O Hayat Benim’in tartışmalı yüzü…
İyi ve kötü, doğru ve yanlış… Felsefenin, inancın ve ahlaki kuralların vazgeçilmez kavramları. Olumluluklar, olması gerekenler iyidir, doğrudur. Olumsuzluklar ve olmaması gerekenler de kötüdür, yanlıştır. Peki, ama kim neyin ne olduğunu yüzde yüz belirleyebilir ki? Yaşamda sürekli karşımıza çıkan bu kavramları birbirinden katı kuralcılıkla ayrıştırmak ne derece mümkündür? ‘İyilik aradın mı insanda, kötülük kalmaz’ demiş Mevlana… Yani kötü sanılanı değerlendirirken iyi düşüncelerle yaklaşınca, kötülüğün ortadan kalkacağını işaret etmekte.
Gerçekten de en kötü olaydan iyi bir yön çıkartabileceğimiz, doğruların yanlışa dönüştüğü bir dolu yaşanmışlıkla karşılaşmıyor muyuz? Nitekim son dönem dizilerimizde de karakterlerin artık tek yönlü olmaktan çıkıp iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı sorgulatan; kötülüğü görünmez kılan böylesi bir mantıkla ele alındığına rastlamaktayız. Mesela devam etmesi gerekirken final yapmak durumunda kalan ve izleyiciyi Aylin’le Yekta arasında ikiye bölen ‘Yeter’ dizisi… Aylin’in masum gibi durduğu yapımda Yekta, kötülüklerin mimarıymış gibi yorumlanmaya müsaitken aslında karısı yüzünden hayatı altüst olan biriydi. Neyse ki finalinde hak yerini buldu. Benzer tartışmacılık ve taraftarlık durumu bu sezon da rakiplerine meydan okuyarak ayakta kalmayı başaran ve bazen sergiledikleriyle düşündürücü hal alan ‘O Hayat Benim’ için de geçerli. Önceliği dizinin tartışmalı yüzüne vererek bu sezonki performansına bakalım.
‘O HAYAT BENİM’DE KİM İYİ, KİM KÖTÜ?
Çokça yazdığım dizilerden olmayı başaran ‘O Hayat Benim’in tartışmalı yüzü, Efsun ile Bahar karakterlerinde gösteriyor kendini. Özellikle bu sezon, küçük Nuran üstünden yol alan tartışmacılıkta çocuğun kimin hakkı olduğu sorusu düşüyor akıllara. ‘O Hayat Benim’de kim iyi, kim kötü? Efsun mu suçlu, yoksa Bahar mı? Bu soruların cevabı önemli… Zira yaşamın içinde karşılaştığımız farklı olaylara bakış açımızı şekillendirici özellikte. Bu nedenle sadece dizi deyip geçmemek, içerikte yaşananları doğru yorumlarla değerlendirmek lazım.
Doğruyu söylemek gerekirse baştan itibaren favorim, Efsun’du... Tabii Yeşim Ceren Bozoğlu’nun canlandırdığı Nuran karakteriyle birlikte. Dizinin sevilmesinde bu iki karakterin katkısı büyük. Başta biraz abartıya rastlasak da sonrasında Ceren Moray, Efsun’u o denli güzel canlandırmaya başladı ki sanki bu karakter onun için yaratılmış gibiydi. Kendine özgü konuşma biçimiyle ekrandaki yerini güçlendiren Efsun’a bazı zamanlarda aşırılıklarından ve yaygaracılığından dolayı kızsak bile harbi kişiliği onu, gözyaşını kendine silah yapan Bahar’a tercih etmemize sebep oldu. Esasen Efsun hatalı gibi görünse dahi baştan itibaren doğrudan suçlu değil. Yetişme biçimi başta olmak üzere paragöz annesinin kurbanı. Daha sonra da teyzesinin motivasyonları girdi hayatına. Pek çok yanlışı olduğu kesin ama hepsinin cezasını çektiğini de unutmamak gerek. Hapis yattı, böbreklerini kaybetti, ölümden döndü, itildi kakıldı, sürekli mücadele etmek zorunda kaldı. Bu süreçte Ezgi Asaroğlu’nun canlandırdığı Bahar ne yaptı peki? Pes dedirten saflığı yetmiyormuş gibi hep birilerini suçladı, ağladı, mızırdadı ve gereksiz saçmalıklarla ortalığı karıştırdı. Hatta Atahan olduğunu öğrendikten sonra bile gerçek ailesiyle yakınlaşmak yerine afra tafra yapıp çekti gitti. Yani şöyle adam akıllı bir gerçekçilikle ‘O Hayat Benim’ deme gayreti sergilemedi. Dahası, Efsun’un kendini düzeltmesine bile engel oldu. Mesela Efsun’un duygularını bile bile Ateş’le yakınlaştı; Efsun’un hayalindeki gelinlikten yaptırdı. Sonra Efsun, İsmail’i sevdi. Onunla mutlu ve dürüst bir hayat kurabilirdi. Gel gör ki masum-mağdur tavırlarla ortalıkta dolanıp aslında sinsiliğin en büyüğünü sergileyen Bahar, İsmail’in evine yerleşerek adamın aklını çeldi, kışkırttı ve Efsun’a cephe almasına sebep oldu. Ardından Arda ile evlenip hamile kalan Efsun’un bebeğini kaybetmesine yol açtı. Üstelik de bir daha asla çocuk sahibi olamayacak biçimde!
Şimdi bazıları Bahar’ı, çocuğu kaçırılmış anne mağduriyetiyle savunacaktır kuşkusuz. Lakin unutmamak gerek ki, Sultan’ı buna yönlendiren de, Efsun’un çocuğu sahiplenmesine yol açan da yine Bahar’ın kendisi oldu. Şayet karnındaki bebeği düşünseydi Ateş’in peşi sıra koşturmak yerine polisi arar, Kenan’ı vurup hapse girmezdi. Böylece Efsun’un bebeği de sağ kalırdı, kendi de yavrusunu büyütürdü. Bu da gösteriyor ki, Bahar gibiler anneliği hak eden, layıkıyla yürütebilecek tipler değil. Nasıl ki oğluna sahip çıkamayışı yetmiyormuş gibi Bahar’ın hamileliğini hiçe sayıp Kenan’dan intikam almaya soyunan; sonrasında Bahar’dan ayrılma triplerine giren; Kenan’ın masum yeğeninin başını yiyen Ateş de baba olmayı hak etmeyen bir başka ağlaklık, yetersizlik ve karaktersizlik örneği.
Kısacası; Analık, doğurmakla değil büyütmekle ve duyguyla olacak bir iş. Karnındayken bebeğini hiçe sayan Bahar’ın küçük Nuran’ı doğurmuş olması da onu anne yapmaya yetmiyor. Sultan bebeği çaldırıp Efsun’a vermemiş olsa bile Bahar o bebeği hapiste koruyup kollamayı beceremezdi. Hem çocuğun konaktan kaçmasını bile engelleyemediler daha. Kızı kaçan hangi ana-baba arama telaşıyla ortalığa dökülmek yerine üstüne bir şeyler giymeyi düşünür ki? Zaten dizinin mevcut halinde geldiği noktaya baktığımızda, hiç kimsenin masum ve temiz olmadığını haykıran Efsun’un kötülükle iyiliği buluşturan doğal insan formu karşısında, Bahar’ın ne denli sahte ve zorlama kaldığını görmemiz de mümkün. Arda çocuğu getirdiğinde hiçbir sevinç veya telaş belirtisi vermeyen ve karakterleri müsait olmadığından mutlulukları da imkânsız görünen Bahar ile Ateş’in bön bön bakmalarıysa, küçük Nuran’ın analık hakkının feryat figan yırtınan Efsun’a ait olduğunu söylememiz için yeter de artar bile. En doğrusu, Efsun’un bebeğinin ölümüne sebep olan Bahar ile Arda ‘Benim annem babam var’ diyen küçük Nuran’ın teyzoşu ve babydoll’ü olarak kalsınlar; kan parası misali ödeşmeye saysınlar. Nasılsa Bahar’ın çocuk yapma fonksiyonu yerinde olduğundan yenisini yapabilirler ama Efsun bu şansı kaybetti Bahar sayesinde!
‘O HAYAT BENİM’İN GİDİŞATI NASIL?
İyi olmaya çalıştıkça hayatın tekmesini yiyerek zorla kötülüğe itilen Efsun’un hakkını Efsun’a verdikten sonra Hamdi Alkan yönetmenliğinde başlayan ve dengeleri değiştiren yeni sezonun değerlendirmesini yapacak olursak… Bahar’ı ön plana çıkartmaya yönelen dördüncü sezonu da ayakta tutan Efsun ve şirinlik muskası gibi duran küçük Nuran. Öte yandan dizideki söylem dengesizliği de haklıyla haksızı birbirine karıştırıp tartışma yaratacak türden.
Şöyle ki; Ateş’in babasını öldüren, oğlunun ölümüne sebep olan, her türlü kötülüğün mimarı Kenan kalkmış Sultan’la Efsun’u ‘Yuh çocuk katilleri’ diyerek kınıyor. Dolaplar çeviren, oğlunun hayatını karartan ve kızının çıldırmasında baş faktör Hülya deseniz, yangıncılık da dâhil olmak üzere yaptığı kötülükleri unutup adalet melekliğine soyunmuş. ‘Çok kan akacak papatyam’ diyerek ortalıkta cirit atan Kenan ile Hülyabani, yaptıklarıyla bu sezon iyiden iyiye dizinin trajikomik yüzleri durumuna gelmiş haldeler. İnsan ikisini izlerken, bir yandan kötülüğü komediyle karşılıyor bir yandan da güçlü olanların ikiyüzlülük tablosunu özümsüyor.
Takıldığım noktalardan biri de yama gibi duran Seçil’in halleri… Babası yaşındaki adamı parası uğruna ayartıp yuva yıkan Seçil’in konuşma halleri, tipi neydi öyle? Türünü örneklemesi tamam ama her delikten çıkıp Efsun’a musallat olması, Efsun’la Sultan’ın konuşmasına şahit olup parayı çalması… Yani dizi buralarda dibe vurdu desek yeridir. Efsun’un para dolu çantayı gecenin karanlığında fırlatıp atmasını da hiç mantığımız almamıştı ya… Neyse.
Benzer mantıksızlıklardan biri de Zerrin Sümer’in canlandırdığı Ganimet’in evlilik olayında… Koskoca kadını maskara hale getirircesine düzenlenen kına gecesi ve giydirilen gelinlik… ‘O Hayat Benim’e renk katmak için desek, komedinin ötesinde olduğundan renklilikten bahsetmek imkânsız. Yaşını almışların da böylesi törenler gerçekleştirebileceğini vurgulamak desek, olayı bu denli bayağılaştırarak yapmak mı lazımdı? Aklı başında görünen Ganimet karakterine bu sahnelerin ve böylesine saflığın hiç yakışmadığının altını çizelim.
Sonuçta; Zenginlik ve arkadaşlık söz konusu olduğunda savcıların eve servis hizmet verdiğini düşündüren… Aile içi tacizden kaçarken Ateş’e yamanan sıfatı belli olmayan kız Reyhan ile yeni bir Bahar-Ateş kıskançlığına zemin hazırlayan… Mücella aşkıyla ortaya çıkan Salih’in hangi ara Sultan’a vurulduğunu sorgulatan… Mehmet Emir’i kukla durumuna düşüren ‘O Hayat Benim’in gidişatı yeni bir Efsun döneminin habercisi gibi! Bulduğu kıt kanaat para ile yoktan var edip Zeynep ile el ele vererek yeniden mücadeleye başlayacak. İyi de olacak. Bu meyanda savcının, Zuhal’in ‘Efsun da çocuk kaçırma işinin içinde’ demesi halinde Efsun’un suçunun sabitleneceği yönündeki sözlerinin saçmalığını da vurgulamak isterim. Yani ortada delil yokken bir kişinin sözüyle suçun sabitlendiği nerede görülmüş? Gerçi son zamanlarda bir sözle veya kuşkuyla hareket etme örneklerine rastlanıyor ama gerçek adalet sisteminin suçun ispatıyla çalıştığını unutmayalım. Kaldı ki, bebeğin çalınmasının tüm sorumluluğu Sultan’a ve bunu gerçekleştiren hastane personeline ait! Yani Efsun kaçırma suçuna dâhil edilmemeli.
Anlayacağınız gönüller güçlü ve mutlu bir Efsun görmekten yana… Çünkü hilebazlıklarına karşın türlü çile çeken Sultan ve Efsun hayatın ta kendisi. Bahar ile Ateş ise abartılı dramatik halleriyle bu hayatın karakterleri değiller. Yapmacıklar. Dolayısıyla kazanmak, tüm gücüyle mücadele eden, dobra Efsun’un hakkı! Umarım dizinin senaryosu da bu yönde gelişir.
Anibal GÜLEROĞLU