Poyraz Karayel nereye gidiyor?

Mezar başında feryat figan ağlansa da… Bana göre yüzümüze her daim gülümseme yaymayı beceren, kültür zengini ‘Poyraz Karayel’ ölmedi…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Poyraz Karayel’ nereye gidiyor?

Eleştiride duygulara yer olmamalı diye düşünmüşümdür her zaman. Dizilere veya filmlere de bu mantıkla yaklaşmışımdır. Ama ‘Poyraz Karayel’in sezon finali bana bu alışkanlığımı unutturuverdi. Mantığa uymayan yönlerini, hatalı gördüğüm gidişatları yazsam bile gerek sözünü esirgemeyen mesajcılığıyla, gerekse sıradanın ötesine taşan karakter yapısıyla hep severek izlediğim nadir işlerden biri olan dizi, sırf adı çok güzel diye Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmeyi vasiyet eden Poyraz ve gözü peklikte sınır tanımayan Semra sahneleriyle allak bullak etti beni. Çünkü Poyraz’ın duvarında da yazdığı gibi ‘Ne de olsa hepimiz insanız’! İnsan olduğumuz için de iki yeni dizinin başladığı gecede nefes kesici şiir gibi bir bölümle sezon arasına giden diziye bakıp ‘‘Poyraz’ım Karayel’im nasıl bir sezon finali yaşattın böyle’’ dememek mümkün mü? Başkalarını bilmem ama ben etkilendim doğrusu.

Hani bazı haller vardır… Hiç umulmayanı yaşatır da inanmak bir türlü mümkün olmaz. ‘Tanrım bu bir rüya olsun. Gördüğüm kâbustan uyanayım’ der insan. Albay Amca’nın, ‘Her ne kadar ölümü şaibeli de olsa’ virgülüyle, İsa’ya yazdırdığı ölümcül satırlarla ve kefen içindeki cansız yüzüyle 15 Haziran’da tüm Türkiye’yi yasa boğan… ‘Bizi bırakıp nereye gidiyorsun’ diye isyan ettiren ‘Poyraz Karayel’ de, sezon finaline girerken işte bu ruh halini yaşattı bana. Sahi, sezon boyunca çalkantılarla savrulmanın ardından nereye gidiyor olabilirdi ‘Poyraz Karayel’? Hiçliğe mi, yepyeni bir geleceğe mi?

POYRAZ’IN SEZON FİNALİ, TOKAT GİBİ

Bölümler boyu hem izleyip hem de Poyraz’ın kalitesine yakıştırmadığımız basitliklere kızıp tepki gösterdiğimiz… Yokluğuna alışamadığımız Sefer’in gidişini hiç kabullenemediğimiz… Sema ile Hakan’ın, Begüm ile Sadrettin’in yakınlaşmasını bir türlü hazmedemediğimiz ‘Poyraz Karayel’, sezon boyu durdu durdu 62. bölümüyle ara verirken tüm yakınmalarımızın cevabını en net ve acımasız biçimde tokat gibi çarptı suratımıza.

Sanki ardında bıraktığı sezon boyunca kendisine yöneltilen eleştirilere cevap vermek, suçlamalardan intikam almak istercesine yaratılan bu bölüm, bana göre son zamanların en ‘gaddar’ sezon finaliydi. Dönüşü olmayan gidişlerle doluydu ama öte yandan umutla umutsuzluğu da bir arada yaşatan türdendi. Dahası mantığa ters düşen, kendini sorgulatan sahneler de doluydu. ‘Poyraz Karayel’in içimizi acıtan gaddarlığına ve mantıksız anlarına, ‘‘Ben ölene kadar Sefer’i seveceğim’’ diyerek son bölümlerdeki Hakan yakınlaşmasının Bahri baba ve efradını kurtarma oyunu olduğuna inanmamızı isteyen Sema’dan başlarsak…

Onu intihara götüren neydi? Tabii ki Sefer’in cesedinin bulunuşu. İyi güzel de bu böyle mi verilmeliydi? ‘DNA testi yaptık, bulunan ceset kocanıza ait. Yaşadığını düşünmüyordunuz değil mi’ diyerek balıkçıların bulduğu yüzü tanınmayacak halde olan, parmak izi alınamayan cesedin Sefer’e ait olduğunu vurgulayan doktor bana hiç inandırıcı gelmedi mesela. Sema’nın hıçkırıklara boğulduğu sahnede hüzünlensem bile kafamda soru işaretleri döndü durdu… Doktor, Sema’ya nasıl ulaştı? DNA testi hangi veriyle karşılaştırıldı da cesedin Sefer’e ait olduğu anlaşıldı? Böyle bir araştırmanın ve açıklamanın polis tarafından yapılması gerekmez miydi? Balıkçılar cesedi bulunca polise haber vermemişler miydi de ortalıkta Sema’yla konuşacak bir emniyet görevlisi yoktu? Sorular öyle çoktu ki bu konuda, en doğrusu hepsini gidişine bırakıp ‘Bu dünya haksızlıklarla dolu’ diyen Sema’nın ne yapacağına yoğunlaşmaktı.

Nitekim her adımı planlanmış bir kurtarma operasyonu, veda ve intiharla yapacağını yaptı Sema. İhanet ederek ben öldürdüm seni’ itirafıyla günah çıkartan, Sefer’in öldüğünü göstermek için dirildiğini söyleyip beklentileri noktalayan… Sefer’in ölümüne kendisinden başka üzülen olmadığını hatırlatırcasına dokundurmasını yapan Sema, mezarın başında canına kıyarak büyük aşk nasıl olurmuş gösterdi kendisine eleştiride bulunan herkese. Çok şey yaşamanın ardından az biraz kafa dinlemek isteyen Sema, ‘Poyraz Karayel’de dönüşü olmayan yola gitmeli miydi? Kesinlikle evet. Çünkü Sefer’le aşkını yüceltmek adına bu gerekliydi. Hem zaten Alzheimer hastalığı teşhisi konduğu andan itibaren defterinin dürüldüğü belliydi. Dolayısıyla üzücü olsa bile büyük şok etkisi yaratmadı. Ayrılığını mesajla da duyuran Emin Çölgeçen’e bundan sonraki ekran yolculuğunda başarılar diliyoruz.

İkide birde Yunan adalarında keyif çatma söylemiyle olayı turizme bağlayan… Acıyı, ‘ceza’ gibi kullanıp arabesk takılarak ölümcül gidişlerin izleyicideki etkisini katmerleyen ‘Poyraz Karayel’in sezon finalinde bir başka giden, Neşet… Polisin elinden gayet dandik biçimde kaçıp Boris’le buluşan Neşet’in halleri de bir başkaydı doğrusu. Aptal insanlara bayılan Neşet’in astım krizi numarasını yiyecek Rus mafyası var mıydı bilemiyorum ama hepsi de su gibi Türkçe konuşan Rusların bu hallerini ve Sabri’nin evindeki onca korumayla polisleri tek başına sakat haliyle etkisiz kılmasını biz pek yemedik.

İlaveten ‘Bugün çok kanlı bir gün olacak Yuri’ diyen Boris ve adamlarının diplomatik destekli Rus mafyasının dandik yüzünü teşkil ettiği sezon finalinde Neşet’in ölümünün çok anlamsız ve kolay biçimde gerçekleştiğini de söyleyelim. Şahsen Tolga Güleç’in harika canlandırdığı Neşet’in tüm psikopatlıklarıyla önümüzdeki sezonda da varlık göstermesini ve daha görkemli bir sonla uğurlanmasını beklerdim. Yazık oldu.

Bir diğer giden Begüm… Kaşık sapıyla kapı açacak kadar her konuda usta olan Songül karşısında havlu atıp Sadrettin’den kopan… Sinan’ı babasına bırakıp yüzünü yeniletmek için yurt dışındaki evine uçan Begüm’ün ayrılık sahnesi de oldukça dokunaklıydı. Ama onunki açık kapı… Sinan dizide var olduğu sürece Begüm’ün geri dönebileceğini düşünüyorum.

Paris’ten daha güzel olduğu vurgulanıp övgüler dizilen Malatya-Pötürge’ye tayini çıkan Aslı’yı da yolcu eden dizide kim kaldı geriye? Elde tespih, çaldığı kırmızı minibüsle ‘Bir teselli ver’ havası basarak her acının tiryakisi olanların ruhuna seslenip, sevenlerine gayet hoş nostalji yaşatan Poyraz mı? Merhumun ince ruhunu rencide etmemek için bu güzide karaktere ayrı bir başlık açmak doğru olacak.

