Bu yıl da farklı olmadı.
Şubat ayı gelince, bazı kurum ve kişiler telefonun başına geçip aramaya başlarlar. ‘Bu yıl en iyi bilmem ne ödünü size vermek istiyoruz. Acaba Şubat ayının sonlarına doğru, bir akşamı bize ayırabilir misiniz? Ödül törenini şu otelin- şu salonunda organize edeceğiz. Hafta sonları salonlarda paralı işler olduğu, biz de salon kirası vermeyip işi avantaya getireceğimiz için mecburen hafta arası olacak.’ diye bilgi verirler.
Aranan kişi ‘tabii gelirim’ derse adresi alınır. Daha sonra aramaya devam edilir. Şayet ‘Çok teşekkür ederim. O tarihte İstanbul da değilim’ yanıtı gelirse… ’Ya çok üzüldük. Biz de sizin en büyük rakibinize ödül verir, en başarılı onu ilan ederiz’ anlamına gelen tabii daha kibarca birkaç cümle edilip telefon küt diye kapatılır. Ve hemen ödl almaya gelercek birisi aranmaya başlanılır.
Kim gelirse o ‘yılın en başarılı bilmem nesi’ seçilir. O ekranlarda gördüğümüzü ödüllerin çoğu bunlardır.
‘Yılın en iyisi ödül törenini organize eden yani ev sahibi kurum veya kişi, şayet o günlerde sosyo-ekonomik durumu iyi ise, gecesine ödül almaya çok ünlü kişiler gelir. Buna paralel konuklar da ünlü ve önemli kişiler olur.
Ama ödülü veren tükenmişlik sendromunda ise kalite otomatik düşer. Örneğin bu yıl Hürriyet Gazetesinin Kelebek Ödüllerinde bu çöküşü gözleri görmeyenler bile fark eti. ‘Yılın en’leri seçilirken jürisi çok zorlanmış. Zirvedeki sanatçılar ödüle tenezzül etmeyince üçüncü sınıflar salona davet edilmiş. Kimi buldular ise...
Aynı durum diğer konularda da geçerli. Geçmişte ilan veren sosyetik lokantalara ödül dağıtan internet sitesi, ara sokaklardaki büfelere dek düşmüş. Jürisi de tamam ahbap çavuş ilişkisi olmuş.
Velhasıl Şubat ayında özel okullar, vakıf üniversiteleri, dağıtımı bile olmayan dergiler, kaç kişinin tıkladığı bilinmeyen internet magazin siteleri derken onlarca ödül töreni oluyor. ‘yılın en iyisi’ olmayan kalmadı gibi.
Yani o Tahtakale de yapılıp satılan iki yüz lira değerindeki ödüllerden almayan kalmadı gibi. ‘Ödül almayana kız vermiyorlar’ dersem yalan olmaz.
Şöyle bir bakıyorum, kimler ‘Yılın en iyisi’ olmadı ki. Ben bazılarının ismini ödül alırken duydum. Yılın en başarılı oyuncusu bile olmuş, bizim haberimiz yok. Hadi işi Erkan Özerman, Atilla Kaplakaslan gibi organizasyon olan kişiler yaparsa, eyvallah derim. ‘Miss Model Of the World, Miss Globe, yıllardır devam ediyor. Oralarda da yılın güzeli veya mankeni seçiliyor.
Ama Yıldız Teknik Üniversitesi gibi bilim yuvalarının işi mi bu. Yıllardır takip ediyorum öyle basit kişilere yılın sanatçısı veya TV'cisi ödülü veriyorlar ki, inanın hayret ediyorum. Koca üniversite kendini güldürüyor.
Güya gazeteci, radyo-TV'ci yetiştiren üniversitelerin seçtikleri ise utanç verici. Geleceğin iletişimcilerinin seviyesi şimdiden belli. Hatta ‘Buna ödül mü vermişler ‘diye gülünüyor.
İnternet sitelerinin ve aylık magazin dergilerinin hemen hemen hepsi ‘yılın en iyi ödülü’ veriyor. Çoğu havalı olsun diye İngilizce isim kullanıyorlar. Aklımda kaldığı kadarı ile, ilk olarak yıllar önce Nurettin Soydan bu işe başlamıştı. Sonra Nurcan Sabur sitesi ödül vermeye başladı. Kenan Erçetingöz lokanta ve bar’larda devam ett. Salih Keçeci şimdi rahmetli olan Galatasaray Adasında ödül dağıttı. Son haftalarda ise HakanSolaker'in dergisi bu iş yaptı. En son Tayyar Işıksaçan 26 Mart akşamı ödül dağıtacakmış.
Görmediklerim, bilmediklerimden özür diliyorum. Eminim daha pek çok ödül veren vardır. Bu arada bu işe yıllar önce ‘Miss Globe’da ‘en iyi manken’ seçerek başlayan Atilla Kaplakaslan birkaç dalda ilerliyor. Azerbaycan Sinema Güzelini seçmek bile onun işi.
Velhasıl kolunu sallasan ödül verene ve alana çarpıyor. Kimseyi eleştirmiyorum. Ne yapsınlar? Magazin dünyası o kadar kötü günler geçiriyor ki, arkadaşlar ödül törenleri ile biraz olsun hareket getiriyorlar. Tabii bereket de geliyor.
O gecelere katılan davetli kadınlar yeni gece elbiseleri alıyor, kuaför ve makyaj yaptırıyor. Nasıl olsa kocalar zengin. Servet dağılımı oluyor. Ödüller sayesinde kaç kişi ekmek yiyor.