Kalbimdeki Deniz beklentiyi karşıladı mı?

FOX’un Cumartesi dizisi olan ‘Kalbimdeki Deniz’, ilgi gördüğü halde finale yollanan Rüzgâr’ın Kalbi’ni yerinden ederek geldi ekrana. Cumartesi akışında yeni dizi olmasına rağmen totalde beşinci, AB’de dördüncü oldu. Bu sonuç başarı mıydı peki?

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Kalbimdeki Deniz’de yok yok!

‘Kalp denize benzer; fırtınaları, sakin zamanları ve taşkınlıkları vardır, bazen de derinliklerinde inciler gizlidir’ demiş ünlü şair Heinrich Heine… Bu engin denizin bittiği, kalbin duvara tosladığı yer de erkekler oluyor zannımca. Zira erkeklerin kadın ve çocukları nasıl incitip taciz ettiklerini, hayatlarını kararttıklarını her gün farklı bir canavarlıkla izliyoruz toplumca. Misli misli örneklerin kapalı kapılar ardında yaşanıp topluma yansımadığı da malumumuz. Öte yandan denize benzetilen kalpleri kırma hususunda kadınları da yabana atmamak lazım. Kıskançlık ve intikamcılık gibi duygularla dolu olduklarında, en az erkekler kadar zarar vermekteler hemcinslerine. Üstelik erkeklerin yaptıkları orta yerde dururken kadınların kadınlara yönelik kötülükleri, saman altından yürütülen su gibi, alabildiğine sinsilikle icra edilmekte… Sırdaş dostluktan iş arkadaşlığına, yüze gülüp arkadan kuyu kazarak kendilerine güvenenleri faka bastıran kadınlar, içten kemiren kurt adeta. Onun için kadınlar arasında gerçek dostluk gelişemeyeceğine inanırım her daim… Tavsiye ederim.

Velhasıl kalplerini sevgi yerine kıskançlıkla dolduran kadınlar, kalp denizinde fazlasıyla fırtına çıkartma potansiyeline sahip. Bu gerçeğin bilincindeki dizilerimiz de, yarattıkları kadın öykülerinde kadınların sinsilik durumunu evire çevire işlemekte. ‘Bazen hayat seni en değerli incisini sunmak için okyanusun en dibine çeker’ diyerek her şartta umudun yitirilmemesi gerektiği felsefesiyle sürecini işletmeye başlayıp, ‘derinlerdeki inci’ babında Heinrich Heine ile kesişen ‘Kalbimdeki Deniz’ dizisinin öyküsü de bu hakikati temel alanlardan. Öyle ki, ‘Kalbimdeki Deniz’de yok yok!

‘KALBİMDEKİ DENİZ’ BEKLENTİYİ KARŞILADI MI?

FOX’un Cumartesi dizisi olan ‘Kalbimdeki Deniz’, ilgi gördüğü halde finale yollanan diziler kervanına katılan Rüzgâr’ın Kalbi’ni yerinden ederek geldi ekrana. Hoş geldi gelmesine ya… Açıkçası ilk bölümüyle aldığı sonuçlar bir kıyaslama yapmayı da gerektiren türdendi. ‘O Ses Türkiye’nin tartışmalı-martışmalı eğlence düşkünü izleyiciyi kendine çekip birinciliği parsellediği… Artık ne kadar başarılı bir haberciliğe imza atılıyorsa, inanılmaz biçimde ikinciliği ve üçüncülüğü ATV ile Show Ana Haber programlarının aldığı Cumartesi akışında yeni dizi olmasına rağmen totalde beşinci, AB’de dördüncü oldu. Bu sonuç başarı mıydı peki?

