Rüyalar ve gerçekler… Olması istenenle, olanların çelişkili halini ifade etmenin en kestirme şekli. İnsanlar rüyalarında gerçekte olamayacak güzellikler âlemine dalarlar çoğu zaman ya…
Victor Hugo tarafından ‘gecenin akvaryumu’ olarak tanımlanan şekliyle kabul edersek ‘Rüya’yı, bu güzelim akvaryumu talan eden köpekbalığı da ‘kâbus’ oluyor bu durumda. Gündelik yaşamdaki kaygıların, streslerin bilinçaltından dışavurumu olan kâbuslar, rüyaları altüst ediyor. Yani kendini garantiye alıp tasasız yaşanmadığı sürece, iyi başlayan rüyaların dahi kâbusa dönüşme tehdidi mevcut.
Nitekim ‘Herkesin güzel rüyalar görmeye hakkı vardır’ sloganıyla yola çıkan ve sekizinci bölümünde gün değişimiyle Pazar’a alınan Show TV dizisi ‘Rüya’ da, kendini garantiye alanların tasasızlığına sahip olmadığından, kâbusu yaşama riskiyle karşı karşıya geldi. Yeni gününde Total’de ‘Savaşçı’nın ve ‘Çocuklar Duymasın’ın gerisinde dördüncülük sırasını korumasına karşın reytingini yükseltemeyen… Dahası kan kaybı yaşadığı AB’de toparlanamayan dizide yeni sezonun kıpırtılarıyla birlikte gelişen tablo böyle iken ‘‘Rüya’nın final kâbusu’’ gündeme düşüverdi. Gün değişimine rağmen düşük gelen sonuçlarına bakıp ‘erken final’ söylentisi ortalığa saçıldığına göre dizinin tadını kaçıranlar nelermiş görelim…
‘RÜYA’NIN TADINI KAÇIRANLAR…
Dizinin ilk bölümünün ardından türlü yorumlar getirilirken ‘‘Bu ‘Rüya’yı nasıl yorumlayalım’’ başlıklı yazımda artısıyla eksisiyle ele alıp değerlendirdiğim yapım için ‘Acımasızca eleştirilmeyi hak eden bir iş olmadığı’ saptamasıyla girmiştim söze. Gerçekten de ‘Rüya’ acımasızca eleştirilip külliyen kötülenmeyi hak etmeyen bir yapımdı. Bugün de bu sözümün arkasındayım. Ancak yeni sezonun zorlu sürecinde dizilerin harcanması çok daha kolay olmakta… ‘Rüya’ da bu potada yer aldı hep. Çünkü ilk yazımda işaret ettiğim ayrıntılardan bazılarında iyileştirmeye gidilse bile geri kalan olumsuzluklar aynen devam etti. Gelinen nokta, ‘erken final kâbusu’! Peki, neydi ‘Rüya’nın düzelmeyen problemleri?
1-‘Rüya’nın en önemli sorunu, bazı karakterlerin özünden uzaklaştırılıp ‘misafir’ konumuna getirilmesi! Yani o denli eğreti bir yola sokuldu ki güzelim karakterler, sanırsınız yollarını şaşırmışlar da düşmüşler bu öykünün içine gibi bir izlenim yaratır oldular. Bu durumda da varlıklarının öyküye katkısı yeterince hissedilemez oldu haliyle. Mesela, Bulut’a baktığımızda baştaki enerjiyi yakalayamıyoruz. Karakter sanki sindirildi, aptallaştırıldı. Kardeşi, baby’si İpek de kapasitesi olduğu halde onun da olayı, eğlence mekânındaki ‘üstü çizilme’ durumundan ibaret bırakıldı. Keza Faysal da saksı gibi köşesinde oturmaktan ve arada cart curt etmekten başka işe yaramaz oldu. Özetle, karakterlere layık oldukları misyon yüklenemedi.
2-Dizideki ‘kısasa kısas’ durumunun yanlış yoldan yürütülmeye başlanması da yapımın tadını kaçıran önemli bir unsurdu. Şöyle ki; başta gayet etkili bir karakter durumunda olup ‘Nasıl intikam alacak’ diye meraklandıran Alaz’ın, kendisinden çalınan hayatın öcünü almak için Elif’le zoraki ilişkiyi seçmesi çekicilikten ziyade iticilik yarattı. Hiç kuşkusuz gerçek hayatta kardeş karısına göz koymaktan tutun da öz yeğeniyle kırıştırmaya… Tecavüzünden, ensest ilişkiye pek çok çarpıklık mevcuttu. Lakin iş, televizyon âlemine gelince, gerçek hayatın rezilliğini düzeltmeye gücü yetemeyenlerin ahlak bekçisi kesildikleri de aşikârdı. Dolayısıyla Bulut’a ve ailesine, en güvendiğinin ihanet acısını yaşatmak mantığıyla hareket eden Alaz’ın Elif’i tehditle yatağa sokması, Elif’in de kocasını kurtarmak için bunu kabullenmesi izleyiciyi olumsuz etkileyen gelişimler oldu. Keşke Alaz’ın intikamı için ‘Benim çocuğumu taşıyacaksın’ kafasıyla başlattığı cinsel yakınlaşma yerine başka bir formül düşünülseymiş diyorum. Kaldı ki, bu intikamcılığın da altı pek dolu olamadı. Çünkü her cinsellikten çocuk olacak diye bir garanti bulunmamakta. Nasıl ki, senaryo da tek atışta hamilelik klişesini de Elif’in hamile çıkmamasıyla yıktı zaten. Hoş kim bilir erken final durumu olmasa hamile bile çıkartılabilirdi!
3-‘Rüya’daki bir başka iticilik, yıllarca Bulut’un hayalini kuran Şahika’nın Cihan’ın etrafında dolanmasıydı. Şahika’nın diğer dizilerdeki reddedilmiş âşık klişelerine uydurulmaması iyi olmuş derken, karşımıza çıkartılan tablo ‘Oğlunu alamadıysam babasını kafeslerim’ kafası oldu. Yani Şahika’nın babası yaşında bir adama yanaşmasındaki çirkinliği ‘Yaşamda dolu örneği var’ gerekçesiyle bir yana bıraksak dahi, sevdiğini söylediği gencin babasına kanca takmakla sevgi olayının içine etmiş olmuyor muydu? Gerçi Cihan, böyle bir niyet taşımadığını açıkça dillendirdi ve Şahika da amacının sadece kafasına göre yaşamak olduğunu söylemişti ama kadının gizli hedefi meydandaydı! Bu gidişat da kadınları aşağılamaktan ve diziyi iticileştirmekten başka bir şeye yaramıyordu sonuçta.
4-Senaryonun denklemi baştan iyi kurulmuş olsa dahi, psikopatlığın göstergesi olarak yaratılan Alaz’ın gücünün, Elif odaklı tehditkâr intikamcılıkla kısırdöngüye sokulması da negatif etki yaratan bir unsur olarak yansıdı. Zira bu mantık, hem karakteri baltaladı, hem de önü açık ve çok yönlü gelişime müsait diziyi sıkıcı hale getirmeye başladı. Ulaş Tuna Astepe, karakterin hakkını fazlasıyla veriyor ve dizi bir bakıma onun performansıyla ayakta duruyordu fakat… Şirkette çalışmaktan başka her şeyi yapan Alaz’ın herkesin hamlesini tahmin etmesi ve oradan oraya koşturup tüm olaylara yetişmesi, merak duygusunun gücünü yitirmesinin önünü açtı doğrusu. Öyle ya, nasılsa Alaz hep tedbirini alır, hiç paçayı kaptırmazdı. Anlayacağınız dizinin can damarı olan Alaz’a gereğinden fazla abartılarla yüklenip onu kâbusa çevirmek, ‘Rüya’da ters tepen faktörlerden… Karakter dengesi açısından önemli bir ders!
5-Ne kadar hayra yorumlamak istesek de kâbuslaşma yoluna girmekten kurtulamayan ‘Rüya’nın tadını kaçıranlar tablosunda, duyguların havada kalması da yabana atılmayacak bir etkendi… Bulut ile Elif arasındaki aşkın layıkıyla hissedilememesi bu noktada öne çıkanlardan. Diğer dizilerdeki gibi aşk olayının abartılmaması güzeldi fakat aşkla yapılmış bir evliliğin ruhunu hissetmek de isterdi izleyici. Oysa burada ikilinin duruşlarında hep bir donukluk vardı. Bir görüşte âşık olup hemen evliliğe soyunarak rüyacılıkta rekor kıran Bulut ile Elif’in iletişimi o denli soğuktu ki, ‘Kabul edersen et, etmezsen kendin bilirsin’ havasında ilerler hale geldi.
‘RÜYA’ İÇİN HENÜZ ÇOK GEÇ DEĞİL!
Show’un ‘Rüya’sı için gerçek şu ki, dizi ilk bölümden itibaren ikilem yaratan bir iş oldu. Erken finali gündeme getiren süreç de bu minvalde. Gülendam ve Ruhşan karakterleriyle, klişe kötü kadın tablosunu aşıp kendine özgü tipler yaratması… Birbirlerine çok güzel denk düşen Sırrı-Cemre cephesindeki ‘mafyatik aşk’ atraksiyonu… Mahalle kahvelerine ‘satranç’ kültürünü yerleştirme mesajcılığı güzel detaylar olsa bile… Gözleriyle konuşan ve aileleri-dostlukları çomaklama psikopatlığını, İnan-İsa çatışmacılığı yaratarak geliştiren Alaz’ın gücünü pekiştirmek adına Bulut’u gereğinden fazla saflaştırıp her yemi yutar hale getirmesi, onu karizmatik ve cevval âşık halinden alıp Alaz’ın parmağında oynattığı kuklaya dönüştürmesi ‘Rüya’nın kâbuslaşmasına kapıyı araladı.
Dolayısıyla DNA testlerinde hile yapmanın çocuk oyuncağı olduğu diziler kervanına katılan ‘Rüya’, güzelliğe yelken açmışken çöküşe geçerek final kâbusunun ince çizgisinde yol alma pozisyonunu göz göre göre kendi yarattı!
SONUÇTA; Yeni sezonun kıyımcılığına kurban olma yolundaki ‘Rüya’nın harcanması çok anlamsız geliyor bana. ‘Rüya’nın erken final kararını ‘erken alınmış bir karar’ olarak gördüğümü de söylemek isterim. Çünkü dizinin tadını kaçıran olguları bertaraf etme potansiyeli mevcut… Ki, bunun için çok geç kalınmış sayılmaz. Henüz yeni sezonun ağırlığı tam hissedilmiş değil. Dahası Show TV’nin dizi mevcudunda kolayca harcanabilecek fazlalık da bulunmuyor. Hele kanalın şu an için portföyünde, adı ‘Çukur’a dönüştürülen Aras Bulut İynemli’nin dizisinden ve ilk tanıtımı yayınlanan ‘Klavye Delikanlıları’ndan başka dişe dokunur iş görünmediğini de hesaba katarsak… Gönlüm, ‘Rüya’nın kâbustan yırtma ihtimalinde yana.
Umarım ‘Rüya’cılar tez zamanda toparlanıp şok erken final haberini bertaraf ederler… En azından sezonun ortasına dek ayakta kalıp adam gibi bir finalle giderler. Son örneğini ‘Deli Gönül’le yaşadığımız üzere, izleyiciyi-emeği hiçe sayan apar topar-dandik bitişlerden fazlasıyla bıktık zira.
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal