NİETZSCHE VE AL CAPONE NEDEN DELİRDİ?
“Deliler normal insanların gündelik kaygılarını yaşamazlar; ama kendi hayalindeki kaygıları sonuna kadar yaşarlar”.
“Altı eğitimli Alman, Nietzsche’nin adı anılmadan yarım saat bir araya gelemez”. derler. Nietzsche ideal Almanya’yı yeniden kurmak isteyenlerin kahramanı; kült bir figürdü.
Ünlü filozof Friedrich W. Nietzsche’nin (1844-1900) fikirleri dalga dalga yayılırken; zihni büyük bir çöküş yaşamaktaydı.
Deborah Hayden: “Pox; Genius, Madness and the Mysteries of Syphilis” (2003) adlı kitabında; Nietzsche’nin uzun yıllar süren kademeli bir süreçte, frengiyle mücadele ettiğinden bahseder.
Frenginin üç evresi vardır: İlk evrede vücudun belirli yerlerinde yara ve çıbanlar görülmeye başlar. İkinci evrede ateş ve ağrılar, sinir buhranları; üçüncü evrede kişilik bozuklukları, göz anomalileri, refleks hiperaktivitesi, duygu değişiklikleri, konuşmada pelteklik ve beyin fonksiyonlarında hasar görülür.
Nietzsche’nin 1867 yılından son dönemlerine kadar olan mektuplarında; hastalığının evreleri açıkça görülmektedir. İlk zamanlarda baş ağrılarından ve cilt yaralarından bahsetmiş; zamanla güçsüzlük ve görme kaybı yaşadığını yazmıştır. (Croydon Observer, 03 Haziran 1904:8).
Hastalığının üçüncü evresinde Nietzsche’nin beyin dokusu tahrip olmaya başlamıştı. 1883 yılında, meşhur eseri “Also Sprach Zarathustra”yı (Böyle Buyurdu Zerdüşt) yazdığında zihninde ihtişamlı geçişler yaşamaktaydı.
Kitapta geçen: “Dünyanın bir derisi var dedi Zerdüşt; bu derinin hastalıkları var. Bu hastalıklardan birine insan denir.” sözü çektiği acıların bir yansımasıydı.
Nietzsche’nin Leipzig’teki bir genelevde kasıtlı olarak frengiyle enfekte olduğunu söyleyenler vardı. Thomas Mann’a göre bu şeytani bir kutsanma eylemiydi. (Sunday Independent, 27 Mart 2005:33).
1889 yılında, yirmi yıldır frengiyle mücadele eden Nietzsche’nin bedeni yorgun düşmüştü. Enfekte frengi teşhisiyle hastaneye kaldırıldı. Akli dengesi yerinde değildi.
1897 ağustosunda Nietzsche ve kızkardeşi, Weimar yakınlarındaki villa Silberblick’e taşındı. Bakımıyla kızkardeşi Elisabeth ilgileniyordu. Nietzsche kekeme bir çocuk gibi evde dolaşıyor; sinir atakları geçiriyordu. Ziyarete giden bir yakını; ellerinin balmumu gibi olduğunu ve bir ceset gibi şişkin göründüğünü söylemişti. Hasta veya deliden çok bir ölüye benziyordu. Kısa bir süre sonra felç inmesiyle birlikte bitkin düşüren hastalığı onu ölümün eşiğine getirdi.
Nietzsche 25 Ağustos 1900 yılında öldü. Ölüm sebebi Pneumonia (zatürre) olarak kayıtlara geçti. Kimi kaynaklara göre; frengi tedavisinde kullanılan cıvadan zehirlenmişti.* Doğduğu yer olan Rocken’de, bir zamanlar babasının papazlık yaptığı kilise mezarlığına; anne ve babasının yanına gömüldü. (Hull Daily News, 01 Eylül 1900:10).
Nietzsche ve Al Capone’u aynı kaderde buluşturan: “Treponema Pallidum” adlı bir bakteriydi. Syphilis (frengi) gibi zührevi hastalıklara neden olduğu bilinen bu bakteri; iki farklı adama aynı trajik sonu hazırlamıştı.
Dünyanın tartışmasız en ünlü gangsteri; Alphonse Capone’dur. Nam-ı diğer Scarface Al Capone! Federallerin gözünde ise; kaçak içki satıcısı, silah tüccarı, kumarhane işletmecisi ve vergi kaçakçısı bir halk düşmanıdır. (Daily News, 24 Aralık 1927:9).
1899’da Brooklyn’de bir gecekondu mahallesinde doğan Al Capone, Napolili göçmen bir ailenin dokuz çocuğundan biriydi. Doğal liderlik özelliklerine sahipti ve saygınlığı nasıl kazanacağını iyi biliyordu. Gelecek vaadeden bir kabadayı olarak ünlendiği New York’tan 1920 yılında Chicago’ya geldi. Sadece akıl hocası Johnny Torrio onun hakkındaki pek çok şeyi bilirdi. Torrio, Chicago’da tanınmış bir genelevin sahibiydi. O yıllarda Chicago’nun tarihi Al Capone’un da tarihi olacaktı.
ABD’de on üç yıl süren meşhur alkol yasağı; (1920-1933) Amerikan mafyasının büyümesinde en büyük itici güç oldu. Ancak Al Capone’u şöhrete kavuşturan 1929 yılının 14 şubatında gangster George “Bugsy” Moran liderliğindeki rakip Chicago çetesine düzenlediği kanlı saldırıydı. (Chicago Daily Tribune, 15 Şubat 1929:1). Bu olayda tutuklanmasını gerektirecek bir delil bulunamadı. İki milyar franktan daha fazla geliri vardı; ancak gelirinin yarısını Chicago’da serbestçe dolaşmak için dağıtmak zorundaydı. (Yeni Sabah, 06 Nisan 1939:4).
Capone 1929’da ruhsatsız silah taşımaktan Philadelphia’da tutuklandı. (Daily News 18 Mayıs 1929:8). Dokuz ay hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı. Büyük Buhran zamanında; gangsterler, uçak korsanları, içki kaçakçıları ve haraççıların “halk düşmanı” olarak tutuklanmaları için bir yasa çıkarılmıştı. Bu kapsamda; 1930 yılında Chicago çete kralı Al Capone ile kardeşi Ralph Capone ve yirmi dört Chicago çete liderine tutuklama kararı çıktı. (Daily News, 18 Eylül 1930:2).
1931 yılında federal mahkemenin verdiği karara uymayan Capone’a hapishane yolu tekrar göründü. Avukatları serbest bırakılması için harekete geçti. Şık bir mavi takım elbise ve siyah ayakkabılarıyla mahkemede hazır bulunan Al Capone çevresindekilere gülümsüyordu. (Daily Herald, 26 Şubat 1931:1). Temyiz başvurusu reddedildi. Vergi memurları olmasa muhtemelen ölümüne kadar ceza almayacaktı. Atlanta Georgia’daki Federal Hapishaneye gönderilen Al Capone’a, on bir yıl hapis cezası verildi.
1934’te Atlanta Federal Cezaevinden Alcatraz adasındaki cezaevine nakledildi. Adada hücre evini süpürmek ya da çamaşırhanede çalışmak gibi işler yaptı. Özel bir ayrıcalık gösterilmedi; ancak şöhreti onu bazı mahkumların hedefi haline getirdi. Kavga ettiği için sekiz gün tecritte kaldı. Buradaki disiplin onun zihinsel dengesi için çok sertti. (Evening Herald, 25 Ocak 1949:4).
Yıllardır taşıdığı frengi mikrobu üçüncü evreye gelmiş; ciğerlere ve beyne yayılarak enfekte olmuştu. Delirmiş bir halde sürekli olarak sırıtıyordu. 1938 yılında resmi olarak frengi teşhisi konulan Al Capone, tıbbi durumu nedeniyle, 16 Kasım 1939’da serbest bırakıldı. (Sunday Mirror, 19 Kasım 1939:10).
Al Capone’un yeğeni Deirdre Capone’a göre; amcasının delirmesine neden olan cıvaydı. Frengi tedavisi için hastanede cıva enjekte edildiğini; oradan çıktığında Capone’un bambaşka biri olduğunu ve garip davranışlar sergilediğini söyledi. Mrs. Deidre: “Alice Harikalar Diyarı” kitabındaki “Çılgın Şapkacı”** karakterine atıfta bulunarak; amcasının da aynı kaderi paylaştığına dikkat çekti. (The Sun Online, 29 Ağustos 2019).
Bir zamanlar 25.000.000$ geliri bulunan Al Capone, 26 Ocak 1947 yılında Florida Miami Beach’teki lüks villasında solunum yetmezliği sebebiyle öldü. Ölümünden bir hafta önce felç geçirmiş; bağışıklık sistemi çöktüğü için zatürreye çevirmişti. İyileşme gösterdiği zannediliyordu; ancak akciğerleri iflas etmeye başladı ve kalbi durdu.
Avukatının açıklamasına göre; Capone öldüğünde parasızdı ve oturduğu malikane üzerinde de ipotek görünüyordu. (Dundee Evening Telegraph, 27 Ocak 1947:8). Geçmişte gangster liderlerine yapılan muhteşem övgülerin aksine Al Capone’un evine sadece bir kaç küçük kutu sade çiçek gönderildi. (Daily News, 27 Ocak 1947:1).
…Aber es ist mit dem Menschen wie mit dem Baume. Je mehr er hinauf in die Höhe und Helle will, um so stärker streben seine Wurzeln erdwärts, abwärts, ins Dunkle, Tiefe, ins Böse. F. Nietzsche (Also Sprach Zarathustra: “Vom Baum am Berge”)***
*Cıva iksiri, Avrupa’da frengi ve diğer cilt hastalıkları için 16.yy’dan beri uygulanan bir tedavi yöntemiydi. Daha sonra, zehirlenme riskinden ötürü merhem olarak formüle edildi. Tedavi sırasında cıva zehirlenmesinden ölen ve kayıtlara geçen pek çok vaka vardı. 1940’lardan sonra penisilinin frengiye karşı etkililiği kanıtlandığı için cıva tedavisinden vazgeçildi.
** Victoria Döneminde şapkalar oldukça popüler olduğu için; sayısız şapka firması vardı. Şapka üreticileri şapka yapımında sıklıkla cıva kullanıyordu. Bir çok şapka üreticisinin, cıva zehirlenmesi nedeniyle, sinir sisteminde hasar görülmüş ve kendilerinde ruhsal bozukluklar meydana gelmişti. Yazar L. Carroll’ın “Mad Hatter” karakteri ile buna dikkat çektiği düşünülmektedir. (Manchester Evening News, 05 Mayıs 1881:1).
***Ama insanlarda durum ağaçlarda olduğu gibidir. Ne kadar yükseklere ve aydınlığa çıkmak isterse; kökleri de o kadar yeryüzüne, aşağıya, karanlığa, derinliklere, kötülüğe doğru çabalar. F. Nietzsche (Böyle Buyurdu Zerdüşt: “Dağdaki Ağaçtan”)