Reyting sisteminin doğruluğuna asla inanmadığım ve kaliteyi değerlendirme kriteri olarak görmediğim için bir yapımın kaçıncı olduğunu şahsen hiç umursamam. Ancak kanalların ve reklamcıların reytinglere çokça önem verdiği meydanda. Bu bağlamda olaya baktığımızda ‘Kalbimdeki Deniz’in durumu kötü olmasa bile, çok büyük başarı sergilediğini söylemek imkânsızlaşıyor. En azından ‘O Ses Türkiye’nin ardından ikinci olabilirdi mesela. Hem bu sıralama neticesinde ‘Beşinci olduktan sonra gün değişimiyle dibe vurdurulup finale yollanan yapımın ne günahı vardı. O da, aynı rekabet ortamında dördüncüydü’ diye düşünsek yeridir. Ayrıca dizinin beşincilikle aldığı reytingi, Pazartesi’ye atılıp harcanan Rüzgâr’ın Kalbi’nin gün değişiminden önceki sonuçlarıyla karşılaştırdığımızda, yeni dizinin kendisine bağlanan büyük umutları tatmin etmediği de görülmekte. Zira Rüzgâr’ın Kalbi’nin sekizinci bölümde aldığı reytingle, ‘Kalbimdeki Deniz’in oranı arasında ‘Değmedi’ dedirtecek kadar az bir fark var.

Sonraki bölümlerde bu performans olumlu yönde değişebilir tabii. Ama ilk bölüm itibariyle beklentiyi karşılayamadığı da kesin. Bence bu sonucun alınmasında ‘Kalbimdeki Deniz’in içerik kalitesinden ziyade, FOX izleyicisinin Rüzgâr’ın Kalbi’nin pisipisine harcanmasına karşı gösterdiği tepkinin rolü büyük! Yani bir anlamda her iki dizinin de hakkı yenmiş oluyor bu durumda. Dolayısıyla kanalın verilen mesajı anlaması ve aynı hatayı tekrarlamaması kendi lehine. ‘Kalbimdeki Deniz’in reyting tablosundan içerik başarısına geçtiğimizde…

KADINA DAİR NE VARSA ‘KALBİMDEKİ DENİZ’DE…

Reyting olayında hak ettiğinin gerisinde kalarak açılışını yapan ‘Kalbimdeki Deniz’, bu olumsuzluğa karşın kendini izlettirecek türden bir iş. Çünkü öykü itibariyle dizilerin gözdelerinden olan pek çok detayı bünyesinde barındırmakta... Yani ağasından töresine; ihanetinden, aşk duygusallığına… Gençlik dünyası ve mahalle muhabbetleri de dâhil olmak üzere cümle klişe konu ‘Kalbimdeki Deniz’de yer bulmuş. Dolayısıyla farklı yapımların harmanından kendi tadını yaratmayı başarmış bir dizi konumunda. Bu harmanda öne çıkan detay ise ağırlığın ‘kadın’ dünyasına verilmiş olması.

‘Kalbimdeki Deniz’de farklı karakterden kadınlarla hem kadınlar arasındaki ihanetin yüzü gösterilmiş, hem aile baskısıyla istenmeyen evlilik yapmak zorunda olan kadınların ölümcül gerçeğine değinilmiş, hem de anne-eş olma durumundan açığa çıkan ailevi gerçekler saptanmış. Aslında öykünün bu çoklu kadın yönüne bakıp ‘Kalbimdeki Deniz’in, İstanbul’da geçen ‘Karagül’ havası hissettirdiğini söylesek yeridir… Ki, senaristin, ‘Karagül’ün ekibinde yer alan Funda Çetin olduğu gerçeğinde dizinin büründüğü bu hava daha da güçleniyor! Bu saptamayı yaptıktan sonra kadınlar cephesinde neler var diye bakalım.

