Kazanma hırsının yarattığı rekabet ortamında kimsenin yeri, üstünlüğü garanti değil. Padişah bile olsanız sizi alt edecek bir güç mutlak çıkar karşınıza. Hani Osmanlı’da padişahlara ikazda bulunmak isteyen halkın dediği gibi… Gururlanma padişahım senden büyük Allah var, misali! Yani sahip olunan konuma çok güvenmemek, rakibi küçümseyip bana kimse erişemez havasına kapılmamak gerek bu hayatta. Nitekim bizim her konuya uygun söz üretme ustası atalarımızın, sonradan gelenin mevcut olanı yerinden etmesini vurgulamak için ‘Dağdan gelmiş bağdakini kovuyor’ demeleri de bundan…
Gücü yeten yetene talancılığındaki dağlar, bağlar bir yana… Dünün dostluklarının bir anda düşmanlığa dönüşüverdiği, itibar edilen kişilerin kolayca gözden düşüverdiği günümüz dünyasının meydana çıkarttığı tabloda, durum değişimleri eskiye kıyasla daha bir hızlı yaşanmakta. Gelen ağam, giden paşam deme alışkanlığının fazlasıyla hüküm sürdüğü televizyon ortamında da bunun yansımalarını topluca gözlemlemek mümkün. En taze örnek ise Pazartesi yarışmacılığından... Başa güreşmeyi hedefleyerek mindere çıkan Güneş’in Kızları’na yenik düşüp birinciliği terk etmek zorunda kalan ‘Kırgın Çiçekler’in kırılma halleri!
İDDİALI OLMAK DA BİR YERE KADAR
Yazın en iddialı işlerindendi, NTC Medya imzalı ‘Kırgın Çiçekler’… Hoş bu yaz, ekrana çıkanların hemen hepsinin başarı iddiası yüksekti ya, neyse… Birkaç dizi hariç iddialarında isabetli olan yapımlar arasında Pazartesi’nin birincisi sıfatıyla yer alan ‘Kırgın Çiçekler’, hem iddiasını tutturup ATV’nin yüzünü güldürdü, hem de yazdan sezona geçişi garantiledi ama… Hep olduğu gibi işin ‘ama’ kısmı yine baş ağrıtmaya müsait türden! Bu ama kısmında ne var derseniz… Başta işaret ettiğimiz ‘bağdan kovulma’ ihtimali tabii ki… Üstelik de çifte darbeyle!
İlk darbe, Kanal D’nin yeni düzenlemesiyle geldi. Anneleri tarafından farklı gerekçelerle terk edilmiş kızların damardan giren acılı öyküsüyle karşımıza çıkan ve her türden duygulara dokunarak kendini kabul ettiren ‘Kırgın Çiçekler’, yazın zirveye kurulmuştu. Ancak bu başarısı ne çok olağanüstü oluşundan kaynaklanıyordu, ne de rakiplerinin yetersizliğinden.
İlk rakibi ‘Tatlı Küçük Yalancılar’, gizem-gerilim-aşk üçgeninde ilerleyen bir diziydi. Bizim izleyici bu türün keyfini henüz tam keşfedemediğinden, bir kısmı da orijinalini izlediğinden acıların dünyasında kaybolma meraklılarının tercihi doğal olarak ‘Kırgın Çiçekler’den yana kaydı. Sonradan yarışa katılan ‘Ne Münasebet’ de romantik komedi tadındaydı ama… Yurt kızlarının çaresiz atarlılığıyla hayatın acılarına neşter vurmaya çalışan ‘Kırgın Çiçekler’in hüzünlü atmosferi, aşkla didişmenin kesiştiği arabuluculuk olaylarına galip geldi. Kısacası rakiplerin kimyası, mutsuzluk oranı yüksek olan toplumun naturasıyla pek bağdaşmayınca ‘Kırgın Çiçekler’in reyting birinciliğindeki iddiası da kaçınılmaz oldu.
Lakin her iddianın gücü de bir yere kadar… İlla ki bir gelen oluyor. Onun dürtüğü de dağdan gelenin bağdakini kovması gibi yerinden alaşağı ediveriyor. Yazdan yeni sezona dönüşüm başlarken, ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ya angaje günü serbest bırakmak için Perşembe’yi terk eden Güneş’in Kızları’nın çekiciliği, işte böyle fark attı ‘Kırgın Çiçekler’in yurt kızlarının öykülerine. İşin Türkçesi, rekabet olayında rakiplerin içerikleri izleyiciye hitap eden türden olunca, aralarından hangisi daha renkliyse onun ağır basması kaçınılmaz oluyor neticede.
‘Kırgın Çiçekler’e ikinci darbe ise ileri aşamada kendi kanalından gelebilir. Yeni dizileri yayına sokma hazırlığındaki ATV’nin Ay Yapım imzasını taşıyan ‘Beyaz Gece’yi Pazartesi yarışında koz olarak kullanması muhtemel. Yani bir bakıma geçen sezon ‘Paramparça’ya geçilen ‘Karadayı’nın rövanşı gibi! Bu durumda da ‘Kırgın Çiçekler’e başka güne ya da ikinci kuşağa yol görünür… Ki o durumda dizinin geleceği de yoruma açık.
Bu noktada geçtiğimiz yazın sevilen dizilerinden olan ‘Kaçak Gelinler’i hatırlamakta fayda var! Tıpkı ‘Kırgın Çiçekler’ gibi NTC Medya yapımı olan dizi gayet başarılıyken yeni sezonla birlikte yaşanan değişimler ve ötelenmelerle sarsılmış, bu çalkantılar Star’da başlayan yolculuğun noktalamasına sebep olmuştu. TV 8’in ilk dizisi olmak da ekrana tutunmasına yetmemişti. Dileyelim de tarih bir kez daha tekerrür etmesin.
‘KIRGIN ÇİÇEKLER’ ZİRVEYİ NİYE KAYBETTİ?
Bu saptama ve hatırlatmaları yaptıktan sonra gelelim ‘Kırgın Çiçekler’in sonuç eleştirisine. Bana göre başarısızlıklarda yapılması gereken ilk şey, mazeretler yaratmak yerine özüne dönüp kendi kendini sorgulamak olmalı. Ama ne yazık ki bizde bunu yapma ve hatalarını görüp kabullenme huyu henüz gelişmiş değil. Eleştiriler kulak ardı edilip eksikler giderilmediği için de, iyi başlanılsa dahi pek çok işin gidişatı vasatlaşıyor. Neyse ki bizim toplum bu açıdan biraz daha avantaj yaratıyor olumsuzluklara. Çünkü tolerans eşiği hayli yüksek. Bu sayede vasatlıklar dahi uzunca süre ayakta kalabiliyor rahatlıkla.
Şimdi bu açıdan ‘Kırgın Çiçekler’in koltuğu kaptırma olayına bakacak olursak… Güneş’in Kızları’nın görsel çekiciliğinin ve içerik renkliliğinin, ona kıyasla hayli yavan kalan ‘Kırgın Çiçekler’i alt etmekteki payı büyük elbette. Ancak geriye düşme olayını sadece bununla açıklamak da, sorumluluğu üstünden atma kolaycılığı olur. Zira gerçek şu ki, ‘Kırgın Çiçekler’in gidişatı, başlangıçtaki doğallıktan bir hayli uzaklaştı! Bu da tadını etkiledi haliyle.
Başlangıçta ayakları yere sağlam basan senaryo şimdilerde klişeleşmeye başlar mahiyette… Kızların öykülerindeki gelişmeler izleyiciyi ikna edici ve ilgisini sürdürecek bir dile sahip değil. Hayata yenik başlayanların hikâyesi olarak yola çıkan dizi, yarattığı farkı sürdüremeyince, varoş-ikoncan çekişmesine döndü iyice. Nil Keser’in canlandırdığı Defne’nin şımarıklığı ve aşırılıklarıyla nahoşlaşan okul ortamındaki muhabbetler, çok yüzeysel ve sanki benzeri dizilere öykünen zorlama bir havada olmaya başladı. Hani özel okula gitmek zorunda kalan ‘Pis Yedili’ komedisinin, yurt kızlarının dramına devşirilmiş hali gibi! Ayrıca Yaz’ın Öyküsü’nü de anımsatmaya başlayan dizide tutarsızlıklar soru işaretleri yaratıp mantığı zorlamakta... Eylül’ün, zenginken kendileriyle dalga geçen Cemre’yi has arkadaş görüp kırmamak için ilişkisinde fedakârlığa gitmesini nasıl kabullenelim? Bunu, şimdilerde Sevgi Evleri olarak anılmaya başlanan yurtlardaki kızların ‘sevgisizlik’ boşluğunda tutunacak dal arama isteğine bağlamak da mümkün değil…
Kızların alabildiğine başıboş ortalığa dökülüp atraksiyonlar yaptığı dizide Kader’in annesinin tavırları da bana hiç samimi gelmiyor. Songül’ün atarlanması ve parası olmadığı halde oda kiralayarak bağımsız yaşama hevesini dillendirmesi gibi sahneler ise anne-aile özlemi çeken kızların ruhsal dünyasını göze sokma adına düşülen abartı hatası niteliğinde… Yani hayatın içinden doğal olarak başlayan ‘Kırgın Çiçekler’, bünyesiyle bağdaşmayan yapay gübrelerle takviye edilmeye çalışıldıkça, havada kalan şeyler gittikçe çoğalmakta!
Sonuçta; ‘O Hayat Benim’den ayrılan Birgül Ulusoy’u ve ‘Kaçak Gelinler’den Furkan Andıç’ı kadrosuna katarak yolculuğunu sürdürme hedefindeki kararlılığını kendince gösteren ‘Kırgın Çiçekler’i yeni sezonda zorlu bir süreç beklemekte. Çünkü hem rakipler dişli, hem de gidişat klişeleşti. Dolayısıyla hatalar görmezden gelinmemeli. Yanı sıra dizinin ilk duygusal etkisi de yerini alışkanlığa bırakmış durumda. Bu da rekabette dezavantaj demek. Şayet yeni katılan isimler beraberlerinde sürpriz hikâyelerle gelmezlerse, karakterlerin donukluğu ve içerikteki mantıksız abartılar sürerse, ‘Kırgın Çiçekler’in kırılma halleri de artacaktır. Nihayetinde kırgınlıktan solgunluğa geçilecektir. Akabinde, gelsin gün ve saat değişimleri… Malum, o etapta da yok olup gitmek kaçınılmaz oluyor çoğu zaman!
Biz yine de tüm iyi niyetimizle bakalım, yurt dünyasından beslenerek açan ‘Kırgın Çiçekler’in Güneş’in Kızları karşısındaki ilk kırılmasına… Ve bu kırılma hallerini ‘Bazı yıkılışlar, daha parlak kalkışların habercisidir’ diyen Shakespeare’in sözündeki umuda bağlayıp noktayı koyalım.
Anibal GÜLEROĞLU