BİZE DANDİKLİĞİMİZİ HATIRLATACAK POYRAZ LAZIM

Hata yapmamak Allah’a mahsus, hatalarından ders çıkartmaksa kullarına. Ne yazık ki yanlışı, yanlışla düzeltmeye çalışan dik başlılık dolu ama yanlışları şok edici doğrularla telafi eden nadir bu dünyada. İşte ara ara eleştirdiğim ‘Poyraz Karayel’ de yanlışları doğrularla telafiye giden yolda yürüdü ve kendi doğrularını yaratarak şok etti bizi sonunda.

Ormanın sisli derinliğinde ölüme şiirsel bir yolculuk yaparken annelerin hep kadınlardan seçilmesini ilginç bulup annesini anlatan… Büyüdükçe insanlığın kan kaybettiğini görüp hayalleri küçülen… Her şeyin silinip yıkıldığı yerde ufuktan doğan Ayşegül’e tutunan… Yaşamanın ağır geldiği, hayatın sırtımıza kambur gibi bindiği yerdeyse, ‘Bana ne gerek var’ sorgusunu yapıp ‘Bırakın beni öleyim’ diyen Poyraz… Sen ne yaptın böyle? ‘Siz yine de beni unutmayın ben unutulacak adam mıyım’ ukalalığıyla selamını çakıp, gözlerini gökyüzüne dikerek ölümün hüznünü tattırdı bize.

‘Ülkemiz üç tarafı düşmanlarla çevrili içi mutluluk dolu bir kara parçasıdır’ diyerek ülkemizin güzelliğini vurgulayan, buna karşılık ‘Biz dandiğiz’ itirafında bulunarak dandiklikten öldüğümüz gerçeğini giderayak kafamıza çakan ‘Poyraz Karayel’in bu destansı ölümü gerçek miydi peki? Bu ülkede çok daha iyisini hak ettiğimizin altını çizip gençlerimize düzeni bozma mesajını yollayan Poyrazımız öldü mü, kaldı mı şimdi? İşte 62. bölümün şok finaliyle yaz boyu akıllara takılı kalan soru bu olacak.

Poyraz’ın ‘Ölüyorum Tanrım bu da oldu işte’ diyerek yaptığı dokunaklı konuşmayı, Ayşegül’ün açtırdığı kefeninin altından Poyraz’ın çıktığını düşünürsek… Sinan’ın yürek paralayan ağıtlarındaki hüzne kapılıp gidersek… Poyraz’ın öldüğü sonucuna varmamız mümkün. Öte yandan ‘Keşke az sonra ölmeyecek olsaydım ya’ sözleriyle bu sahnelerin düzmece olabileceği sinyalini veren Poyraz’ın, vurulma sahnesindeki garipliği de göz ardı etmemek lazım.

Sanki başka vakit torbaya girmişçesine düğüne gelip ısrarcı telefon arayışıyla kurbanını çağıran Rus mafyasının bu kadar acemice bir ölüm gerçekleştirebileceğine inanmak olası mı? Adam, dürbünlü tüfekle nişan almış… O anda vurmak varken niye yanına çağırıyorsun değil mi? Ayrıca telefon açarken Boris ve adamları demir parmaklıkların yanında. Sonra bir bakıyoruz Poyraz çıkıyor o kapıdan ve dalıyor ormana, başlıyor yürümeye. Adamlara ne oldu? Niye daldılar ormana? Meçhul. Hem koca orman, kimin nerede olduğu belli mi? Gecenin karanlığında nasıl gerçekleşiyor bu karşılaşma? Vurulma işi deseniz ayrı bir muamma… Başı yerine niye göğsü hedefleniyor? Hadi namluya öyle denk geldi… Peki, kurşun iktisadı mı yapıyorlardı da Boris tek kurşunla yetindi, birkaç mermi daha sıkmadı yerde yatan Poyraz’a? Düğündekilerin ağaçlık alanda Poyraz’ı hemen bulmaları da başka gariplikti ya... Geçtik.

Velhasıl Ahmet Poyraz Karayel’in ölüm olayında baştan sona bir dandiklik var. Lakin yönetmen Çağrı Vila Lostuvala’ya da sezon finaliyle birlikte yol ayrımı yaşatan, vedalarıyla kaynar kazana dönen ‘Poyraz Karayel’de İlker Kaleli cephesinden de ayrılık haberi gelme ihtimalini yabana atmamak lazım. Bununla birlikte gerçek şu ki, her haliyle kendini sevdirmeyi başaran ‘Poyraz Karayel’in bize dandikliğimizi hatırlatacak ödev söylevlerine de bu ekranlarda büyük ihtiyaç var! O nedenle buradaki başkarakteri, başka işlerle karıştırmadan değerlendirmeyi bilmeli ve yeni sezona yepyeni umutlarla girmeliyiz.

‘POYRAZ KARAYEL’ KÜLLERİNDEN DİRİLECEK!

Sezon finallerinin farklı bir gidişat sinyali vererek yapılmasını severim. Hoş zaten diziler de genelde patlamalar, çatlamalar veya vurulmalarla girerler tatile. Burada önemli olan hiç beklenmeyen bir çarpıcılık ve kırılma noktası yaratabilmek! Nasıl ki geçen yılın en şok sezon finali de Kanal D’den gelmişti. ‘Güllerin Savaşı’ da umulmadık bir ölümcül sahneyle Cihan’ın intiharını yaşatıp, koymuştu dönem noktasını. Üstelik orada Lars Von Trier müziği eşliğinde yaratılan şokta kurşun doğrudan başa sıkılmıştı. Buna rağmen Cihan’ın ölmemiş olacağını yazmıştım. Öyle de oldu. Sonrasında Cihan, aynen dediğim biçimde sağ salim çıkageldi.

Yani ‘Poyraz Karayel’ için de umudumu diri tutuyorum. dizilerde kapalı kapılar ardında anlaşma sağlandığı müddetçe senaryoların ölü sanılanları, hatta kafasından kurşunlananları, mezara konanları bile diriltme gücü mevcut! Bu nedenle sahnelerin duygusal motivasyonuna kapılmanın ötesinde bakmak lazım olaya… Görünen gerçek ise; ‘Biz ne izledik böyle? Gidenin geri gelmeyeceğini mi, yoksa kalanın da gözünü kırpmadan gidebileceğini mi’ dedirten, rüya gibi sezon finalinin akıllarda soru işareti bırakmasıyla yaratılan merak duygusunun kaynağındaki ölümün yeni sezon için akıllıca bir yatırım olduğu! ‘Arka Sokaklar’ Hüsnü ile bunu yapamadı ama ‘Poyraz Karayel’ başardı. Tebrikler.

Anlayacağınız her ne kadar tonton Albay’ımız Poyraz’ın dramatik ölüm ilanını yazdırsa da… Yağmur çamur bahanesiyle cenazelere gitmeyenlere, gittikleri cenazede mevtanın anısından başka her şeyle ilgilenenlere taşlarını atsa da… Mezar başında feryat figan ağlansa da… Bana göre yüzümüze her daim gülümseme yaymayı beceren, kültür zengini ‘Poyraz Karayel’ ölmedi… Üçüncü dönem için kendini düşmanlarından gizledi. Nabız yoklamaya çekildi. Öyle ya, polis Poyraz devriyle başlayan öykü, biten sezonda polislikten mafyalığa geçiş yaratıp yeni Poyraz dönemini dizayn etmişti. İşte şimdi de üçüncü evre var önümüzde. ‘Poyraz Karayel’ Anka kuşu misali küllerinden dirilecek. Bizi yeniden kendi âlemine sürükleyecek. Dahası ‘Poyraz Karayel’ler ölmemeli, onların devri kapanmamalı ki ekrandaki bunca dandikliğin arasında hepten fikri karanlığa düşülmesin… Beyinler, bir nebze aydınlanarak gelişsin!

Sonuçta: Ayrılık ölümden beter. Sıpa gözün de dediği gibi… Hep gidiyorlar sonra hiç geri dönmüyorlar. Ama bu söze bakıp enseyi karartmayalım hemen. Şayet talihte varsa geri dönüşler, eğer isterse talihi yazan kalemler bir ihtimal… Talih kuşu şaşırıp bir gün de ‘Poyraz Karayel’in başına konar. Eleştirsek bile bil ki seni seviyoruz ‘Poyraz Karayel’… Onun için ayağı yere basan bir dönüşle geri gel. Bekliyor olacağız.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal