Sezonun iz bırakan ‘En’leri

Güney Kore yapımı olan ‘Innocent Defendant’ dizisinden uyarlanan ‘Mahkûm’ ilk bölümden izleyiciyi kendine çekmeyi kolayca başardı. Bize göre de sezonun ‘En başarılı uyarlaması’ etiketini hak etti.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

‘Siz zamanınızı kaybetmiyorsunuz, zaman sizi kaybediyor’ demiş Moliere. Gerçekten de dur durak bilmeden akıp giden zaman hayatın içindeki her şeyin yavaş yavaş kaybolmasına yol açıyor. Nasıl ki geçim kaygısını ve seviyesi gittikçe düşen sürtüşmeleri zirveye taşıyacak gibi görünen 2022 yılı da zam müjdeleriyle yüzünü gösterip zamanın kaybettirici gücünü daha ilk andan hatırlattı bize.

Sonu başından belli olan hikâye misali çıkagelen ve kendinden öncekilerden daha zorlu geçeceğinin haberciliğini yapan 2022 devamında başka ne sürprizler getirir? Olumsuzlukları yok edip zamanın akışını renklendirecek farklılıklar gelir mi? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz kısmetse. Buna karşılık geçip giderken bizim kaybımızı da yaratan zamanın öğüttüklerinden artakalan değerlere bakmakta fayda olduğu da muhakkak. Zira kölelikten yazarlığa geçiş yapan Publilius Cyrus’un da işaret ettiği gibi, ‘Bugün, dünün öğrencisidir’.

Dolayısıyla biz de kendi penceremizden televizyon dünyasına öğütücü akışına bakıp yarattıkları farkla akıllarda iz bırakan ve sezonun ‘En’lerinden olmayı başaran yapımları değerlendirelim dedik. Seçim bizden, takdir sizden.

EN BAŞARILI UYARLAMA

Son dönemlerin en yaygın içerik tercihi uyarlama yapmak malumunuz. Nitekim ekranlardaki uyarlama yapım tutkusu bu sezon da bol örnekle çıktı karşımıza. Çoğunluğu, orijinallerinin aksine tutunamayıp erken final yapma durumunda kalırken, 2017 yılı Güney Kore yapımı olan ‘Innocent Defendant’ dizisinden uyarlanan ‘Mahkûm’ ilk bölümden izleyiciyi kendine çekmeyi kolayca başardı. Bize göre de sezonun ‘En başarılı uyarlaması’ etiketini hak etti.

Kuşkusuz bu başarıda orijinal senaryonun payı büyük. Lakin uyarlamaların ekrana tutunabilme noktasında her şeyin orijinal senaryoyla sınırlı olmadığını da farklı örneklerle görüyoruz. İçeriğin aslı çok başarılı olsa dahi yerli versiyonu izleyiciye cazip gelmeyebiliyor. Dolayısıyla uyarlama dizilerin başarısını orijinallerinden bağımsız değerlendirmek lazım.

Hal böyleyken ‘Her hikâyenin iki yüzü ama tek gerçeği vardır’ sloganıyla kendini anlatan ‘Mahkûm’u başarılı yapan özelliklere baktığımızda… İlk etapta Uğraş Güneş’e ait olan senaryonun gücü çıkıyor öne. Çünkü hem orijinal içeriğin yolundan giderken içeriğin aslına uygun biçimde yol alıyor. Hem de uyarlamaya yerlilik detaylarını sırıtmayacak biçimde orijinale adapte etme ustalığı sergiliyor.

Şöyle ki; Başarılı bir savcının büyük bir davanın peşindeyken kendini bir anda hapishanede bulması ve oraya düşmesinin üstünden aylar geçtiğini öğrenip hafıza kaybıyla yüzleşmesini temel alan orijinal senaryoyla paralel biçimde başlangıcını yapıp konusunu geliştiren ‘Mahkûm’un yerlileşme tablosu da kayda değer bir performansa sahip. Polisiye tabanlı öykünün gidişatının, dram ve gerilimle sınırlı bırakılmayıp, aralara mizah tadı katılarak renklendirilmesi bu performansta büyük etken. Böylece orijinalden gücünü alan senaryo bir yandan da bize özgü karakterler ve yan hikâyelerle algılara hitap eder hale gelmiş.

