İnsanoğlunun doğasında var, her şeye rağmen yaşamak ve ‘her şeye rağmen’ kabullenmişliğinin yarattığı olumsuzlukları düşünmeden olanı biteni bir yana bırakıp kendi yarattıklarından medet ummak. Üstelik bunu yapmak için ekstra bir arayışa da gerek yok. Televizyon dünyası sağ olsun. Diziler sayesinde, haberlerin rutinine dönüşen ölümler-terör olayları kısa süreli ‘ah vah’larla geçiştirip ‘Muhteşem Yüzyıl’ın kavgacılığına soyunabiliyoruz rahatlıkla. Nasıl ki, kanlı ve çekişmeli sayfalarını sorgulayıp gerçek tarihten ders çıkartmak yerine, körü körüne kabullenmeyi tercih edenlerin yeni hedefi olarak dile dolanan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ elimizin altında. Tuzu kapanın koşma durumu da mevcut hâlihazırda. Şikâyetler, eleştiriler, ‘Tarih elden gidiyor’ nidaları gırla.
Öncelikle şunu bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum. Tarihin elden gittiği filan yok! Tarih, bir diziyle elden gidecek kadar dandik midir ki, bu vesveseler yayılıyor ortalığa. Tabii ki değildir. Ayrıca tarihi kayıt altına alanların dönemin yöneticilerinin emri altında olduğunu unutmamak ve geçmişi putlaştırmamak da lazım. Yanı sıra bu tarz dizilerin ‘tarih belgeseli’ olmadığını da akıldan çıkartmayalım. Bu nedenle asıl üstünde durulması gereken, dizinin RTÜK’e şikayet gayretkeşliğine girişmek değil sunum kalitesine dikkat etmek.
Bazılarının işine gelmeyen bu hakikatleri tekrarlamanın ardından gelelim ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in performansına. İlk bölüm sonrasında genel itibariyle bir göz atmıştım diziye. Şimdiyse detaylara ineceğim ve ‘Kösem’in niye beklendiği kadar iş yapmadığına değineceğim. Gerçi ‘Kösem’ projesinin ortaya atıldığı günden itibaren defalarca yazmıştım ama ‘Muhteşem Yüzyıl’ın yarattığı rüzgârın hevesine kapılanların öngörüsüz dayatmacılığına, nasihatler değil ancak musibetler kâr ediyor. Bize de, aynı mantıkla ekranda boy gösterme hatasına düşen ‘Kösem’in niye muhteşem sonuç alamadığını, neden total izleyicinin ilgisini çekemediğini beş maddede sıralamak düşüyor… İleri aşamada durumun daha vahim olacağını vurgulayarak!
1-KÖSEM’DEN HÜRREM YARATILAMAYACAĞI GÖRÜLEMEDİ
‘Muhteşem Yüzyıl’ sevdasını Kösem’le sürdürmeye çabalayanların birinci hatası, Sultanların kişilik farklılığını göz ardı ederek Kösem’den yeni bir Hürrem yaratma sevdası oldu!
Şöyle ki; ‘Muhteşem Yüzyıl’ hevesini Kösem’le sürdürmek isteyenler Hürrem Sultan ile Kösem Sultan’ın kıyaslamasını hiç yapmamışlar. İkisinin yol haritasının, ‘Kadınlar Saltanatı’ noktasında kesişse bile, aşk hayatında birbirinden çok ayrı olduğunu ve içerikteki anlatım dilinin bundan etkileneceği düşünmemişler. Birinin Padişah’ın gücüyle ayakta kaldığını, diğerinin padişahların etkisizliğinde at koşturup padişahlaşmaya çalıştığını çözememişler.
Tarihi yapıtlara baktığımızda Kanuni Sultan Süleyman’la birlikteliği dillere destan olan ve nikâhlanıp kendi mührünü bastıran ilk cariye sıfatlarıyla anılarak ‘Kadınlar Saltanatı’nı başlattığı söylenen Hürrem, diplomatik yazışmalarıyla öne çıkmanın yanı sıra aşka ve çocuklarına değer veren donanımlı bir kadın profiline sahip. Ona gücünü veren ise Padişah’ın duyduğu aşk. Zaten ‘Muhteşem Yüzyıl’ı muhteşem yapan da bu iki ismin birlikteliği! Peki ya Kösem? Küçük yaşta evlendiği I. Ahmed’le ilişkisi dayatmaya ve tamamen hesapçılık mantığına dayalı. Onun sağlığında saray işlerinde kayda değer bir gücü de yok. Üstelik I. Ahmed tahta çıktığında kendi de çocuk zaten. Aralarında etkileyici aşkı-entrikayı yakalamak ne derece mümkün olabilir? Ya da iki çocuktan büyük aşk yaratmak gerçekçi düşer mi?
Dolayısıyla Ekin Koç ile genç Kösem’in sarayın izbelerinde yaşadıkları kurgusal yakınlaşmalardan aşk çıkarımı yapmaya çabalamak beyhude. I. Ahmed ile Anastasya’nın ilişkisini sunarken sergilenen ve Osmanlı Saray atmosferine hiç uygun düşmeyen masalsı romantizm de havada kalmakta böylece. İzleyiciyi çekmede gerekli olan baş etken sönükleşince gelsin başarısızlık.
