Umuda kelepçe vuruluyor!

Nasıl çalkantılarla dolu zamanlarda yaşıyoruz farkında mısınız? Süper Ay olanca parlaklığıyla Dünya’nın üstüne doğsa da dünyadaki gerçekler, bu doğa olayı kadar ışıl ışıl değil.

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Umuda kelepçe vuruluyor!
Nasıl çalkantılarla dolu zamanlarda yaşıyoruz farkında mısınız? Süper Ay olanca parlaklığıyla Dünya’nın üstüne doğsa da dünyadaki gerçekler, bu doğa olayı kadar ışıl ışıl değil. Küresel ısınma tehdidinin etkisini tahminlerden önce hissetmeye başlayan buna karşılık yeni başkanıyla çevre faktörünü önemsemeyeceğini belli eden süper gücün potansiyel tehlike halini artırmasıyla meçhule sürüklenen… Etnik yapı ve inanç bağlamında çatışmacılıkları tırmandıran insanlık, yöneticilerin amacına hizmet eden yeni neslin giderek hırçınlaşmasıyla dört bir yanda kargaşaların karanlığını yaşamakta. Umut, yegâne dayanak bu durumlarda. Ama umut da bir yere kadar, kötülüklerle başa çıkmakta. Yanlışların üstüne gitmedikçe, doğruları görünür kılmadıkça umut ne yapsın? Dahası kimilerinin umutla hiç işi olmadığından ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ diyenlere de yeterli ilgi gösterilmiyor. FOX’un dizisine olduğu gibi.
Geçenlerde yaşam geneline bakarak, ‘O kadar özgürüz ki, tüm haksızlıklar ve rezillikler karşısında susma hakkımızı kullanıyoruz’ şeklinde eleştirel bir yorum getirmiştim. Şimdi de aynı mantıkla ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ diyenlerin görmezden gelinmesini eleştirip ‘O kadar umutluyuz ki, gençler üstünden toplumsal çarpıklıkları vurgulayıp eğitimle umut aşılamaya çalışanlara karşı ilgisizlik hakkımızı kullanıyoruz’ yorumunu getirerek dizinin kritiğine başlamak istiyorum. Çünkü özgürlük bilinci kadar umut aşılayanların değerini bilmek de önemli ve ne yazık ki, başka başka umutların bolluğundan olsa gerek, ekrandaki umuda ilgisizlikle kelepçe vurulmakta!
İSİMLERLE DEĞİL GERÇEKLERLE ‘UMUT’ VEREN BİR DİZİ
‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ dizisi ekrana çıkmadan yazdığım ve umut beslediğim işlerden oldu. Kuşkusuz başka diziler için de ön değerlendirmede bulunuyorum. Ancak bu yapımda durum daha farklıydı. Zira ilk bölümün tamamını okuduğum için konusuna iyice aşikârdım. Dolayısıyla ön değerlendirmeyi yaparken içeriğinden ziyade canlandırması ve yapım yönüyle merak ettiğim bir diziydi. Oyuncuların popülerlik balonuyla şişirilmemiş olmasından ötürü bu noktalarda da umutluydum açıkçası. Nitekim öykünün girişini hayli hızlı geçerek izleyiciyi ana konuya giden yolda detaylara boğmadan gelişimini yapmayı hedefleyen dizinin meraklarımı olumlu yönde tatmin ettiğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Turgay Aydın’ın Nizam karakteriyle bir kez daha oyunculuğunu konuşturduğu dizide Begüm Birgören, Özge Özder gibi isimlerin yapabilecekleri, eski işleriyle ortadaydı. Gençlerde, Mert Yazıcıoğlu ve Melisa Şenolsun’dan zaten emindim. Geriye ıslahevi öğrencilerinin ve zengin kanadın neler yapabilecekleri kalıyordu… Ki, bu noktada Burak Dakak’ın, zengin ve güçlü ailenin yanlış yetiştirmesi sonucu şımarıklığı psikopatlıkla destekler hale gelen, Onur’daki performansı beklediğimin de üstünde oldu. Dakak’ı çok başarılı buldum. Keza Kömür, Azad, Rüya, Narin, İdil, Mert, Sarp… Hepsi de rollerin gerçekle paralel ilerlediği oyunculukla sunuldu bize. Kısacası senaryoda emeği geçen Yekta Torun, Duygu Tankaş, Hilal Yıldız’ın yarattıkları karakterlerin başarısı sadece kâğıt üstünde kalmamış canlandırmaya da yansımıştı. Tebrikler.
Dahası, yayın sonrası değerlendirmede bulunmak için beklediğim ikinci bölümüyle de gördüm ki, dizinin içeriği her anlamda yaşamla denk yol almakta. Senaryo, uzun dizi süresi handikabına rağmen sıkmadan ilerlemekte ve dizi, kadrodaki isimlerle değil gerçeklerle umut veren bir çalışma niteliğinde. Buna karşılık izleyicinin bu önemli özellikleri yeterince fark edip kıymetini bilemediği de ortada.
Ancak hal böyleyken ‘Vatanım Sensin’, ‘Cesur ve Güzel’ gibi henüz ekrana çıkmadan oyuncularıyla dikkatleri toplamayı bilen iki yapım arasında sıkışıp kalan… Bir yandan da ilk bölüm itibariyle FOX’un ‘Kördüğüm’ü alelacele final tatminsizliğiyle kaldırmasına yönelik tepkinin ağırlığını hissederek kısmen gözden kaçan ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ için umutsuzluğa kapılıp enseyi karartmak hata olur. İlk bölümü maça da kurban giden dizinin Total’de 9’uncu, AB’de 16’ıncı olarak başladığı ekran yolculuğunda hak ettiği yere ulaşacağı umudu var içimde. İkinci bölümüyle Total’de 6’ıncılığa yükselmesi de bu umudumun boşa olmadığının işareti. Dizilerin kalitesini hiçe sayan reyting olayında aklıma takılansa, yapımın AB’de 22’inciliğe gerilemesi! Bunu iki şekilde yorumlamak mümkün… Ya, içeriğin kapsamlı olmasını es geçip güzellik yarışması sergilercesine görselliğe önem verenlere itibar eden elit izleyici kesiminin böylesi toplumsal mesajlarla ve umutlarla işi pek yok… Ya da Amerikan dizisi havalarında takılıp büyük reklamlarla beklenti yaratanların neler yaptığını görme merakına düşülmüş. Her iki olasılıkta da AB’nin dikkatini çekecek tanıtım sürecine ihtiyaç var!
Sonuçta; AB kesiminin diziyi göz ardı etmesinin gerekçesi ne olursa olsun umut kesmemek lazım. Kanal da bu umudu hissetmeli. Çünkü hayatın iyiyle kötüyü, haklıyla haksızı buluşturan gerçekleriyle el ele tutuşup yola koyularak ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ diyenler, bana göre mevcutlar içinde en yol gösterici yapıma imza atmışlar. Bi Yapım-Burak Sağyaşar tarafından ekrana kazandırılan, Cemal Şan yönetmenliğinde özünü yansıtarak ilerleyen dizi bu nedenle kurgunun ötesinde değerlendirilip apayrı bir yere konmalı. Ancak diziye özel misyon yükleyen bu durumun beraberinde hem büyük sorumluluk, hem de risk getirdiği de belirteyim.
‘UMUDA KELEPÇE VURULMAZ’I FARKLI KILANLAR…
Islahevi olayına farklı bakış açısıyla yaklaşıp gençlerin dünyasına alıştığımızın dışında bir pencere açan ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’, yarattığı farklı karakterlerle minyatür bir dünya sunuyor bize. Bu dünyayı diğer gençlik dizilerinin klişelerinden ayıransa, gencinden yetişkinine, tüm karakterlerin abartısız ve gerçek duruşlu olması! Birbirlerinin içinden çıkmışçasına türeyen yapımların doluştuğu ekranda ne değerli bir özellik değil mi?
Düşünsenize… Milletvekili baba ile zengin annenin çocuğu Onur üstünden, istenen biçimde şekillendirilen suç ve ceza dengesini ele almaktan… Fakirler okkanın altına giderken zenginlerin kişiye özel muamele görüp adaleti kendi lehine işletme formülleri yaratmalarını görselleştirmekten… Zenginler yağ gibi üste çıkarken, istemeden de olsa suça bulaşan fakir gençlerin cezalarını çekseler dahi bu damgayı ömür boyu alınlarında taşıyıp dışlanacakları gerçeğini dile getirmekten… Gençlerin, ailelerinden dolayı nasıl şekillenebileceklerini göstermekten… Velhasıl toplumun cümle yaşamsal çarpıklıklarını işlemekten daha güzel bir şey olabilir mi? Gerçekçilik en hassas konu olduğuna göre… Olamaz. Yani olmamalı. Ama öte yandan bu gerçekçilik, dizinin başını ağrıtan yön de olabilir? Malum gerçekler her daim itici gelir insanlara. Gerek dizi dünyamızda gerekse yaşamda, gerçekleri yansıtmaya soyunup da defteri dürülenler gani gani. Hem atasözlerimiz bile bu yönde telkin vermiyor mu?
Polisin, gariban çocuğuna çarpıp ölüme terk edenin peşine düşmemesini, olayı çözmek için çaba sarf etmemesini vurgulaması; görünürde adalet eşitliğini savunan ancak perde arkasından ayrıcalık yaratmak için çabalayan milletvekili gücüyle işlerin yürütülmesi gibi detayları ele alan… Kendisini İngiliz Roman’ı görüp ‘‘Shakespeare’le akrabalığımız var icabında’’ diyen Kömür aracılığıyla ‘‘Şekspir gizli Müslüman’dı, ismi Şeyh Pir’di’’ diyenlere taşını atan… Ve ‘Siz bu çocukları hangi topluma kazandırıyorsunuz’ diyen Nizam’la da çarpıklığın bireyden ziyade toplumsal bir sorun olduğunu vurgulayan ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ da gerçekçilikte hayli iddialı olduğundan insan, ister istemez ‘Aman ha’ diyor.
Öte taraftan ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ın gerçekçilik riskiyle paralel büyük sorumluluğu da bulunmakta… Gençlere ve topluma yol göstericilik! ‘Bende sansür filan yok. Rahatsız olan bip der’ diyen Rüya ile hem sansürcü zihniyete göndermede bulunan hem de zenginlik meraklısı kız örneğini dozunda veren dizinin bu noktada en dikkat çeken yanı, her biri ayrı sorunla boğuşan gençlerin tüm yaptıklarının arka planında ‘aile’ olgusunun bulunduğunu çok doğal bir dille aktarması. Fakir kesimdeki aile bozukluklarının parasızlıktan kaynaklanmasına karşılık para bolluğunun da zenginlerin çarpık aile yapılarında etkili olduğu yansıtılırken ne Fırat’ın ailesinde, ne de Onur’unkinde kesinlikle ajitasyona başvurulmamış olması, dizinin sorumluluğunu ciddiye aldığının göstergesi. Perihan, zengin anne olarak Onur’u kolluyor fakat aynı zamanda onun yola gelmesi için de çaba harcayan bir anne konumunda. Bunu kendi bildiği yöntemlerle yapsa bile nihayetinde oğlunun yanlışlarının bilincinde. Aynı şekilde Asım’ın aylaklığı, sarhoşluğu gösteriliyor ama bunun arka planında babanın iç dünyasındaki çaresizlik ve hüzün de hissettiriliyor. Nasıl ki, gençlere sert çıkar havada görünen Nizam da benzer durumda… Kendi çocuğunun başına gelenlerin acısıyla gençlerin ıslahevine düşmesine içerliyor; onları bu yola sokan topluma öfkeleniyor. Ters davranıyor ama anneyle oğlunu izlerken ağlayacak derecede hassaslaşabiliyor. Peri’ye pantolon verecek kadar gençleri kollayıcı olduğunu da gösteriyor bize. Yani ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’ dizisinde diğer yapımların çoğunda olduğu gibi salt ‘kötülük için kötülük’ tablosu yok. Her olumsuzluğun bir geçmişi olduğunu da düşündürülüyor izleyiciye.
Islahevlerindeki gençlere okuma hakkı tanınması gereğinin altını çizerken büyüklere düşen görevleri, aile-okul-ıslahevi cephesinden ele alan yapımın sorumluluk kanadında ‘intikam’ olayı da önemli bir detay! Öfke, kıskançlık ve intikam üçgenini, okumanın öneminde buluşturan dizinin, bu duygularla yapılan yanlışların bedelleri üstünde düşündürmek için sakin ama kararlı bir yol izlemesi de övgüye değer. Ses getirmek için fevri bağrış çağırışlara, anlamsız konuşmalara yer verilmemesi içeriğin sorumluluk gücünü artırmakta.
Ayrıca ıslahevi ortamının, bu türden sahnelere sahip olan dizilerdeki gibi çirkinlikler ve ürkütücülükler sergilememesi de takdire değer. Ana Kucağı denen hücrenin varlığını gösterirken bile yersiz dramatiklik yaratılmaması, gözyaşlarından-acılardan reyting umulmaması dizi dünyamız adına umut verici! İçerdekilerin durumunu sanki her mahkûm canavarmış, birbirlerine saldırmak-köşeye sıkıştırıp tecavüz etmek için bekliyormuş gibi sunmaması diziye basamak atlatan farklılıklardan. Anlayacağınız hapishane dizilerinden alıştığımız kötücül ortam, Fırat’ın annesini alıp revire götüren gardiyanlarla ‘Gardiyanlar da insandır ve vicdanları vardır’ diyen ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’da bulunmamakta. İnsanları ötekileştirmenin anlamsızlığını ve kötülüklerin bu nedenle doğduğunu, karakterleriyle işaret eden dizinin bu yönü de gerçek hayata umut aşılamak adına gayet olumlu. Emeklere sağlık.
Neticede; Yüzeysel bakanlar için klişe gibi görünse de… Kimileri içerikteki gençleri kötü örnek sayıp dizinin mesajlarını yeterince anlamama hatalarına düşse bile… Özüyle sözüyle, doğal duruşlu oyuncularıyla ve dengeli anlatımıyla farklı bir dizi ‘Umuda Kelepçe Vurulmaz’. Bundan dolayı ünlü isimlere odaklananlar eliyle umuda vurulan kelepçeden kurtulup yolunda emin adımlarla ilerlemeyi hak ediyor. Yeter ki, izleyici tez günden farkı fark etsin; yayıncı sabır göstersin; yapımcı işten umudunu kesmesin.
‘Tüm engellere karşı umut etmeye devam. Umuda kelepçe vurmayalım’ derken, yazımızı İskandinav atasözüyle noktalayalım… ‘Az kork, çok umut et… Az ye, çok çiğne… Az homurdan, çok nefes al… Az konuş, çok anlat… Az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun’!

Anibal GÜLEROĞLU
HYPERLINK "mailto:[email protected]" [email protected]
HYPERLINK "http://www.twitter.com/guleranibal" www.twitter.com/guleranibal