İnanların en büyük hedefidir, kazanmak-galip gelmek. Hele de işin içinde rakiplik, yarışmacılık varsa bir başka hırs kaplar ortamı. Lakin hırs ve gayret ne denli büyük olursa olsun her çekişmede bir yenilen, geriye düşen mutlak vardır.
Nitekim yeni sezonla birlikte rakip sayısının giderek arttığı ve çekişmenin hayli kızıştığı ekran arenasında da durum bundan ibaret. Kimi yapımlar zirveye kurulmanın keyfini yaşarken kimileri de daha sezonun ilk anından itibaren varlık gösterebilme mücadelesini vermekte. Bu mücadelenin çoğunda da ‘Kendim ettim kendim buldum’ gerçeği hâkim… Nasıl ki ‘Şampiyon’ dizisi de bunlardan biri!
Total’de 2.80 reytingle yedinci, AB’de de 2.41’le sekizinci gelerek ekran çekişmesine dâhil olan ‘Şampiyon’ ne yazık ki kendisine çok bel bağlanılan ve fakat umulanı veremeyen bir yarışmacı konumuna düştü daha ilk bölümünde. Bundan fenasıysa, devamını yükselişle değil gerilemeyle getirmesi oldu. Üçüncü bölümünde 2.63 reytingle Total’de 10’uncu sırada yer alan dizi AB grubunda da 2.39 reytingle sekizincilikte kaldı. Peki, onca emek verilerek hazırlanan ‘Şampiyon’un şampiyon olamama hallerinin gerekçesi neydi? Buyurunuz…
ŞAMPİYON’U AŞAĞI ÇEKENLER
Bir başka yazımda kısaca değinmiştim yeni sezonda hangi dizilerin tehlikede olduğuna ve umulanın gerisinde kalan ‘Şampiyon’un durumuna bilahare değineceğimin notunu da düşmüştüm finalde. Bunu yapmamdaki maksat diziye nasıl bir gelişim göstereceği hususunda fırsat tanımaktı. Zira şampiyonluk öyküleri çoğunlukla prim yapardı.
Misal bir süre önce beyazperdede ilgiyle karşılanan Bold Pilot efsanesinin anlatıldığı ‘Şampiyon’ isimli film! O halde ekrandaki ‘Şampiyon’ da başlangıcın ardından dikkatleri kendine çekip pekâlâ atağa kalkabilirdi. Ancak hâlihazırda tablo meydanda. Böyle bir atağın gerçekleşebileceğini düşünmek bu saatten sonra fazla iyimser kaçar. Dolayısıyla umudu bir yana bırakıp bu sonucun gelişmesindeki sebeplere geçebiliriz rahatlıkla.
Şimdi efendim ‘Şampiyon’un şampiyonluktan kopuşu tamamen ilk bölüm kaynaklı bir durum! Bu yarışta ilk adımdan tökezlemesinin öncelikli sebebi de, kendine aşırı güvenme ve ilk bölümü, bu güven doğrultusunda, mantıksızlıkları görmezden gelerek yaratma hatası! Nasıl derseniz… Hemen detaylandıralım.
Şöyle ki; Tolgahan Sayışman faktörü bu güvenin başını çekmekte. Anlaşılan oyuncunun dizilerinin her şekilde izlendiği güveni öyle bir hâkim gelmiş ki, karakterin yansıtılmasına; sahnelerinin gerçekçi biçimde kurulmasına gerekli özen gösterilmemiş. Tamam, kendisi dizilerin sevilen isimlerinden…
Bu rol için ders alarak hazırlandığını söyleyen Sayışman fiziki yönden ‘Kafkas’ lakaplı boksör tipine de gayet uyumlu. Boksör karakterinin hakkını vermek için çabaladığı da belli. Ama tüm bunlar, karakterin canlandırılması ve sahnelerinin yorumu aşamasında etkili bir faktör teşkil edemedi maalesef. Ayrıntılarıyla açıklayacak olursak…
Bu noktada ilk sözümüz, ‘Karakterin gelecekte yaşayacaklarının temeli olan ilk bölümdeki boks karşılaşması kesinlikle izleyiciyi içine çekecek inandırıcılıktan ve duygudan uzaktı’ şeklinde olacak. Yani bir Rocky filmi kadar olamasa bile nihayetinde heyecan uyandıran bir sahne olmalıydı, Kafkas ile şampiyon rakibinin mücadelesi. Bunun için de karşılaşmadaki hamlelerin gerçekçi yansıtılması şarttı tabii.
Oysa bize sunulan tablo hayli yavandı. Kafkas’ın rakibi Necdet Suphi’yi canlandıran ve konuk oyuncu olarak katılan dünyaca ünlü dövüş koreografı Faical Attougui’nin gerçekliğine karşın, Kafkas’ın gerek hamleleri gerek yere düşüşleri gerekse rakibini yenmesi kesinlikle gerçek bir boks dövüşü hissi uyandırmaktan uzaktı.
Keza dizinin akışı, ringden sokağa fırlayıp hasta karısının doğumuna yetişme derdindeki Kafkas’ın maçla bebek sahibi olma arasındaki duygu karmaşasını ve eşinin ölüm hüznünü de layıkıyla yaşatamadı bize. Kendi çocuğuyla birlikte rol alan Sayışman’ın bebekle sahneleri hoştu ama o yılların zorluğu, Güneş’in hastalığı daha vurucu biçimde işlenmeliydi.
Kafkas’ın ölümcül altın kemer mücadelesinde estirilecek bir heyecan fırtınasının tıpkı Rocky’de olduğu gibi izleyiciyi alıp götürme ihtimalinin ötesinde, dizinin ilk bölümden gelen olamama hallerine baktığımızda… Bir diğer güven yanılgısının çocuk oyuncu Emir Özyakışır tarafından canlandırılan Güneş karakterinde vücut bulduğunu görüyoruz. ‘Gülperi’nin Can’ı olarak bağrımıza bastığımız oyuncu, Güneş karakterinde de harikaydı.
Fakat ilk bölümde onun hastalıklı çocuk varlığı da layıkıyla aktarılamadı bize. Hani ATM kulübesinde uyuyup altını ıslatarak uyandığındaki mahcupluğu, bir daha Temel Reis’in odasında kalmama isteği gibi detaylar çok tatlıydı. Ancak bu süreçteki tüm çocuksu çekicilikler Şampiyon babasının komediye kaçan mantıksız hamlelerinin arasında kim vurduya gitti açıkçası. Dolayısıyla salt ‘çocuk oyuncu’ cazibesine güvenip ötesini boşlamanın yanlışlığı da çıktı ortaya.
Sahneye çıkmadan namını ortama salan ‘Mucize Doktor’ ve geçmiş dönemden izleyicisini tutmanın rahatlığını yaşayan ‘Bir Zamanlar Çukurova’ gibi iddialı yapımlarla aynı gün ringe sürülerek bir başka açıdan darbe alan ‘Şampiyon’u aşağı çekenler noktasında bir diğer detay, Kafkas’ın babalığının ilk bölümde zayıf kalması!
Tıpkı boks mücadelesinin gerçeklikten uzak oluşu gibi bu hususta da samimiyet ve his yansımadı bize. Mesela otel olayı… Yani oğlunun hasta olduğunu bile bile hangi baba yatırır öyle leş gibi bir otel odasında? Bir de odayı görmeden haftalık peşin veriyor. Yahu çocuğunda FMF hastalığı var, üstelik böbrekleri bozmuş. Sen bu çocuğun bağışıklık sisteminin anında etkilendiğini bilmiyor musun da o pisliğin, nemin, rezaletin içine sokuyorsun? Hem koca İstanbul’da o yeri nasıl buldun? Ayrıca yengenin konuşmasına kızıp gece vakti hasta çocuğu sokaklara dökmek nedir?
Sabah olsun akıllı uslu çık git. Yeşermiş tavandan ıspanakçı Temel Reis mizahı çıkartmak durumu kurtarmadı yani! Nasıl ki, böbrekleri hasta çocukla sokaklarda geceleme lüksün hiç yokken onu aç susuz bırakmak ve kardeşinin evi yerine yardımseverlerin yemek dağıtımına gitmek de ayrı bir mantık. Hadi gurur müthiş anladık da, Zafer’den bir miktar borç alamaz mıydın be Kafkas? Velhasıl Kafkas ile Güneş cephesinde ilk bölümden gelen dökülmeler ve zorlamalar bir hayli fazla. Bunların ilerisini olumsuz etkilediği muhakkak.
Dahası Artvin’de tedavi masrafları SGK tarafından karşılandığı söylenen Güneş’in İstanbul’da niye bu olanaktan yararlanamadığını hiç anlayamadığım dizide başka mantık boşlukları da mevcut. Zafer’in iş bulma müjdesiyle götürdüğü spor salonunun sahiplerinin Kafkas’la yaptıkları mülakatın ve bu ortamda yaşananların abesliği… Necdet Suphi’nin intikam heveslisi oğlunun kendi boks çapsızlığını fark etmeden şampiyona meydan okumaya kalkması… Kafkas’ın, yumrukla başaramadığını silahla halletmeye çalışan Kerem’in elinden silahı alma ve polisler tarafından basılma sahnesindeki eğretilik…
Yüz yüze geldiğinde değil de dosyadaki ismini gördükten sonra Kafkas’ı tanıyıp yaptığı ahlaksız teklifle mesleki etiği yerle bir eden Suna’nın bu kavga vesilesiyle Güneş’i daha rahat babasından kopartmasının önünün açılması basitliği… Necdet Suphi ailesinin sahip olduklarını kaybetmemek için Kafkas ile zoraki maça çıkmışken, oğlu Kerem’in neden teyze parasıyla okuduğunun anlaşılamaması… Ve nicesi… Hepsi de ‘Şampiyon’un ilk bölüm ağırlıklı olmak üzere, ayağına bağlanan ve onu aşağıya çeken prangalar gibi!
SONUÇTA; Oyuncu kadrosunda sevilen isimlere yer veren… ATM çetelerinin işi nereye vardırdığını gösterip yaşlılığa kanmamak gerektiğini vurgulayarak uyaran… FMF yani Akdeniz Ateşi hastalığı konusunu gündeme getirip bu alandaki tedavi aşamasının zorluklarına dikkat çekmeye niyetlenen… Ve bu meyanda senaryo aksaklıklarına karşın öyküsüyle sıradanın ötesine geçmeye müsait olan ‘Şampiyon’, yarışmalarda aşırı güvenin değil detayları gözden kaçırmadan düşünerek mücadeleye hazırlanmanın başarıyı getireceğinin aksi takdirde tüm çabaya rağmen geride kalınacağının göstergesi olarak karşımızda. Daha net ifadeyle, ‘Şampiyon’un olamama halleri tamamen kendi eseri!
Yazar Denis Waitley’nin de dediği gibi… ‘Şampiyon olmak demek, şampiyon gibi düşünmek demektir’! Maalesef adı ‘Şampiyon’ olan TRT 1 dizisi, şampiyon gibi düşünemediği için bu yarışta geride kaldı. TRT ortamında sırtının hemen yere gelmeyeceğini düşündüğüm ‘Şampiyon’a bundan sonrası için bol şans.
Anibal GÜLEROĞLU