‘Gerçek Kötüler’in intikam timi kof mu çıktı?
Her ülke kendine kahramanlar yaratmış olsa da ‘süper kahraman’ dendiğinde akla ilk gelen Amerika kuşkusuz. Çizgi romanlarından dünya çapındaki müdahalelerine, kahramanlık öyküleri dizi dizi. Gerçi gerçek hayatta, ülkelerin iç meselelerine maydanoz olarak güç göstermeye niyetlenen kahramanların(!) süperlikleri tartışılır ama… Çizgilerden beyazperdeye taşıp teknoloji desteğiyle göz kamaştırıcı hale getirilen tiplemelerin sergiledikleri süperliklere söylenecek söz yok. Çünkü onların kurgusal varlıkları ve olağanüstü güçlerle hoşlaştırdıkları kahramanlıkları salt eğlendiricilikten ibaret değil. Daha derinlikli işler.
Nitekim DC Comics ve Marvel Comics kahramanları bu konuda hayli revaçta. Sayısız karakteri barındıran bu uçsuz bucaksız kahramanlık evrenlerinin yarattığı hayali dünya, mesajcılık ve algı operasyonları için bir nimet adeta. Tanrısal varlıklardan mistik canlılara, kozmik güçlerden mutantlara, büyücülerden yarı tanrılara ve dahi teknolojiyle süperleşip kahramanlık sergileyenlere… Pek çok tipin öyküsünü sunarken, buralardaki gelişmelerle gerçek dünyadaki olaylara bağlantı kurmak da mümkün.
DC Comics’in çizgi romanından uyarlanarak Warner Bros tarafından beyazperdeye taşınan ve eleştirmenlerden aldığı olumsuz yorumlara rağmen ilk hafta sonunda elde ettiği 135 milyon dolar ile ABD’de Ağustos ayı en iyi açılış rekorunu Guardians of the Galaxy’nin elinden almayı başaran… Öte yandan böylesine büyük ilgiyle beklenen yapımın içeriğinin ‘kof’ çıkıp çıkmadığı konusunda yoruma açık olan ‘Gerçek Kötüler/Suicide Squad’ filmi de bu tür kahramanlıkların sinemadaki son ürünü. Ancak ‘Gerçek Kötüler’in İntikam Timi’nin macerasının ve buradaki anti kahramanların performans değerlendirmesine geçmeden önce, darbe kalkışmasıyla paralel yol izlediği için aklıma takılan ve oldukça manidar bulduğum eski bir DC Comics karakterinin çarpıcı öyküsünden bahsetmek istiyorum. Eminim ilginizi çekecektir.
ÇİZGİ KAHRAMAN ‘YENİÇERİ’ DARBENİN HABERCİSİ MİYDİ?
DC Comics’in 2000’de ortaya çıkarttığı hayli ilginç bir Türk karakteri ve onun çevresinde gelişen enteresan ve düşündürücü bir Türkiye macerası bulunmakta. Çizgi roman meraklıları bilirler. Bilmeyenlere de biz anlatalım bu karakteri ve ona ithaf edilen öyküyü. Zira özellikle kısa süre önce yaşadığımız darbe kalkışmasının gelişimiyle oldukça benzeşme gösteren öyküsünden dolayı fazlasıyla kayda değer olan bu karakter, çizgi roman dünyasının mesajcılığının önemini bir kez daha anlamamız açısından üstünde durulmayı hak ediyor!
Türk bayraklı kıyafetle resmedilen kahramanımız, Selma Tolon… 1999 yılındaki depremde hayat kurtarmaya uğraşırken kazara bir mağaraya düşüp Sultan Süleyman’ın kılıcını ve Kur'an’dan sözlerin yer aldığı Sonsuzluk kitabıyla süper güçler kazanan Doktor Selma Tolon nam-ı diğer Yeniçeri(Janissary), bu hayali dünyanın Türkiye fantezilerinde başrolde.
‘Kahramanlık Tüm Kürede’ isimli sekiz bölümlük DC çizgi roman serisi gençlere Türkiye’yi tanıtmak için yaratılmış gibi dursa da Yeniçeri’nin içinde yer aldığı öyküsüyle, Türkiye’deki irticai faaliyetlere işaret etmekte aslında. Zaten çizgi kahramana ve onun 2005’ten bu yana unutulan macerasına bambaşka boyut kazandıran da bu nokta! Brian K. Vaughan’ın yazdığı maceranın öyküsüne kısaca baktığımızda konu daha iyi anlaşılacaktır. Buyurunuz…
Türkiye’de askeri darbe yapma hevesinde olan General Anka Kazım, din devleti kurma hedefindedir. Bu amacını gerçekleştirmek için de Malatya’da darbe yapar. Bir ayin düzenleyip İblis’ten yardım ister. İblis’le işbirliğine giren General, ölmüş Osmanlı askerlerinden oluşan zombi ordusunu Türkiye’nin her yerinde harekete geçirir. Askerler ortalığı yakıp yıkarken Anka Kazım da televizyona çıkıp Türkiye’nin yerle bir edildiğini, bunun yeni bir çağın başlangıcı olduğunu söyler. Darbecilere karşı koymaksa, mağaradan süper güçler edinerek çıkan kahraman Yeniçeri’ye düşmüştür. Ama tek başına olduğu için darbe heveslileriyle ve İblis’le mücadeleye gücü yetmez. İşte tam o esnada olayları üssünden izleyen Batman ve Adalet Birliği elemanları devreye girer. Yeniçeri’ye yardım için Türkiye’ye gelen Adalet Birliği kahramanları elbirliğiyle darbeci irtica heveslilerine karşı savaş başlatır. Nihayetinde Batman’ın gösterdiği doğrultuda hareket eden süper kahraman Yeniçeri, İblis’i yener ve böylece General Anka Kazım’ın Türkiye’de din devleti kurma hevesi de noktalanmış olur.
DC’nin Türk kadını Yeniçeri kahramanının ‘Yeniçeri, darbenin habercisi miydi’ sorusunu akıllara düşürtür nitelikteki süper macerası bu kadar. Mim koymak adına hatırlatalım dedik. Bu seriden 11 yıl sonra gerçek hayatta yüzünü gösteren darbe kalkışmasıyla benzerliğini düşünüp yorumunu yapmaksa size kalmış. İsteyen ‘Her şey tesadüften ibaret’ der… İsteyen ‘Senaryolar yaşanacakların habercisi mi’ diye düşünüp değerlendirir.
Neticede; Kim hangi gözle bakarsa baksın DC Comics’in büyü ve uçma gibi süper güçlerle donattığı Türk kahramanı ‘Yeniçeri’nin çizgi macerası Türkiye’nin gericilikle savaşında yarattığı çağrışımlarla tarihte yerini almış durumda. Tıpkı ‘Darbeye Hayır’ diyenler gibi! Bu saptamanın ardından gelelim ‘Gerçek Kötüler’in intikam timiyle sergilediklerine…
DÜNYA SAVUNMASI ANTİ KAHRAMANLARA MI KALDI?
İkinci Dünya Savaşı döneminde dünyanın içine düştüğü ‘Büyük Depresyon’dan oldukça etkilenen Amerika’nın bu çöküşü atlatmak için yarattığı süper kahramanlar 1931’den günümüze türlü maceralarla toplumlara seslenmekte. Öte yandan Amerikan halkına moral kazandıran ve yaratıcılarının görünmek istedikleri biçimde şekillenen bu kahramanların sadece iyilik ve sevimlilik pıtırcığına dönüşerek her kötülüğün karşısına dikilenleriyle sınırlı kalmadığı da malum. Gerçek hayata dair mesajlara tercüman olan bu hayali evrenler aynı zamanda anti kahramanlarıyla da rağbet görmekte.
Nasıl ki; İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin limanlarındaki gemilerini korumak için mafyayla anlaştığını söyleyerek kötülerle yöneticilerin, kurgulardan gerçeğine iç içe hareket ettiğini vurgulayarak geçmişe ayna tutan… Ve Dünya savunmasında anti kahramanları çare görüp ‘Süpermen göklerde uçarken dünya değişti. Ama uçmayınca bir kez daha değişti’ diyerek kötülerin en kötüsünü toplayıp ateşi ateşle söndürme niyetini dile getiren ‘Gerçek Kötüler’in İntihar Timi de böylesi bir anti kahramanlık öyküsü. Devlet cüretkârlığını ve toplumsal tepki riskini kötülere yükleme hinliğini bir arada sunan bu öykünün artısı eksisi ne derseniz…
2009’da Warner Bros. tarafından atılan adımla, 2016’daki beyazperde yolculuğunu başlatan ‘Suicide Squad’ filmine baktığımızda gözümüze çarpan detay, ne söylediği tam anlaşılamayan senaryonun kopuk-zayıf oluşu ve isabetli oyuncu seçimi sayesinde iş yapan anti kahramanlar üstünden kötülüğün alabildiğine yüceltilmesi! Süper güçlülerin en kötülerini bir araya toplarken, ‘Süperlerin en kötü yanı insan olmaları’ saptamasını yaparak süper kahramanlıkta duygulara yer olmadığını gösteren… Ve herkesin kullanılmaya müsait bir zaafının olduğunu işaret ederken kendisi de anti kahraman meraklılarının bu zaafını pervasızca kullanan yapımda, senaryo başarısından ziyade, oyuncu performansları sayesinde öldürmekten sakınmayan tiplerin yarattığı vahşiliğin komediyle çekici kılındığı bir tablo ön planda.
Mesela; Kızıyla sınanan tetikçi Deadshot takır takır mermileri boşaltırken öylesine harika bir sunum ve canlandırmayla karşılaşıyoruz ki, bu anti kahramanın imrenilecek bir iş yapıyormuş gibi algılanmaması mümkün değil. Aynı şekilde aşkın ve elektro şokun etkisiyle doktorluktan çılgınlığa ve Joker’in sevgililiğine dönüşen Harley Quinn de bir garip rol model kadın örneği. Kapatıldığı kafeste ip dansı yaparak karşımıza gelen Quinn, sopası ve minimini şortuyla ortalıkta boy gösterip, seksi duruşuyla anlamsız bir vahşeti bütünleştirmiş halde.
Joker gibi güçlü bir karakteri, palyaço mafya babası dahi yapamayıp, sadece şiddete ve saçma sapan aşk tutkusuna sokan filmin mizahi vahşilik mantığında, yanlış mağaraya girip boyutlar ötesinden kötülüğe kapı açan arkeologun bedeninde var olmaya çalışan Cadı da apayrı bir yere sahip. Yıllardır ele geçirilmek için uğraşılan İran’ın savunma bilgilerini Amerikalılara getirerek art niyeti dışa vuran ve filmin mesajcı yüzüne katkıda bulunan Cadı, başta çok umut verici. Lakin senaryonun özensizliği ve bilinçsizliği sayesinde devamında hayli komikleşmekte.
Evrimin bir adım ileri gittiği ve insanlar tarafından dışlandıkça hırçınlaşan Timsah Adam’ın görünüşünün haricinde kötülükle ne gibi bir ilgisi olduğunu izah edemeyen ‘Gerçek Kötüler’de, İntikam Tim’i kurarak Dünya savunmasına katkıda bulunmayı hedefler görünen Amanda, gizli vahşetin ta kendisi. Cadı’yı bile avucunun içine alan, çalışma arkadaşlarını gözünü kırpmadan harcayan Amanda’yı ‘baş kötü’ olarak gördüğüm yapımda en cılızı, ekibe Avustralya’dan katılan Bumerang’ın ortağını öldürmeyi hak sayan kötülüğü. Varlığının esprisi ne? Ailesini anlamsızca yakıp vicdan azabıyla içine kapanan bol dövmeli ateş adam Diablo için yorum yapmakta zorlandığım yapımın senaryo ayağına gelince…
David Ayer tarafından yazılıp yönetilen filmin geri dönüşlerinden, anı yansıtan sahnelerine hepsi de mizaha odaklı yaratılmış gibi! Bu açıdan ele alındığında amacına ulaşmış gibi görünse bile gerek karakterler gerekse öykü akışı bazında büyük boşlukların ortaya çıktığı bir gerçek. En önemli eksiklik ‘İntikam Timi’nin oluşturulma sebebinde kendini gösteriyor. ‘Gerçek Kötüler’in toplanma gayesi nedir? Düşmanları kimdir? Kimi, kimden koruyorlar? İşte bu soruların net ve tutarlı cevabını senaryoda bulmak kesinlikle mümkün olamıyor.
Başlangıçta en kötülerden oluşan ‘İntikam Timi’ kurmanın amacı, süper kahramanların insani duygularla yeterince kötü olamadığı ve kötülerle savaşta ‘Gerçek Kötüler’in etkili olabileceği şeklinde Amanda tarafında dile getirilse de devamında ekibin harekete geçmesine yol açan görevin fosluğu bununla uyuşmuyor. Ayrıca bu aşamada ortaya çıkan bir diğer gerçek, senaryonun karakterlere yön verirken de hayli tutarsız davrandığı. Geçmişleri oldukça kestirmeden ve zayıf bir anlatımla ele alınan karakterlerin işbirliğine girme noktasında sergiledikleri duygusal tavır buna örnek. Azılı süperleri anti kahramana dönüştürmek için ‘aile, arkadaşlık’ gibi kavramlar işin içine katılmış ama… İnsan ister istemez, 24 saat bile birlikte olmamış kötülerin arasında böyle yüce duyguların söz konusu olması mümkün mü diye sorgulamadan edemiyor. Ölüm korkusunu ekip birlikteliğine yem yapmak da abes!
Yanı sıra bu tür filmlerin olmazsa olmazı kabul ettiğimiz düşman ayağındaki ‘en baba kötü’nün de eli fazlasıyla zayıf. Damdan düşer gibi ‘mumya’ misali yaratılan ve insanlardan beslenen bu dev kötülükle Cadı’dan geriye kalan yegâne dişe dokunur gerçek, ‘Teknolojiye ve ondan doğan güce tapar hale gelen insanların kendi yarattıkları canavarlarla başlarına iş açtıkları’… Aklıma gelmişken sorayım… Amanda’nın nasıl kurtulduğunun ve o hengâmede anti kahramanların ipini elinde tutmaya yarayan aleti nasıl kaybetmediğinin mantıklı bir açıklamasını yapan çıkabilir mi? Eminim David Ayer bile bu sahneleri izlediğinde ‘Mantığı amma da boş geçmişiz’ demiştir kendi kendine.
Anlayacağınız, anti kahramanları dünya savunması için toplayıp Görev Gücü X ile en kötü süperleri devletin hizmetine vermeyi amaçlayan ‘Gerçek Kötüler/Suicide Squad’ filminin eğlendirici sahnelere imza atan ‘İntikam Timi’nde mantıksızlık çok ama inandırıcılık hiç yok!
Sonuçta; Devam bölümleri için karakterlerini tanıtıyormuşçasına üstünkörü yaratılırken karakterler arası bağı, cılız duygusallıklarla kurmaya çalışıp mantıksızlaşan… Vasat ve baştan savma diyaloglarından mizah türetmeye uğraşırken tebessüm dahi ettiremeyen… İçerik üslubunu yumuşatmak üzere Warner Bros. eliyle kurgusu makaslandığı için senaryo kopuklukları baştan itibaren göze batan… Nihayetinde Gotham’ın kirli sakallı Batman’ini de ucundan işin içine sokarak ‘İntikam Tim’ini oluşturan ‘Gerçek Kötüler’, karakterlerinin ve senaryosunun felsefesini tam oturtamamış… Harikalık yerine vasatlıkla işi kotaran bir yapım.
Dolayısıyla, etkili müzikleri ve Margot Robie ile Will Smith performansı da olmasa ‘Gerçek Kötüler’in intikam timi hepten kof çıkacakmış, diyor ve büyük beklentiler taşımadan sırf eğlenme niyetine izlenmesini tavsiye ediyorum.
Anibal GÜLEROĞLU