Sezon finalleri ‘felaket’ olanlar

Bizi, büyük bekleyişe sokan, hayrete düşüren senaryo yaratıcılıkları izledik mi?

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Zaman su gibi akıp geçti ve eksisiyle artısıyla bir sezonun daha sonuna geldik. Bizler, ‘Her şey güzel olacak’ umuduyla yazı karşılarken, içeriğin algılara hitap gücünün ve dahi oyuncuların canlandırmasının payıyla dizilerin kalıcı olabildiği ekranlar da yaz çehresine bürünme sürecine girdi. Yeni işler peş peşe boy gösterecekler bu süreçte. Kim öle, kim kala artık…

Peki… Ekranın özeti bu mantıktan ibaretken, bir döneme daha hak kazananlar neler yaşattı izleyicisine? Hangi şok edici sahnelerle gerçekleştirdiler sezon finallerini? Bizi, büyük bekleyişe sokan, hayrete düşüren senaryo yaratıcılıkları izledik mi? Bu noktada şöyle ağız dolusu bir ‘Evet’ diyemesek dahi birkaç yapım öne çıkmakta. Bunlar hangileri derseniz…

‘Kuzgun’un; Dila’yı, kurşunun kalbi sıyırma mucizesiyle diriltmek üzere, yere yıktığı her halinden belli olan heyecansızlıkla…

‘Zalim İstanbul’un da; Nedim ile Cemre’yi, akıl almaz bir kaçışla, sözde özgürlüğe yelken açtırma masalıyla gerçekleştirdiği sezon finallerinde her dizi bir yol tutturdu kendince.

‘Hercai’; tüm yanlış algıların üstünü örtmek hedefiyle ‘sil baştan’ mutluluğuna soyunurken… ‘Kardeş Çocukları’; Yıldırım ve Umay’ı ölmüş gibi göstermekle birlikte gidenin İdil olduğunu hissettirdi inceden.

Aralarından öne çıkanlarsa, elbette ki felaket dozunda sınır tanımayanlardı! Tabii felaketler de felaketleri beraberinde getirdi. Nasıl mı? Gelin birlikte değerlendirelim, sezon finalleri ‘felaket’ten ibaret kalan işleri.

‘ÇUKUR’ BU ÇUKURDAN ZOR ÇIKAR

Show TV’nin, yerine daha kazançlısını koyamadığından olsa gerek, bir sezon daha uzattığı ‘Çukur’un, bölümler boyu türlü mantıksızlıklar yaşatmalarına, konu geliştirmede zorlanıp bezginlik vermelerine rağmen oyuncuları ve diziden ziyade klip havası solutan müzikleri sayesinde ekranda kalmayı başaran işlerden olduğu muhakkak.

İlk sezonunu, cümbür cemaat eğlenirken yaşanan baskın felaketiyle noktalayan dizinin devamında izleyicisine sunduğu ‘Çukur’ atmosferinin ne denli zayıf kaldığı hepimizin malumu. ‘Anam babam’ Mahsun ile ‘Hı hıı…’ Çeto’nun sezon boyu sürdürülen abartılı gücünün bir anda komedileştirilerek koflaştırılması da bu zayıflığın vardığı nokta.

Hele bu ikilinin ölüm şekillerine hiç girmiyorum. Keza, Sena ile yaratılmak istenen ölüm çaresizliği apayrı bir detay. İkinci sezon zayıflıklarından en önemlisiyse, akıllı geçinen Koçovalıların iki söz bir vaatle Yücel’e inanması ve onun kötülüklerine fırsat tanınması! Ama üçüncü sezona malzeme lazım değil mi? Öyleyse boyundan büyük misyon yükle Yücel’e, Akın’la da ver gazı gitsin diziye.

Genel akışta hal böyleyken, sezon finali için de çok ümitlenmemek gerekti açıkçası. Zaten bir anda kabuğundan sıyrılan ve ‘Bize her yer çukur’ mantığıyla İstanbul’a açılmaya niyetlenerek duvarları çukur yazılarına boğup sözüm ona felsefi racon kesenlerin ikinci sezon finalinden de çıka çıka yine felaketler zinciri çıktı. Hem de ilk sezona bin basan türden mantıkla.

Çeto’ya yapılan baskındaki lastik içi cengâver komedisine, Vartolu’nun ağzından mizahi kıvamda özeleştiri getirme akılcılığıyla birlikte Azer’e çata pata gidildiğinde mantıklı çatışma sahnesi adına farklı bir tablo sunmayan dizi, düştüğü yeri dahi zar zor havalandıran el bombalarından korkup kaçırttı, kaçın kurası Vartolu’yu mesela.

Oysa o ortamda Vartolu ve adamları avantajlı konumdaydı. Binayı ateşe vererek Azer ile çetesini toptan yok edebilirdi. Aynı sahnede birbirlerini ite kaka sağa sola ateş eden Vartolu ve adamlarının kabak gibi ortada dururken vurulmaması da ‘Çukur’un çatışma olayında çukura düştüğünün resmiydi.

Yamaç’ın Yücel’i kıskıvrak yakalamışken ateş edip öldürmemesi ve Yücel’in Akın tarafından kurtarılarak sezon sonu felaketine imza atması olayına gelince… Felaketin büyüğü burada kendini göstermekte! Can düşmanını öyle benzin dökerek yakma fantezisi nedir Yamaç Efendi? Bir sıkımlık kurşunun yok mudur da böyle işlere kalkışıyorsun. Sözde acı çektireceksin ya… Kendi yerine bir başkasını ölüme yollama zekâsındaki Akıncık yanmaz elbise tedarikiyle gelir, sihirbaz misali, bozar hesabını sonunda.

Sahi, aile toplantısında Yamaç’ın Yücel için planladıklarını ilkokul talebesi gibi kâğıda dökmesi ve bir çay dağıtımı süresinde kâğıda bakan Akın’ın bu kargacık burgacık plandan her şeyi şıp diye anlama saçmalığı neydi öyle? Yamaç’ın çıkışından kısa süre sonra patlayan binada Akın’ın Yücel’in ellerini ve ayağını hemencecik çözüp kurtarma performansındaki olağanüstülük bir yana… Kesik ayaklı Yücel’in çabucak toparlanıp balonlu-labirentli-kameralı-cinayetli-ihbarlı kombine intikam planını devreye sokması nasıl bir maharetti arkadaş? CIA bile bu kadarını başaramaz, dermişim.

VELHASIL; İkinci sezon sonuna doğru işlevselliğini yitirmiş karakterleri öldürerek safra atan… Ormanın ayrı noktalarından girip sanki ellerinde pusula varmışçasına ilerleyerek aynı noktada buluşup, İstanbul’un içinde kan gövdeyi götürürken ortaklıkta görünmeyen ama dağ başında elleriyle koymuş gibi anında olay yerine gelen polislere paçayı kaptıran Koçovalıları kodese tıktıran… Yamaç’la, ‘Uçkur belasına gardaş verdiğimiz can bizim’ deme modundaki İdris’i karşı karşıya getirip felaket salatasını soslayan ‘Çukur’da, felaket bol kepçe lakin mantık nafile.

Peki… Damlarda kadınları zıplatıp sokaktaki ev kadınlarını göstererek ve Karaca’nın bileğindeki işaretten medet umarak Akın-Yücel ikilisine karşı sözde kadın gücün devreye sokacağını ima ederek merak uyandırmak mümkün mü? Gizemli kişi tarafından kurtarılıp yeni bir ortamda hayata dönen Aliço’dan destek uman dizi bu kafayla yeni sezonda iş yapar mı? Mevcut rakiplerle belki ama dişli bir dizi çıkarsa karşısına ‘Çukur’, bu çukurdan zor çıkar.

‘AVLU’NUN FİNALİ MELANKOLİ’YE BAĞLANDI

Orijinalini aşmaya çalışırken, gerek karakterleri gerekse gidişatıyla kendi içinde debelenir hale gelen ‘Avlu’ da, sezon finaliyle felakete sarılan ama bu meyanda sergilenen mantıksızlıklarla heyecanı ve tadı sıfırlayanlar kategorisinde yerini almış bulunmakta.

Bizi, ‘Hem eleştiririm hem izlerim’ kıvamına sokan dizinin sezon finalini analiz ederken son tablodan başlamak istiyorum söze. Zira Deniz ile Azra’nın firarının ardından yaşanan patlamanın oluşturduğu atmosfer ve ikilinin baş başa duruşu, yanı sıra eşlik eden müzik, Lars Von Trier’in ‘Melankoli’ filmindeki çarpışma anının kopyası gibiydi adeta.

İlham almak güzeldir ama hakkını vermek şartıyla. Lakin dünyanın patlamasındaki görselliği ve duyguyu yaşatmaktan çok öteydi ‘Avlu’daki melankoli özentisi. Gaz patlamasının, Deniz-Azra kabulleniş pozuyla bütünleşen sunumu öylesine suniydi ki, hani fonda çalan müziğin dev tınıları da olmasa basit bir ‘Tısss…’tan ibaret kalacaktı koca final felaketi!

Bunun dışında hak arama kavgasından, intikam ve kaçış noktasına gelen kahramanlarımızın hapishane ortamında sergilediklerinin izleyenleri melankoli kafasına soktuğu da bir gerçek. Çünkü mantıksızlıklar bir yana, karakterlerin tavırları da saç baş yolduran türdendi. Misal… Zerrin’in kaçışından sonra yaşananlar. Hadi o, çok uyanık bir kadın olduğundan kaçabildi ama ya devamındaki gelişmeler? Kadın, koskoca doğal gaz borusunu kırıyor. Her yere gaz yayılıyor.

Bu meyanda bidonla benzin döküyor(Hapishane değil benzinlik sanırsınız) ortalığa ve yaralı olduğu halde Azra’yı kaçırma becerisi de sergileyen Zerrin çakıyor çakmağı. Canımın içi yönetmen-senarist… Bu ortam gerçek hayatta olsa, tüm bina gümmm diye patlamaz mı? Ufacık bir kaçakta nasıl yangın çıktığını gözlerimle gördüm. Ama maşallah siz, sadece Azra-Deniz-Oğuz üçlüsünün peşi sıra patlattınız gaz-benzin karışımını. Ha bir de Oğuz sayfasını kapatmak için kanalizasyon tüneline doldurup oradan ‘Melankoli’k bir patlama yarattınız.

Bu gaz olayında bir başka mantıksızlık, Deniz’in yetkililerle görüşmesinde yaşandı. Gaz kokusu var diyor kadın ama bizim dronmatik yetkililer akıl edip de kapattırmıyor vanaları. Ancak patlama neden oldu acaba diye şaşkın şaşkın birbirlerine soruyorlar. Hay size yetki verene.

Ve Safiye’nin aralarındaki köstebeği önceden tanımayarak finaldeki tüm yaşananların temelini attığı ‘Avlu’da Kudret’in ölümü… Zerrin’in odasında poz poz resim çektiren Kudret sahiden mort oldu mu? Yoksa yeni sezonda, yine ve yeniden çıkar mı karşımıza diye düşünmüyor değilim. Hani aynı yerden Deniz’in kızı düşüp ölmemişti de ondan yani. Hem yattığı yerde gözleri kıpraşan Kudret’in üstünü örten yarım akıllı yardımcısına da güvenmemek lazım. Baygını, ölü sanabilir. Neticede senaryo Kudret’i yine diriltebilir.

SON TAHLİLDE; Oktay’ın neden Deniz ile Azra’yı almadan gittiğini çözemediğim ‘Avlu’, yeni sezonunda izleyicisine ne verebilir bilemem ama büründükleri melankolik ruh halini ekran başındakilere aktarma becerisindeki karakterlerin mantıksız konuşmalar, vedalaşmalar ve eylemlerle saç baş yoldurma derecesinde felaket bir sezon finali ortaya çıkarttıklarını söyleyebilirim. Hayal kırıklığı için teşekkürler.

‘KADIN’, EZDİKÇE EZDİ!

Kaç bölümdür dön baba dönelim tarzında ilerleyen daha doğrusu ilerleyemeyen ‘Kadın’, çocuk şirinliğinin ve sünnet olayının cılkını çıkartmanın ardından ayıplı(!) fotoları da Bahar’ın önüne saçarak kozlarını tüketti sonunda. Hal böyleyken ‘Üçüncü sezona ne konu kaldı ki’ diye düşündük mü peki? Tabii ki hayır. Zira ilik naklinden sonra bir daha hastane yüzü görmeyen, ilaç nedir almayan Bahar’ın hastalığının tekrarlaması vardı hesapta.

Nasıl ki, uzatmalarından ziyade Bahar’ın her şartta Polyannacılık oynaması ve Hatice’nin Şirin’i sürekli kollayarak kötülüğe arka çıkan anneliği yüzünden insanların ruhunu ezdikçe ezen ‘Kadın’ da sezon finalini buna bağlayıp yeni bölümlerinin devamını bu hesap üstüne kurduğunu gösterdi.

Öte yandan bölümlerini içimizi ezerek yürüten ‘Kadın’ın sezon finalinde bambaşka ezicilikler de yaşandı. Yılların özlemini çeken âşık adamdan ziyade, şehir eşkıyası gibi davranarak iticileşen Sarp’ın, onca zaman özveriyle koşturup Bahar’ı her şartta sevdiğini ispatlayan Arif’i ezdiğine tanık olduk. Arif’in Dorukcum’a aldığı hediyeyi çocuğun üzüleceğini umursamadan ve hiç utanmadan parçaladı mesela…

Yetmedi, Bahar’ın hastalığını, çektiklerini düşünmeden kadının boynundaki kolyeyi canavarca kopartabildi. Geçmişte Şirin’in yaptıklarına fırsat tanıyanın ve Yeliz’in ölümüne asıl sebebin kendisi olduğunu aklına dahi getirmeden pervasızlığını sürdüren Sarp’ın bu eziciliğinden Bahar kadar Arif’in de etkilendiğine kuşku yok.

Nezir’i ve Suat’ı mantıktan nasiplenmemiş, ayaküstü bir sahneyle devre dışına çıkartmaya yeltenirken açık kapı bırakıp, kendine sıkan Azmi’de ölümü garantileyen… Şirin’e kanma saflığındaki Emre’nin tavırlarındaki anlamsız eziciliği, arabadaki çocuğu kaybederek Ceyda’nın omuzlarına yükleyen sezon finalindeki en önemli eziciliğe gelince… Kaza sahnesinin mantığı!

Arkasına baka baka araç kullanan ve Sarp’ın ‘Daha hızlı’ gazına gelen Arif’in bölümler boyu süren soğukkanlılığını bir anda sıfırlayarak karakteri şaşkın horoza çeviren senaryo, felaketle merak uyandırmak için ‘Kim öldü, kim sağ kaldı’ sorusunu sordurmayı hedefleyen bir trafik kazası yaratmayı uygun görmüş. Görmesine, görmüş de… Bu ne biçim kaza böyle? Hava yastıklarının açılmadığı araç, ilk kazayı zayiatsız atlatmışken ‘Kesin bir kamyon gelip çarpar’ fikrini de beraberinde getiriyor.

Nitekim beklenen oluyor ve branda kapatmadan saman taşıma kuralsızlığındaki tır, son sürat yol alıp Arif’in aracına dalıyor. Fren diye bir şey var elbet ama tırcı arkadaş yol ortasındaki aracı görüp fren yapma zahmetine katlanmıyor nedense! Maksat, kaza felaketi yaratmak işte. Yönetmen söylüyor, bizim katil tır da Hatice’yle Sarp’ın olduğu taraftan dalıyor arabaya. Böylece müthiş bir ezicilik çıkıyor ortaya. Çevredekiler de ambulans çağırmak için koştururken ‘Ölümlü kaza’ diye garip bir şekilde not düşüyorlar duruma. Hani ölüm varsa ambulansa ne hacet diyeceğiz ama yaralılar da var sonuçta.

Şimdi bu sezon finalinden gelişecek en haksız ezicilik ne olur diye bakarsak… Şayet senaryo bu çarpışmadan Arif’i ölü çıkartırsa işte o vakit yeni sezon ezilir, bir anlamı kalmaz. Çünkü çarpılan taraftakileri sağ tutup Arif’i öldürmekle mantığı sıfırlayanlar, hem karaktere hem de sevenlerine karşı müthiş bir ezicilik yaratmış olur. Dolayısıyla senaryonun devamında karakterlerin hakkını ezmeden konusunu geliştirmesi lazım! Benden söylemesi.

SONUÇTA; Sezon finalleri ‘felaket’ olanlar saymakla bitmez her daim. Dizi dünyasında her sezon kendi kahramanını yaratırken, felaket sever sezon finalleri de aralarından bazılarını çekip alıyor. Burada önemli olan giden-kalan dengesini iyi tutturmak…

Ve felaketlere fazlaca bel bağlayıp düz akışlarla rutinleşmek yerine içerik gizemleri yaratmaya odaklanarak heyecan ve merak dozu yüksek sezon finalleri sergileyebilmek. Yabancı dizilerin çoğu bunu yapabiliyorken bizim hep aynı yoldan işi yürütmemiz kolaycılığın daniskası olmakta. Tahmin edebilmenin keyifsizliğini hissettirmesi de cabası. Bilmem anlatabildim mi?

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal