Oyalamalarla yol alma sürecinde pek çok hususta dibe vurulurken, kalitenin ne menem şey olduğu hususunda akıllar iyice karışıyor. Hep hassasiyet gösteriyoruz ya da dilimizden düşürmeyerek önemser gibi görünüyoruz ama özünü algılayıp kaliteyi yansıtmakta başarılı olamıyoruz. Yani kadir kıymet bilmeye, herkese hakkını vermeye dair ahkâm kesmekte üstümüze yok. Ancak iş pratiğe geldi mi, mangalda bırakılmayan küller ‘puf’ diye yok olup gidiyor boşlukta.
Niye? Çünkü bize kaliteyi sunacak kaliteli insanlara değer vermiyoruz öncelikle. Her sözünün altın değerinde olduğunu düşündüğüm Konfüçyüs, kaliteyi, insan bazında çok güzel açıklamış… ‘Kaliteli insan yukarı doğru, kalitesiz insan ise aşağı doğru gelişir’ diyerek! Yeri, zamanı olmayan genel geçer bir saptama. Tribünlere oynayan dizilerin sahaya sürdüğü oyuncu mantığıyla yarattıkları tablo tam da bu sözle örtüşmekte aslında…
OYUNCULUK KALİTESİ Mİ, GÖRÜNÜŞ MÜ ÖNEMLİ?
Yapımcıların, bir nevi ‘kadrolu senarist’ durumu yaratarak, dışarıdan senaryo almamaları konusundaki serzenişlere dayanarak işlediğim yazımda olduğu gibi oyunculuk konusundaki saptamalar da tepki çekecektir. Ancak ortada olan bir gerçeği ele almamak, kalitelerine rağmen göz ardı edilenlere haksızlık olurdu. Zaten moda dergilerinin sayfalarında poz veriyor gibi duruş sergilemenin havası dışında his uyandırmayan yakışıklı oyuncu tayfasına yönelik izleyici eleştirileri de ara ara gelip duruyordu. Fakat bir türlü değinmeye fırsat bulamamıştım.
En nihayetinde ‘Senaryoları, dizilerdeki mantık hatalarını eleştiriyorsunuz ama oyunculuk konusuna nedense pek dokunmuyorsunuz. Rol yapmayı beceremeyenleri yazmaktan mı çekiniyorsunuz? Yoksa siz de kaslı, dublaj sesli yakışıklıların rol yeteneğine ihtiyacı olmadığını mı düşünüyorsunuz’ diyerek bir bakıma beni de eleştiren Gürcan Bey’in mesajı epeyidir aklımda olan konuyu tetikledi.
Görünen aksaklıkları dile getirme açısından kimseden çekinmediğimizi belirterek başlayayım söze… Fabrikasyon imalata geçen dizilerdeki oyunculuk olayı, hem ilgi çekme hem de eleştiri yaratma bakımından önemli bir detay. Bunun için özen gösterilerek seçim yapılması lazım. Pek çok kez dolaylı biçimde de olsa değindiğim ama ayrıntısına inmediğim dizilerin oyuncu mantığındaki baş sorun, nitelik-nicelik dengesinde çıkıyor ortaya! Mesele şu ki; oyunculuk kalitesi mi, yoksa dış görünüş mü ön planda tutulmalı? Role göre mi oyuncu seçilmeli, yoksa akıldaki oyuncuya göre ısmarlama rol mü yaratılmalı?
Kuşkusuz, oyunculuk kalitesi ve role göre seçim öncelikli tercih olmalı! Amma velâkin özellikle romantik komedilerdeki erkek karakterler başta olmak üzere, çift yaratma hevesindeki diziler bu seçim kıstaslarının dışına sarkıyor gibi. Zira maşallah gülüşler, bakışlar, ışıl ışıl dişler, mutlak surette bolca sergilenen baklavalar yerli yerinde ama boydan postan yana sıkıntısı olmayan best modellerin canlandırdığı karakterler ‘Görüntü bize yeter, oyunculuğa yönelik beklenti yok’ havasında çıkartılıyor karşımıza. İnsanı ciddi anlamda aşktan ve romantizmden soğutan boş muhabbetler ve çocukların dahi yapmayacağı şapşikliklerle yüklü roller de, özenli oyunculuk gerektiren türden olmadığından peş peşe gelen bu tür yapımların vazgeçilmezine dönüşüyor, best modellerden klişe oyuncu türetmek.
Sonuçta; Oyunculuk uğruna yıllarını verenler atıl kapasite konumunda beklerken piyasaya oynayanlar atı alıp Üsküdar’ı geçiveriyor. Niteliğin, niceliğe yenik düştüğü oyunculuk tercihine çanak tutanlar sayesinde kalite, dış görünüşün ardında kalıyor… Çoğunluğu teşkil eden romantik komedilerdeki erkek karakterler de dibe vuruyor. En acı olanıysa, her biri kendince oyun üreten yetişkinler bir şekilde ‘oyuncu’ olgusunu aşağılarken, gençlik de bu rolsüz canlandırmaları gerçek ‘oyunculuk’ diye benimsiyor. Hayıflanacağımız ne çok şey var!
MUHAMMET UZUNER’İN OYUNCULUK ÖRNEKLİĞİ!
Yeteneğini, eğitimiyle birleştirip bu donanıma ruhunu katarak her türden karakteri layıkıyla canlandırabilen ve popüler olmayı başaran kaç erkek dizi oyuncusu var diye baktığımızda ne yazık ki çok isim gelmiyor aklıma. Rolün hakkını vererek popüler olmak kolay iş değil. Çünkü emeğin ve kalitenin takdiri, sürümden kazanma peşine düşen dizi sektörümüzün önceliği hiç değil. Hal böyle olunca oyunculuğun hakkını vermek de, maddi kıskaç altındaki tiyatrolar veya salon bulma sorunu yaşayan festival filmlerine düşüyor. Bu açıdan gerek tiyatro ve sinemada gerekse dizilerde muhtelif rollerle kendini ispatlayan, yönetmen özelliği de bulunan usta oyunuca Muhammet Uzuner güncel bir örnek!
En kestirmeden ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, ‘Koyu Kırmızı’ gibi dizilerini sayabileceğimiz Muhammet Uzuner, oyunculuğunu ekranda yeterince sergileyemeyen isimler kervanından… Tabii bu eksiklik onun ve gözden ırak kalan nicelerinin kusuru değil, oyunculuğu öteleyerek projeler üretme sürecine giren dizi sektörünün ayıbı… Ve dahi kaybı! Sinema cephesindeyse durum bambaşka… Hemen hemen hep aynı isimleri tercih eden dizicilere kıyasla, deneyimli ve kaliteli oyuncuların sinemada kendilerini gösterebilmeleri için daha fazla fırsat şansı var.
‘‘Bir Zamanlar Anadolu’da’’ filmindeki Doktor Cemal rolüyle dünya çapında kendini gösteren Muhammet Uzuner de bu yolda ilerlemekte. Venedik’ten ödülle dönen Küf’ün ardından bir kez daha Venedik Film Festivali’yle anılıyor. Hem de Esther May Campbell’in yönettiği LIGHT YEARS adlı İngiliz yapımıyla… Çağımızın problemlerine değinen filmde, Bee karakteriyle sorunlu ailenin babasını canlandıran Uzuner’in güncel festival filmlerindeki varlığı bununla da sınırlı kalmıyor. Hâlihazırda 21. Sarajevo Film Festivali’nin ana yarışma bölümünde, büyük ödül için yarışıp dünya prömiyerini de yapacak olan Tunç Davut imzalı ‘Dolanma’ filmi de var.
Batı Karadeniz’in bir köyünde yaşamlarını kaçak odun keserek, dış dünyadan yalıtılmış aile yadigârı bir evde, zorluklarla sürdüren iki erkek kardeş ve bir kadının hikâyesini anlatıp doğaya ve kendilerine yabancılaşan, ilişkileri birbirine dolanan bu üç kişinin umutsuzluklarını sorgulayan film, çizilen ve aşılan sınırları buluşturuyor.
Bu tabloya bakıp ‘İyi ki sinema var’ dememek imkânsız. Kaliteyi harcayan dizicilerin öğütücü sistemine inat, Muhammet Uzuner ve tüm kaliteli oyunculara rol savaşlarında başarılar.
BEST MODELLERİN ‘BEST QUALITY’YE ÜSTÜNLÜĞÜ
Nihayetinde lafımız, birilerinin desteğiyle ekrana sürülenlere değil kaliteyi hacamat eden sisteme! Sözün özü diyeceğim o ki; senaryoların kabulü kadar, oyunculukta başa güreşmeyi becermek de önemli kurgu âleminde. Talihin yüze gülmesi, canlandırma becerisi filan fasa fiso… Çünkü işin içinde tercih olayı girince birilerinin iki dudağı arasında kalıyor kalite. Öte yandan erkek karakterlerin lokomotif vazifesini üstlendiği dizi sektöründe Muhammet Uzuner gibi değerli oyuncuların performanslarına ihtiyaç olduğu da bir gerçek. Ancak ince hesaplar kalitenin önüne geçtiğinden ‘best quality’ olanların yerine, ‘best model’ derecelileri tercih ediliveriyor. Ondan sonra gelsin klişe konularla bütünleşen ‘dövmeli beden’ şovları.
Hoş, bunların performansında da ne derece başarılı olunduğu tartışmaya açık. Artık deneye yanıla tecrübe kazanma formülüyle el yordamı bir şeyler çıkar kafası revaçta. Elin adamları ‘Magic Mike XXL’ gibi filmlerde body show yapmanın hakkını oyunculuk yeteneğinin desteğiyle komple veriyorlarmış ne gam… Dizilerin oyunculuk mantığı ve canlandırma gücü bir yere kadar. O yer de malum… Havalı apolloların havuz kenarı, plaj ve banyolardaki duygudan yoksun ‘beden’ salınımlarına; hissiz yapay konuşmalarına fit olanların kazandırdığı bol reytingler! Oyunculuğun kalitesi sizlere ömür, yaşasın romantik komedici ‘best’ler.
Anibal GÜLEROĞLU