‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e karşı ayar kaçmamalı!
Yine ve yeniden ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ diyoruz… Ancak bu kez eleştirmek adına değil, haksızlıkları vurgulamak maksadıyla! Aslında sıcağı sıcağına yazacaktım. Fakat araya konular girince geri kaldı. Nasılsa yeni bir olay daha patlak verir, diyerek beklemeye aldım ben de. Meğer bazıları bu suskunluğumu ‘memnuniyet’ olarak karşılamış. ‘Kötülediniz, kötülediniz artık kaldırılırsa kına yakarsınız’ diyen de çıktı… Yazılarımı yanlış yorumlayıp diziyi hedef gösterenlerle aynı kefeye koyan da! En son ‘Tarafsız yazdığını iddia ediyorsan Kösem için kesilen cezaya karşı yaz da görelim. Ama korkarsın’ diyen bir muhterem çıkınca… Üstüne diziyle ilgili iddialar ve yapımcının yalanlayan cevabı gelince ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ bir kez daha yer buldu köşemizde.
Öncelikli sözüm okurlarıma… Ne hedef gösterme ne de korkma durumu yaşamadan ve dahi sözümüzü de esirgemeden yazıyoruz çok şükür. Defalarca vurguladığım gibi… Eleştirinin de, haberciliğin de, cezanın da tarafsız ve orantılı olmasından yanayımdır her daim. Anlayan anlar, anlamamakta direnen kendi bilir. Gün gelir eleştirdiğimiz işi de, şayet hak ediyorsa savunuruz. Ne yazık ki herkesten ve her ortamdan bu duyarlılığı görmek mümkün olamıyor. Türlü konularda işi abartıya vardırmak alışkanlığa dönüştüğü için ayar tutturulamıyor bir türlü. ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e karşı takınılan tutum da bu ayarsızlıktan kaynaklanıyor.
Kabul. Ben de farklı yazılarla eleştiride bulundum ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ hakkında. Hatta çok daha önceden henüz proje fikri olarak gündeme geldiği andan itibaren yorumlar yaparak muhtemel eksi yönlerini sıraladım. Hatta en son absürt kurtarma formülü bile türettim. Lakin hepsi de yapıcı amaçlıydı. Karşılaşılabilecek olumsuzluklara dikkat çekmek adınaydı. Oysa şimdilerde diziye karşı takınılan tavırlara, medyada yer alan haberlere bakıyorum da… Çizgi aşılmış durumda. ‘Kösem’ de tıpkı ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi maksatlı eleştiricilik-habercilikle hedef tahtasına oturtuldu. Bu haksız yaklaşımlar akıl ve vicdan gözüme ters düştüğünden, eleştiriden kaçınmayacağım aksaklıklarını bir yana koyarak, ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ lehine birkaç söz etmek… Bu meydanda da diziyle ilgili haber-yalanlama ikilisini irdelemek şart oldu.
KÖSEM’DE ‘AİLE’ GÜVENİ ZEDELENDİ DE…
‘Tarih, tekerrürden ibaret’ der dururuz, hatta ucu kendimize dokunduğunda bir yığın eleştiride bulunuruz da… Niye tekerrür ettiğini sorgulamak söz konusu olduğunda, sus pus kesiliriz bir anda. Çünkü sorgulamaların, saklanmak istenilen gerçeklerle yüzleşme doğuracağı, körü körüne inanma alışkanlığının son bulacağı bilinir. Bunu bildiğimiz için de derhal karşı atağa geçeriz. Bu davranış biçimi, görüş-konu ayrımı yapılmaksızın süre giden bir refleks adeta. Nitekim tarihi kurgudan tarihsel gocunma peşine düşülmesi sonucu, yıllar boyu görmezden gelinen gerçekleri sorgulamaya zemin hazırlayarak aslında özeleştirinin kapısını açıp düşünsel gelişime fırsat yaratan ‘Muhteşem Yüzyıl’, bir kez daha ‘Kösem’ ile tarihin böylesine tekerrür ettiği noktada. Şikâyet ve ceza mekanizması harıl harıl çalışmakta. Nereden ne bulunup da nasıl kulp takılır gibisinden bir hava esiyor sanki ‘Kösem’ için.
Dizinin ve kanalının geçtiğimiz günlerde hayli ağır bir ceza aldığı herkesçe biliniyor. Gerekçesi de belli… Zindandaki Şehzade Mustafa’nın katli emrini yerine getirmekle ilgili sahnede yaşanan abartı! Abartı diyorum çünkü gerçekten de, dizinin ilgi görmesi adına yaratılmış yoğun bir süreçti o sahneler. Halime Sultan bir yandan haykırıyor… Maskeli cellâtlar sanki yapmakla görevli oldukları iş hayli keyifli bir eylemmiş gibi, ellerindeki ipi gözümüze soka soka boy gösteriyor… Küçük Mustafa da korkudan titreyerek ağlıyor.
Tarihte gerçekten bu anlar yaşanmış mı, yaşanmamış mı sorgusuna girmeden, dizinin geçip gitmiş bu bölümüne direkt yorum getirecek olursak anne-çocuk ikilisiyle duyguları titretip reyting kapma kaygısı aşikârdı. Dolayısıyla şayet o saatte bunu izleyen çocuk varsa, bundan etkilenmesi ihtimal dâhilinde. Bununla bağlantılı olarak ceza gelmesine de sözümüz olamaz. Öte taraftan cezanın gerekçesiyle ilgili eleştiride bulunmak da mümkün. Zira hem çifte standart yaratıyor hem de sahnede yapılanların özünde makul karşılanabilecek eylemler olduğuna dair izlenim uyandırmakta! Açıklamada ‘‘Küçük bir çocuğun en çok güvendiği aile bireylerinden olan abisi tarafından öldürülmek istenmesini çağımız koşullarında çocukların anlaması mümkün olmadığından, çocukların ailesine olan güveni zedeleyecek unsurlar taşıyan bu yayın; çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan program olup korumalı saatlerde, koruyucu sembol kullanılsa dahi yayınlanamaz” denmekte.
Şimdi bu gerekçeye bakıp sormak istiyorum… ‘Kösem’deki bahsi geçen sahneler aile güvenini zedeliyor da, diğer yapımlarda benzeri durumlar hiç mi yaşanmıyor? Elbette yaşanıyor. Üstelik ‘Yayınlanamaz’ denilen korumalı saatler dâhilinde! Peki, öyleyse ‘Kösem’deki sakıncalı bulunurken neden ikide birde çekilen silahlara veya en acımasız biçimde sergilenen abi-kardeş bıçaklamalarına ya da amca vs gibi yakın akrabaların gösterdiği kaba kuvvete yönelik bir kaygı mevcut değil? Yoksa silahların veya ‘töre’ adına yapılan zorbalıkların çocuk zihnine bir zararı bulunmamakta mı? Onlar da teamül denilip tarihteki gibi makul mü karşılanmalı?
Kısacası; ‘Kösem’de aile güveninin zedelendiği düşünüldü, ceza verildi. Bunlar tamam da… Yaklaşım yanlış. Başka yapımların benzeri türden hatta daha beter sahnelerine kimsenin kılının kıpırdamıyor çünkü! Bu ikilik de, ‘Diziye karşı tavır mı mevcut’ sorusunu doğurup ‘çift standart tablosu’ oluşturuyor. Tıpkı dizilere yönelik ahlaki mantık gibi ki, bu da başlı başına ele alacağımız bir konu! Başka zamana diyelim ve ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’le ilgili cezadaki çifte standart ayarsızlığını geçip ‘şok’ anonsuyla yapılan haberlerin yorumuna gelelim…
HABER Mİ, YIPRATMA MI, REKLAM MI?
Uzunca bir süre magazin medyasının haber avantajından yararlanan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ cephesindeki haber tablosu, umulan bulunamayınca değişti birden. Dizi iddialarla sıkça magazin medyasında yer buluyor, ardından yapımcıdan açıklama geliyor. Sanki bir yerlerden düğmeye basılmış gibi. Son olarak teknik ekip değişimine gidildiği iddiası ve yalanlama haberleri ortalıkta. Peki, neye inanacağız? Nasıl yorumlayacağız bunları?
Şimdi doğru tespit yapabilmek için çok yönlü düşünmek lazım. Yıpratma mıdır, haber midir yoksa reklam amacına hizmet mi? Yapımcının açıklamasına sebep duruma baktığımızda… Şayet sadece dedikodudan ibaretse ve arka planda doğruluk payı yoksa gerçekten de bu tür yazılar ‘haber’ olmaktan çıkar, yıpratıcılığa geçer. Biz de, cezanın ardından gündeme pompalan haberin ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’i tedavülden kaldırma amacına hizmet ettiğini söyleyebiliriz rahatlıkla. Nasıl ki, farklı diziler için benzeri yapılmıştı geçmişte ve eleştirmiştik.
Öte yandan eğer yapımcı açıklamasının aksine bir yaşanmışlık varsa, bu durum biliniyor ama ispat edilemiyorsa, birileri isim vermeden bunu medyanın kulağına fısıldamışsa, bunları ‘iddia’ vurgusuyla haber olarak yazmanın habercinin görevi olduğunu da unutmamak lazım. Neticede yarası olmayanın gocunmayacağı ve iddiaların aksinin ispatlanabilmesi gerçeği her zaman için işlevsel. Kaldı ki; Hülya Avşar’ın kriz yarattığına, yönetmen restleşmesine veya Anastasia Thsilimpou ile tartışmasına dair de bir dolu haberler çıkmıştı. Lakin yanılmıyorsam ‘itibarsızlaştırma’ olarak algılanıp tepki görmemişti. Niye? Dizi başlamadan ‘itibarsızlaştırma’ devreye girmiyor mu yoksa? Tıpkı ceza gibi burada da bir garip çifte standart oluştu ya neyse.
Tüm bunların ötesinde böylesi durumlarda olayın ‘reklam’ boyutunun mevcudiyeti de var hesapta… Baştan hatalı yola çıkan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in hayal kırıklığı yaşadığı, ilaveten tarihin yıpratıldığını düşünenlerin ve dahi ‘Kösem’ yetersizliğinin kıskacı altında olduğu inkâr edilemez bir gerçek. Beren Saat’in beklenen sıçramayı yaratamaması, IV. Murat olarak geçmişte gayet iyi bir iş çıkartan Cihan Ünal’ın Kuyucu Murat Paşa dopinginin de fayda etmemesi ve AB’deki dördüncülüğe karşın totalde 21’inciliğe düşerek ‘Arka Sokaklar’ın tekrarına dahi geçilmesi bunun göstergesi. Böylesi durumlarda her tür haber veya iddianın lehte bir reklam avantajı yarattığı malum… Hatta özellikle sansasyonel haber yaptıran pek çok örnek var dizi-film-oyuncu dünyasında. Hani reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığı! İlgi çekmeyi etkiliyor mu peki? Takdir de, yorum da size kalmış.
Sonuçta diyeceğim o ki; ‘Muhteşem Yüzyıl’ bu ekrana lazımdı. Tarihi sorgulama merakı doğurdu. Ancak ‘Kösem’ yanlış hesap kurbanı edildiğinden onun açtığı yolun devamını layıkıyla getiremedi. Buna rağmen baskılara maruz bırakılıp ekrandan silinmeyi de hak etmiyor doğrusu. Ne de olsa izleyicinin özgür iradesi var. İstediğini izler, istemediğini izlemez. İşte tam da bundan dolayı, gerek cezada gerekse eleştiride ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e karşı ayar kaçmamalı, diyorum. Kusuru varsa cezasını görmeli ama benzeri sakıncalar sergileyen diğerlerine karşı da aynı yükümlülük yerine getirilmeli. Ayrıca diziye yönelik haberlerde art niyetli davranmamalı. Ama aynı zamanda sırf ilgi çekmek için yapılmış izlenimi uyandıracak veya reklamcılığa yorumlanabilecek tepkiler de verilmemeli. Yani sözün kısası her işin hakkı olduğu üzere, haber-yıpratma-reklam kaygılarından bağımsız, sürecini tamamlamasına fırsat verilmeli… Hiç kimsenin ‘çifte standart’ mantığına malzeme edilmemeli!
Anibal GÜLEROĞLU