Muhteşem Yüzyıl’ın büyük becerisi!
‘Kral çıplak’ demiş çocuk. Önce bir şok yaşanmış. Sonra her kafadan bir ses çıkmaya başlamış. Böylece, çıplaklığını zekâsına laf ettirmemek için görmezden gelen Kral’ın foyası ortaya dökülürken, onun gazabından korkup suskunlaşanların da gözleri açılmış. Çıplaktaysa, bir telaş bir telaş… Ayıbı göründü tabii.
Andersen’in ‘Çıplak Kral’ masalını daima çok sevmişimdir. Pek çok konunun dokunulmaz kılınmasına, insanların dayatmalarla suskunlaştırılmasına karşı tek bir sesin yeteceğini göstermek adına harika bir ders niteliğindedir çünkü. İşte bizim ‘Muhteşem Yüzyıl’ da bana göre ‘Kral çıplak’ diyen çocuk oldu. Ekranda yer alıp farklı sesini duyurduğu andan bu yana tarihin tozunu attırdı.
TARİH YAZMAK İÇİN TARİHİ SORGULAMALI
Rahmetli Meral Okay’ın yolunu çizdiği dizi için ‘Ekranların bugüne dek gördüğü en becerikli proje’ desek abartmış olmayız. Ona bu özelliği yakıştırmamın sebebiyse ne oyuncu kadrosu, ne maliyeti, ne yurt dışında gösterdiği pazarlama başarısı, ne yüksek reytingleri, ne de sürekli medyada yer bulması.
‘Muhteşem Yüzyıl’ın becerisi, tarihi kişilere iyisiyle-kötüsüyle hak ettikleri değeri vermenin önünü açmış olması! Kim ne derse desin her biçimde bu gerçek meydanda.
İnsanlar, diğer dizilerde olduğu gibi ‘Muhteşem Yüzyıl’ı boş boş izlemedi. Bölümlerde sergilenenlerin tarihe uygunluğunun tartışılması bir yana Kanuni başta olmak üzere padişahların yaptığı akraba katliamlarının vicdani ve ahlaki yönü de sorgulanır oldu. Bundan korkmamak gerekti. Ancak gel gör ki, tıpkı Çıplak Kral’daki gibi kimilerini bir telaş sardı.
Tarihi tabulaştırma alışkanlığı bir kere yıkılmaya görsün, insanlar o güne dek en muhteşem görünenlerin bile ne büyük hatalar işlediğini bir bir anlar… Ki bu da geçmişle yüzleşmek ve ileriye daha sağlam adımlarla yürümek için önemli! Yani tarih yazmak için tarih sorgulanmalı.
Dolayısıyla ilk günden beri büyük ses getiren ‘Muhteşem Yüzyıl’ın son deminde yaşanan Şehzade Mustafa’nın katli sahnesinin tarihe bakışı değiştirmesi, bu bakımdan üstünde durulması gereken bir konu...
Kanuni’nin Hürrem’i nikâhına alıp Mahidevran Sultan’ı dışlamasıyla başlayan ve yol arkadaşı İbrahim’i boğazlatmasıyla gelişen muhteşem gerilemeyi, tarih kitaplarının durağanlığından kurtararak canlı canlı yaşatan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın, tarihi sorgulama bilincinin kapısını açmış olması, yüzyıllar sonra İbrahim ve Mustafa’nın doğru algılanması adına büyük başarı.
Bunca zaman Şehzade Mustafa’nın padişaha isyan etme neticesinde cezasını bulan biri gibi gösterilmesi kimsenin umurunda değilken, yürek dağlayan sahnenin ardından bu tarihi haksızlığa tepkilerin gelmesi ve tarihin eleştirilmesi az şey değil.
Kimileri ‘461 yıl sonra yeni mi keşfedildi Şehzade Mustafa’ diyerek, dizi sayesinde akılları dank edenleri kınıyorlar ya… Yanlış. Zararın neresinden dönülse kârdır. Her ne kadar Bursalı vatandaşın Kanuni, Hürrem ve Rüstem hakkında suç duyurusunda bulunup onların ‘Halkı kin ve nefrete sürüklemek’ ve ‘Azmettirerek boğdurmak’ suçlarından yargılanmalarını istemesi ‘abartı’ olarak görülebilecek olsa bile bu suç bildirimini vatandaşta ‘Kral çıplak’ deme bilincinin ateşlenmesine örnek şeklinde değerlendirmek lazım aslında. Bizim için büyük ilerleme ki, bu da ‘Muhteşem Yüzyıl’ın becerisi. Bir de tıpkı Mustafa gibi fitnelerle katlettirilen İbrahim Paşa’nın Tophane’de kıyıda köşede, köhne halde bırakılmış mezarına el atılsaydı…
DİZİ GERÇEKLERİ YANSITMIYOR MU?
Şimdi birileri çıkıyor… Dizi vasıtasıyla Şehzade Mustafa’nın hain kumpaslar sonucu gözden düşürülüp öldürüldüğünü görerek, tarihi sorgulayanları kınıyor. Tabii buna zemin hazırladığı için ‘Muhteşem Yüzyıl’ı da topa tutuyor. Bu arada kendi isimlerini de medyada duyuruyorlar o başka. Aslında ‘Muhteşem Yüzyıl’a Osmanlı’yı yeniden parlattığı için teşekkür etmeliler ya…
Peki, ‘Böyle tarih yok’ diyen ve diziyi tarihi saptırmakla itham edenler ne derece doğru?
‘Bu milletin tarihinin düşmanı çok’ mantığının arkasına saklanıp, tarihte gerçekleşenleri kurgulayarak aktaran diziyi öcüleştirmek yanlışıyla nereye varılabilir?
Her şeyden önce şu ayrıntının altını çizelim…
‘Böyle tarih yok’ derken, olayın gerçekliğini bir kenara atıp sahne hatalarının ayrıntılarında kaybolmak, körü körüne yaşam isteğinin dışavurumundan başka bir şey değil. Bu böyle biline.
Sonra gelelim dizide verilenlerin tarihe uyup uymadığı, gerçek dışılığı konusuna…
TRT 1’deki ‘Yamak Ahmet’ dizisinde de, Zal(Pehlivan) Mahmud Camii’nden yola çıkılıp gayet etkileyici bir öykülemeyle verilen Mustafa’nın ölüm hikâyesi, ‘Muhteşem Yüzyıl’da resmedilenle aynı! Ona niye kimse laf etmiyor da ‘Muhteşem Yüzyıl’ dile dolanıyor?
El cevap; dizinin reytingi, onu eleştirenlere getireceği reytingle doğru orantılı da ondan!
Üstelik ‘İnsan neden şeytanın atına binip kötüye ram olur’ diye sorgulayıp, ‘Zulüm ile abad olanın ahiri berbat olurmuş’ saptamasıyla sonlanan ‘Yamak Ahmet’teki anlatıda, ilaveten Mustafa’nın vaktiyle Zal Mahmud’a bir hayli iyiliğinin dokunduğu da belirtilmişti.
İyilik yapan kötülük bulurmuş. Hadi buyurun, itirazlara bakalım…
Neymiş, Kanuni otağında Mustafa ile konuşmamışmış. Bunun için de dizi hatalıymış.
Bu kurgu yönü dışında Kanuni, otağda perde arkasından oğlunun cellatlarla cebelleşmesini izliyor mu? Evet. Mustafa, Zal Mahmud’un atlamasıyla yere yıkılarak boğazlanıyor mu? Evet.
Hani ‘Muhteşem Yüzyıl’ tarihi yanlış veriyordu? Tarihçilerin de doğruladığı bu katliam doğru yansıtıldıktan sonra, Kanuni’nin iki kelime edip etmemesinden kime ne? Bu tür mini minnacık ayrıntılarla insanların tarihi sorgulamasının önünü kesmek çocuk işi… Kaldı ki ne bugünün tarihçileri, ne de o devirde tarihi yazanlar o an olayın canlı şahidi değil!
Öte yandan, Nerede bir zulüm görülse ‘‘Şehzade Mustafa’nın ruhu şad olsun’’ dedirten Mustafa’nın babası tarafından katlettirilmesini sorgulayanları ‘tarih düşmanı’ saymak, bu tarihi gerçekleri dizileştirmeyi ‘yabancı oyunu’ olarak yorumlamak da klasik bağnazlık olarak sırıtmakta. Artık insanlar kolayca ‘ham’ yapıp yutmuyorlar bu uyutmacılıkları.
KRAL ÇIPLAK İŞTE!
Sözün özü; ‘Muhteşem Yüzyıl’da verilen olaylar, bazı ayrıntılar dışında doğru. Ne yabancı oyunu, ne de uydurma. Bu olay olmuş mu, olmuş. İşte ‘Muhteşem Yüzyıl’ da bunu gösterip halkı uyandırdı. Uyandırdı da ölen geri mi gelecek? Yoo… Sadece gerçekçi düşünülecek.
Yok, milletin zihninde tahribat yapılıyormuş… Yok, halkın duyguları üstünden kazanç sağlanıyormuş, tarih reyting uğruna harcanıp pespaye ediliyormuş. Gayrisini geçiniz.
Hangi devirde olursa olsun geçmesine geçtik de…
Yaptıklarıyla zaten ortada olan Kanuni’yi daha da yüceltmek adına ‘Mustafa bu millet için ne yaptı’ diye coşarak onun türbesine duaya gidenleri eleştirenlere… ‘Bu dizide oynayanların aileleri için birileri senaryo yazsa onlar ne düşünürler’ mantığıyla tarihi kişiselleştirenlere… Dizinin sadece bir bölümünü izleyip tamamı konusunda ahkâm kesenlere iki sorum var!
Rüşveti ve entrikayı Osmanlı’ya yerleştiren Rüstem Paşa ile nikâhına alıp Kadınlar Saltanatının yolunu açmasına fırsat verdiği Hürrem’i baş tacı eden Kanuni, babasına benzetip sürekli kendine rakip gördüğü oğluna fırsat verdi de mi Mustafa, cengâverlik gösterip fetihler yapmadı? Osmanlı tarihindeki aile bireylerini sorgusuz sualsiz bir fetvayla boğazlatma alışkanlığını ‘devletin bekası’ gerekçesiyle hoş görmek, insanlıkla ve adaletle bağdaşır mı?
Biz de saf mıyız ne? 19 yaşındaki sekiz aylık hamilenin amcaoğulları tarafından darp edilip iple boğularak 20 metrelik kuyuya atılması vahşetinin de ailenin bekasına yönelik ‘töre’ mantığıyla yapıldığını unutuyoruz. Yüz yıllar geçse de ‘beka’ yani ‘kalıcılık, ölmezlik’ gerekçesiyle olayları saptırma huyu değişmiyor neticede. Lakin cümle çarpıklığın çıplaklığını görmeyenlere inat, ‘Kral çıplak’ işte!
Anibal GÜLEROĞLU