Aslında sinemanın kendine özgü olanaklarından yararlanarak bir öykü anlatma döneminin pek çok ‘çalıntı’ iddiasını da beraberinde getirdiği bir gerçek. Sinema aracılığıyla hikâyeler aktarmanın ve film hileleri uygulamanın Fransız yönetmen Georges Meiies’le başladığını düşünürsek, yüz yılı aşkın bir süreçte yol alan kurgu dünyasında birbirinden tamamen farklı senaryolar yaratma imkânsızlığı da ortaya çıkmakta. Bu imkânsızlığın vardığı nokta ise içerik benzeşmeleri ve ‘çalıntı’ ithamları!
Eserlerin ufak tefek değişikliklerle yeni bir çalışmaymış gibi sunulmasının genellikle hiçbir yaptırımla karşılaşmadığı pratikte, bunların sayıları da bir hayli fazlalaşıyor doğal olarak. ‘Esinlenme’ olarak yumuşatılıp kabul gören, hatta kimi zaman akılcı ekleme ve sunumlarla orijinalinin topladığı ilginin fazlasına mazhar olan, dahası büyük övgülerle karşılaşıp ödül bile alabilen böylesi yapımlara sıkça rastlamak mümkün. Ancak ‘Avatar’ın bile çalıntı iddiasına hedef olduğu yabancı sektöre kıyasla, bizdeki ‘esinlenilmiş’ dizi ve sinema yapımlarının sayısının katbekat fazlalığını da unutmayalım. Dahası kısmen alıntı yerine ana temanın tamamının kopyalanmasıyla ‘Bu kadarı da fazla’ dedirten türden karşımıza çıktıklarını da hatırlayalım. Gerçi hatırlasak, unutmasak sonuç değişiyor mu? Ne gezer. Ama ortalığa dökülüp yırtınmanın ötesinde ellerinden bir şey gelmeyen asıl fikir sahiplerinin sürekli alta gitmesi de insanın kanına dokunuyor.
Ekrandaki mevcutlar arasında ‘A Gentleman's Dignity’ isimli Güney Kore dizisini uyarladıklarını söyleyen Dreamcatchers Senaryo Ekibi’nin ‘Kiraz Mevsimi’ dizisiyle ilgili çalıntı iddiası taze taze hafızalarda… Gerçek neydi, ne oldu, iddia ispatlandı mı? Amannn sen deee… İspatlansa ne yazar, ispatlanmasa ne yazar? ‘Kiraz Mevsimi’, başarıyı yakaladıktan sonra…
Farklı bir örnek, ‘Yetenek Sizsiniz’le şov yeteneği ödüllendirilen Atalay Demirci… O da gösterilerinde kullandığı diyalogların çalıntı oluşuyla itham edilmişti. Bir süre haber oldu. Şimdilerde TV 8’deki ‘Kel Alaka’ isimli şovuyla ekranda.
Tabii bir de işin sansasyon yaratma boyutu var. O yapımı gündeme getirmek için yapılan açıklamalar, ithamlar gibi… Misal, Hz. Musa’nın hayatını konu alan ‘Exodus: Gods and Kings’ isimli filmin başrol oyuncusu Christian Bale’in Hz. Musa için “Sanırım şizofren ve oldukça barbar bir kişiymiş” yorumunda bulunması! Adama sormazlar mı, ‘İnanmadığın bir kişiliği nasıl canlandırıyorsun’ diye?
Söz konusu şöhret olunca ‘çalıntı’ iddiaları da, böylesi zırvalamalar da önemsenmiyor açıkçası. Piyasa düzeninin raconu bu… Gücü yeten yetene… Su, yolunu buluyor; kör, tuttuğunu seviyor… Bize de gelmiş geçmiş örnekleri bir yana bırakıp vizyondaki en sıcak ‘çalıntı’ ithamına muhatap olan Çağan Irmak’ın ‘Unutursam Fısılda’ filmine dokundurmak düşüyor.
‘SEN NE DİLERSEN’İN MÜZİKLE SOSLANMIŞ HALİ
Yeşilçam ağzının popüler kültürle harmanlanmış eserlerine imza atma başarısını sürdüren Çağan Irmak, 80 darbesini arka planına alarak yarattığı ‘Babam ve Oğlum’ filmiyle milleti gözyaşına boğarak hafızalarda yer etmişti. Sonra mübadele yıllarının dede anılarını aktardı ‘Dedemin İnsanları’nda. O dönemi yaşamayanlar için pek etkili olamasa da geçmişe dair bir öykülemeydi nihayetinde.
Şimdi ise geçmişle bugün arasında yolculuk sevdasını bir başka açıdan sürdürerek ‘Unutursam Fısılda’ demeyi seçmiş. Ancak, 70’li yıllardaki aşk ve kardeş kıskançlığını, günümüzün pişmanlık ve hesaplaşmasına uzatırken Cem Başeskioğlu’na ödül getiren ‘Sen Ne Dilersen’ filmiyle fazlaca denk düşer olmuş. Hem de ‘Tamamen tesadüf’ dedirtemeyecek türden bir benzeşmeyle.
Zaten ‘Söylemezsem Olmaz’ programına telefonla bağlanıp ‘Çağan beni öldü sanıyor. Bense yaşıyorum hala’ diyen Cem Başeskioğlu da, ‘Unutursam Fısılda’nın kendi filminden çalıntı olduğu iddiasında…
Oyuncuların fiziksel görünümlerinden tutun da Işıl Yücesoy’un her iki filmde rol almasına varana kadar aradaki benzerliklere dikkat çeken Başeskioğlu, güçlülerin köşeleri tuttuğundan, istediklerini yapıp insanları ezdiklerinden yakınmakta! Haksız da değil hani.
Aynı adama âşık olan iki kız kardeşin yıllara yayılı çatışmasını, Ayperi(Hatice) ve Hanife üstünden işleyen ‘Unutursam Fısılda’nın öyküsü, rekabete sebep olan zengin Tarık’ın değişimi ve Ayperi’nin Alzheimer hastalığıyla dramatikleşirken, akıllara 2005 yılındaki kimi yerde fantastik komedi tadı veren ‘Sen Ne Dilersen’in düşmemesi imkânsız.
Işık Yenersu ve Zeynep Eronat’ı buluşturan ‘Sen Ne Dilersen’ filminin aynı adama âşık olan Eleni ve Eftimiya’ya odaklı senaryosu da, benzer bir hikâyeyi anlatmakta. Erkek yüzünden araları açılan kız kardeşleri, yıllar sonra koca intiharı ve kanser hastalığıyla buluşturan ‘Sen Ne Dilersen’in konu katalizörü, melekleri canlandıran mum hırsızı Musa ile yaratılan masalsılık…
‘Unutursam Fısılda’ ise mum hırsızı ve canlanan meleklerin yönlendirme görevini, 70’lerin pop müzik furyasına yüklemiş. Yani aradan müziği ve mum hırsızıyla canlanan melekleri çekin, gerisi ‘Sen Ne Dilersen’e neredeyse cuk oturmakta.
‘Sen Ne Dilersen’in müzikle soslanmış hali şeklinde yorumlanabilecek bu tabloya bir izah getirmek gerekseydi söylenecek söz; meşhur ‘Kedidir, kedi’ geçiştirmesinin ‘Esinlenmedir, esinlenme’ adaptasyonu olurdu herhalde!
DİZİ YÜZLERİYLE POPÜLER KÜLTÜRE OYNAMA
Işıl Yücesoy’un harika oyunculuğuyla göz doldurmasının ve konusunun yarattığı ‘çalıntı’ çağrışımlarının ötesinde ‘Unutursam Fısılda’ ne iş derseniz?
Ege’nin şirin kasabasından İstanbul’a geçiş yaparken klasikleşmiş ilişkiler yumağından yol alıp bu rutinini, özgürlüğe söylenen şarkılarla çemberi kırmak isteyen zengin oğlan-fakir kız aşkının hoppalığıyla aşmayı hedefleyen ve bu amaçla seyirciyi yakalamaya yönelik klipler yaratan yapımın ‘çalıntı’ iddiasının dışındaki falsosu, başarılı kurgusuna ve zengin atmosfere rağmen seyirciye empati kurma doğallığını sunamamış olması…
Mehmet Günsür, Farah Zeynep Abdullah, Kerem Bürsin gibi dizilerden popülerleşen isimleri karakterlerin gençlikleri için tercih edip ergenlere oynayan filmin en büyük kozuysa, bir dönemin müzikal renkliliğini Kenan Doğulu imzalı parçalarla öne çıkartması!
Kostümlerinden dekoruna masalsı bir geçmiş yaratırken konuyu ve karakter derinliklerini bir parça arka plana atan film, Ayperi-Tarık-Erhan üçlüsü aracılığıyla yarattığı renkliliğe can simidi gibi sarılırken geçmişin ezilmişlik kazığını yiyen Hanife cephesini yeterince işlememiş. Amerikanvari sunumla yaratılan müzikaliteden fırsat kalmamıştır, diyelim.
Sonuç itibariyle; ‘UNUTURSAM FISILDA da, esinlenmeyeyim bir daha’ dedirten içeriğiyle 70’lerin ruhunu yaşatırken biraz özentilik hissettiren, ünlü olma yolunu ve Unkapanı âleminde çekilen zorluklarının arabeskliğini de bu sürece sıkıştırıp mesajcılık görevini yerine getirerek tabloyu tamamlayan film, öyle veya böyle salonları dolduracak türde…
Lakin ‘Keşke’ diyoruz… Yeşilçam kıvamında, moda olduğu üzere, dizi yüzleriyle popüler kültüre oynayarak seyirci çekmeyi hedefleyen yapım, bu akılcı kombinasyonuna karşın senaryosuyla tamamen özgün olsaydı da, ‘çalıntı’ iddiasıyla gündeme gelmeseydi. Esinlenme rüzgârıyla yelkenleri şişirmenin doludizgin yaşandığı sektörde, özgün senaryo ayrıntısı da başka filme inşallah! Biz de bulmuşuz, bunuyoruz. Her güzellik bir arada olmuyor ki…
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal