Samanyolu’nun geçen sezondan kendini ispatlamış ‘Küçük Gelin’inin liderliğindeki totalde ve ‘Güldür Güldür Show’un tekrara bölümüyle bile Show TV’yi A/B’nin zirvesine taşıdığı gecede ilk bölüm avantajına rağmen ‘Kalp Hırsızı’ üçüncülükte kaldı.
Bu sonuç başlangıçta çok da kötü görünmeyebilir. Ancak henüz rekabetin tam kızışmadığı bir haftada ve yeniliğin merakında durum böyle olursa, ilerleyen bölümlerde daha da aşağıya gitme tehlikesinin baş göstermesi mümkün.
Neticede, #kalphırsızı etiketiyle sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri olup birinci sıradan dünya listesine giren diziye ekranda aynı yoğunlukta ilgi gösterilmeyen izleyici, Birol Güven’in son sözü bıraktığı ve sektördeki asıl patron olarak gördüğü kesim!
Onların gözüne girebilmek için de, farklı yapımları çağrıştırarak yaratılan içeriğin cazibeli bir özgünlüğe kavuşturulması gerek.
ÇOCUK BÜYÜTME REHBERİ’NDEN ROBİN HOOD’LUĞA…
Farklı yapımları çağrıştırma dedik ya nedir ‘Kalp Hırsızı’nın başkalarıyla benzerlikleri? Med Cezir’den sürpriz bir biçimde ayrılan Mine Tugay’a daha ön plana çıkma fırsatı yaratıp Kenan Ece’yi de ‘Krem’ dizisinin ardından sevenleriyle tekrar buluşturan ‘Kalp Hırsızı’, antika meraklılarına danışmanlık yapan Defne ile hayırsever hırsız çetesinin başı Tekin arasında yaşanacaklara odaklı bir öyküye sahip. Ancak dizide başlangıç itibariyle öne çıkan ana tema, Defne’nin gizli görevdeki babanın özlemiyle büyüyen oğlu Bora ile ilişkisi!
İzleyiciyi, karısı hamile kaldı diye onu terk eden koca, ilginçliğiyle tanıştıran yapımın oğlunu babasız büyütmek zorunda kalan Defne’yi, çocuğunu hayali babanın ağzından yazılmış aksiyoner mektuplarla kandıran bir ebeveyn konumuna sokan ‘Kalp Hırsızı’ bu yönüyle, bana ilkbaharda vizyona giren ‘Çocuk Büyütme Rehberi’ni anımsattı.
Dizideki anne-oğul durumunun baba-kız halini yansıtan ve hayali ebeveyni de baba yerine anne olarak kullanan ‘Çocuk Büyütme Rehberi’nde annesiz büyüyen bir kız çocuğu, annesinin dünyayı koruma görevini üstlenerek ülke ülke gezen biri olduğu yalanını uyduran babasına kanıp, gerçekte babası tarafından kaleme alınmış renkli zarflı mektuplarla avunuyordu.
Gişe hâsılatıyla ABD’nin çok gerisinde kalıp toplumumuzun aslında çoluk çocuk büyütmenin incelikleriyle ve baba-kız duygusallıklarıyla pek işi olmadığını gösteren ‘Çocuk Büyütme Rehberi’, dramla komediyi buluşturan içeriğinin yanı sıra hüzünlü sürpriz sonuyla da izlenmeyi hak eden bir filmdi. Ama ne yazık ki, sinema olayını argonun ipe sapa gelmez kabalıkların sergilendiği yerli komedilere ve efekt bolluğundaki aksiyonların hüküm sürdüğü yapımlara indirgeyenlerin ilgisini çekemedi.
Senaryosunu Birol Güven, Yaşar Arak ve Caner Güler’in kaleme aldığı ‘Kalp Hırsızı’ da aynı doğrultuda çıkmışlar yola. Filmdeki, annesinin varlığına ve yaptıklarına inanmayan sınıf arkadaşlarına günlerini göstererek mektup yolu gözleyen küçük kızın yerine Bora konmuş. Çocuk cephesindeki bu benzeşmeyi geçersek öykünün geri kalanında ‘Kendimiz için bir şey istiyorsak namerdiz’ dercesine soygun yapan hırsızlık çetesi modası karşımıza çıkmakta.
Bizde zaten biri bir şey yapmaya görsün… Hemen arka arkaya aynı konularda işler dökülür. Töreydi, yöreydi, aileydi, mahalleydi derken şimdi de hırsızlıkları-dolandırıcılıkları ‘iyilik adına’ hoş gösterilen dalavereci çetelere dadandık.
‘Leverage’in yerlisi olarak ekrana taşınan ‘Ulan İstanbul’un iyiliksever hırsızlarının ardından modern Robin Hood’luğa özenen Tekin ve çetesi geldi. ‘Kalp Hırsızı’nın hırsızlıkla paralel giden hayır işleri, ‘diyaliz’ bağlamında gerçekleşmekte... Çaldığı antikaların parasına el sürmeden onları diyaliz merkezine bağışlatan Tekingillerle hoşlaştırılan soygun halleri, her ne kadar zenginden alıp fakire vermeyle ulvileştiren bir eylem gibi dursa da, deveyi hamuduyla yutanlara ses etmeme alışkanlığıyla eşdeğer aslında! İşkembe genişlemeye görsün…
BU SENARYONUN KALP HIRSIZLIĞI ZOR
Baba özlemi çeken çocukları ‘konuşmama’ triplerine sokma alışkanlığına ayak uydurarak, gayet samimiyetsiz bir psikolojik çözümlemeli başlangıç yapan ‘Kalp Hırsızı’nın çağrışımlarla dolu senaryosunda en göze batan yön, olay gelişiminde mantığın, dolayısıyla inandırıcılık yaratma kaygısının tamamen devre dışı bırakıldığı… Öyleyse, gelişine sıralansın tüm abartılar.
Anne-çocuk-aile büyükleri bağlamında gerçek ailelikten çok uzak bir tablo ortaya koyan senaryoda, Defne’nin yaptıklarından ve Bora’nın evden kaçışından tutun da, antikayı çalma girişimine kadar ne diziye bağlayıcı bir duygu ne de bir heyecan hissetmek mümkün değil.
Dizideki inandırıcılığa sahip olmayan detaylara kısaca bakacak olursak… Defne’nin antika olayıyla tamamen bağlantısız kişiliği çıkıyor açığa. Öncelikle antika işinde olup müşterileri adına açık artırmalara katılan biri mutlak surette evinde kasa bulundurur. Oysa saçma sapan bir yalanın peşine takılıp durumu kurtarmak için de şıpın işi oğluna geçici baba arayarak anne olma bilinçsizliğini ispatlayan, Defne Hanım’ın böyle bir derdi hiç olmamış. Alabildiğine rahat ve sorumsuz davranıyor. Emekli komiser babası buna dikkat çekip ertesi sabah ilk iş bir kasa alacağını söylüyor ama bir bakıyoruz o da kasa almak yerine manavın kasalarından meyve-sebze seçiyor. Zavallı karakterler, kafalarına göre takılan kalemlerin elinde oyuncak işte!
Mezatlarda başkasının parası dahi olsa artırmaların müşterinin limiti dâhilinde ve talimatla gerçekleşeceğini es geçerek hava atıp bol keseden 1 milyon veren Demet, bu kadar değerli bir parçayla birlikte kahve içmeye gitmekte de bir sakınca görmeyecek kadar antika kavramına duyarsız. Hangi antikacı böyle bir aymazlığı yapar merak ettim doğrusu?
Dahası tükürük hokkasını göz ucu bakışla tanıyıp sanat bilgisini ortaya koyarak şovunu yapan Demet’in müşterisi de bir garip. Onca parayı gözden çıkartacak kadar zengin birinin onu mezat yerinden teslim alıp kasaya koyacak eleman kadrosu bulunmaz mı da, kasası olmayan korumasız bir evde kalmasına göz yumar? Hele Demet’in pasta kutusundan bile daha az özen göstererek eve getirdiği antikayı öyle uluorta sehpanın üstünde bırakmasına ne demeli?
Peki ya, Tekingiller çetesinin sudan bahaneyle komedi yaratıp mekân teftişine çıkan cevval elemanlarını evin orta yerine kadar sokan bilmiş tavırlı, ukala konuşmalı hizmetli hanım kızımızın sorumsuzluğunun izahı? Yemekleri accük tuzlu yapıp müşteriye içecek aldırtmayı akıl edebiliyor da, rastgele insanları eve sokmanın sakıncalarını düşünemiyor haspam. Sahi pompa kontrolü de neyin nesiydi öyle? Birileri çat kapı bedavadan ev ilaçlamaya girmişti ya benzeri çete işinde, zahir ‘Kalp Hırsızı’nın komik yüzlü çetecileri de bedava suyun pompasını bahane bulmuşlar kendilerine. Hava bedava, su bedava, saçmalamak hepten bedava.
Picasso kültürümüzü sanat tarihinden alıntılarla geliştirmeyi görev edinen ‘Kalp Hırsızı’ Tekin’e gelince… Şu an için mevcutlardan en mantıklısı o gibi görünüyor ama Bora’nın gelmesiyle kaçan Tekin’in hırsızlık sahneleri de çok acemice yaratılmış. Neyse ki yabancı dizi ve tiyatro deneyimi olan Kenan Ece’nin sevimli duruşu var da vaziyeti kurtarıyor şimdilik.
Yegâne olumlu mesajının ‘Diyaliz merkezlerine bağış’ konusuna dikkat çekerek veren ‘Kalp Hırsız’nda Bora’nın evden kaçma olayıysa apayrı bir yapaylık. Mutfak parasını alıp kaçmışmış. Şu mutfak parası saçmalığını da iyi ki yabancı yapımlardan kaptık. Yoksa çocukları evden kaçırtırken nereden buldurtacaktık parayı? Yani yapay kültür yansıması bu kadar olur.
Ama daha yapayı, çocuğunun kaçtığını anlayan Demet’in tavrı! Tıpkı daha önce, gerçek aile ilişkilerinde rastlanmayacak biçimde, anne-babasına Bora’nın yanında kaldıkları için ‘Size de zahmet verdim’ demesi gibi, sanki bir başkasının çocuğu kaçmışçasına gayet donuk bir duruş sergiledi. Ne torunlarına bakan anne-babaya o söz söylenir, ne de oğlunun evde olmadığını gören bir anne yedi el yabancıymış gibi duygusuzca ‘Bu çocuk evden kaçmış’ der!
Hani her ne kadar verdikleri beyanlarda ağızlarından bal damlasa bile oyuncuların içlerine sinmeyen yapaylıklar sayesinde karakterlerin duyguları yüzlerden ifade edilemiyor anladık da… Hiç olmazsa bir parça daha mantıklı ve gerçek yaşam samimiyetine uygun replikler-sahneler yazıp olayların heyecanını, duygusunu izleyiciye aktarmaya çalışalım lütfen. Yoksa bu ‘Kalp Hırsızı’, sahaftan dandik bir vazoya 400 lira veren enayi durumuna düşürülen, izleyicinin kalbini malbini çalamaz. Ezkaza çalsa da uzun süre elinde tutamaz.
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal