Ama görünen o ki, müstehcen resimlerden çark eden senaryo, gerçekçi mantığı ezip bu yola doğru ilerleyecek! Aşk emektir arkadaşlar… Sarp cephesindeyse emekten eser yok. Onun için boşuna Sarp’tan büyük aşık figürü yaratmaya çalışmayın.
Kısacası; Konuşmalarıyla insanı çıldırtan Hatice’yi, evde Şirin gibi bir düzenbaz varken tencerede para saklama saflığına sokan ve parayı Şirin’e kaptırma enayiliği yetmiyormuş gibi bir de babasını onunla barıştırmaya çalışır hale getiren…
Mafya pozisyonunda tanıdığımız Suat’ı bir anda kızından küçük yaştaki Şirin’in talimatlarını dinleyen gariban erkek pozisyonuna düşüren… Ve Yeliz gibi beleşten yaşayıp sürekli ortalığı birbirine katan karakter yaratmayı beceren senaryonun tükendiği noktada ‘Kadın’ da tükendi ve zehir olmaya başladı.
Peki, senaryo bu tablodan nasıl bir final çıkarır? Dört seçenekle fikir jimnastiği yapalım.
‘KADIN’ DİZİSİNİN FİNAL SEÇENEKLERİ…
Bizdeki dizilerin gerçekçilikten ve mantıktan ziyade izleyiciyi memnun etme kaygısıyla geliştiği malum. Bu noktada uyarlamalar da nasibini alıyor kuşkusuz. Gelişmelerin yanı sıra finaller de bu kafayla yazılıyor. Hal böyleyken ‘Kadın’ için olası finaller yaratalım dedik biz de. Buyurunuz…
1- Sarp-Bahar birlikteliğini arzulayan izleyiciyi memnun edecek final seçeneği
Bir sürü olayın ardından Bahar ile Sarp kavuşmasına sıra gelir. Ancak Sarp’ın peşindeki Nezir ve adamları sonunda amaçlarına ulaşıp Sarp’ı bulurlar. Tam öldürecekken Pırıl araya girer ve kurşunu o yer. Kötü adamlar da dizi boyunca ortada görünmeyen polisler tarafından yakalanır.
Böylece Bahar ile Sarp arasındaki Pırıl-mafya engeli ortadan kalkar. İkizleri de Bahar sahiplenir ve dört çocuklu musmutlu bir aile olarak yollarına devam ederler. Sarp’ın ölüm kaydına ve bu şekilde evliliklerinin sonlanmış olmasına; Alp olarak yapılan sahte evlilik olayına da sünger çekeriz bir çırpıda. Şirin de kafayı yer artık. Arif’e gelince… ‘Enayiliğine doymasaydı o da’ der geçeriz. Maksat, Sarp-Bahar tutuculuğundakiler memnun olsun.
2-Arif-Bahar diyenleri sevindirecek final şekli
Bahar, Sarp’ın yaşanan olaylardaki sorumluluğunu algılar ve kendisini gerçekten seven erkeğin Arif olduğunu görür. Sevginin, emek olduğu bilinciyle hareket ederek Arif’te karar kılar.
Böylece fakir ama mutlu yoksulluklarında yaşamayı sürdürürler hep birlikte. İkizlerini korumak ve tabii canını kurtarmak isteyen Sarp da, asla terk etmeyeceğini söylediği Pırıl’ı alıp Alp kimliğiyle geldiği yere döner. Şirin ise Suat ile sevgili olup zenginliğe kavuşur. Mutlu son.
3-Bahar’ın öleceği final seçeneği
Aç biilaç Sarp’ın peşinde koşmaktan, onun kendisine attığı evlilik-çocuk kazığına üzülmekten ve Şirin’in alaycı kötülüğüyle uğraşmaktan bitap düşen Bahar’ın hastalığı nükseder. İyi beslenemeyen ve ilik naklinin sevincini yaşayamadan sürekli üzülmeye başlayan Bahar için iyileşmek imkânsızdır.
Hem Şirin olmasa ölecekti zaten. Böylece o da kaçınılmaz sondan kurtulamaz. Sarp biraz ağlar sonra ‘Ölen ölür kalan sağlar bizimdir’ diyerek ikizlerini alıp Amerika’ya uçar. Nisan’la Doruk Hatice’yle kalır. Varoşun ahalisiyle Şirin de ne yaparsa yapsın artık. Yorgan yandı, kavga bitti nasılsa.
4-Sarp’ın ölerek herkesi rahatlatacağı final seçeneği
En başından ölmüş olarak tanıtılan Sarp, Pırıl’la ikizlerini Amerika’ya yollar. Ardından Bahar ve çocuklarına karşı sorumluluğunu yerine getirmek isterken Nezir ve adamları tarafından öldürülür. Bu kez gerçekten ölmüştür. Böylece hem mafyayı devreye sokan kan davası tehlikesi sonlanmış olur. Hem de Sarp’ın ortaya çıkmasıyla bozulan ‘Kadın’ın düzeni kendi yolunu bulur.
Şöyle ki; Sarp öldüğü için Bahar’ın aşk ikilemi ve evlilik olayı biter. Hatta Sarp’tan çocuklarına miras bile kalır ve hayatları toparlanır. Şirin, Sarp öldü diye çıldırıp hastaneye konur. Bahar, Arif’le ilişkisini arkadaşlık çerçevesinde yürütüp zamana bırakır. Hatice ve Enver sevgilerini vermeyi sürdürür. Ceyda eski işine döner, Yeliz de asalaklığa devam eder. Yani her şey Sarp gelmeden önceki düzeninde işler. Ne güzel değil mi?
SONUÇTA; Uyarlama olan ‘Kadın’ın orijinalinin hakkını vermesi için finalini de aynı mantıkla yapması, izleyici tepkileri doğrultusunda geliştirmek yerine özünden şaşmayıp gerçekçi davranması şart! Bu noktada en uygun final de dördüncü seçenek oluyor. Yani Sarp’ın ölmesi ve her şeyin baştaki ondan önceki düzen dâhilinde bırakılması.
Zira ancak bu şekilde orijinal konunun ve uyarlamamızın vurgulamayı hedeflediği, ‘Kadın, hayattaki tüm zorluklarla mücadele edebilir ve çocuklarını büyütebilir’ mantığına uyulmuş olunur. ‘Kadın’ın gerçek gücü ancak böyle bir finalle ortaya çıkabilir. Aksi takdirde erkek sorumsuzluğunun yüceltildiği, kadının erkeğe muhtaç gösterildiği basit bir aşk dramasına dönüşür ‘Kadın’!
Senaryoyu yaratanlar yerli ‘Kadın’ için nasıl bir final düşünecekler; ‘Kadın’ı kendi ayakları üstünde duran güçte mi noktalayacaklar, yoksa özünde hiçbir anlam taşımayan ve mazideki görüntülerle de aşkı hissettirmeyen Bahar-Sarp denkleminde sıfırlayacaklar mı? Göreceğiz.
Anibal GÜLEROĞLU