PARAPSİKOLOJİ EKSENİNDE DURUGÖRÜ VE MADAM BORİSKA’NIN KEHANETLERİ
Bilim insanları 19. yüzyıldan bu yana, bazı insanlarda görülen paranormal yetenekleri tanımlamaya çalıştı. Parapsikolojinin bir bilim olarak kabul görmesi de bu zamanlarda oldu.
Parapsikoloji; doğaüstü, durugörü, telepati, telekinezi gibi kavramlara bilimsel bir açıklama arayışındaydı. Aslında spiritüalizmden önce varlık gösteren “mesmerizm” teorisi bu kavramlar için bir önsöz sayılırdı.
Alman doktor Franz A. Mesmer tarafından ortaya atılan “hayvan manyetizması” ya da “mesmerizm”; tüm canlıların sahip olduğu görünmez bir doğal kuvvetin varlığını kabul ediyordu.
Bu hareket 19.yy ortalarında önemini kaybetse de manyetik eyleme olan inanç uzun bir süre daha devam edecekti. Fransız filozof Emile Boirac, yazılarında sıkça bu konudan bahsetmiş; denemelerini topladığı “La Psychological Inconnue (1908)” adlı kitabında “parapsikoloji” kavramını türetmişti. (The Graphic, 29 Mart 1919:22).
Alman psikolog Prof. Konstantin Oesterreich da parapsikoloji terimini benimseyenlerdendi. 1923 yılında çıkan “Occultism and Modern Science” adlı eserinde parapsikolojiyi; ruhçuluk olgusu olarak bilinen şeyin araştırılmasıyla ilgilen psikoloji dalı olarak tanımladı. (Truth, 28 Şubat 1923:398).
Parapsikoloji alanındaki ilk ciddi araştırmalar; 1930 yılında Kuzey Carolina-Durham’daki Duke Üniversitesi’nde başladı. J. B. Rhine ve W. McDougall’ın girişimiyle 1935 yılında “Duke Parapsikoloji Laboratuvarı” kuruldu. Burada paranormalle ilişkilendirilen pek çok kavram tanımlandı. Durugörü, telepati ve önsezi kavramları üzerine nicel araştırma yöntemleri kullanılarak sayısız duyudışı algılama testi yapıldı. (Anna Lux, Sylvia Paletschek, Okkultismus im Gehause, Berlin, 2016:96-97).
Dr. Rhine’ın ortaya koyduğu “Zener” veya ESP (Extra Sensory Perception) kart testi bunların en tanınmış olanıydı. Dokunmatik eşleştirme olarak bilinen bu testler beşerli setler halindeydi. Her kart yirmibeşlik desteden çekiliyordu. Kartların doğru olması için tam olarak beşte bir tahmin şansının bulunduğunu görmek mümkündü. (Sunday Mirror, 04 Mart 1945:10-11).
Körlerin alışılmadık bir bilme biçimine sahip olduğu düşünüldüğünden bu konuda da çarpıcı uygulamalar geliştirildi. Gözleri görmeyen kişiler, geleceği görme açısından ilk kez test edildi. (Belfast Telegraph, 28 Temmuz 1937:3). Üniversitede yapılan bu deneyler ve testler dolandırıcılığa karşı da bir kanıt durumundaydı. (Daily Herald, 21 Nisan 1937:9).
1937 yılında “The Journal of Parapsychology” adlı dergi yayınlanmaya başladı. Bilimsel makalelerle güçlendirilen dergi; parapsikoloji konusunda doğruluğu kanıtlanmış deneylere yer veriyordu. (Daily News, 19 Mayıs 1937:13).
1940’lı yıllara gelindiğinde J. B. Rhine, üniversite bünyesinde tam zamanlı parapsikoloji çalışmalarının yürütüldüğü, dünyanın en büyük laboratuvarını yönetiyordu. (Daily News, 18 Ekim 1949:2). Üniversitelerin psişik araştırmaları tanıması ABD ile sınırlı değildi. Hollanda’daki Leiden ve Utrecht Üniversitelerinde de resmi parapsikoloji bölümleri açılmıştı. (Birmingham Mail, 27 Şubat 1940:5).
20.yy başlarında “parapsikoloji” literatüre yerleşirken, “spiritüalizm” altın çağını yaşıyordu. İngiltere’nin pek çok kentinde “Spiritüalistler Derneği” kurulmuştu. Derneğin düzenlediği; insanın ölümün ötesinde hayatta kalabilmesini konu alan konferanslar oldukça ilgi topluyordu.
Bu konferansların önde gelen konuşmacılarından biri; parapsikolojiye ilgisiyle bilinen ünlü yazar Sir Arthur Conan Doyle idi. (Dover Chronicle, 29 Ağustos 1925:4). Medyumların kovuşturulmasını öngören yasalara karşı çıkan Doyle, (Liverpool Evening Express, 20 Ekim 1925:4) gelecekte suçluların bulunması ve olayların çözümünde eğitimli durugörücülerin, iyi donanımlı polis departmanlarının vazgeçilmez bir parçası olacakları düşüncesindeydi. (Dundee Courier, 17 Ağustos 1929:5). Nitekim ileride; durugörü güçleri ve dedektiflik yeteneğiyle tanınan Ossoviecki, polisin “Alman Karındeşen Jack”i bulmasına yardım maksadıyla Düsseldorf’a (Daily News, 27 Kasım 1929:5) gidecekti.
Bu dönemde İngiltere’nin pek çok yerinde “durugörücü” ilanlarına rastlamak mümkündü. Madam Ena Greig, Madam Rankin gibi durugörücüler, yaptıkları sunumlarla şöhret kazanmayı sürdürüyorlardı. (Paisley Daily Express, 20 Ocak 1928:1). Madam Estelle Roberts ise izleyiciler arasından çeşitli kişileri seçerek, onlara ölmüş akrabalarından mesajlar iletiyordu. (Hendon& Finchley Times, 28 Kasım 1930:3). Estelle Roberts, Conan Doyle’un ölümünden sonra (07 Temmuz 1930) düzenlenen geniş katılımlı ruh çağırma seansını yöneten medyumdu. (Fife Free Press, 19 Temmuz 1930:10). 13 Temmuz pazar akşamı Londra’daki Albert Hall’da yapılan anma törenine, Doyle’un boş sandalyesi ile birlikte altı bin spiritüalist de eşlik etmişti. (Dundee Courier, 14 Temmuz 1930:7). Bunun o zamana kadar yapılmış en büyük durugörü girişimi olduğu söyleniyordu. (Birmingham Daily Gazette, 11 Temmuz 1930:1).
Doyle’un ölümünden sonra gazeteci Hannen Swaffer ve Maurice Barbanell, spiritüalist felsefenin önde gelen savunucuları oldu. (Norwood News, 17 Ekim 1930:2). 1932 yılında M. Barbanell, H. Swaffer ve Arthur Findlay’in girişimiyle İngiliz spiritüalist gazete: “Psychic News” yayın hayatına dahil oldu. (Psychic News, 28 Mayıs 1932:1). Spiritüalizm ve psişik araştırmalar hakkında zengin bir arşive sahip olan gazete, 2010 yılına kadar yayınlanmaya devam etti.
Spiritüel düşünce Avrupa kıtası dışında da rağbet görüyordu. Kanadalı doktor Thomas G. Hamilton, 1919’da İspanyol gribinden ölen üç yaşındaki oğlu Arthur ile iletişim kurmak için psişik deneylere başlamıştı. Hayaletlerin gerçek olduğunu ve onlarla konuşulabileceğini bilimsel olarak kanıtlamaya çalışan Dr. Hamilton, öldüğü tarih olan 1935 yılına kadar bu seansları sürdürdü.
Medyum ve aynı zamanda ailenin dadısı olan Elizabeth Poole ile Mary Marshall, Hamilton’lara ait Henderson Highway’deki evde psişik seanslar yapıyorlardı. (Bu seanslara ait görüntüler Winnipeg Manitoba Üniversitesi Kütüphane Arşivleri ve Özel Koleksiyonları’nda mevcuttur). Hamilton ailesinin paranormal araştırmalarının merkezi durumdaki evin konukları arasında; Conan Doyle gibi tanınmış yazarlar dışında, Kanada başbakanı ve Nobel ödüllü bilim adamları da vardı. (Psychic News, 16 Ocak 1943:1).
Deneyler başlangıçta telekineziye odaklandı; birkaç yıl sonra seanslar genişledi. Seanslar sırasında medyumların yüzlerinde; gözeneklerinden yayılan ve ruhların fiziksel tezahürü olduğu söylenen beyaz yığınlardan oluşan “ektoplazma” belirdiği iddia edildi. Medyumlar ve misafirler içeri girmeden önce üstleri aranır; evden ayrılırken kendilerinden tanık ifadelerini imzalamaları istenirdi. (Aidan Geary, CBC News, 28 Ekim 2018).
Medyumlardan söz etmişken; 1930’ların meşhur falcısı Budapeşteli Boriska Silbiger’i anmadan geçmeyelim. (Julia Gyimesi, Okkultismus im Gehause, Berlin, 2016: 210-211).
Macar Yahudi arşivlerinde hakkında sınırlı bilgi bulunan B. Silbiger, tıp eğitimine başlamış genç bir doktor adayıydı. Ailesi iflas edince eğitimine devam edemedi; ancak 20.yy’ın en ünlü ve saygın falcılarından biri oldu. (Zsuzsanna Bagdan, Kepmas Magazine, 13 Nisan 2022). Macar gazeteci-yazar Agnes Fedor; onun vakarlı duruşunu Ortaçağ falcılarına benzetmiş; iri kahverengi gözlere ve sanki insanın tüm sırlarını içine çeken etkileyici bakışlara sahip olduğunu söylemişti.
23 Haziran 1937 tarihli Son Posta gazetesinin: “Münasebetsiz Bir Falcının İddiaları” başlıklı haberinde adı Madam Borisko Silber olarak bildirilen B. Silbiger; İspanya Savaşı’nı ve Almanya’nın Fransa ve Çekoslavakya’nın varlığına son vereceğini öngörmüştü. Bilindiği üzere zaman içinde haberin başlığını doğrulayacak gelişmeler yaşanacaktı. Aynı gazetenin 21 Mart 1938 tarihli: “Bir Falcı Kadının Kehaneti” adlı haberinde ise; Londra’nın meşhur falcısı Boriska Sintpinker olarak tanıtılmıştı.
Boriska, 1933 yılında adı “A” harfiyle başlayan bir kralın öldürüleceğini söylemiş; bir yıl geçmeden Yugoslavya Kralı Alexander suikast sonucu öldürülmüştü. Bunun yanı sıra yakın zamanda Avrupa’da büyük bir savaş patlak vereceği tahmini de doğru çıkmıştı. Gerçekten de onun 1935 ve 1939 yılları arası, dünya çapındaki gazetelerde yayınlanan tüm tahminleri olağanüstü bir biçimde gerçek olmuştu. Bir çok olayın kesin tarihini dahî doğru bilmişti. İngiltere Kralı George’un ölümü, halefi Kral 8. Edward’ın tahttan çekilmesine dair öngörüleri bunlardan sadece birkaçıydı. (Papers Past, 28 Ocak 1942:6).
Okültizm ve dolandırıcılık suçlamasıyla hakkında sürekli dava açılan Boriska, para için kehanetlerde bulunduğu iddiasını her seferinde reddederek; grafolojik bir bakış açısıyla sadece karakter analizi yaptığını ifade etti. II. Dünya Savaşı yılları, Yahudi asıllı Boriska Silbiger için çok daha zordu. Tutuklanmadan önce, Mihver’in çöküşünü ve Hitler’in öleceğini söylemişti. 1944’te evinin bombalanmasından sonra hayatını daha sakin ve sade bir biçimde sürdürmeye karar verdi. 1970 yılında bir Yahudi yardım hastanesinde öldü.
Ülkemizde özellikle seçim dönemlerinde ekranlarda sıkça görülen “bulanıkgörücü”lerin sosyal medyada alay konusu olduğu şu günlerde: “Ah! Nerede O Eski Medyumlar?” demeden edemiyoruz öyle değil mi?