Misal… Aşiretin gazabından kaçarken kendini tutuklamaya gelen Savcı’yla esprili muhabbete giren, hapishanede ‘Savciii… Savciii…’ diyerek ortalığı şenlendiren ve Savcı’nın haksız yere hapse attırdığı mahkûm olarak onunla iş birliğine girişen Hacı karakteri, Hakan Karsak’ın her sahnede devleşen performansıyla, diziye apayrı bir tat katmış durumda. Keza İsmail Hacıoğlu’nun Barış-Savaş tablosu da felsefi yaklaşımı sapkınlıkla buluşturan söylem özelliğiyle, orijinalin özgünleşme başarısında ekstra bir detay.

Kısacası; Onur Tuna’nın, Savcı karakterinin yaşadığı duygu çeşnisini sunma noktasında, orijinalinin önüne geçen bir performansla yer aldığı ‘Mahkûm’ bazı mantık hatalarına ve kadın karakterlerdeki yapılanma sorunlarına karşın layıkıyla özgünleştirilmiş bir içeriğe-akışa sahip. Bunun için biz de süre uzunluğu dezavantajına rağmen orijinalin mantığını zedelemeden kendi yol haritasını çizen ‘Mahkum’u ‘En başarılı uyarlama’ olarak değerlendiriyoruz. Tebrikler.

YERLİ SENARYONUN EN İYİSİ…

Uyarlama merakının yerli senaryo yaratıcılığını fazlasıyla ötelediği malum. ‘Nasılsa hazırı var’ mantığının senaristlerin hayal dünyasını baskıladığı gerçeğinde mevcut yerlilerin pek çoğunun neredeyse birbirinin kopyası haline geldiği ve ‘özgün’ diye sunulanların özünde kayda değer bir özgünlük taşımadıkları da ortada. Hal böyleyken arada tek tük çıkan fark yaratıcı senaryolara övgü dizmek de kaçınılmaz oluyor haliyle. Nitekim Kanal D’nin ‘Yargı’ dizisi de bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekenlerden.

AY Yapım imzasıyla ekrana taşındığı günden itibaren ilgiyle izlenen dizi, her yönüyle ‘sezonun parlayan yıldızı’ konumunda. Kuşkusuz bu başarıda Sema Ergenekon’un senaryo yaratıcılığının payı çok büyük!

Dava kazanmak için her şeyi mubah gören avukat kimliğindeki Ceylin’in gerçekleri ortaya çıkartma çabasını doğruluktan asla taviz vermeyen savcı pozisyonundaki Ilgaz’ın özlenen adalet anlayışıyla harmanlayarak içeriğini geliştiren yapım gerek aralara serpiştirilmiş mesajlarıyla gerekse karakter yapılandırmasıyla özlenen yerli senaryo örneğini sergilemekte.

Diyeceğim o ki; Dramla polisiye gerilimin hakimiyetinde, kördüğümleri aşk dokunuşlarıyla gevşetip gizemden gizeme koşturmayı başaran ve bu süreçte merak duygusunu asla aşağıya çekmeyip her bölümü adeta yeni bir bulmacaya çeviren Sema Ergenekon’un usta kalemi her yönüyle sürükleyici bir eser kazandırdı ekranlarımıza. Biz de Kaan Urgancıoğlu, Pınar Deniz, Uğur Aslan, Mehmet Yılmaz Ak, Onur Durmaz gibi oyuncuların abartısız performans katkılarıyla güçlendirdikleri ‘Yargı’ dizisini ‘Yerli senaryonun en iyisi’ olarak seçmekte sakınca görmedik… Nice yaratıcılıkların bekleyişine girerek!

EN RENKLİ TV PROGRAMI

İnsanların farklı olana ‘öcü’ gibi yaklaşması ne yazık ki içinde yaşadığımız dünyanın olumsuz gerçeklerinde. Yaratmak istenen algıların tersine bir tabloyla ilerleyenler, yenilikçi söylem geliştirme cesareti gösterenler anında günah keçisine çevrilebiliyor. Bu mantığın altında yatan dürtüyü anlamak zor. Dünyayı güzelleştiren detaylardan biri de ‘farklılıklar’ değil mi? Görünen o ki, kimilerine göre değil. Her neyse diyerek bu at gözlüklü zihniyeti geçip işin televizyon dünyasını renklendiren farklılık yönüne gelecek olursak…

Halihazırda ‘Ekranların en renkli TV programı’ sıfatını hak eden yegâne yapım, FOX’un yeni yılda yayına soktuğu ‘Maske Kimsin Sen?’!

