Bundan tam iki ay önce ‘Karadayı'nın 4. sezonu olacak mı?’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Orada, ekranların sevilen işlerinden olan ‘Karadayı’nın dördüncü sezonunun olabileceğini etraflıca ele almış ve uzatma durumunda senaryonun nasıl gelişebileceği hususundaki görüşlerimi de paylaşarak yazıyı, ‘Diren Karadayı… Gelecek sezona da soluğun yeter! Yeter ki, Ay Yapım soluğunu kesmesin’ saptamasıyla noktalamıştım.
Bu yazının ardından çeşitli yorumlar gelmişti. Doğal olarak aralarında aksi yönde görüş bildirenler olsa dahi çoğunluğun arzusu tıpkı benim gibi ‘Karadayı’nın devamından yanaydı. Ancak final yapılacağı hususunda da fikir birliği vardı genelde… Ben, hariç. Zira hangi mantık verimli bir kapıyı kapatmak isteyebilirdi ki!
Nitekim oyuncu açıklamalarıyla dahi dizinin Haziran’da final yapacağından emin olunan günlerde dile getirdiğim bu görüşüm ve temennim boşa çıkmadı. Kulislerden medyaya yansıyan haberle öğrendik ki ‘Karadayı’ önümüzdeki sezonda da varlık gösterecek. Gerçi şu aşamada devam için dillendirilen bölüm sayısı sınırlı ama eminim bilinçli ve ilgi çekici bir senaryo gelişimiyle dördüncü sezonun sonu rahatlıkla getirilebilir.
Bun noktada hoşgörünüze sığınarak yaptığım ufak çaplı böbürlenmeyi tadında bırakıp ‘Karadayı’nın olası hal ve gidişini bir kez daha mercek altına almak istiyorum.
ÖZLENEN ADALETÇİ, ‘KARADAYI’…
Siyasi gündemin alabildiğine kızıştığı ve ortalığın adeta arenaya döndüğü bu süreçte, onca söz düellosunun arasında ‘adalet’ olgusu da payına düşeni alıyor elbet. ‘Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır’ şeklindeki anonim saptamayı sıkça hatırlatan düzensizlikler arka arkaya düşüyor gündeme. Mahkeme kararları, usulsüzlüklerle akılları kurcalıyor… Avukatlar, tepki gösterdikleri için, bulunmaları en doğal hakları olan Adalet Binası’ndan zorla çıkartılıyor… Suçları sabit olmayan insanlar, güvenlikçi yenilikler sayesinde, ek süre talebiyle gözaltında tutulabiliyor… Ve daha neler neler...
Tabii hepsi de yasalara dayanarak yapılan şeyler. Bizim de yasalar karşısında boynumuz kıldan ince. Öte yandan, Tucker’ın ‘Suçluları yaratan yasalarımız, onları cezalandıran yasalarımızın yanında ne kadar çok...’ sözüyle evrenselliği ortaya konan, adalet sapmalarındaki yaşanmışlıkları tespit etmeden de ‘adalet’ konusunu ‘Karadayı’yla bağdaştıramıyoruz işte! Kim bilir belki bizim beceriksizliğimizden, belki de gündemin tam da ‘Karadayı’nın geçtiği 80 öncesi yılların fütursuz gerilimiyle bağdaştığından… İsteyen istediği biçimde yorumlasın…
Neticede adalet deyince ‘Karadayı’nın, Beyefendi düzenine karşı yürüttüğü savaş; ‘Karadayı’ deyince de adaletin nasıl ‘Beyefendi’lerce istenen biçimde şekillendirilebildiği ve mazlumu ezme aracına dönüştürüldüğü olgusu düşüveriyor aklımıza. Yani gerçek hayattakileri saymazsak, hâlihazırda adalet savaşı veren yegâne dişe dokunur örnek karakter ‘Karadayı’!
Yanı sıra dürüstlüğün her zaman işe yaramadığını ve ‘Babana bile güvenme’ sözünün doğruluğunu ispatlayan Feride’nin de adaletteki rolü bir başka tabii. Son bölümlerde, kitap öğretilerinin pratikte bir önem taşımadığını ve tüm değerlerin-makamların istismara açık olduğunu öğrenerek, Mahir’in yolundan yürümeye başlayan Hâkime Hanım da ‘Karadayı’nın adalet olgusunu değerlendirmek adına farklı bakış açısı yaratan bir karakter olarak önemli.
Bu ikiliden ortaya çıkan sonuç ise; yansız adaleti sağlamak ve ellerindeki otoriteyi yasa dışılığa paravan yapanların ipliğini pazara dökmek için, dürüst hukuk insanlarının adalet işlevselliğine olduğu kadar, bilfiil gerçeklerin peşine takılan hak arayıcılığına da ihtiyaç duyulduğu hakikati!
Diyeceğim o ki; ‘Ne zulüm, ne merhamet yalnızca adalet’ diyen anonim mantıkla paralel hareket eden ‘Karadayı’ karakteri mükemmel bir uyum içinde ve kurguyla yaratılan ‘özlenen adaletçi’ olarak, mücadelesini sürdürdüğü konuda her daim farkını sergilemekte.
ADALETSİZLİĞİN DİPSİZ KUYUSUNDAN ÇOK SENARYO ÇIKAR!
Konu adaletsizlik ve adaleti sağlama misyonu olunca ne yazacak şey biter, ne de bu türde yol alan senaryoların soluğu tükenir. Bu hakikat ‘Karadayı’ için de geçerli. Nasıl ki; dizinin dördüncü sezonunun olabileceği yönündeki yazımda da ‘Karadayı’nın, senaryo sıkıntısı yaşanmadan, ekranın demirbaşlarından olabileceğini işaret etmiştim.
İki ay önceki yazımdan bugüne kısaca hatırlatma yapmak gerekirse…
‘‘Özellikle ikinci sezonun finalinden itibaren önünü açıp üçüncü sezonundaki kırılma noktalarıyla, senaryosuna engin ufuklar çizmesi ‘Karadayı’nın ekran ömrü konusunda durup düşünmeyi gerektiriyor.
Bana göre adalet ve siyaset sistemindeki çarpıklıkları çok güzel kafalara işleyen ‘Karadayı’nın da tıpkı bu diziler gibi demirbaş olma ihtimali pekâlâ da var! Yabancıların kahramanları gibi Mahir’den de farklı farklı olayları çözen efsanevi karakter çıkartmak çok kolay.
Hele ‘Reaksiyon’da sıkışıp kalan ve kendini gösteremeyen Yurdaer Okur’un Turgut Savcı’sını, hiçbir mantık sorgusuna fırsat bırakmayan başarılı bir metinle canlandırarak ve Korkut Ölmez gibi çok güzel bir isim yakıştırarak diziye döndürmesi, bu ihtimali daha da güçlendirmekte…
Dahası Kenan İmirzalıoğlu ile bütünleşen ‘Karadayı’nın olayı, haksızlıklarla savaşmak ki, bu durumda da konu sıkıntısına düşmek kolay değil. Aşkları da cabası…’’ tespitinde bulunmuş…
Senaryo gelişimi için de;
‘‘Hamilelik işaretleri veren Feride ile Mahir’in çocukları olur, onu korumak adına bir dolu olay geliştirilebilir… Sonra mesela Feride’nin yeniden Bakan olan babasının da üstünde bir Baş Beyefendi yaratılabilir… Hukuksuzluğun, kumpasların kökü mahalle işlerinden daha derine uzatılabilir… Dönem, 12 Eylül’e giden süreç olduğuna göre buralardan da yan konular türetilebilir… Hazır Turgut’a ‘gizli görevli’ sıfatı yakıştırılmışken buradan yürünüp Mahir’le omuz omuza savaştırılabilir… İlknur’la evlenen Seyis’ten de daha derinlemesine çıkarımlar yapmak mümkün… Suna’nın Yasin Komiser’e bakışlarından yeni bir ilişki yaratıp Songül’le Osman’ın önü açılabilir… Kerime Hanım’ın gizli oğlunu da unutmayalım… Daha Belgin’i, Orhan’ı var… Yani var oğlu var’’ şeklinde öneriler getirmiştim.
Şimdiye dönecek olursak…
Öncelikle Mahir ile Feride’yi tez elden kavuşturmak lazım. Bunun için de en iyi yol, ‘genel af’! 1974’te çıkmıştı. 74 tarih olarak diziye uymazsa, o zaman da 78’deki bent eklemesinden vaziyet kurtarılabilir. Ancak bunu kıvamına getirip gelecek sezona sarkıtmak daha avantajlı.
Beyefendiliği kızının nezdinde de ortaya çıkan Sayın Bakan’ın katilliğine gelince… Suçun ispatı bir şekilde bertaraf edilir. Gerçek hayatta örnek çok nasılsa… Mesela ‘Bakan Bey dış uzantılı kumpasa kurban edilmek isteniyor’ savunması yapılabilir veya deliller yolda kaybolabilir. Sonra zaten dokunulmazlığı olan Bakan Efendi’nin işbirlikçileri de çıkar. Daha olmadı yabancı karanlık eller olaya dâhil edilir. Yani söz konusu Bakan’ı kurtarmak olunca, gerisi teferruat.
‘Bukalemun’ Turgut derseniz, her kalıba uyar. Ama doğrusu kabadayılığa merak sarmasını kendisine pek yakıştıramadım. Neyse, bundan da eksik kalmasın diyelim. Bunların dışında diğer karakterlerin hepsi de daha önce sıraladığım gibi, kendi içinde birer cevher zaten.
Anlayacağınız; ATV’nin en büyük kozu olan ve ufak tefek aksaklıklar sergilese dahi üç sezondur tepeden inmeyen ‘Karadayı’, gerçek hayattan ilhamlarla her şekilde gelişip uzun süre ayakta kalacak meziyette. Dördüncü sezonu da rahatça kotarır. Bol süt veren inek kesilmeyeceğinden… Ve dahi Kenan İmirzalıoğlu’nu bu tarz rollerle benimseyen izleyici de ‘Mahir-Feride’ ikilisini doğal-sempatik bulup çokça sevdiğinden… Bu işi sürdürmek, ‘Karadayı’dan yeni bir uzun soluklu efsane türetmek en mantıklısı. Öyle 6-7 bölümle bırakmak da hata olur ayrıca! Ne de olsa ‘Adaletsizliğin dipsiz kuyusundan çok senaryo çıkar’… Bizden söylemesi. Ay Yapım’a kalmış gerisi.
Anibal GÜLEROĞLU