Eğitimini, ev kadını olunca terk edip kocasının kanatları altında tatlı hayat yaşayan Deniz, erkeğe-arkadaşa güven konusunda yapılmaması gerekenleri göstermek adına mükemmel bir karakter. Yüzüne karşı açık açık kıskançlığını belli eden Hülya’yı can dostu bilip hayatını altüst eden kazığı ondan yediğini fark edemeyen Deniz’in saflığı, ‘Kırgın Çiçekler’in Mesude’siyle yarışacak türden. Kocasının eskiye göre değişen hareketlerinin ve anlattıklarının önünü ardını sorgulamadan hemencecik genel vekâlet vermesi, çabucak boşanması… Sokakta gördüğü adamın sözüne güvenip herhangi belge-bilgi olmadan altı aylık kirayı eline sayması (ki bu da ne kadar saf olursa olsun para sıkıntısı çeken birinin yapacağı iş değil)… Kocası fabrikayı, evi, arabayı satıp paraları toplayıp ortadan yok olmuşken halen onun kendisini aldatmadığını düşünüp başına bir iş gelmiştir diye üzülmesi… Kuş beyinli kadın modeli olarak müthiş ders verici! Yanı sıra ev kadınlarına da ‘Kocanızı boşlamayın, onların ilgi ve zevklerini paylaşın. Örgü-dizi olayına dalıp adamları ihmal etmeyin. Anneliğin dışında dişi de olun’ nasihatini de, Özge Özberk’e gayet yakışan Deniz karakterinden özümsemek mümkün.

‘Çocuklarım için ayakta durmak zorundayım. Artık ne iş olsa yapacağım’ diyerek, küçük oğlu Ozan ve hırçın kızıyla birlikte kocasının yokluğunda yeni bir hayat kurmaya çabalarken, bir gıdım ‘Karagül’ün Ebru’suna benzeyen Deniz’in kızı, kolej bebesi Ece deseniz… Kendilerini o hale getiren babasına kızmak yerine annesine kafa tutacak kadar bilinçsiz biri. ‘Karagül’de de vardı benzeri. Zengin arkadaşıyla takılıp sonrasında mahalle delikanlısı Mustafa’dan destek görmesi muhtemel asi ve şımarık kız kategorisindeki Ece’yi de Ada’ya benzetebiliriz yani.

Dizi öyküsünü geliştirmede taşları döşeyen baş arıza kadın olan, Devin Özgür Çınar’ın canlandırdığı Hülya’ya gelince… Arkadaşlarla birlikte gerçekleştirilen mangal partisi modasını başlangıcına taşıyan ‘Kalbimdeki Deniz’, ilk andan itibaren durduk yere sofra ortamını geren Hülya’nın agresif ama gerçekçi saptamalarıyla karşı karşıya bıraktı izleyicisini. ‘Her erkek aldatır. Aldatmayan ya tırsaktır ya fırsat bulamamıştır’ diyerek aldatmayı, hayvanların doğal avcılık dürtüsüyle özdeşleştirip bütün erkekleri zan altında bırakan Hülya, bir yandan farklı giriş yapılmasına olanak sağladı bir yandan da tekmil ikiyüzlü arkadaş örneği teşkil etti. Dolayısıyla Deniz’i dımdızlak ve kocasız bırakmanın ötesinde ne gibi marifetler sergileyeceğini merakla beklediğim… Orta karıştırıcılığıyla bir nebze Özlem’e benzettiğim… Ve ‘Her şey hak edenin olmalı’ diyerek hakkını alamama isyanıyla kıskançlık arasındaki farkı net biçimde fark ettiren Hülya için ‘Harika’ olmuş diyorum. Karakteri yaratana da, canlandırana da büyük alkış… İnsan izlerken hem kızıyor, hem de Deniz gibi saflığı nimet sayıp sırça köşkten Polyannacılık oynayanlara böylesi nifak tohumu şart diye düşünüyor.

‘Kalbimdeki Deniz’in çok boyutlu kadın tablosunda, yöresellik de mevcutlar arasında. Bu bağlamda bir kez daha Şanlı Urfa ve Sebahat Kumaş katkısı çıkıyor karşımıza. Sayelerinde ‘Karagül’ havasını kıyısından köşesinden soluyoruz yine. Zorla evlendirilmek istenen ve hamile çıkınca töre denilerek hoş gösterilmeye çalışılan erkek zorbalığından kaçan Diyar ile Melek yeniden canlanıyor sanki. Salman Ağa’nın 17 yaşındaki kızı olarak Doğu’daki kadınların sıkıntılı yüzünü temsil ederken, bir yandan da ‘Bu küçük kızlar onca baskıya rağmen neden evlenmeden bir gençle birlikte olup hamile kalırlar’ diye fikir jimnastiği yaptırıyor bize. Köylülük masumiyetinin laftan ibaret kaldığının göstergelerinden diyebileceğim Diyar’ın annelik ve kadınlık hallerini ileride görüp değerlendireceğiz. ‘Karagül’de kadın ezilmişliğine dair eksik kalanlar onun aracılığıyla dışa vurulur belki.

Kendinden büyük zengin erkeklere merakı, babasız büyümeye ve ‘koruyuculuk’ isteğine bağlayarak mazur gösterme uyanıklığını temsil eden bankacı Şebnem de, paralı ve evli adamlara kancayı takan kadın tipi olarak üstüne düşeni layıkıyla yerine getirenlerden. Kırmızı elbisesi ve cart kırmızı rujuyla bu türden kadınların seviyesini kusursuz biçimde yansıttı bize.

Ve Yeşim Ceren Bozoğlu’nu ilk bölümün finaline yakın sahneye çıkartan Fikriye… Henüz marifetlerini ve öyküdeki yerini tam yansıtmadı ama belli ki, Mirat’a vurgunmuş zamanında. Onu da kalp denizindeki fırtınayla istenmeyen kıyılara savrulmuş kadın cephesinde, kadere boyun eğmişlikle gizli isyanın buluştuğu nokta olarak görelim. İlerleyen bölümlerde mahalle komşusu Fikriye de elinden kayıp giden Mirat’ın Deniz’e yakınlaşması karşısında isyanları oynayıp ‘O Hayat Benim’ diyerek ortalığı karıştırır mı, bekleyelim.

Sonuçta; Diyar ve sevgilisinin 18 yaşından küçük olduğu söyleminin görsel gerçeklikle hiç uyuşmadığı ‘Kalbimdeki Deniz’, karakter ve öykü mantığıyla, ‘Karagül’den hoşlanan izleyiciye hitap edecek türden. Erkek milletinin ne menem olduğunu ve evliliklerde güven-sevgi-bağlılık olayının yalanlığını, cicim günleri geçtikten sonra kaçtığı sevgilisiyle arasının bozulması ve Mirat-Deniz yakınlaşmasını duyarak avlanma hırsının kabarması kesin olan, Alihan’la gösteren… Çerkezlerin at konusundaki maharetinin temsilcisi Mirat’la, ‘Aldatanlara karşı dürüst-yardımsever erkekler de var’ diyen… Nejat’la da karısından çekinen halim selim erkek modeli sunan dizinin, ‘Kadından kadına dost olmaz, gözünü açacaksın arkadaş… Yoksa Hülya gibisi çıkar çomaklar güzelim hayatını’ diyerek kadına ve hayata dair ne varsa parça parça ortaya dökmesi de kadın izleyiciyi çekecek özelliklerinden. Dahası tüm bu süreci, yersiz ağırlaştırmalara gitmeden, sıkmadan gerçekleştirmesi de güzel.

Bundan gayrisi, dizinin kendisini fark ettirip FOX TV’nin reyting beklentisini karşılamakla doğru orantılı… Bunun için de saflık-dinginlik kısmı acilen geçilmeli ve ‘Karagül’ ya da ‘O Hayat Benim’ misali yüksek doz çatışmacılık aşamasına atlanmalı. Cumartesi’nin mevcutları içinde dişli rakip bulunmamasına da çok güvenmemeli. Bu ekran ömrü adına avantaj ama reytingi yükselmek yerine gerilerse, kadına dair ne varsa anlatmaya soyunan ‘Kalbimdeki Deniz’in yol hikâyesi çok dallanıp budaklanamadan noktalanıverir. Bizden hatırlatması.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

[email protected]