Yapımcılığını Medyapım’ın, sunuculuğunu Tansel Öngel’in üstlendiği… Jüride Eda Ece, Melis Sezen, Alican Yücesoy ile Doğu Demirkol’un oturduğu ‘Maske Kimsin Sen?’ nedir diyenlere… Ünlülerin, maske ve kostümlerle kimliklerini gizleyerek şarkı söylediği ve ipuçlarını değerlendiren jüri üyelerinin de yarışmacıların kimliklerini bulmaya çalıştığı formata sahip bir yarışma programı.

Ekran başındakileri de dedektife çeviren yarışmayı ‘En renkli TV programı’ olarak görmemizin gerekçesine gelince… Burada baş unsur, yapımın fark yaratan en önemli özelliği durumunda olan, maske ve kostümler! Gerçekten de oldukça büyük emek verilmiş bunlar yaratılırken. Dahası ekran bu yaratıcı emekler sayesinde iç karartıcı monotonluktan kurtulup cıvıl cıvıl oldu bir anda.

Gerçi kimileri daha ilk bölümden yarışmadaki maskelerin korkutuculuğundan dem vurup bunların pagan figürleri olduğu yönünde görüş bildirerek ve dahi programda satanizm propagandası yapıldığı iddiasıyla şikayetçi olmuşlar ama… Sürekli silahların konuştuğu, kılıçların insan doğradığı, şiddet söylemlerinin havada uçuştuğu, dizilerle algı operasyonlarının yürütüldüğü gerçeğinde bu şikayetlerin anlamsızlığı gün gibi aşikâr. Hem amaç çocuk korumacılığı ise gündüz kuşağındaki rezaletler ya da katılımcıların çatıştığı yarışmaların olumsuz atmosferleri neden es geçiliyor? Bu çifte standarda akıl erdirmek imkânsız.

Keza maksat öküz altında buzağı aramak olunca tarihi dizilerden de çeşitli pagan figürü bulmak gayet mümkün. Ayrıca geyiklerin ve dahi türlü yaban hayvanının acımasızca vurulduğu bir alemde hayvan kostümlerinden-maskelerinden nem kapmak da mantığa ters düşen bir düşündürücülük.

Velhasıl; Pek çok ülkede ‘Masked Singer’ adıyla yayınlanan ve orijinal formatı ‘King of Mask Singer’ olan ‘Maske Kimsin Sen?’ hem renkli hem de eğlenceli bir içeriğe sahip. Cıvıl cıvıl bir atmosferden ve eğlenceden başka hedef gütmediği aşikâr olan formatın ekrana çıktığı diğer ülkelerin çocuklarına paganlığı ya da ikide bir ortaya atılan satanistliği aşıladığı yönünde hiçbir bildirim de yok üstelik.

Dolayısıyla güçlü inançların ve dünya görüşlerinin üç beş maskeyle-kostümle yıkılmayacağını hatırlatarak ‘En renkli TV programı’ olarak değerlendiriyoruz biz de ‘Maske Kimsin Sen?’ yarışmasını. Renklerden korkmamak gerek!

NETİCEDE; İyi olan şeyleri yaratmak emek ister. Lakin iyi ve farklı olanları insanlara benimsetmek hem emek hem de yürek ister. Bunu yapabilenler zamanın sürükleyiciliğinden kurtulup hafızalarda yer edebilir ancak. Bundan dolayı biz de hafızalardan silinmemeyi hak edenlerin hakkını verelim istedik.

Başta da dediğimiz gibi Sezonun iz bırakan ‘En’leri hususunda takdir sizin… Daha doğrusu bakan değil, bakıp da görmeyi beceren gözlerin sonuçta. Lakin ‘Cat Ballou, Johnny Guitar, Kara Melek’ gibi sinema tarihinin unutulmazları arasına giren eserler veren yazar-senarist Roy Chanslor’ın da bir hatırlatması var bu noktada… ‘Zaman, kolay elde edilen ve ucuz olan şeyleri siler’.

‘Boşluklara meyledip ucuzlukları alkışlayarak zamanın boşluğunda kaybolup gitmeyenlere ne mutlu’ diyerek koyalım noktamızı.

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal