‘Nymphomaniac’ ve ‘X-Factor Star Işığı’ tepkisi…
Bugünkü yazıma, seyirci özgürlüklerinin kısıtlanması adına utanç verici bir gelişme olarak gördüğüm bir yasaklama kararını duyurarak başlamak istiyorum.
Medyaya yönelik herhangi bir baskıcılığın olmadığı iddiasını irdelediğim önceki yazımla da denk düşen bu sansürcülüğün hedefinde, yapıtlarıyla dünyada takdir gören ünlü yönetmen Lars Von Trier’in başyapıtı kabul edilen ‘Nymphomaniac Vol.I ve II’ filmi bulunmakta.
Basın gösterimlerinde izlediğim yapım gösterildiği yerlerde övgülerle karşılanırken ne yazık ki, ülkemizdeki Sinema Üst Kurulu tarafından ‘sakıncalı’ damgasını yemiş!
Tüm dünyada 16 veya 18 yaş sınırı getirilerek kesilmeden ve mozaiklenmeden seyirciyle buluşan ‘Nymphomaniac Vol.I ve II’, bizdeyse tüm sahnelerin tıpkı televizyondaki gibi buzlanmasına rağmen, sinema seyircisinin seyretmesine uygun görülmemiş, ticari dolaşımı yasaklanmış.
Bu yasaklamanın, çağ atladığını iddia eden ve hiçbir alanda sansürün bulunmadığını ileri süren bir ülkede yeri olabilir mi? Yoksa bunu da ‘kraldan çok kralcılık’ veya ‘oto sansür’ olarak mı değerlendirmemiz gerekiyor?
Aslında bu olayı sadece ‘Nymphomaniac Vol.I ve II’ filminin gösterime sokulmamasıyla kısıtlayıp geçiştirmemek lazım. Çünkü gelişmişlik ve refah sıralamasında altlarda yer aldığımız gerçeğinde, Perşembe’nin gelişini belli eden Çarşamba halleri bunlar…
Ancak şimdilik bu konuyu burada noktalıyorum. Zira sinema-TV-internet üçgeninde gelişecek nice talihsizliklerin ve çağ dışılıkların habercisi olan bu konuyla ilgili geniş değerlendirmemi, film şirketi tarafından gerçekleştirilecek basın toplantısından sonra yapacağım.
‘X-Factor Star Işığı’nda bir garip sansürcü tavır…
Eskiden de var olan ancak giderek bireyselleşmeye başlayan ‘sansür’ mantığı öyle farklı örneklerle çıkıyor ki karşımıza ister istemez dilimizden düşürmez oluyoruz.
Film yasaklama, haber kaldırtma, görüntü buzlama derken gayet iyi niyetli ve cesurca beyan edilen görüşten dolayı yarışmacı dışlama…
Neden mi bahsediyorum? Kanal D’nin ilk bölümlerine göre giderek gözden düşmeye başladığı 2 milyon lira ödüllü yarışmasındaki Ziynet Sali’nin yarışmacıya karşı sergilediği tavırdan!
Başlangıcından bu yana katılımcıların, seslerinden ziyade hayat hikâyeleriyle gündeme getirildiği yarışmada Ziynet Sali’nin ağlamaları da abartılı bulunup eleştirilere hedef olmuştu.
Ağlamanın tükendiği yerdeyse, adeta sahneden kovalanırcasına yollanan yarışmacının arkasından laf çevirme ayıbı başladı.
***
Karar anının gelip çattığı ‘X Factor’ genç erkekler eleme gecesinde birbirinden iyi sesler zorlu bir yarış sergilediler. ‘Hak eden kazansın’ demek lazım gelir ama görünen köy pek öyle değil.
Yarışmaya Bodrum’dan katılıp ‘Yeter Ki Islak Islak’ diyen Taha, kendine göre yorumladığı parçayla güzel bir performans sergiledi. Salondan da dolu dolu alkış aldı. Ancak iş, koltuğa oturması konusunda söz sahibi olan Ziynet Sali’nin değerlendirmesine geldiğinde bu sevindirici tablo bir anda değişti.
Çünkü baştan beri Taha’da adını koyamadığı bir şey olduğunu diline dolayan Sali, belli ki koltuğa oturtacağı isimleri az çok aklında belirlemişti. Bundan dolayı da sesi ve yorumuyla dikkat çeken bu yarışmacıyı devre dışı bırakmak için takacak bir kulp arıyordu.
Milyonlarca seyircinin izlediğini umursamadan parmağını ağzına sokup düşünürken ekranda görüntü kirliliğine sebep olan Sali, bu pozisyonda kem küm ederek karar vermeye çalışınca yarışmacı da gönderileceğini anlamış olacak ki ‘Yiğitlik bende kalsın’ havasında yaptı hamlesini…
İçeride kendisinden daha çok üzülecek yarışmacıların varlığına dikkat çekip gönderilme durumunda onlar kadar yıkılmayacağını söyleyerek duygularını açıklayan Taha, bu sözleriyle Armağan Çağlayan ve Emre Aydın’dan alkış alırken Ziynet Sali’nin hışmına uğradı.
Salondan da destek gören cesur tavrıyla bir anlamda mazeret üretmekte zorlanan Sali’ye yardımcı olan yarışmacıyı ‘Demek burada olmak senin için önemli değil. O halde haydı kış kış’ tarzında bir üslupla postalayan Sali, efendiliğinden bir şey kaybetmeden ve Kadir Doğulu’ya daha pişmesi gerektiğini söyleyerek sahneden ayrılan Taha’nın ardından başladı çekiştirmeye. Jüriye böyle dedikoduculuk yaraşır mı?
Taha’nın düşünce paylaşımını ‘ukalalık’ olarak değerlendiren Sali; baştan beri hissettiği rahatsızlığın bu olduğuna işaret edip böylelerinin bu tavırlarıyla hiçbir yere gelemeyeceklerini ima eden cümleleri, jüri olmanın bir ayrıcalık yaratmadığını hatırlatan Armağan’ın ve Emre’nin aksi yöndeki görüşlerine aldırmadan, yarışmacının yokluğunda sıralayıverdi.
***
Peki, bu durumda Sali’nin, ‘O zaten bundan başka türde bir şey de söyleyemez’ önyargısıyla desteklemeye çalıştığı, sırf kişilik değerlendirmesiyle el sallayarak yarışmacıyı yollama tavrını ‘jürinin hakkıdır’ mantığıyla kabullenebilir miyiz?
Kamp döneminde çalışacakları yarışmacıları, performanslarını bir yana bırakıp kişiliklerini göz önünde tutarak seçmek bir jüri üyesinin hakkı olabilir mi?
Kesinlikle olamaz, olmamalı!
Gel gör ki, izleyicilerden de ‘Sanırsın ses yarışması değil, kimin hikâyesi daha acıklı yarışması’ şeklinde eleştiri alan ve kimi yarışmacıları her ana ağlayabilirim modunda baygın bakışlarla izleyip, bu görüntüsüyle kameralar tarafından sık sık ekrana oturtulan Ziynet Sali’nin jüri sıfatıyla yer aldığı ‘X Factor Star Işığı’nda bu olgu fazlaca kendini hissettiriyor.
Demek ki, ‘X Factor Star Işığı’nda koltuğa oturup orada kalabilmek için sesi ve sahne performansını arka plana atıp jürinin suyuna gitmek, söz dinler uslu çocuk tavırlarıyla takılmak gerek. Hele ki birlikte çalışılan kamp döneminde! Aksi takdirde gıkını çıkarttın mı ‘ukala’ yakıştırmalı düşünce sansürünün kurbanı olmak, Beyoğlu’nda bunlardan çok var yorumlarıyla küçümsenmek işten bile değil.
Yarışmacının hiçbir kötü söylem içermeyen fikir beyanı özgürlüğüne karşı ‘ukala’ yorumunu getiren bu garip jüri tavrının izleyicisi olup da aksini düşünmek mümkün mü?
Yarışmacıların hayat hikâyelerindeki acıklı varyasyonlarla birbirlerine galibiyet sağlamalarını geçtim, katılımcıların kişilik ve uysallıkla değerlendirildiği bir yarışma mı bu, diye sorarak koyuyorum noktayı. Sansürcü mantık böyle bulaşıcı bir şey işte! Üst kurulda da çıkar ortaya, kendini üstün gören beyinlerde de…
Anibal GÜLEROĞLU