Farklı olmak, fark yaratmaya çalışmak zordur. Hele bir de farklılık sergilerken, açık sözlülük ve cesaretle birtakım sorunları vurgulamaya niyetlenmişseniz vay halinize. Çünkü alışılmış düzende işlerini yürütenler ne kendilerinden üstün olanın varlığına tahammül eder, ne de tekerlerine çomak sokulmasını ister. Dolayısıyla genelin dışına çıktınız mı, gerçekleri dile getirdiniz mi ya çökerler tepenize… Ya da itibar etmeyip görünmez kılmaya çalışırlar. Velhasıl farklılıklardan hoşlanmayanlara, onların meşrepleri dışında söylemler sunmak zor. Cenap Şahabettin’in dediği gibi… ‘Yüksek fikirler yüksek dağlara benzer, alışık olmayanları ürkütür’!
Değişik ismiyle FOX ekranından değişik bir tat olarak yayına başlayıp şok finalle noktayı koyan… Ve anlamayana davul zurnanın az geldiği ortamda ismiyle müsemma bir gidişat gösterip ‘‘N’olur Ayrılalım demeseydik keşke… Belki o zaman ayrılmazdık’’ dedirten N’olur Ayrılalım da, beklenmeyen sonuyla bu gerçeği alabildiğine doğrulayıp alışılmışın ötesine geçmeye çabalayanların işinin ne denli zor olduğunu çok net örnekledi. Her bölümünü severek izlediğim, iğneleyici mizahından büyük keyif aldığım ve cesaretinden ötürü övgüler dizdiğim N’olur Ayrılalım televizyonun klişelere prim veren, eleştirilere ve farklılıklara tahammülsüz dünyasındaki savaşçılığını ancak beş bölüm sürdürebildi. Niye peki?
N’OLUR AYRILALIM DARBEYE MARUZ KALDI
Bazıları vardır doğuştan şanslı olur. Her türlü nimet önlerine gelir, tüm kapılar ardına kadar açılır. Buna karşılık kimileri de ağzıyla kuş tutsa yaranamaz. Kısmetleri baştan kapalıdır çünkü. Aslında aynı durum diziler için de geçerli. Nasıl ki, klişelerden farklı içeriği ve mükemmel canlandırmalarıyla Cuma akşamlarına apayrı bir canlılık katan… Buna karşılık apar topar kalemi kırılan N’olur Ayrılalım da doğuştan şanssız olanlardan.
Tam da darbe kalkışmasının yaşandığı gece göstermişti yüzünü… Üstelik ATV’nin daha önceden ekrana çıkartarak avantaj sağladığı ‘Rengârenk’le rekabete girişerek. Gerçi henüz ülkece teyakkuza geçtiğimiz darbe kalkışması gerçekleşmeden ilk bölümüyle izleyici karşısına çıkmıştı ama ‘Nasılsa ilk bölüm arka arkaya verilir, sonra bakarız’ alışkanlığının ‘Rengârenk’in ardından izleme tercihine maruz kalması ve kalkışma geriliminden etkilenmesi kaçınılmaz olmuştu. Dolayısıyla bir anlamda baştan darbeye maruz kalmış sayılırdı. Sonuçlar da bunu ispatladı. Total’de yedinci olan dizi, AB’de beşincilikle yetinmişti. Hâlbuki ‘dizi içinde dizi’ sunan tarzıyla ve senaryonun başarılı matematiğiyle, sakin bir ortamda çok daha kayda değer sonuçlar alabilecek özellikteydi. Ama dedik ya şans, doğuştan gelir diye… N’olur Ayrılalım da ekran yaşamına şanssız başlamıştı bir kere. Yine de bu şanssızlığı kırmak mümkündü.
Nitekim diğer kanalların, ortak yayına girmişçesine, kalkışma gündemine dalıp dizi masrafından tasarrufa yöneldiği bu süreçte ikinci bölümünü sakınmadan ekrana süren N’olur Ayrılalım, Total’de ikinciliğe yükselirken AB’deki beşinciliğini korudu. Belli ki, mesajcı ve eğlendirici içeriğinin farkı, fark edilmeye başlanmıştı. Üçüncü bölümde durum daha iyileşti. Total’de birinciliğe çıkan yapım, AB’de üçüncülüğe ulaştı. Ancak dördüncü bölümde hafif bir düşüş yaşandı. Total’de üçüncü olan dizi, AB’de altıncılığa geriledi. Lakin halen herkesin kafası, kalkışmanın defalarca verilen görüntüleriyle meşgulken, böylesi bir ortamda bu sonuç çok da önemli olamazdı. Olmamalıydı! Hem bu sıralamalar dizinin yeterince izlenmediği, sevilmediği anlamına da gelemezdi. Çünkü izleyici defalarca verilen tekrarlara ve sonraki haftanın özetlerine bel bağlayabiliyordu. Yani morallerin bozulması ve dizinin bu aşamada finale gitmesi hayli yersiz olurdu. Zaten final beklentisi de yoktu orta yerde.
Meğer biz böyle düşünürken ve dahi FOX’un haftalık yayın akışında bile finalden bahsedilmeyip dizinin fragmanı ‘Yeni Bölüm’ ibaresiyle veriliyorken, kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. Sağ gösterip sol vurma bilinci bir kez daha devredeymiş. Beşinci bölüm tanıtımıyla hayli merak uyandıran diziyi, sünnetli gibi kesip izleyiciye şok edici final darbesi indirme mantığı devreye girince bu gerçek dank ediverdi, yeni bölümü merakla bekleyip ‘Ne olur ayrılmayalım’ diyenlere. Hak mıdır, izleyiciye reva görülen bu darbemsi sonlanış? Hak değil!
SAYGISIZLIĞIN SON NOKTASI, N’OLUR AYRILALIM FİNAL VAKASI
Arife tarif gerekmez. Ortada bir hak söylemi varsa, illa ki bir haksızlık mevcuttur orada. Hak verilmez alınır, demişler bir tarihlerde. Ammaaa… Demokrasilerin hakka saygılı düzeninin olmadığı yerde kimin, neyin hakkını aldığı hep meçhul kalmış. O nedenle hak, hak getire. Bu doğrultuda üç beş şikâyetin ötesine geçemeyen izleyicinin hiçe sayılmasına da alıştık artık. Ne acı değil mi? Tüketici haklarının ve tepkilerinin dikkate alındığı ülkelerde hayli etkili olan izleyici görüşlerinin değeri ne yazık ki bizde başçavuşun eşeğinden de öte! Saygısızlığın son noktası olarak yansıyan ve ‘Kesin bir yanlışlık vardır’ düşüncesiyle inanmak istemediğim… İşin ciddiyetini gördüğümdeyse, izleyiciye bu saygısızlığı reva görenleri dilimin ucuna gelenlerle taçlandırdığım N’olur Ayrılalım final vakasında da bu hakikat devrede.
Kuşkusuz N’olur Ayrılalım haksızlığa uğramada ilk değil. Son da olmayacak. Daha önce ‘Oyunbozan’ misali ekranda fark yaratmaya soyunan lakin reyting oyununu bozamayıp veda edenlere sık sık rastladık. Ama ne yalan söyleyeyim hiçbirinde böylesine süper bir şok yaşamadım. Beni en çok şaşırtanı N’olur Ayrılalım’ın gidişi oldu. Zira bu gidiş çok anlamsızdı. ‘Ezik büzük, ufacık sığıntı… Sanki dünyada yerim’ diyerek televizyonun kamera arkasındaki küçük hesaplar dünyasına ayna tutup farklı telden çalmaya niyetlenen… Ancak bir anda sözünü tam söyleyemeden göçüp giden dizinin gözümüzün önünde gizli müthiş hikâyesini anlatması engellenince duruma ilk etapta bir mana vermek imkânsızdı.
Biz bunca zamandır alışmışız, şimdilerde FETÖ mirası olarak görülse dahi yıllardır tepe tepe kullanılan reyting sisteminin verdiği kurbanlara… Dizilerin hesabının düşük reytingden dolayı kesilmesine. Nitekim sayısız dizi, takipçileri hiçe sayılarak, finale bile gerek görülmeden üç beş bölümde sepetleniverdi. Aralarında gerçekten kötü olduğu için kaldırılmayı hak edenler vardı elbet. Ama geri kalanların tek suçu sıralama geriliğiydi. Oysa burada alelacele gidiciliği gerektiren bir düşüklük kesinlikle söz konusu değil. Dahası, dizi güzel. Basitliklere yer vermeyen senaryonun yarattığı ölçülü ve kaliteli mizahıyla ekranda görmeyi arzuladığımız türden bir iş. Bu tabloyu şok finalle bağdaştırmak kolay mı? Ne mümkün!
Gel gör ki televizyon âleminin vahşi acımasızlığında ayakta kalma savaşını göze alanlar için her şey reytingden ibaret kalmıyor. Reytingler buzdağının sadece görünen yüzü ve bir yapımı ekarte etmenin en kolay bahanesi. Arka planda asıl önemli olan, ikili ilişkilerin başarı oranı! Hani ıvır zıvır yapılarına rağmen, kişisel beceriyle dolu reklam alan internet siteleri vardır ya… İşte o hesap. Bol sponsor bulma ve kanala reklam getirebilme becerisine sahip olundu mu, kim takar reytingi. Hele bir de yapımcının söz hakkı güçlüyse… Koyuver gitsin. İzleyiciye final keyfi yaşatmadan noktalanmak şöyle dursun, en kötü ihtimalle sezon sonu garantidir. Buna uyan örnekler görmedik mi ekranda? Biraz düşününce eminim hatırlayacaksınız, düşük reytinge rağmen ekranda varlık göstermeyi sürdürmüş olan vasat dizileri.
Anlayacağınız içeriğin hepten ötelendiği, oyunculuk kalitesinin önemsenmediği bu âlemde ekranda kalabilmenin baş sırrı, birilerini kafalayabilip kanala ve yapıma getiri sağlama yeteneğinde. Görünen o ki, senaryosunda belgeselcilerin sponsor ve yayınlanacak kanal bulmakta zorlandığına işaret eden… Kanalların ve yapımcıların kazanç odaklı dünyalarındaki gerçekleri ortaya koyup İstanbul’un Kıyıları’ndan sosyal mesajcılığa girişen N’olur Ayrılalım bu ‘kafalama’ işini yeterince başaramamış. Dizi, ismiyle paralel akıbeti yaşarken zurnanın son deliği bile olamaz duruma düşürülen izleyicinin payına da, ‘Ayrılmayacan o kızdan. Belki ileride gelinimiz olur ha’ diyerek işi noktalayan Nadir Erciyesli’nin çizdiği yolda, öyküyü kafasında şekillendirerek kendince final yazmak kalmış.
Sonuçta; Madem bu kadar çabuk ve finalsiz ayrılacaktık N’olur Ayrılalım demeseydik keşke, diye düşündüren N’olur Ayrılalım, ‘KISMETİM’ bölümüyle kendisine biçilen kısmeti yaşadı. Ne reyting uğruna her yapılanı hak sayan Turgay’ın televizyon dünyasındaki WOW iş bitiriciliği, ne arama kurtarmacı Ulaş’ın modern telli babalığı, ne de Azize’nin doğal sevimliliği diziyi kurtaramadı. Efsunlu zamparadan medet umarken ‘Ama bitti be aşkuşum’ saptamasıyla tersyüz edilen Azize gibi narşlanıp içindekileri dökemeyen dizi, paragöz düzende olayları bağlamasına fırsat tanınmadan saçma biçimde tarih olurken ardında Gürgen Öz’ü ekranda görmenin keyfini… Duygu Karaca, Hüseyin Gülhuy gibi isimlerin başrolleri destekleyen ekstra performanslarını… Ve bir dolu üzüntülü takipçiyi bıraktı. Ancak daha da önemlisi ekran düzeninde reyting olayının laftan ibaret kaldığını da iyiden iyiye açığa çıkarttı.
Demek ki neymiş? Farklılıkların destek görmediği yerde fark yaratmaya soyunmak… Bir de üstüne üstlük televizyon âlemindeki yozlukları göstererek iğnelemeler yapmak kolay iş değilmiş! Çünkü olay ‘Paran kadar konuş’ noktasında bitiyor. İzleyiciye ve farklılık sergileyen kaliteye saygının öne çıkacağı günlere, diyerek uğurluyoruz… Vahşi düzende farklılıklara set çekenlere haddini bildirme fırsatı bulamayan N’olur Ayrılalım ekibini. Yine bekleriz.
Anibal GÜLEROĞLU