‘Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan, yapana sadık kalmalıdır’ demiş Mustafa Kemal Atatürk! Yıllar boyu önümüze konan tarihi yazanlar, yapanlara ne kadar sadık kalmıştır; gerçekleri ne denli objektif aktarmıştır, o ayrı bir konu. Tarihçiyim diye geçinip popüler olmak için saçma sapan beyanlarda bulunanların dışında ciddi anlamda tarihçi olanlar bu konuyu bilirler elbet. Öte yandan toplumdaki tarih bilinci de, tarihi yapana sadık kalarak yazanların yazdıklarını anlamak, tarihi akıl süzgecinden geçirmek açısından önemli. Bunu sağlayacak en önemli faktör, şimdilerde algı ve motivasyon yaratmak için çokça kullanılmaya başlanan, kurgu dünyası kuşkusuz.
Gerçek şu ki, düşmanı geri zekâlı ve aciz konumlarda yansıtarak küçümsemeyi marifet sayan Yeşilçam filmlerinin dışında vatandaşta tarih merakı uyandıracak kayda değer yapım eksikliği çekildi yıllar boyu. Değerli tiyatro oyuncularının canlandırmasıyla TRT ekranında yer bulan birkaç mini yapımı saymazsak TV dünyası da aynı boşluğun pençesindeydi. Rahmetli Meral Okay’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ projesi bu açıdan dönüm noktası oldu. Hakkında sürüyle şikâyet ve eleştiri yapılsa bile onun sayesinde hem toplumdaki tarih ilgisi depreşti… Hem de geçmiş özlemini, tarihi kullanarak dillendirilmek isteyen başka yapımların yolu açıldı. Ancak ne acıdır ki, tek yönlü anlayış alışkanlığı burada da ağır bastı ve duygulara oynayan dizilerle tarihi yüceltme ateşi, sorgulayıcı-eleştirel bakış açısını öteledi.
Neticede; Cenap Şahabettin’in ‘İnsan, tarihe her istediğini söyletebilir; çünkü ölüler itiraz edemezler’ sözünün işaret ettiği şekilde tarih anlatımını sürdürme yöntemi öylesine hâkim oldu ki ortalığa, farklı yorumların karalanması ve haksızlığa maruz kalması kaçınılmaz hale geldi. Yeni sezonunu FOX’ta sürdürmeye başlayan ve aldığı reytinglerle büyük haksızlığa uğrayan ‘Muhteşem Yüzyıl- Kösem’ de maalesef bu körü körüne mantığa maruz kalanlardan.
‘MUHTEŞEM YÜZYIL’I TAKDİR ETMEK LAZIM
Okul yıllarımda en sevdiğim dersti, tarih. Kitaplarda yazılanları büyük coşkuyla okurdum. Tabii çocuk aklımla ki, 18 yaşın altında olan herkes çocuktur ve iradesi tam oturmamıştır, bunların aslında okuduklarımızın ötesinde farklı boyutlarının olabileceğini düşünmezdim. Çocuk istismarını meşrulaştırma hevesinde olduğu gibi, büyükler eliyle alışılırmış ya günaha… İşte o misal, ben de her okuduğumu olduğu haliyle kabullenirdim. Oysa büyüyüp de okul kitaplarının dışındaki kaynaklara yöneldiğimde gördüm ki tarih aslında çok yönlü bir olgu. Bakıldığı yöne, algılara göre değişmekte. Hani sadece tek perspektiften yaklaşıp büyük söylemlere malzeme yapılmak veya büyük paralar harcanarak çekilen kurgularla insanları coşturmakla tarihi özümsemek mümkün değil. Tarihteki yaşanmışlıklara yansız ve abartısız bakacaksın ki, hem övgüde ölçüyü kaçırmayasın hem de geçmişin dersleriyle geleceğine daha gerçekçi katkılarda bulunasın. Şükür, ben bu hakikati özümsedim.
Şimdi izlediğim tarihi kurgulara bakıyorum. Yabancıların geçmişini anlatan filmler-diziler büyük ölçüde bu mantık doğrultusunda. Yani adamlar eksiklerini-kusurlarını ortaya koymaktan çekinmiyorlar. Misal, dünya çapında ilgi gören ‘The Tudors’. Peki ya bizde? Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşanan Harem oyunlarına ve evlat katliamına pencere açarak bize tarihi analiz etme fırsatı yaratan ‘Muhteşem Yüzyıl’ buna cesaret eden yegâne yapım! Niye? Tarihi kişiler ve yaptıkları mitleştirilirken tarihi eleştirmek kolay değil de ondan. Yıllar boyu sorgusuz sualsiz sadece yüceltme kaygısı hükmetmişse algılara, ecdada hakaretten tutun da her türlü ithamla karşı karşıya kalmak var işin ucunda. ‘Muhteşem Yüzyıl’, bu ateşten gömleği giyebildiği içindir ki ilgiyi ve desteği sonuna kadar hak etmkte.
Muhakkak ki kurgu bağlamında bizim de eleştirdiğimiz hataları, yersiz uzatmaları, oyunculuk açısından abartıları ya da tarihi detaycılıkta eksikleri olmuştur. Ancak dört sezon boyu doya doya tarihi yorumlama olanağı sağlayan, tüm karalamalara rağmen ilgiyle izlenen başarılı bir iş olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Nitekim dünyada da beğeni topladı. Devamında ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ geldi ki, aslında bu hamle ilkinden daha riskliydi. Çünkü dönemin kadın ağırlıklı yönetime dayalı bir tarihi vardı. Bu ise hem kurgusal açıdan ilgi çekmeyi zorlaştıracaktı, hem de tarihi anlatım dilindeki hassasiyeti misliyle artırma gereği doğuracaktı. Tabii bir de ‘Muhteşem Yüzyıl’ın ilk yayınlandığı tarihten günümüze değişen ve daha da radikalleşen izleyici profili vardı hesapta. Nasıl ki bu profil girdi devreye. ‘Kösem’, rolleri ve dizinin kurgusal özelliklerini değil de başroldeki kadın oyuncularının yaşamdaki söylemlerini ön plana çıkartan kafalarca eleştiri bombardımanına uğradı. Hâlbuki geçtiğimiz sezondaki ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in asıl sorunu, yanlış hesaplarla yola çıkılması, gereğinden düşük tempoyla başlangıcın yapılması ve söylem dilinin o devirle bağdaşmamasıydı!
Diyeceğim o ki; Kurgu dünyamızda ‘methiye’ kıvamında tarihi diziler elbet olacaktır. Bunlarla gurur duyarız. Ancak dengeyi sağlamak için tarihin değişik yönlerini göz önüne çıkartan yapımlara da geçit vermek lazım. ‘Muhteşem Yüzyıl’ serisi tam bu özellikte! Dolayısıyla takdiri de hak etmekte. Bu gerçeği saptamanın ardından gelelim ‘IV. Murad’ dönemini ‘Demir Yumruk’ başlığıyla açarak tarihe farklı yaklaşımını sürdüren ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’e…
‘KÖSEM’İN REYTİNGİ İNSAF DEDİRTTİ
Huyum kurumasın, şu hayatta en tahammül edemediği şey, haksızlıklar… Maalesef fiiliyatta elden bir şey gelmiyor ama eğriyi-doğruyu göstermek de haksızlıklara karşı bir tavır neticede. ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in Total’de 25’inci, AB’de 15’inci olduğunu gördüğümde ‘İnsaf’ demekten kendimi alamadım. Bu sonuçları ‘fiyasko’ diye nitelendirmek büyük hata olur. Zira asıl fiyasko, reyting sisteminin kendisi! Var mı böyle bir saçmalık? Mümkün mü böylesi düşük sonuçlar alması? İşin niteliğini objektif değerlendirmeden ziyade, sebep-sonuç dengesinde bazı etkenler giriyorsa devreye, maalesef her türden sonuç mümkün. Bu acı hakikat çok net.
Dolayısıyla eleştirisini bilahare yapacağım ‘Aşk ve Mavi’nin Total’de başa kurulduğu, ‘O Ses Türkiye’ninse AB’de zirveye yerleştiği gecede ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in bu denli gerilerde kalmasına bakıp da, ‘Dizi iyi olmamış’ hükmünü vermek veya ‘Bu nasıl bir reyting sistemidir’ diye sorgulamak anlamsız. Hep eleştirilen ancak ne hikmetse bir türlü düzeltilmeyen ve kesinlikle kalite açısından kriter kabul edilmemesi gereken reyting sisteminin ne denli haksızlıklara müsait bir yapıda olduğu meydanda. Yani duruma göre reytingleri eleştirmekle, rüzgârın esişine göre sonuçları gerçekçi kabullenmekle kralın çıplaklığı örtbas edilemez.
Sözün kısası; Şahsen ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in sonuçlarına inanmıyorum ve diziyi kesinlikle fiyasko olarak görmüyorum. İşin acı tarafı ve ‘İnsaf’ dedirteniyse, bu garip ve inanılmayacak sonuçlarda ön yargıların gücünün çokça hâkim olması! Bir kurtulamadık gitti önyargılardan. Her alanda gelişimde sınır tanımıyoruz ama ne yazık ki algılarımızı çağdaşlaştırmakta ve ‘Benden ayrı düşünen tu kaka’ zihniyetinden vazgeçmekte aynı oranda mahir olamıyoruz.
‘MUHTEŞEM YÜZYIL-KÖSEM’İ SEVMESENİZ DE BAŞARILI OLMUŞ!
‘Başımıza ne geldiyse boyun eğmekten’ mesajının ardından ‘Devlet dediğin öfkeyle, gururla yönetilmez. Yenilgiyi hazmedemeyen bir sultan asla muzaffer olamaz’ diyerek cümle âleme ‘yönetme ve başarı’ dersi vererek başlayan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’, mazlumlara zulmeden bütün zorbaların hakkından gelmek için gücünü ispata soyunan Sultan Murad ile geçmişten günümüze zorlu yolculuğuna çıktı. Çıkmasıyla da, tarihin gerçekçi yansımasını sevmeyenlerce tersyüz edilmesi bir oldu. Lakin bu haksızlığa karşılık diziyle ilgili gerçekler de yerli yerinde durmakta. Gören gözler bunu fark eder. Hal böyleyken işin ‘İnsaf’ kısmını geçip dikkat çeken üç önemli özelliğini sıralamakta fayda var.
Aksiyonda geçen sezonun ataletini üstünden atacağının sinyalini ilk bölümden veren ve kanlılıkta daha cesur olacağını gürz sahnesiyle ortaya koyan diziyle ilgili öncelikli sözüm, senaryoda imzası bulunan Yılmaz Şahin’e… Bölümün içeriği, karakterlerin sunumu, mesajcılığı gayet başarılı olmuş. Bazılarının sevmemesi bu gerçeği değiştiremez. Emeğine sağlık.
Vatikan’ın oyunlarından kaçıp Sultan Murad’a sığınmak isteyen kılıç ustası Prenses Farya ile Konstantinopolis ve İstanbul isimlerini aynı potada harmanlayarak tarihi dengeleri gözeten diziyle ilgili ikincil sözüm, rol dağılımının tam isabet olduğu yönünde. Bu noktada kalkıp da tiyatro oyuncularının geçmişteki performanslarıyla kıyaslama yapmanın abesliğini işaret etmek isterim öncelikle. Her yorum kendi içinde başarılı olduğu sürece kıyasa gerek yok zira.
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’deki performansları bu mantıkla değerlendirdiğimizde… Dizide özellikle iki karakterin hâkimiyetinin olacağı gerçeğinde, Kösem ve Sultan Murad’ı canlandıracak oyuncuların önemi ağır basıyor kuşkusuz. Kösem için Nurgül Yeşilçay ismini duyduğum andan itibaren bu seçimi doğru bulmuştum. İzlediğimde de haklılığım perçinlendi. Bazı tartışma sahnelerinde dişlerini sıkarak konuşması haricinde, Nurgül Yeşilçay’ın Kösem performansı gayet yerinde. Eminim ilerleyen bölümlerde Kösem’in etkinliği daha artacaktır.
Sultan Murad deseniz… Bu karakter için hayli kaygılıydım açıkçası. Çünkü Bağdat ve Revan Fatihi IV. Murad gerek acımasızlığı gerekse yasakçı kişiliğiyle zor bir karakterdi. Ama Metin Akdülger hiç hayal kırıklığı yaratmadı. İş yapanın, bozuk düzene çomak sokmaya çalışanın her devirde harcandığını gösterecek olan tarihi karakteri layıkıyla canlandırdı. Duruşu, mimikleri ilk bölüm olmasına rağmen gayet kendinden emin bir tablo sundu bize. Dahası ‘Gerçek bir padişah olacaksam benden başka hiç kimsenin hükmü geçmemeli’ diyen Sultan Murad’ın çocuk yaşta çıktığı tahtta kendine reva görülen zulme direnmek için sertliği ve zalimliği zırh edinişini de tam padişaha yaraşır tavırlarla sergiledi. Başarılı canlandırmasıyla karakteri güçlü kılıp sevdiren Metin Akdülger’i kutluyorum.
Necip Memili’nin Evliya Çelebi, Ushan Çakır’ın da Hezarfen Ahmet Çelebi olarak dönemsel renklilik ve espri babında katkıda bulundukları yapımda Caner Cindoruk, Farah Zeynep Abdullah, Engin Benli gibi isimler de gerek canlandırmaları gerekse karakter uyumlarıyla yerli yerinde. Anlayacağınız dizinin tüm ekibi yapımın özüne ters düşen bir pozisyon yaratmamış!
‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ için üçüncü sözümse, dizinin geçmişle günümüzü mesajlar yoluyla bağdaştırma ustalığı sergilemesine dair. Mevkileri ele geçirmek isteyenlere yardım eden Cağaloğlu Paşa’nın ‘Kandırdılar’ sözüne karşılık ‘Kanmasaydın’ cevabıyla, cümle kandırılmışlara göndermede bulunması… ‘‘Esas hainler suyun altında gizlidir. İçimizdeki hainlerin köklerini kazıyalım ki, bir daha kimseden şüphemiz kalmasın’ saptamasıyla kabahati sadece dışarıda arayanlara ve olayların derinliğine inmekten kaçınanlara selam çakması… İlk bölümünden çok şey söyleyen dizinin gelecekteki mesajcılığının teminatı gibi!
Sonuçta; Günümüz dünyasındakilerin aksine korumasız sokaklara çıkıp gezebilecek derecede cesur olan Sultan Murad’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’ı sevseniz de sevmeseniz de başarılı olmuş! Ancak kabul etmek lazım… Musa’sını kaybedip Firavun’uyla baş başa kalan Sultan Murad tarihte nasıl zorlu bir süreçten geçmişse, kurulu düzenlerini bozmak istemeyenlere karşı mücadele vermişse… Tarihi, ezberlerdeki gibi korumak ve bunun üstünden kendilerine yol çizmek isteyenlere alternatif olan ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’in de önünde zorlu bir yolculuk bulunmakta. Bu serüvene çıkanların yolu açık olsun, ayağına reyting taşı değmesin diyerek… Ve içeriğin tarihi detaylarına değinmeyi başka bir yazıya bırakarak sözü bağlayalım. Hak edenlerin haklarının yenmemesi temennisiyle…
Anibal GÜLEROĞLU