Yanlışlara ve haksızlıklara karşı yapılan eleştirilere kulak asılmamasına o kadar alışmışız, ümitlerimizi o denli aşağılara çekme sürecine girmişiz ki… Onca yanlışın ‘doğru’ diye dayatıldığı rutinin ara yerinde biri çıkıp insanların tepkisini çeken nahoşluğa nokta koyunca veya beklentiler doğrultusunda davranınca önce şaşırıyoruz, sonra umutlanıveriyoruz.
Şimdi esas konumuz ‘Karadayı’yla ilgili ama… Küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkartma öğretisinden midir, yoksa artık yanlışların yapanın yanına kalmasını hazmetme limitimizin dolup taştığından mı bilinmez… Yaptığımız eleştirilerin boşa gitmediğini ispatlayan bir durum oldu mu ‘Mal bulmuş mağribi’ gibi atlıyoruz üstüne. Hem zaten sırf eleştirecek de değiliz ya… Eleştirdiğimizin yanlıştan dönmesini de vurgulamak görevimiz. Bu doğrultuda biz de, Acun’un ‘Survivor All Star’ ile ilgili kararını kısaca ele alıp ‘Karadayı’ya öyle geçelim dedik...
Geçtiğimiz günlerde ‘Ekranda Acun varsa reyting var’ başlığıyla çıkan yazımı okuyanlar hatırlayacaktır… ‘‘Reytingci şovunu rakibine arkadan yaklaşıp ‘kafa kesme’ hareketiyle doruğa çıkartan ve sözde elinde kesik baş taşıyormuş gibi yapan Turabi’nin daha sonra ‘Patates çuvalının kellesini aldık’ sözleriyle yarattığı çirkin tabloyu perçinlemesi, Nihat Doğan’ın kadına yönelik şiddeti teşvik edici bulunan mesajı kadar sakıncalı! Daha da vahimi banttan verilen ‘Survivor All Star’ın bu sahneyi ve sözleri sansürlemek yerine defalarca ekrana taşıması’’ şeklinde eleştiride bulunarak ekrandaki şiddet teşvikçiliğini dile getirmiştim.
Yazının finalini de, ‘‘İyi şeyler başarmak isteyip Nihat’a geçit vermeyen ve yapıcı eleştirileri dikkate alan Acun da umuyorum ‘Survivor All Star’daki nahoşluğa yönelik bu saptamaları kulak ardı etmeyerek kimilerinin şiddet merakını dizginleyecektir’’ diyerek bağlamıştım.
İşte bu yazıdan bir iki gün sonra Acun’un Turabi’nin adını vererek uyarıda bulunması ve onun nezdinde yarışmacılara, kışkırtmaya sebep olacak davranışları yasaklaması, ‘reyting için sınırsızlaşmamak’ ve ‘eleştirilere kulak verme’ adına, gayrete getiren bir yapıcılık oldu. Acun Ilıcalı’yı ve TV 8’i, ekrandaki şiddet merakı hatasına karşı hassasiyet gösterip yenilerine geçit vermedikleri için kutluyorum. Bilinçli yayıncılık budur işte.
Demek ki henüz tüm değerleri yitirmemişiz ve tepkilerin-isteklerin dikkate alınması hususunda halen ümit var. Öyleyse yapıcı eleştiriye ve izleyici taleplerine tercüman olmaya devam… Diyerek, gelelim ‘Karadayı’yla ilgili derdimize.
‘DİREN KARADAYI’… GELECEK SEZONA DA SOLUĞUN YETER!
Ekranların zorlu şartlarında, sezonlar boyu ayakta kalabilmek kolay iş değil. Şunun şurasında mevcut diziler arasında kaç tanesi uzun soluklu bir tabloyla çıkıyor ki karşımıza? Günlük dizileri bir yana bırakırsak, ilk aklıma gelenler Arka Sokaklar, Kurtlar Vadisi Pusu ve 100. bölümüne erişen ‘Karadayı’.
Arka Sokaklar ve Kurtlar Vadisi Pusu onca yılı ardında bırakan kimlikleriyle, ekranın demirbaşları gibi oldular. Peki ya ‘Karadayı’? O da onların izinden gidebilir mi? Neden olmasın!
Aslında kimi zaman mantık hatalarını veya gereksiz uzatmalarla tempoyu uyutucu kıvama sokmasını eleştirmiş olsam dahi, ‘Karadayı’ ilgiyle izlenmeyi hak ettiğini düşündüğüm ve beğendiğim bir dizi.
Özellikle ikinci sezonun finalinden itibaren önünü açıp üçüncü sezonundaki kırılma noktalarıyla, senaryosuna engin ufuklar çizmesi ‘Karadayı’nın ekran ömrü konusunda durup düşünmeyi gerektiriyor.
Bana göre adalet ve siyaset sistemindeki çarpıklıkları çok güzel kafalara işleyen ‘Karadayı’nın da tıpkı bu diziler gibi demirbaş olma ihtimali pekâlâ da var! Yabancıların kahramanları gibi Mahir’den de farklı farklı olayları çözen efsanevi karakter çıkartmak çok kolay.
Hele ‘Reaksiyon’da sıkışıp kalan ve kendini gösteremeyen Yurdaer Okur’un Turgut Savcı’sını, hiçbir mantık sorgusuna fırsat bırakmayan başarılı bir metinle canlandırarak ve Korkut Ölmez gibi çok güzel bir isim yakıştırarak diziye döndürmesi, bu ihtimali daha da güçlendirmekte…
Dahası Kenan İmirzalıoğlu ile bütünleşen ‘Karadayı’nın olayı, haksızlıklarla savaşmak ki, bu durumda da konu sıkıntısına düşmek kolay değil. Aşkları da cabası…
Hamilelik işaretleri veren Feride ile Mahir’in çocukları olur, onu korumak adına bir dolu olay geliştirilebilir… Sonra mesela Feride’nin yeniden Bakan olan babasının da üstünde bir Baş Beyefendi yaratılabilir… Hukuksuzluğun, kumpasların kökü mahalle işlerinden daha derine uzatılabilir… Dönem, 12 Eylül’e giden süreç olduğuna göre buralardan da yan konular türetilebilir… Hazır Turgut’a ‘gizli görevli’ sıfatı yakıştırılmışken buradan yürünüp Mahir’le omuz omuza savaştırılabilir… İlknur’la evlenen Seyis’ten de daha derinlemesine çıkarımlar yapmak mümkün… Suna’nın Yasin Komiser’e bakışlarından yeni bir ilişki yaratıp Songül’le Osman’ın önü açılabilir… Kerime Hanım’ın gizli oğlunu da unutmayalım… Daha Belgin’i, Orhan’ı var… Yani var oğlu var.
Kısacası; Ayaküstü ilk aklımıza gelenleri sıraladığımız halde geliştirilebilecek pek çok malzeme bulduğumuz ‘Karadayı’nın üçüncü sezonla birlikte girdiği başarılı yolda ilerlemesini engelleyebilecek bir senaryo kısıtlılığı kesinlikle söz konusu olamaz.
Dolayısıyla ‘Kadına şiddet’ mesajcılığı yapıp kocaların karılarını dövmemeleri gerektiğine işaret eden… Ülkenin üstünde dolaşan kara bulutları vurgulayıp adaletli ve dürüst yargı insanlarına ihtiyaç olduğu gerçeğini şamar gibi indiren… Ve her daim mahkemedekinden ümit kesildiği noktada ‘İlahi adalete’ güvenmek gerektiğini söyleyerek gerçek yaşamın çarpıklıklarına karşı bir parça umut telkin eden ‘Karadayı’nın, konu tükendi diyerek bitmesi için hiçbir neden yok!
Bunun ötesinde ekran durumu da gayet iyi. Evet, ‘Paramparça’ onu geçti ama nereye kadar sürecek bu ilgi? ‘Paramparça’nın konusu gayet ‘dar’ kapsamlı zira… Tut ki bu sıralama hep sürsün, sevenlerinin yanı sıra beğenmeyenleri de olsun… Yine de ‘Karadayı’ için bir sorun teşkil etmez, kendini geliştirdiği sürece iş yapar. Hem zaten ATV’nin en iyi işi durumunda.
Ayrıca izleyici de bu konuda büyük beklenti içinde… ‘Karadayı’nın daha önceden söylendiği gibi Haziran’da finale gitmesini istemeyenler bir hayli fazla.
Ezel’den çok daha başarılı bulunan ‘Karadayı’nın adalet savaşını gelecek sezonda da ekranda görmek isteyenlerden gelen mesajların içeriğini özetleyecek olursak… Ay Yapım’ın seslerine kulak vermesi ve ‘Karadayı’ seyircisini kırmaması yönünde!
‘Karadayı’nın, Arka Sokaklar ve Kurtlar Vadisi Pusu’dan neyi eksik diye sorgulayanlar ‘Sevilen bir iş, üçüncü sezonda da başarısının sürdüğü görüldüğü halde neden bitirilmek isteniyor’ kızgınlığı içinde…
Anlayacağınız final yapma düşüncesini kabullenmeyen izleyici; dostluğu, baba-ata sevgisini, aile bağlarını, mahalle birliğini, kötülüğe karşı dürüst kalınarak da savaşılacağını izlettiren Mahir’i çok benimsedi ve çarpıklıkların üstüne giden ‘Karadayı’nın en azından bir sezon daha devamını talep etmekte. Ay Yapım’a duyurulur…
Nihayetinde; Çıkmadık candan umut kesilmezmiş. Biz de, ‘çıkan’ candan umut kesmeyip Turgut Savcı’yı dirilterek dengeleri değiştiren, mesajlarıyla içeriğini zenginleştiren, hikâye mantığını sağlamlaştıran ve yenilik avantajını kullanan rakiplerinin karşısında boyun eğmeyen ‘Karadayı’dan umut kesmeyerek, ‘‘Karadayı’nın dördüncü sezonu da olsun’’ talebine kulak verin diyoruz…
Diren Karadayı… Gelecek sezona da soluğun yeter! Yeter ki, Ay Yapım soluğunu kesmesin.
Anibal GÜLEROĞLU