Dizilerinde karanlık işler çeviren karakterlerden yola çıkıp polisiye ve aşk olgularını kesiştiren konuları işlemeye merak saran Ay Yapım’ın ‘Kara Para Aşk’ı, Dubai merkezli OSN isimli dijital platform aracılığıyla, ‘Kara Sevda’ adı altına Araplarla buluşmaya hazırlanırken ATV’ye reyting sağlama başarısını da aynı tempoda korumakta.
Farklı dizilerin kalitelerine rağmen bozuk para gibi harcandığı ekran dünyasında bu istikrarlı verimliliğin neye dayandığını sorgulayacak olursak… Artık bir Ay Yapım klasiğine dönen ‘yozlaşma-adalet arayışı-aşk’ tema üçgeniyle ekrana taşınan ‘Kara Para Aşk’ın başarısında, dizinin konusundan ziyade Engin Akyürek’in motive edici varlığının ve Tuba Büyüküstün’ün hatırı sayılır hayran kitlesinin gücünün etken olduğu gerçeği karşımıza çıkmakta.
Yeni sezona, Beren Saat ile Tuba Büyüküstün’ün oyunculuğunu kıyaslayıp Beren’i öven ve dizinin devamında rol almaktan kaçınan Nebahat Çehre’nin yanı sıra Serkan Kuru’yu da öldürerek başlayan ‘Kara Para Aşk’, bu iki gücü diğer olguların üstünde tutarak ilerlerken, aynı zamanda dizilerin inkâr edilemeyecek arka planlarını da yansıtmakta...
Mesela, ilk sezonun finalinde kızıyla kavga ettirdiği Zerrin’i kaza kurbanı olarak en kestirmesinden öte tarafa yollarken, hem senaryoların nasıl ‘duruma göre’ değişebileceğinin pratikliğini ispatladı… Hem de röportajlardaki, ‘Diziler oyuncu isimlerinden ibaret değil’ tarzı büyük sözlerin uygulamadaki boşluğunu ve bir ekip işi olan dizilerin aslında tamamen başroldeki isimler üstüne kurulduğunu gösterdi.
Ancak Serkan Kuru’nun canlandırdığı Taner karakterini de psikopat Tayyar’ın emriyle hapishanede hallederek, ölen ölür biz kalanlara bakalım, kıvamında ‘kara’lığını sergileyen yapımdan yansıyanlar arasında asıl üstünde durulması gereken detay bunların çok ötesinde…
‘Para’ konusundaki hırsı, Tayyar’ın hırsı ve bulaştığı türlü karalıkları babacan Anadolu insanı görünümüyle kamufle edip maaş olarak torba torba elması lüpleyen Hüseyin’in üstünden işleyen dizi, tüm bu keşmekeş içinde çok önemli bir şeyi boşluyor… Duyguları hissettirmek!
‘Duyguları yansıtma’ yetersizliğinden dolayı da, oyuncu olgusunun senaryonun üstünde tutulduğunu bir kez daha ispatlayarak dizi sektöründeki genel problemle özdeşleşen ‘Kara Para Aşk’ın özeldeki en büyük sorunu, ‘aşk’ hallerinde kendini gösterir hale geliyor… Ki bu da neticede Elif’e yani Tuba Büyüküstün’e tekabül ediyor.
KARA PARA, DONUK AŞK
Tablodaki ‘Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün’ yazısıyla mesajını çakan ‘Kara Para Aşk’ta, ‘aşk’ donukluğu tam da göründüğü gibi! Yani üç çiftle ‘aşk’ sacayağını kuran senaryoda, herkes olduğu gibi resim vermekte. Ne yazık ki bu resimde ‘aşk’ın her hali mevcut olsa bile gerçekten hissedilebilen, karakterden izleyiciye aktarılan duygudan eser yok.
Dizideki ilk çiftimiz Arda-Pelin… Geçmişte sevgisini dillendirememenin pişmanlığını taşıyan Arda ile sevse dahi, evli bir erkekle yakınlaşmama dürüstlüğünü gösteren nadir bekâr kadınlardan olan Pınar’ın ilişkisi, karakterlerin şamatalı canlandırması sayesinde, dizinin ‘komedimsi aşk’ hallerini oluşturmakta. Yani bu ikilinin aşkı, gülme gazı gibi.
Kötülüğü masumlaştıran Metin’le ‘Kurbanına âşık olma’ durumu yaratıp kaçırdığı Nilüfer arasında ‘Tersine işleyen Stockholm Sendromu’ üreten dizi, bu sapkınlıktan türettiği Metin-Nilüfer çiftiyle ‘aşk’ın ötesine geçerken aşkı buharlaştırmakta. Arda-Pelin ile yaratılan ahlakçı tablonun ardından tam zıddı bir mantık geliştirerek resmi nikâhı öteleyen bir evlilik motivasyonuna girişen dizi, Metin-Nilüfer aracılığıyla, resmi nikâha kadar ‘İmam Nikâhı’yla da idare edilebileceği mantığına sahip aşkı kabul edilebilir kılmakta adeta. Moda bu olsa gerek!
Son çifte gelince… Tabii ki, her karşılaşmada ölümden veya türlü kötü olaydan bahsederek ‘felaket tellalı’ durumuna gelen ve Elif’e yeni ofisin eskisi kadar soğuk olmadığını söylerken, bir ortamdaki asıl soğukluğun orada yaşayanlardan kaynaklandığı gerçeğini göz ardı eden Ömer ile cenazeden sahil buluşmasına her durumda defiledeki manken şıklığıyla dolaşan, şirkete mini şortla giden Elif… İkilinin arasındaki ilişki ise aşkın donmuş yüzü. Öyle ki, Ömer’in annesinin ‘aşk’ arabuluculuğu veya badanacılık oyunu yaratan Arda ile Pelin'in şamatacılığı dahi bu ikili arasındaki donukluğu silmeye yetmiyor. Buradaki baş etken, ‘Sinyorina’!
TUBA BÜYÜKÜSTÜN’ÜN OYUNCULUK OLAYI
Dizide Ömer’e ‘Sensiz yapamam’ derken bile ilk bölümden bu yana hiç değişmeyen yüz ifadesini koruyan… ‘Nefesin her değdiğinde içim ürperiyor’ sözleri dudaklarından dökülürken mimikleriyle bunu desteklemeyip hislerini aktaramayan Elif’in aşkı canlandırması, buz misali.
Artık dik dik bakan gözlerindeki sabitlikten midir yoksa tek bir çizginin oluşmadığı yüzündeki makyajın o anki duyguları bastıran ağırlığından mıdır, bilemem. Ama net olan tek şey, Ömer duygu yaratacağım diye kendini paralarken otel odasındaki öpüşme sahnesi hariç, Sinyorina Elif cephesinde tık olmadığı. Anlayacağınız Sinyorina’nın, duyguları ve dolayısıyla karakterleri yaşatma babında, daha öğrenecek çok şeyi var. Her karakteri aynı oynamama gibi!
Çekim için gittiği İtalya’dan paylaştığı resimle hayranlarına seslenip Cannes’daki MIPCOM fuarında dizinin tanıtımına katılarak Avrupa açılımını sürdüren Büyüküstün, her ne kadar ‘Ihlamurlar Altında’ dizisinden itibaren rol aldığı dizilerle, 2005’ten günümüze farklı kurumlardan ‘En İyi Kadın Oyuncu’ payesini almış ve ‘Gülizar’ TV filmiyle Sırbistan-Karadağ’da En İyi seçilmiş olsa da, onun canlandırdığı rollerde sürekli aynı profili çizdiği yadsınamaz.
Bu gerçek doğrultusunda, tüm görsel güzelliğine rağmen müthiş bir soğukluk yayan Elif’in duygu yansıtamayan heykelvari duruşunu görmezden gelen ‘Kara Para Aşk’ta da, Ömer-Elif aşkının hakkı verilememekte. Dolayısıyla kadrajda uyumluluk sağlayan çiftin görselliği tam olurken, karakterler arası ilişkiyi inandırıcı kılan ‘duygusal oyunculuk’ yönü zayıf kalmakta. Lakin yönetiminden senaryosuna dizideki aşkın donukluğu, Elif’in duygu yoksunluğu önemsenmezken, çocuklar için UNICEF Türkiye ‘İyi niyet elçisi’ olarak duygusallığını ortaya koyan Tuba Büyüküstün’ün oyunculuk yolculuğunda, durum gayet güllük gülistanlık.
Verdiği bir röportajda ‘‘Diziler, benden ya da Beren’den ibaret değil ki’’ diyerek, dizileri oyuncu isimleriyle bütünleştirerek ele alanların yanlışına karşı çıkan ve oyunculuğuyla gerek sektördeki isimlerden, gerekse izleyici kesiminde eleştiri alıp sürekli Beren Saat’le kıyaslanan Tuba Büyüküstün, her şeye ve herkese rağmen çıktığı yolda hızla ilerliyor.
İstanbul’a gelen Arapların ilgi odağı olup otellerin, Bebek’teki dizi setine özel turlar düzenlemesine yol açan Tuba Büyüküstün,‘Çemberimde Gül Oya’ dizisindeki Zarife karakteriyle yaptığı oyunculuk atılımını, 42. Uluslararası Emmy Ödülleri’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ dalındaki yarışmacılığıyla sürdürmekte.
Bu noktada, 24 Kasım’da New York’ta gerçekleşecek olan 42. Uluslararası Emmy Ödülleri’nin sadece ABD dışında yayınlanan televizyon projelerini kapsadığını belirtmekte fayda var.
Ülkemizde pek de ilgi göremeyen ‘20 Dakika’ ile yarışmaya katılacak olan ve ‘Oyunculuğu her dizide aynı’ eleştirilerine hedef olan Büyüküstün’ün karşısında; ‘Broadchurch’ dizisiyle İngiltere’den katılan Olivia Colman… Arjantin’den ‘Televisión por la Justicia’ ile Romina Gaetani… Ve ‘De Nieuwe Wereld/The New World’ isimli yapımla Hollanda’dan Bianca Krijgsman bulunmakta. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yapımlar arasında benim favorim, İngiltere’nin bir sahil kasabasında küçük bir çocuğun ölü bulunmasının ardından gelişen polisiye öyküsüyle, ‘Broadchurch’ dizisindeki performans! Tuba’nın da şansı var tabii.
Sonuçta; kim ne derse desin, Arap hayranlarının büyük ilgisini kanıksayıp dizi çalışmalarına devam ederken yaz tatilinde de, aralarının bozuk olduğu söylenen eşi Onur Saylak ile ‘Rüzgârın Hatıraları’ filminde rol alan ve IMDb (Internet Movie Database) verilerine göre, kendi ülkesi dışındaki kullanıcılardan en çok ilgi gören sıfatıyla Beren Saati ve Belçim Bilgin’i geride bırakan Tuba Büyüküstün’ün, mimik tasarrufuyla ortaya koyduğu canlandırmalara karşın, oyunculuktaki tam gaz ilerleyişine şapka çıkartmak lazım.
Bu durumda bize düşen de, sahne dekorları ve kostüm tasarımı üstüne eğitim alıp sahne ve giysileriyle dikkat çekerken ‘rol’ kısmını es geçtiği düşünülen Tuba Büyüküstün’ün bundan sonra da pek çok yapımda yer bulacağı vurgusunu yapmak. Her ne kadar bu vurgu, yüze yapışan maske misali ‘kalıp’ canlandırma sonucu rolleri öldürme gerçeğiyle çakışsa da, oyunculuk kulvarında Tomris Giritlioğlu’nun desteğiyle var olup Ay Yapım’la güçlenen Tuba Büyüküstün’ün olayı bu! Yiğidi öldür ama hakkını yeme, demişler.
Anibal GÜLEROĞLU