Dizilerde hoşa gitmeyen ayrıntılar neler?
Acısıyla tatlısıyla 2015’i de devirdik sonunda. İnsan ister istemez hüzünleniyor bitip gidenin ardından. Her bitiş yeni bir başlangıçmış ama… Bitişler ömrümüzden alıp götürünce, bunun da pek tesellisi olamıyor. Öte yandan yeni başlangıçlarda doğruyu yakalamak için eskinin muhasebesini de iyi yapmak gerekmekte. Yoksa gelenin gidenden farkı kalmıyor. Hatta yanlışlar büyüyerek devam ettiği için her yeni gelen, gideni aratır oluyor.
Velhasıl eskiyi noktalayıp yeniye ‘merhaba’ demek derin bir mesele. Bu derinlikte herkesin yaşadıklarıyla hesaplaşması kendine… Bizimkisi, ekrandan görünenlerle. Yıl bitmeden eskinin yüklerinden kurtulmaya çalışma hesapçılığındaki kanalların dizilerini noktalandığı ekranda, nasıldı 2015’in profili? İç güveysinden hallice desek yeridir. Nasıl ki, değerlendirmesinde her zaman isabetli karar veremeyerek güzelim işlerin reytinge kurban verilmesine sebep olan izleyici tablosu da öyleydi.
Gün oldu, gerçek hayatta nice acılar yaşanırken bunları görmezden geldik de, dizilerdeki aşkların üçgenlerinde kayboluverdik. Yeri geldi haberlerin insanı çaresizliğe düşüren kısır döngülü içeriklerinden bıkıp, yarışmaların kurgusal çekişmeciliğini tercih ettik. Nihayetinde kanalların rekabetçiliğinde en büyük paya sahip olan dizilerle gecelerimizi tükettik. Bu süreçte beğendiklerimiz de oldu, eleştirdiklerimiz de... Peki, izleyicinin söyleyecekleri yok muydu kendi cephesinden? Kanallar önemsemese de vardı elbet. Ara ara bunları da paylaştık sizle. Fırsat bulamadıklarımızı da taşıdık bugüne.
Kısacası; Bir yılı daha ardımızda bırakırken, sizlerin görüşlerinden alıntılarla bakacağız ekranda hoşa gitmeyenlere. Bize aktarılanların vebali kalmasın üstümüzde.
İZLEYİCİ TARİHİ DİZİ SEVİYOR AMA…
Tarihi kurgular her devirde geçer akçe… Zira tarih, gerek filmler gerekse diziler için konu bulma avantajı sağlamakta. Nitekim TRT döneminden bu yana farklı yorumlarla tarihi yapımlar yer buldu ekranda. Ancak rahmetli Meral Okay’ın yarattığı ‘Muhteşem Yüzyıl’la birlikte bir başka değer kazandı geçmişi anlatmak. Tabii tepki severlere de gün doğdu. Ekrandaki mevcut tarihi dizilerle ilgili gelen eleştirilere baktığımda ‘Muhteşem Yüzyıl-Kösem’ başı çekmekte! İçlerinden üçünü seçerek, nelerden şikâyet ediyor izleyici görelim…
‘Kösem’deki saray yaşantısını eleştiren ve tarih öğretmeni olduğunu belirten Atilla Bey, ‘Bu diziyi yapanlar tarihi canlandırdıklarını mı sanıyorlar’ diyerek söze giriyor… Ve ‘Bize öyle bir Saray izletiyorlar ki Sultanlar durmadan oradan oraya koşturuyor. Koridorlar sanki yolgeçen hanı. Konuşmaları hep entrika üstüne. Padişah da ciddiyetten uzak. Haremdeki kızların başında duran kadın ne öyle? Komedi mi yapıyor anlamadım. İki tane Yeniçeri ocağını gösteriyorlar. Sonra aynı koridorları arşınlamaya devam. Bıktık sürekli aynı sahneleri izlemekten. Bir de aşk itirafı çıktı ki aman aman’ şeklinde getiriyor devamını. Haksız mı Atilla Bey? Kesinlikle haklı. Üstelik bu eleştirinin tutuculukla da ilgisi yok. Gerçeğin ta kendisi!
Bir diğer ‘Kösem’ eleştirisi Fırat Bey’den… ‘Allah aşkına korkunuz yoksa yazın şu Kösem komedisini’ diyerek ateşli bir giriş yapmış Fırat Bey… ‘Ben önceki dizi tarihimizi aşağılıyor diyordum. Meğer beterini sonraya saklamışlar. Hiç mi insaf yok? Kösem gibi güçlü bir sultanı böyle komik hale getirmekle neyin peşindeler? Bu diziye bakan çocuklar tarihimizden utanır yahu’ sözlerinin arkası daha da ateşli olduğundan bu kadarı aktarmakla yetiniyorum. Belli ki Fırat Bey onca yazdığımı gözden kaçırmış. Kimden, niye korkalım ki? Öte yandan insaf var mı yok mu bilemem ama ‘Kösem’de tarihi hissettirecek, sevdirecek bir yön olmadığı da kesin!
Buse Hanım’ın satırlarındaysa Beren Saat’in ‘Kösem’ oluş şekline yönelik tepki var… ‘Dizi reyting kazansın diye aceleyle getirildi Beren Saat ama o kızdan sonra birden bu role gelmesi hiç olmamış. Konuşması değişti, gözleri değişti. Nasıl inanalım biz bu Kösem sultana. Çok samimiyetsiz bir giriş oldu. Hem Beren Saat de çok yabancı duruyor diziye. Yakıştıramadım. Niye baştan aynı kişi oynatılmadı, oyuncu değişti anlayamadım’ demekte. Anlamayacak ne var? Evdeki hesap çarşıya uymadı, el ayağa dolandı… Hepsi bu.
Diğer tarihi dizi olan ve genelinde beğenilen ‘Diriliş-Ertuğrul’ için gelen eleştirilerin ortak noktası, bölümlerin yavaş ilerlediği ve diziyi uzatmak için abartıya kaçıldığı yönünde! Çarpışma sahnelerindeki oyuncu azlığından ve Alplere yeterli önemin verilmediğinden şikâyet ediyor Ertuğrul’u takip edenler. Kafa kesme sahneleri gibi ‘şiddet’ öğesinin öne çıkartılması da eleştiriler arasında. Dizi birinci olsa ve oyuncuları ödül alsa bile izleyiciden gelen ‘Bu ne vahşet sevdası böyle’ eleştirilerine önyargısız yaklaşmakta fayda var derim.
Doğrudan tarihi anlatmadığı halde tarihi nitelik taşıyan dizi ‘Filinta’ya gelince… En az eleştiri alan diyebiliriz… Ancak senaryonun mimarı Altuğ Küçük’ün ayrılışının ardından içeriğin eski tadı vermediğini söylememizi isteyenler de var. Arkadaşları ve kendi adına yazdığını belirten Ferhat Bey, ‘Geçen sezon çok iyiydi. Bu yıl baştan bir tatsızlık olduğu belliydi. Sonra ayrılıklar geldi. Dizi de iyice çöküşe geçti. Karakterler sanki bir bir yok ediliyor. Ne gerek vardı bu ölümlere?’ diye sorgulamakta. Bu konuyu ayrıca yazacağım ama benim de gördüğüm kadarıyla ‘Filinta-Bin Yılın Şafağında’, yavaş yavaş şafak attırmakta!
Sözün kısası; Görüldüğü gibi izleyici tarihi dizileri seviyor. Lakin tarihin sulandırılmadan, komikleştirilmeden, abartılmadan ve başladığı kalitede devamını istemekte. İsteyen, her istediğini bulur mu? Bu ekran mantığında biraz zor.
‘ASLA VAZGEÇMEM’ TEPKİSİNDE İLİŞKİLER ZİRVEDE
Eleştiri kervanında ikincilik, ‘Asla Vazgeçmem’ dizisinin… Show TV’nin bitirmekle, devam ettirmek arasında tereddüt yaşayıp sonrasında elde tutulmanın hakkını vererek kanalını sevindiren dizisi, aşk üçgenini oluştururken, izleyici cephesinde de İclal’ciler ile Nur’cular yarattı. Tabii bu kamplaşmada bütün sebep, paylaşılamayan erkeğimiz Yiğit… İzleyicinin tepkisini doğuran yönlere gelince… Yiğit’in evliyken Nur’a âşık olmasının masumlaştırılmaya çalışılması ve dizideki kötücül karakter bolluğu hoşa gitmeyen detayların başını çekiyor! Birer örnekle bakalım izleyiciden gelenlere…
‘Bu dizide ne kadar çok dolap dümen var. Yoksa amaç millete nasıl sinsi olunur dersi vermek mi’ diye sorarak eleştirisine başlayan Sedef Hanım, özetle Yiğit’le Nur’un yaşadığının aşk olmadığını, her hallerinden yapmacıklık aktığını vurgulamakta. Bu tarz dizilere verip veriştiren Sedef Hanım ‘Aşkın içine ettiler. Kara sevda bundan beter. Güzel bir aşk izleyemeyecek miyiz televizyonda’ diyerek ekrandan beklentisini dile getirmekte. Bu gidişle izleyemeyeceğiz galiba Sedef Hanım. Zira gerçek aşktan bihaberleştikçe aşklar da böyle çarpık çurpuk yansıtılmakta.
‘Asla Vazgeçmem’le ilgili bir diğer eleştiri Önder Bey’den… Kendisi; İclal’in hastalığı konusunun çok kısır bırakıldığından, annesinin sürekli çevirdiği dolaplara karşı diğerlerinin çaresizliğinden, Yiğit karakterinin aptal gibi gösterilmesinden, yapımın iyice pembe diziye dönüşmesinden şikâyetçi. İmam nikâhı noktasını da çok yavan bulan Önder Bey, kendi üslubunda dillendirdiği satırlarında ‘Oysa hikâyeye yön değiştirtebilecek nitelikli ve yetenekli yazarları olsa, bu dizi bir kaç sezon daha giderdi bu kadroyla... Yani ben olsam dizi katili yapımcı ve kanallarla çalışmam’ diye öneride de bulunmakta.
Bu diziyle ilgili görüşlerini paylaşan Hüner Hanım ise içeriğin sürekli sonradan gelen kadını yani Nur’u masum göstermeye çalışıp İclal’i kötü ve düzenbaz kadın konumuna sokarak bu tarz ilişkilerin normalmiş gibi dayatılmasını hoş karşılamıyor. Tepkisini de ‘Bu dizide ve başkalarında evli erkekler hep öteki kadınların peşinden koşmakta. Sözde âşık oluyorlar. Ya bu nasıl bir yaklaşım ki hep evli kadın erkeğin başının belası gibi sunuluyor diğeri de melek haline getiriliyor. Adamın karısı çocuğu varken onu ayarlayan kötü olmuyor da hasta yatağından uyanan kadın sinsi durumuna düşüyor. Buradaki sinsi, karısını yok sayıp imam nikâhını dayatan erkek ve bunları bize normalmiş gibi dayatanlar. Artık iki kadınlı ilişkileri normal göstermeye dur demeli’ cümleleriyle iletiyor bize.
Aynı konuya farklı açıdan bakan Özlem Hanım ise Nur’un nikâhlı olduğu halde metres gibi ortalıkta dolaşmasına, evliliğini gizleyip meydanı İclal’e bırakmasına kızmakta. ‘Ben hayatımda kadını aşağılayan bu kadar saçma bir dizi izlemedim. Dizi öyle bir işleniyor ki nikâh hiçbir şeye yaramıyor güçlü değilsen. Bunu izleyen, nikâhın hiç bir yararı önemi yok der, bilinçaltına onu işliyor’ şeklinde özetlediğim satırlarıyla kızgınlığını paylaşmakta.
Maalesef bu tarz içerikler modaya dönüştü. ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ da bir diğer örneği! Erkeğin şanı sayılan çok eşlilik böyle yaygınlaştırmak isteniyor herhalde. Tebrikler.
VE DİĞER TEPKİLERDEN KISA KISA…
İzleyicilerden gelenleri değerlendirirken aralarından seçim yapmak gerçekten de zor oluyor. Bir çırpıda hepsini aktarmaya kalksam, yazı uzadıkça uzayacak. Bu nedenle diğerlerine tepkileri özet geçmek durumundayım.
‘Kırgın Çiçekler’e yönelik tepkiler güzel başlayan dizinin artık aynı tadı vermediği yönünde. En çok tepkiyi çekense, çocuklarını yurda bırakmak zorunda kalan annelere fazla yüklenilmesi!
‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dizisine gelen eleştiriler de evlilik dışı ilişkileri normalleştiren üslubu, evin annesinin bütün yaşananları normalmiş gibi kabullenişi ve kocasını paylaşmak istemeyen Meryem’in suçlu konumuna düşürülmesi üstüne… Gelenler içinden özellikle Mustafa Selim Bey’in satırları çok detaylandırmış konuyu ama ben diğerleriyle birlikte topluca özetleyiverdim böyle. Kusura bakılmasın artık.
Güneş’in Kızları’na yapılan eleştiriler arasındaysa, gençlerin aralarındaki ilişkinin bir türlü ilerleyemediği ve başlangıçtaki enerjisinden çok şey yitirdiği konusu dikkat çekiyor. Kendilerini geliştiremeyip sürekli aynı biçimde takılan gençlerin kısırdöngüsünün yanı sıra Ali’nin babasının başkası çıkma durumu da izleyicinin hiç hoşuna gitmemiş. Bu böyle biline!
‘Paramparça’ dizisi için de eleştiriler mevcut. Gülseren karakterinin diziden gitmesini istemeyen izleyiciler ‘Rolü çok etkili olmasa bile onun gidişiyle boşluk doğar, final gelir’ görüşünde. Şayet giderse göreceğiz dizinin nasıl bir performans sergileyeceğini.
‘O Hayat Benim’ dizisi için gelen yorumların çoğu Bahar karakterine dair… Tavırlarıyla ve silik kişilik sergilemesiyle bıktırdığını düşünüyor izleyici. Hatta öyle ki, Efsun’un Bahar’dan çok daha iyi ve dürüst olduğu bile söylenmekte. Dürüstlük bir yana gerçekten de Efsun’un performansı olmazsa dizi çekilmez halde.
Sonuçta; ‘Analar ve Anneler’in, Sinem Kobal’ın diziye denk düşmeyen performansı yüzünden canlanamayıp finale gittiğinden tutun da, kısa süre önce başlayan yapımlara… Dizilerde hoşa gitmeyen ayrıntılara dair türlü eleştiri mevcut. Yenilerle ilgili olanlara, bu yapımları ele aldığımda yer vereceğim. Anlayacağınız eskiye kıyasla artık daha çok ‘Ben de varım’ demeye başlayıp tepkisini gösteren izleyicinin, her diziye göre bir dolu sözü var söyleyecek. Hem onların sesi olmak hem de 2015’ten yeni yıla hesap kalmaması adına kısa geçişlerle aktardık biz de. Anlayana sinek saz demişler… Davul zurna çalınmış az gelmiş, anlamayanın cümlesine!
Yeni yılın eskisinin hatalarından arınması ve gelenin gideni aratmaması dileğiyle… Her şey gönlünüzce olsun. Mutlu yıllar.
Anibal GÜLEROĞLU