2-AĞIRLIĞIN HALVETE VE HAREM’E VERİLMESİ BIKTIRDI
Bir ‘Hürrem’ dizisi olarak ekrana sürülen ve Meryem Uzerli’nin, dizilerde yeni bir moda yaratan, bozuk Türkçeli haykırışlarıyla tutulan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Kösem versiyonundaki ikinci hata, ağırlığın ‘Halvet’ olayına verilmesi.
‘Padişahımız pek civan, dur durak bilmedi’ denilerek ballandıra ballandıra sunulan halvet olayına ve Harem’de sözde kıskançlık hırsına kapılıp tekme tokat kavgaya girişen Anastasya’nın çığlıklarına, edepsizliğine bel bağlanmış. Ama bu yapılırken ne Harem’deki cariyelerin söylem-eylem yavanlığına dikkat edilmiş, ne halvet lafının izleyicide yarattığı bıkkınlık akla getirilmiş, ne de Cennet Hatun karakterinin Harem’le bağdaşmayan bir performansla komedi gibi durduğu görülmüş. Hâlbuki Kösem’in olayı ne aşk, ne de halvet… Kendine iktidar yolunu açacak bir veled!
Özetle; Hürrem’den tıka basa karnı tok izleyici Anastasya’nın, küçük Kösem’liğindeki bu yarım yamalak halvet ve güdük Harem sunumunu yer mi? Yemediğini gösterdi.
3-DÖNEMİN YAPISI SENARYONUN HANDİKABI
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in elini zayıflatan bir diğer etken dönem yapısı. Bu dönem, Kanuni’deki gibi güçlü bir iktidar yapısına ve parlak devlet adamlarına sahip değil. Misal ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinin tutmasında Hürrem kadar katkısı olan Pargalı benzeri güçlü bir sadrazam yok bu devirde. Bundan dolayı abisinin ve babasının ölümlerine tanıklık ederek Osmanlı Sarayı’nın kanlı yüzüyle tanışan I. Ahmed’in kurgu haline baktığımızda karşılaştığımız tablo, Ekin Koç’un ek başına yürütmeye çalıştığı saray performansından ibaret!
Hanedan veraset sistemini değiştirip kardeş katli yasasını kaldırarak yerine aklı başındaki en büyük aile üyesinin padişah olacağına dair sistemi getiren I. Ahmed, bir yandan iktidar oyunlarını anlamaya çalışmakta, bir yandan da adaletli bir idareci olmaya çabalamakta. Sancağa çıkmadığı için ‘kapı halkı’ yok. Bir anlamda yapayalnız koca sarayda. Dahası devletin maddi sıkıntı çektiği, ayaklanmaların baş gösterdiği bir dönem. Bu denklemde Kösem’le büyük aşk yaşamasını beklemenin hayal olduğu kadar, devlet yönetiminden dişe dokunur konular çıkmasını ummak da beyhude.
Hal böyleyken aslanın gözlerine bakarak adaletliliğini tescillemeye kalkan Sultan Ahmed’in verebileceği heyecan da, çatışmacılık ruhu adına minimum noktada. Cellâdına kestane uzatan Mustafa’ya karşı son anda harekete geçen merhamet süreci olabildiğince dramatize edilmeye çalışılsa dahi, Mustafa’nın zaten ölmeyeceği bilindiğinden bu tarz ajitasyonlar da Kösem’de işe yaramıyor ne yazık ki. Ayrıca Safiye Sultan’ın gidişiyle iyice ıssızlaşan Saray’daki bu etapta karanlığın ve tempo düşüklüğünün yarattığı bunaltıyı da göz ardı etmek imkânsız.
Anlayacağınız tarihi gerçekler ışığında, I. Ahmed kanadıyla ilgili olarak bundan sonrasından da çok bir şey beklememek lazım. Zülfikar Ağa’nın şairane konuşmalarıyla sunulan Yeniçeri Ocağı’ndan medet umulsa dahi… Giray Kardeşler, aslanla ve elden ele dolanan mektuplarla bir parça destek olmaya çalışsalar bile… ‘Kadınlar Saltanatı’nın hüküm sürdüğü çalkantılı dönemde genç yaşta ölenler kervanına katılan I. Ahmed’e, senaryonun sunacağı malzeme kıt. Yapılan her kurgusal eklemenin, bu senaryo düzeninde yama gibi sırıtacağını da belirtelim!
4-SAFİYE SULTAN’DAN YETERİNCE YARARLANILMAMIŞ
Yeniçeriyi 4000 altınla kazan devirtmeye teşvik eden Safiye Sultan, Hülya Avşar’ın duruşuyla gayet uyumlu. Ama karakterin tarihi gücüne baktığımızda, onun özelliklerinden ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’de yeterince yararlanılmamış olduğunu söyleyebiliriz.
Oysaki kucağındaki kediyle huzura gelip, saray adabına uygun çoğul konuşmasıyla eleştiriye maruz kalan ve sürgün edildiği yerde de hanım hanımcık oturarak altınlarını Sümbül pardon Bülbül Ağa’ya saydırıp en asilinden bir söylemle emrini veren Safiye Sultan’ın tarihi süreçteki gücü oldukça belirgin. Ancak ‘Muhteşem Yüzyıl-Köse’de şıpınişi bir Safiye Sultan sunulmakta bize. Etkisiz cümleler sarf eden, okul müsameresi gibi sahnelerle gücünü vurgulamaya çalışan Safiye Sultan’ın Eski Saray’a sürgün edilişi de tarihle çelişen bir hatayla gerçekleştirildi üstelik.
Sultan Ahmed’in tahta çıkmasına rağmen Harem’i yönetmeyi sürdüren Safiye Sultan’ın sürgününü öne çeken senaristler, Kösem Sultan’ın Haseki olmasının ardından gerçekleşmesi gereken bu olayı kafalarına göre dizayn ederek hem tarihi hata yaratmışlar hem de Safiye Sultan’ın Handan Sultan’la çekişmesinin önünü kesmişler. Sonuç; Hülya Avşar’ın ve dolayısıyla Safiye Sultan’ın rekabetle yaratacağı çekiciliğe sekte vurulması!
5- KARAKTERLERDE HEYECAN İÇİN ‘SABIR, HAM TURNALAR SABIR’ MI DİYELİM?
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in başarısızlığında dizinin karakter yapısı da etken! Ekin Koç ve Anastasia Tsilimpiou dışındakiler dizide konuk oyuncu gibi durmakta. Senaristler rol yazmaya korkmuşlar sanki. Mete Horozoğlu, Kadir Doğulu, Erkan Kolçak Köstendil, Nadir Sarıbacak, Berk Cankat gibi oyuncuların neden daha çok sahnesi yok? Amaç, Beren Saat ile Kösem’leşene kadar halvetten ve Anastasya’nın ‘yabancı kadın’ çekiciliğinden medet ummaksa, hata edilmiş bence. Bunların kabak tadı verdiği aşikâr. İzleyici daha erkeksi ve aksiyoner bir tarih istiyor artık. ‘Diriliş’in başarısı da bunun ispatı.
İlaveten, Mehmet Giray-Fahriye Sultan mektuplaşmasıyla açığa çıkan aşk hallerinde yandan yandan kıpırtı yaratmaya çalışan dizide, tempo fazlasıyla düşük. Anlatım dili heyecansız ve baştan savma. İç bunaltıcı bir işleniş biçimi hâkim. Bu ayrıntılar, karanlık Saray mahzenlerinin boğuculuğuyla birleşince özellikle ikinci bölümden geleceğe parlak bir görünüm oluşamadı.
Ara ara boy gösteren Zülfikar Ağa’nın, ‘Sabır ham turnalar sabır’ diyerek acemi oğlanları Kazan-ı Şerif’in kalbine götürüp yemeğe kaşık sallamaya mutfaktan başlattığı gibi, ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in kendine gelmesi içinde çokça sabır gerek. Tabii dayanan bulunursa.
‘MUHTEŞEM YÜZYIL-KÖSEM’İN ÖMRÜ BEREN SAAT’E YETER Mİ?
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in niye iş yapamadığını ve dahi yapamayacağını sıralamanın ardından tespitimizi yapacak olursak… Hayal kırıklığı yarattığı kesin.
Kısacası; Padişahların çocuklaştığı ve meydanın kadınlara kaldığı dönemde Osmanlı’nın yönetiminde varlık göstermeye fırsat bulmanın ötesinde, aşk ve halvet olaylarıyla pek öne çıkmayan ‘Kösem’in ekran yolculuğu zor! Çünkü tarihi diziden ziyade, içindeki halvet muhabbetine ve Harem çekişmesine merak saranların ilgisini, kadınların saltanat hırsı çok çekmez. Ayrıca ‘Son Dem’le veda eden muhteşemliği, yeni baştan diriltmeye çabalamanın dejavu hissi yarattığını da bir kez daha hatırlatalım. Yanı sıra ‘Ama daha bunun Beren Saat ayağı var’ demeyi de unutmayalım… Sahi, dizinin Beren Saat dönemine ömrü yeter mi?
Beren Saat’in dokuzuncu bölümde ortaya çıkacağının açıklandığını düşünürsek daha ikinci bölümde totalde yedinciliğe gerileyen ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in gelir-gider dengesinde kös kös düşünmesi kaçınılmaz. Dolayısıyla bir de bakmışsınız maliyet ağır basar ve Beren Saat Kösem’leşemeden ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Kösem ayağı dördüncü bölümden sonra bitiverir.
Neyse biz şom ağızlılık yapmayalım ve biten bir işi farklı isimlerle tekrardan devreye sokup aynı malzemeyi kullanmaktan medet umanlar için son sözü ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e bırakalım… SÖKÜLMÜŞ BİR TAŞ TEKRAR YERİNE KONULAMAZ!
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal