Sussam gönül razı değil' hissi içindeyim ve görüşlerimi bildirmeyi kadınlara bir borcum olarak görüyorum adeta. Bugün bir kadın, mesleği hiç önemli olmaksızın bir erkek tarafından adeta yok edilmek isteniyor. Amaç gündem yaratmak da olabilir, kişisel hırslarını doyurmak da, bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da erkek egemen toplumun bir kez daha bir kadın üzerinden ahlak dersi verme cüreti gösteriyor olduğudur.
Bu ülkedeki güçlü, dişli ve özgüvenli kadın oyuncular listesinde Nurgül Yeşilçay benim ilk 3'ümde yer almakta. Çünkü içinde bulunduğu işler tuttuğunda da tutmadığında da, evlendiğinde de boşandığında da, konuşulduğunda da unutulmaya yüz tuttuğunda da, eleştirildiğinde de eleştirdiğinde de aynı insandı hep. Kendisine verilmeyen Altın Portakal'a içinden geleni söylemiş, evlendiği zaman kendisinden hiç ummadığı halde domestik bir kadına dönüştüğünde açıklıkla itiraf etmiş, sevgilisinden utanmamış, çocuğuyla çocuk olabilmiş, eski eşiyle dost kalabilmiş ve kendi sınırlarını kendisi çizebilmiş bir kadının güçsüz ve aciz olduğunu iddia edemeyiz. Kompleksleri olmayan bir kadın o, başkalarının kalıplarına giren ve sosyal hayatında rol yapan bir kadın değil. Dolayısıyla bazı erkeklere batması çok ama çok normal.
Bu kadın Türkiye'nin en çok izlenen dizilerinden birinde başrol olarak oynuyor, ansızın ayrılacağı konuşuluyor ve bu ayrılığın başrol oyuncusu erkek nedeniyle gerçekleştiği söylentileri yayılıyor. Kadın, konuşmuyor, ne doğruluyor ne yalanlıyor. 'Yapım şirketi senaryo gereği öldü' diyerek konuyu kapatmaya çalışsa da başrol oyuncusu erkeğin 'son sözü ben söylerim' tavrı nedeniyle oklar kadına çevriliyor. Önce kendisini kadın oyuncuyu 'çöplükten çıkaran jön' ilan etmesiyle kadına cevap hakkı doğuyor. Ve kadın oyuncu bu cevap hakkını yumuşak bir geçişle kullanmaya çalışıyor. Üstelik bu erkek oyuncuyla doğmamış ve ondan tamamen bağımsız sinema filmleri çekmiş, dizi filmlerde oynamış, adını Türkiye'nin en iyi aktrisleri listesine yazdırmışken. Erkeğin, kadın gidince düşen reyting nedeniyle canı sıkkın ve egosu incinmiş olacak ki konunun kapanmasına izin vermiyor. Durduk yere tuhaf bir suçlama ve soru işaretleri doğuracak bir iddia yöneltiyor 'Konuşursam sokağa çıkamaz'!
Bir kadın hangi sebeple sokağa çıkamıyormuş? Ne olabilir mesela? Burası Türkiye, burada yalnızca iffetle ilgili bir durum nedeniyle kadın bu şekilde itham edilir, hadsizce tabi. Yani başrol oyuncusu erkek diyor ki; bu kadın iffetsizdir ama dua etsin, şükretsin iffetsizliğini açıklamıyorum. Unutuyorlar ki bir kadının iffeti zaten yalnızca kendisini ve kendisi dilerse ailesini ilgilendirir. Sokağa çıkma ve çıkmama kararını da kendisi verir. Bir erkek oyuncu, kadın oyuncunun gidişinden sonra düşen reytingleri toparlamak için böyle mesnetsiz iddialarla kadını horlama seanslarına katılacaksa yanmışız. Ülkenin oyuncusu bunu yapıyor, imamı karısını öldürüyor, öğretmeni öğrencisine tecavüz ediyor; geriye ülkenin tutulacak neresi kalıyor dersiniz?
Kadınların sokağa çıkmalarını engelleyebilecek türlü suç ve aktivitelerinden söz ediliyor da karısını hamileyken aldatan erkekler hem sokağa çıkabiliyor hem de başrol oyuncusu olabiliyorlar. Demek ki bu ülkede herkes sokağa çıkabilir utanmadan. Demek ki evlere tıkan ahlaki hatalar ya da suçlar, kadınların tekelinde değil.
Kadın oyunculuğunun ve senaryonun gereğini yapmak istediği için, öpüşme sahnelerini tıpkı yazıldığı gibi çekmek, oynamak istediği için 'öpüşme meraklısı' olarak lanse ediliyor. Türk aile yapısı, toplum ahlakı kozları, cümle içinde kullanılarak kadın adeta iffetsiz gösterilmek isteniyor. Açıkçası ben o başrol oyuncusunu aklıma eşi dışında bir kadınla öpüşürken kazımışım, bağışlasın. Bu elbette kendisini ve değerli eşini bağlar; ancak insan da bir kelam ederken durur düşünür ve der ki 'durun şuralarda bir çuvaldız olacaktı, onu batırıvereyim kendime'.
Ha bir de 'o Beyonce mu ki asılayım' bakış açısı var. Beyonce olsa asılacaksınız yani! Daha komiği daha önceli rol arkadaşlarının kendisinden rahatsız olmamasının bugün rahatsız olan kadını haksız çıkarabileceğine inanması. Bu her şeyden önce olasılıklar hesabına haksızlıktır. Şaşkınlık içerisindeyim.
Üstelik işim ve dünyaya bakışım nedeniyle kadın öykülerini, hayatlarını sıkı takip eden biri olarak çok net biliyorum ki; bahsi geçen Nurgül Yeşilçay, ablaları, erkek kardeşi, gelinleri ve gelinlerinin ailesiyle dahi çok güzel ilişkileri olan, aile olmaya önem veren, çocuğuna ve çocuğunun arkadaşlarına arkadaşlık edebilen, özverili bir anne ve eski eşinin saygı duyduğu bir kadındır. Aile ilişkileri yokmuş ve 'ortalık malı'ymış gibi lanse edilmesi büyük haksızlık demeyeceğim, büyük hadsizlik. Sırf kendini ezdirmeye müsait değil diye, kendi kararlarını alıyor, içmek istediğinde içiyor, sevgilisiyle göğsünü gere gere el ele yürüyor, rol gereği öpüşmeyi sıradan bir şey olarak görüyor diye toplum ahlakına aykırı mı bulunuyor? Hem de maalesef akıllarda ihanet öyküsüyle yer etmiş bir erkek oyuncu tarafından. Yok artık!
Sonra kadın iddialara yanıt veren ve kendi iddialarını sıralayan bir röportaj verdiğinde bir de suçlanıyor. Cevap hakkını kullandığı için 'set çalışanlarının ekmeğiyle oynamak'la suçlanıyor. Çünkü başına ne gelirse gelsin, kim ne derse desin kadının susması bekleniyor. Susmamak lazım, hiçbir kadının geri durmaması lazım. Bu işi kim başlattıysa ona hesap sorulsun ama o kişi erkek olduğundan tabiri caizse 'yemiyor'.
Erkek egemen bir toplumda tüm bunlara şaşmamak lazım aslında. Ben kim haklıdır, kim doğruyu söylüyor bilemem. Ancak bir kadının, bir erkek tarafından gayet planlı bir şekilde köşeye sıkıştırılmaya çalışılmasına da sessiz kalmam. Bir kadına 'konuşursam sokağa çıkamaz' derseniz ve o kadın yıllardır siz olmadan ayakta kalmış, güçlü bir kadınsa, kendi kavgasını her zaman vermiş bir kadınsa yiyeceğiniz sol kroşeyi de göze alırsınız. Soldan kasıt kalptir burada, kadın kalbinin yumruğu ağırdır, unutmayınız.
Erkekleri kendi ahlaklarıyla ilgilenmeye ve kadınların üzerinden ellerini çekmeye, aklı başa toplamaya davet ediyorum.
Nurgül Yeşilçay kendini var etmiş çok başarılı bir oyuncu, ne istediğini bilen bir kadın ve değerli bir annedir. Ayşe Arman'a verdiği röportajda da belirttiği üzre 'erkekliğin kendisi üzerinden taçlandırılması'na izin verecek biri değildir. Ve ben bu yazımda, kimin adını geçirip kimin adını geçirmeyeceğime bizzat öz irademle karar verdim. Kimse bir kadının ahlakını diline dolama cesaretiyle donanmasın, kimse bir kadını erkekliğiyle var ettiğine inanmasın. Çünkü bu millet, bazen geç de olsa haksızlığı cezalandırır.