Kırgın Çiçekler oldu sapkın çiçekler

Yetimhane kızlarının hüzünlü öyküsüyle yola çıkıp araya büyüklerin maceralarını da katık eden ‘Kırgın Çiçekler’, üvey baba tacizi ve anne olgularını da sorgulatmaya başladı.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Ben yaptım oldu vurdumduymazlığı içimize yerleştiğinden beri aklına eseni yapan, ağzına geleni söyleyen ne kadar çoğaldı değil mi? Kafasına göre takılmak, gününe göre davranmak adeta yaşam tarzı haline geldi. Üstelik bu mantığı benimseyenler sadece kendilerini ilgilendiren konularda değil, topluma hitap eden işlerde de önünü ardını düşünmeden harekete edip başka insanların duygularını, akıllarını yok sayıyorlar. Nasıl ki bazı dizilerin senaryoları da benzer türden yaratılıp geliştirilmekte.

Fındık kabuğunu doldurmayacak öykülerle yola çıkıp bıktırıcı uzunluktaki bölümleri doldurmak mecburiyetinde olan dizilerin her hafta ciddi ve mantıklı içerikler sunması kolay değil tabii. Ayrıca bitmek bilmeyen dakikalar boyunca izleyiciyi ekran başında tutabilecek, üstelik bunu aylarca sürdürebilecek senaryolar ortaya koyabilmek de sanıldığından zor bir iş. Dahası yapımcıların, kanalların yönlendiriciliği de dizilerin içerikleri için birer etken. Yani her durumda senaristlere çok yüklenmemek, eleştirirken daha toleranslı davranmak lazım. Lakin bazı diziler de öylesine cılkını çıkartıyorlar, izleyici sabrını o denli suiistimal ediyorlar ki, aklımızı yok sayan bu saçmalıkları isyan etmeden kabullenmek imkânsızlaşıyor. Nitekim ATV’nin yüzünü güldüren işlerden olan ‘Kırgın Çiçekler’ de bu anlamda kendini aşanlardan!

‘KIRGIN ÇİÇEKLER’ OLDU ‘SAPKIN ÇİÇEKLER’…

‘Kırgın Çiçekler’, başarısına karşın içindeki mantıksızlıklarından dolayı defalarca eleştirdiğim yapımlardan. Yüksek reytingleriyle zorlu rakibe dönüşen dizinin gidişatındaki saçmalıkları, ‘Acaba daha neler göreceğiz. Bunların sonu nereye varacak’ merakıyla bertaraf edip akıldışı sahnelerden avantaj yaratmayı iyi becerdiğine kuşku yok. Becerebilene bravo diyorum ama bu sezon ipin ucu iyiden iyiye kaçırıldı. İzleyiciden gelen tepki maillerinin yoğunluğu, bu saçma gidişatın eskisi gibi benimsenmediğini göstermekte. Açıkçası izleyici, senaryonun ağırlık verdiği tacizcilik ve cezasız kalan kötülük konularına çokça tepkili! Yerden göğe haklı olduklarını hemen belirteyim. Ben de aynı görüşteyim zaten.

Gerçek şu ki; Yetimhane kızlarının hüzünlü öyküsüyle yola çıkıp araya büyüklerin maceralarını da katık eden ‘Kırgın Çiçekler’, sadece ekranda yetimhane fırtınası estirmekle kalmadı aynı zamanda bölümler ilerledikçe olayı yetimhane boyutunun ötesine taşıyıp üvey baba tacizi ve anne olgularını da sorgulatmaya başladı. Buna eyvallah da… Bu detaylarla ortaya konan tablo o denli abartıldı ki, tam anlamıyla kötülüğün-sapkınlığın ballandırılarak anlatılma noktasına varıldı… Böylece ‘Kırgın Çiçekler’ oldu, ‘Sapkın Çiçekler’!

Okumanın dışında her tür faaliyetle meşgul olan yetimhane kızlarıyla sürekli yeni problemler yaratan ‘Kırgın Çiçekler’de Kemal üstünden gelişen sapkınlık bir noktaya kadar kabul edilebilir dozdaydı. Ama şimdilerde aynı toleransla yaklaşmak çok zor. Geçen sezon Mesude’nin sefil anneliğine kızmakla meşgul eden ve ‘Bu kadın ne zaman akıllanacak’ sorgusunu yaratan dizi, Mesude’nin cezasını felçle verirken bu durumu Kemal’in sınırsız sapkınlığına dönüştürmeyi de ihmal etmedi. Özellikle son bölümlerde Kemal’in sergiledikleri, tüyün dikildiği nokta oldu!

Yani onca mahkeme-polis gerçeği orta yerde dururken Kemal’in dalga geçer gibi bu denli pervasız davranması, cezasız kalması; üstüne üstlük azıtması aklın alacağı şey değil. Anlaşılan Kemal’in cezasını bulması gelecek sezona ihale edilmiş. ‘Hadi hayırlısı’ derken Eylül’ün kaçırılmasıyla iyiden iyiye ‘Sapkın Çiçekler’e dönüşen dizi bu abartılı taciz sürecinde bize ne saçmalıklar izletmiş bir bakalım ve hassasiyetlerimizi dillendirelim. Belki böylece Kemal’in ve ‘Kırgın Çiçekler’in gidişatına bir parça çekidüzen verilir.

TACİZCİ KEMAL’İN ABARTISI ARTIK YETTİ

‘Kırgın Çiçekler’in abartı yaratmak uğruna kolları sıvarken pek çok saçmalık karşımıza getirdiği malum. Mesela Songül’ün Zehra’nın planlarını telefonuna kaydetmeden dinleyip sonra ispata çabalaması… Sadullah ve Zehra’nın kolej kantinine rahatça dalıp kıyamet koparmasına ve Güney’i tartaklamasına tek bir okul yetkilisinin müdahale etmemesi… Songül’ü oğlundan ayırmak isteyen Selin’in Zehra’yla işbirliğine girişmesi… Kemal’in yetimhaneye baskın verip ortalığı birbirine katmasını polise şikâyet etmek yerine, karı dırdırına çevirerek geçiştirmek ve daha niceleri… Dizideki mantık hataları say say bitmez türden. Ancak en isyan ettirenleri, Kemal’in Eylül’ü kaçırmasıyla yaşananlar ki bu, dizinin ‘kırılma noktası’!

Neymiş efendim Eylül’cük bunalmış, artık dayanamıyormuş. Her dayanamayan kız, bulduğu adamla kaçacak mı? Tabii ki hayır. Ama o kaçacak ve Atakan da reşit olmayan yetimhane kızını kaçıracak kadar bilinçsiz olacak ki, Kemal’in İskandinav ve Kanada filmlerinde sıkça rastlanan ormanlı-kulübeli-hapisli sapıklık macerası başlatılsın… Cıvıklığın ayyuka çıktığı; ‘Yok böyle bir saçmalık’ dedirtip saç-baş yolduran sahneler dayatılarak izleyici zekâsı sınansın.

Soruyorum size… Kız kaçırmayı bilen fakat gıcır arabasıyla Kemal’e yem olacak kadar beceriksiz davranan Atakan’ın neden gaza basıp gitmediğini, levyeyi kapıp gelen Kemal’i arabanın içinde kuzu kuzu beklemenin mantığını anlayabilen var mı? Bunlar hangi kafayla yazılıyor, bilemem. Lakin belli ki senaristler, Kemal’in ‘Eylül’ sapkınlığıyla gelen ilgiden gani gani faydalanmak niyetinde. Zira geri vitese takıp adamı korkutarak kaçmak yerine Eylül’e sakinlik telkin eden ve Kemal’in camı haşat etmesini mal mal izleyen Atakan’ın, kapıyı açıp dışarıya çıkarak kafa tutmaya yeltenmesiyle gelişen saçmalıklar silsilesi bunun göstergesiydi. Kafasına levyeyi yiyen Atakan’ı çığlıklarla izleyen Eylül deseniz, tek kelimeyle ‘kurbanlık koyun’ modundaydı. Bu sezon, her ağzını açışında sinir zıplatan Kemal de, ellerini bağlayıp çekiştirerek bunu yansıttı zaten. İşin asıl komedisi bu andan sonra başladı nitekim.

Elleri önden bağlı olan Eylül, istese rahatlıkla açabileceği bandı ne hikmetse bir türlü ağzından söküp atmadı. Ellerini ağzına yaklaştırmamak için büyük özen gösteren Eylül, ayaklarındaki bağı çözebilecek pozisyondayken buna da hiç yeltenmedi. Bunları yapmak yerine abuk sabuk bir yüz ifadesiyle mızırdayıp hafif yollu debelenmeyi seçti. Oysa başka ortamlarda panter kesilen Eylül, bundan çok daha iyisini becerebilecek kapasitede bir kızdı. Yapmadı. Niye? Yoksa öyle bağlı kalmaktan memnun muydu? Annesinin evinde Kemal’le karşı karşıya geldiği sahnelerdeki aczini düşündüğümüzde, bazı art niyetlilerin bu ihtimallere yoğunlaşarak durumdan vazife çıkartabilecekleri gerçeği geliyor aklımıza. Aman ha!

Kemal’in arabasını polisin durdurduğu anda yaşananlar derseniz, hepten kara komedi… Polis arkadaş sözde arabadan sızan şeyden şüphelenip durduruyor aracı. Onca sisin arasında sızıntıyı nasıl gördüğü bir yana, yahu insan her haliyle arıza olan böyle bir tipe ehliyet-ruhsat sormaz mı? Onu da geçtim hadi… İçeriden gelen gürültünün kurbanlığa ait olduğu muhabbetiyle vakit geçiren adama kapıyı açtırmadan gelen anonsla çekip gitmek de neyin nesi? Önce elindeki işi tamamla sonra git, değil mi? Çekersin silahını, dayatırsın ellerini arabaya… Sonra da açarsın kapıyı. Yani bu sahneyi yaratmayı akıl edenler hiç mi izlememiş Amerikan yapımlarını? Aklım alamadı bir türlü polisin davranışını bilesiniz.

Kaçırma eylemini, saf ve beceriksiz Eylül ile polis amatörlüğü sayesinde kazasız belasız tamamlayan Kemal’in o kulübeyi bulması, içine kafesi yerleştirmesi ne iş mi diyorsunuz? Bizim boyumuzu aşan yaratıcılıklar. Bunlar bir yana, Allah aşkına o hamburger menüsünün yerden nasıl toplandığını biri açıklasın bana. Eylül, tüm gece kulübede yalnızdı ve dökülenler öylece duruyordu. Sonra sabah Kemal geldi ve bir baktık yerler pırıl pırıl. Bu nasıl oldu? Fareler, sincaplar mı yaladı yuttu? Yapmayın, etmeyin. Aklımızla sabrımızla dalga geçmeyin.

Neticede; Yaptıklarıyla kendini aşan ‘Kırgın Çiçekler’in senaryo gidişi, gidiş değil! Kemal’in sapıklığından maksimum düzeyde reyting sağlamak uğruna, adaleti ve mantığı hepten yerle bir etmiş durumda. Dahası, izlediği yol haritası da hayli tehlikeli. Çünkü üç beş söze kanıp Mert’in yaptığını sineye çekecek hale gelen Meral’inden, niyeti açık açık belliyken para uğruna babası yaşındaki adamla buluşup elini tutarak pas veren, evine giderek tecavüzcü Sedat tablosu yaratılmasına olanak sağlayan Defne’sine… Taciz hallerini yaygınlaştıran ‘Kırgın Çiçekler’ öyle bir süreç sunuyor ki, acımak yerine ‘Bu kızlar başlarına geleni hak ediyorlar’ dense yeridir. Nasıl ki, Serkan’ın ardından Atakan’la kaçıp iş açan Eylül için de ‘Böylesine saf salak olursan kafese kapatılman kaçınılmaz’ yorumunu getirmek normalleşiveriyor. Tamam. Gerçek hayatta da kadınları taciz edenler, hamileleri tekmeleyenler serbest bırakılıyor; küçük kızlar para uğruna yetişkinlere kanıyor ama… Kötü örneklere sırt dayayarak bunlara övgü dizer nitelikte senaryo geliştirmek ve olayı, ‘Hak ediyorlar’ mantığına çanak tutacak biçimde sunmak da neyin nesi? Bütün olay reyting mi? Galiba her sahnesiyle sabır testine dönen ‘Kırgın Çiçekler’in tacizci Kemal abartısına yine Kemal’in ağzıyla yorum getirmek en iyisi.

Eyy sevgili senaristler… Hem kendi namıma, hem de tepkilerini yollayan izleyici adına sesleniyorum size… ‘‘Aman bee, aman bee… Kemal’in tacizciliğinin bu kadar abartılması yeter bee… Kemal diziyi sürüklüyor diye, taciz olayı bu kadar da cıvıklaştırılmaz ki bee… Vicdan nerede, akıl nerede? Yetti be!’’. Hani insan, konuştuğu dilden anlarmış ya… İşte o hesap.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal