Ekranın akıl tutulması örnekleri…
‘Akıllı insan aklını kullanır, daha akıllı insan başkalarının da aklını kullanır’ demiş Bernard Shaw. Günümüzde bu sözü, bilgiden yararlanma manasının ötesine taşıyıp, başkalarının aklı üstünden kendilerine yol çizme haline dönüştürenler aldı başını gidiyor. O kadar ki, onların bu alışkanlığı yüzünden gerçekle-düzmece, doğruyla-yanlış birbirine giriyor. Kafalar karışıyor, akıl tutulması yaşar hale geliyoruz. Sosyal medyanın sunduğu fırsatçılık ortamının da, akıl kullanarak akıl tutulması yaratmak modasına katkısı büyük tabii.
Bir bakıyoruz ‘Ayy… Vur bana’ gibisinden saçmalıklarla ortalığa dökülenler, sanatçı-oyuncu-programcı niyetine topluma yedirilip insanların garipliklere-dedikoduya ilgi tutkusundan faydalanma akılcılığına gidilmekte… Bir bakıyoruz yolunda giden işler ani kararlarla uçurumun kenarına itilmekte. Hele ekranda yaratılan büyük(!) tartışma ortamlarıyla medyanın ilgi göreni olmayı başaran ‘Evlilik-Yarışma-Magazin Programları’… Sahteliğin, pervasızlığın ve aymazlığın dibine vurma hallerinin yükselen değer olduğunun ispatına dönüşmenin ötesinde, tam anlamıyla başkalarının aklını kendi çıkarına kullanma akılcılığıyla beslenmekte!
Hal böyleyken, aklı başında sanat icra edenlerin bu bozuk düzende adı anılmazken… Günümüz toplumuna dayatılan böylesi oyunbazlıklarla veya değer verilen şeyler, günü gününü tutmayanların fevri kararlarıyla, oradan oraya savrulup giderken… Aklımız tutulmasın da ne olsun peki? Alın size ekranda akıl tutulması yaşatan iki örnek…
‘RÜZGÂRIN KALBİ’ PİSİPİSİNE HARCANDI
FOX TV’nin yeni sezon atağının öncülerinden olan ‘Rüzgârın Kalbi’, gerek kadrosu gerekse bıktırmayan içeriğiyle, başlangıcından itibaren kendini sevdirmeyi başarmış işlerdendi. Benzeri diziler gibi şamatacılık sergilemeyip ruh yormayan temposuyla, yeni sezonda boy ölçüşebilecek güçteydi. Nitekim ‘O Ses Türkiye’, ‘Kertenkele’, ‘Tatlı İntikam’, ‘İlişki Durumu Evli’ gibi yapımların yer aldığı Cumartesi rekabetinde öyle ciddi bir sarsıntı da yaşamadı. Beş bölüm boyu birinciliğini koruyan yapım, altıncı bölümünde ikinciliğe, ardından dördüncülüğe gerilese bile bu kaybı ‘şansını yitirme’ şeklinde değerlendirmek haksızlık olurdu.
Sonra bir baktık evdeki hesap yine çarşıda bozulmuş. Seyircinin Cumartesi yayınına alıştığı ‘Rüzgârın Kalbi’nde gün değişimine gidilmiş. Hem de öyle böyle değil, doğrudan ateşe atılmış… Pisipisine harcanmak üzere, ‘Hayat Sevince Güzel’in dayanamayıp terk-i ekran ettiği Pazartesi gecesine sürülmüş! Bu transfer akılcılığı hangi aklın ürünü bilemem. Ama güzelim dizi, transferinin daha ilk gününde 23’üncü oluverdi. Yazık değil mi?
Şimdi ‘Rüzgârın Kalbi’ olayına bakıyorum da… Böyle bir değişim sonucu fena halde çuvallanılacağını görmek zor değilken, günün rekabet kıskacı ayan beyan ortadayken, bunu yapmanın ancak üç gerekçesi olabilir diye düşünüyorum. Ya ‘Rüzgârın Kalbi’nin gücüne çok güvenilmiş ve Pazartesi gecesinde FOX’a avantaj sağlayacağı düşünülmüştür... Ki, onca bölüm birinci olmayı başaran ‘Kırgın Çiçekler’ bile ‘İçerde’ karşısında gerileyip düşüşe geçmişken… ‘Paramparça’ parçalanmaya yüz tutmuşken… Ve ‘Babam ve Ailesi’ yukarı tırmanma savaşı verirken… Bu hengâmenin arasına ‘Rüzgârın Kalbi’ni sokma aklının, süper bir akıl tutulması olduğu kesin. Yanı sıra bir başka ‘kalp’li FOX dizisi olan ‘Kalbimdeki Deniz’ ilk etaptan riske atılmak istenmediğinden ‘Rüzgârın Kalbi’ yeni gelene yer açmak için kaydırılmış olabilir… Ki, bu da eskinin başarısına haksızlık olmuyor mu? Ya da ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’ ve ‘Şevkat Yerimdar’ dizilerini ekrana çıkartmaya hazırlanırken bunca masraf arasında ‘Rüzgârın Kalbi’nin getirisini az bulan kanal, yapımın biletini kesmeye niyetlenmiş ve idamdan önce hücresi değiştirilen mahkûmlar misali yapılan ‘gün değişimi’ ritüelini uygulamıştır. Yani A olmazsa B, o da olmazsa C planı gibi… Seç, beğen al.
Neticede; Anlaşma yapılan bölümler bitene dek ekranda tutulması düşünülen ve bir nevi kalıcılık testine tabi tutulan ‘Rüzgârın Kalbi’ gözden çıkartıldığı için akıllara durgunluk veren gün değişimi o veya bu sebeple gerçekleşti. Kendini bekleyen acı sondan kurtulmaya gücü yeter mi bilemem ama Burak Serdar Şanal’ın performansıyla uğraşıp Deniz Baysal’ın yanına yakıştırmayanların, kafayı diziye takanların başarılı bir işin daha göz göre göre sabote edilmesinden memnun olacağına eminim. Pisipisine harcama merakı işte!
‘KÜRK MANTOLU MADONNA’ SKANDALIYLA AÇIĞA ÇIKANLAR…
Geyik yapmayı çok severiz, malum… Gaz verip gaz almakta da bir hayli ustayızdır. Dahası, gündem değiştirmek ve abuk sabuk suniliklerle toplumun dikkatini farklı konulara çekme oyununa gelmekte de kimse elimize su dökemez. Ekran aracılığıyla desteklenerek dozu iyiden iyiye kaçan saçma sapan magazinsel haberler-yorumlar bu oyunculuk için birebirdir. Çünkü bu tür programcılıkta amaç belli… Birilerini yüceltmek veya kendilerini popüler hale getirmek! Hal böyleyken bunlarla ilgili yapılacak her yorum, onların amacına hizmetten öteye anlam ifade etmez. Bundan dolayı, mümkün mertebe değinmemeye çalışırım böylesi işlere.
Ancak bazen milyonları yanlış yönlendirecek öyle şovlarla karşılaşıyoruz ki, değinmeden geçemiyoruz. Filme uyarlanması gündeme gelen ve Beren Saat isminden dolayı ekranda yer bulabilmeyi başaran ünlü yazar Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sıyla ilgili sergilenenler mesela... Bu skandal yorumculuk, tam da ‘başkalarının aklını kullanma’ akılcılığıyla ilgili ve akıl tutulmasına uğramamak için açığa çıkarttıklarını fark etmek önemli.
Ben de, bu skandal gaf komedisinden iki akılcılığa ulaştım. ‘Kürk Mantolu Madonna’ skandalıyla açığa çıkan ilk detay, ‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma’nın ekranlarımızdaki programlarda ne denli yaygınlaştığı ve prim yaptığı gerçeği!
Sosyal medyanın bolca diline doladığı, habercilerin değindiği, İrfan Değirmenci’nin ‘Günaydın’ derken izleyicisine parça parça okuduğu ‘Kürk Mantolu Madonna’ gafını bilmeyen yok gibi... Yine de kısaca özetlersek; TV 8’de ‘Aramızda Kalmasın’ın magazin mantığıyla, birileri veya bir şeyler hakkında fikir beyan edenler, bu kez Beren Saat’in oynama ihtimali olan filmle ilgili konuşmayı tercih etmişler. Gel gör ki, burada ahkâm kesmekte olanların Sabahattin Ali’nin ünlü eseri hakkındaki bilgileri ‘Madonna’ noktasında akıl tutulması yaratacak türden.
Gafın fitili, ‘Funda okudu galiba kitabı. Nasıl bir kitap, biraz anlatır mısın’ sözleriyle ateşleniyor. ‘Ben okudum kitabı’ diyerek iddialı bir giriş yapıp devamını, ‘Çok önemli bir kadın vardı ya… O da Madonna’yla ilgili bir kitap yazmıştı’ diyerek getirip sonrasında büyük büyük el hareketleri ve yuvarlak cümlelerle kitap içeriğinin neye dair olduğunu geçiştiren Funda Özkalyoncuoğlu, ‘‘Kitaplar filme uyarlanınca ben sevmiyorum o işi. Çünkü galiba aynısı olmuyor. Dünyada da örnekleri böyle. O zaman zorlamanın ne anlamı var diye hep düşünürüm. Ama Ece Yörenç’in kalemini de önemserim. Kadın biliyorsunuz neleri yazdı’’ diyerek geniş yelpazeden havasını basıyor. Yetmiyor… Müthiş yorumunu, ‘‘Madonna’nın hayatı da enteresan olabilir bizim için. Aşkları, ilişkileri filan’’ gafıyla tamamlıyor. O esnada kulağına fısıldanan bilgiyle durumu fark eden Jess Molho kitabın 1943’te yazıldığını belirtiyor.
Peki, gaf skandalı burada noktalanıyor mu? Ne gezer. Hani değerli sunucudan bir geri adım geleceği yerde, her konuda yorum yapmakla mükellef hanımefendiler gaflarının üstüne üstüne gidiyorlar. Kitabı okuduğunu beyan eden ‘1943 yılında mı’ diye hayrete düşerken, diğeri ‘‘Aaa… Madonna var mıydı ki o tarihte’ diyerek bilgisizlik çıtasını tepeye zıplatıyor. Molho, yine araya girip ‘Bu bizim bildiğimiz Amerikalı Madonna değil. Öyle bir şey yok’ diyor. Ama skandalın, Primadonna’ya(Operada başrol oynayan demektir) bağlandığı yerde işin devamı iyice vahimleşiyor. Gafını gafla perçinlemekte kararlı olan Funda Hanım kem küm edip üste çıkma triplerine girip ‘Uyarlanması Madonna üstünden olacak diye düşünüyorum’ bilgiçliğini geliştiriyor. Ardından da ‘Kitabı okudum ama öyle anlatabileceğim, çok altını çizebileceğim yok…’ şeklinde sözü geveleyip arkadaşının kitabın içeriğine değinme ısrarını geçiştirerek, filmin nasıl bir şey olabileceğini gözünde canlandırmadığından dem vuruyor.
Şimdi Sabahattin Ali’nin çok önemli bir yazar oluşunu büyüterek dillendiren değerli sunucunun tabiriyle bu skandal programcılığa yorum getirirsek… ‘Olmuyor. Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmuyor. O zaman zorlamanın ne anlamı var’ dememiz kaçınılmaz.
‘Kürk Mantolu Madonna’ skandalıyla açığa çıkan diğer ayrıntıya gelince… Ay Yapım imzasıyla beyazperdeye taşınacak olan filmin gündemde dikkat çekmesi için bilinçli olarak sansasyon yaratma ihtimali! Malum, Beren Saat ismiyle yola çıkan ‘Muhteşem Yüzyıl Kösem’ buna rağmen pek rağbet görmemişti. Aynı duruma düşmemek için beyazperdeye çıkmadan önce filmin içeriğinin insanlarda merak uyandırması şart. Bu da reklam ilginçliğine bağlı neticede. Hani demişler ya, ‘Reklamın iyisi kötüsü olmaz’ diye. İşte o hesap!
Sonuçta; ‘Kürk Mantolu Madonna’nın filmde başarılı olabilmesi için reklamdan ziyade Raif Efendi’nin Madonna’sı olan Maria Puder’in ruh halinin hak ettiği biçimde canlandırılması gereğinin altını çizelim ve ‘Aramızda Kalmasın’da yaşananların, program yapmanın basite indirgenişinin ve izleyiciye saygı duyarsızlığının ne ilk ne de son örneği olduğunu belirtelim. İlle de Amerikalı Madonna’dan filme pay çıkartma heveslilerine de, şarkıcı Madonna’nın biyografisi olan ‘Madonna: Blond Ambition’ isimli kitabı önerelim.
Ayrıca skandal gafı, ‘Küçük bir yanlış anlaşılmadan ibaret’ sayıp kitabı, 40 yıl önce okuduğunu ve hatırlayamadığını belirtmenin mazeret olamayacağını da söylemeden edemeyeceğim. Katıldığı programda kendisine yönelik eleştirileri eleştiren Funda Özkalyoncuoğlu ‘‘Bu benim bilmediğim olsun. Vay arkadaş ya siz Musul’a bakın’’ salvosuyla işi bağlayabilir kendince ama… Biz de küfürlü, hakaretli eleştirilerin kesinlikle yanlış olduğu vurgusuyla ‘‘Okumamış olabilirsiniz, bilmeyebilirsiniz ya da unutmuşsunuzdur. Fakat işin içinde 1948’de öldürülen Sabahattin Ali varsa… En azından 1958 doğumlu Madonna ile ‘Kürk Mantolu Madonna’nın aynı olamayacağını tahmin edebilirsiniz’’ diyerek bu trajikomik gafa yorumumuzu getirebiliriz. Faydası olur mu, bir şey değişir mi?
Akla, bilgiye ve izleyicinin enayi yerine konmaması adına bir saptama olmanın ötesinde… Kurulu düzenin çarklarına etki etmeyeceği aşikâr. Nasılsa söylenenleri olduğu gibi kabullenmeye hazır, akıl tutulmasına uğramışlık hali dört bir yanda. Hem adından söz ettirmek için bilinçli skandal yaratmak revaçta. Dolayısıyla ‘Aramızda Kalmasın’ ve Beren Saat’li film reklamcılığı da bedava! Bu skandalın tek artısıysa, magazin ve sosyal medyaya boğulmuş gençlerde ‘Kürk Mantolu Madonna’yı okuma ilgisi uyandırmasında. Okuyalım ki, gerçekten bilgi sahibi olalım ve aklımızı kullanıp işlerini yürütmek isteyenlerin akıl oyunlarına kanmayalım!
Madonna meraklılarına… Doğan Akhanlı’nın yazdığı Madonna’nın Son Hayali; Elizabeth Cunningham imzalı Karanlıktaki Madonna gibi seçeneklerin olduğunu hatırlatıp ‘İnsan, aklın sınırlarını zorlamadıkça, hiçbir şeye ulaşamaz’ diyen Einstein’la koyalım noktayı. İyi okumalar.
Anibal GÜLEROĞLU