‘X-Men’, çare olabilir mi?

Bu satırlar, Soma’da ya da sokakta pisipisine hayatlarını kaybedenlerin ‘ölmüş, gitmiş’ sayıldığı günümüz kaderciliğinin ve hatalı yaklaşımların geleceğe uzantısına ait bir tasvir değil elbet…

Anibal Güleroğlu Anibal Güleroğlu

Gelecekte karanlık ve ıssız bir dünya… Savaşlar, kayıplar ve büyük acılar… Mağlup edilemeyecek bir düşmanla savaşın sonu… Gözcüler her yerde… Tehlike sayılanları yok etmek için yaratılmışlar ve görevlerini robot bilinciyle yerine getiriyorlar… Farklı olanlar ve onlara yardım eden insanların alın yazısı mı bu karanlık dönem, yoksa robotlar eliyle şekillendirilen kader değiştirilebilir mi? Geçmiş günlerden kökünü alan geleceği değiştirmek, kader sayılan ezilmişliği ortadan kaldırmak mümkün mü?

Bu satırlar, Soma’da ya da sokakta pisipisine hayatlarını kaybedenlerin ‘ölmüş, gitmiş’ sayıldığı günümüz kaderciliğinin ve hatalı yaklaşımların geleceğe uzantısına ait bir tasvir değil elbet… Ya da tahtı bırakmama isteğiyle evlatlarının ölüm fermanlarını veren muhteşem padişahların, doğruya değil de riyaya teveccüh etmesiyle karartılan geleceğin geçmişi hiç değil!

Gerçi, geleceğin geçmişten şekillendiğini düşünmeyen ve tarihten ders almayı bilemeyen insanoğlunun hırslarıyla gelişen olayların çoğunda durum, üç aşağı beş yukarı aynıdır. Ama bizim başlangıcımız, ‘Geçmiş günler gelecek’ diyerek yola çıkıp New York’un yıkıntılarından, Moskova’nın yer altı sığınaklarına, oradan da Çin’deki tapınağa uzanarak, sayıları gittikçe azalıp yok olmanın eşiğine gelen mutantların çare arayışını veren ‘X-Men’ filmine ait…

70’Lİ YILLARIN HATASINI TELAFİ MÜMKÜN MÜ?

İşini bilen insanların dünyasındaki demokrasilerde çarelerin tükenmeyeceği gibi, her türden güce sahip kahramanların fantastik dünyasını aktarma ustası Marvel’ın yapımcılığında da sevilen serileri farklı biçimlerde sunmanın yolları tükenmiyor.

Fox TV’de yer alan ve vakitsiz finale giden ‘Sana Bir Sır Vereceğim’ dizisine de ilham kaynaklığı eden X-Men’i sosyal ve politik mesajlarla donatıp gelecekten geçmişe uzanan yeni bir öyküyle karşımıza çıkartan Marvel, hem bu alandaki becerisini, hem Hollywood’un fantastik gücünü hem de Wolverine’in (Hugh Jackman) karizmatik çekiciliğini bir kez daha ortaya koyuyor.

Bize de her açıdan başarısını ve kalite farkını ortaya koyan bu yapıma dair yorumda bulunmak vazife oluyor. Tabi yaşamın gerçekleriyle ilişkilendirerek.

1970’lerin soğuk savaş hezeyanında, gölgesinden çekinir hale gelen ve Vietnam’daki başarısızlığın yüküyle ezilen ABD yönetiminin, sırf farklı oldukları için korktuğu mutantları, kendi hükümranlığına karşı tehdit algıladığı dönemde işlenen hataların geleceği nasıl etkileyeceğini gösteren ‘X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’in hedefi, 2023 yılından geçmişe dönerek mutanları yok etmek için yaratılan Sentinel isimli gözcü robotların üretimini engellemek… Bunu da ancak başına ne gelirse gelsin tekrar iyileşebilerek ‘Yıkılmadım ayaktayım’ diyebilen biri yapabilir. Anlayacağınız, kızınca pençelerini çıkartan Wolverin’e büyük iş düşüyor. O da bedenine saplanan kurşunlara, demirlere aldırmadan kendisinden bekleneni yapmak için canla başla uğraşıyor.

Kendisiyle savaşan her mutantın gücünü sahiplenip onu yok etmek için kullanabilen gözcülerin gelişimine sebep olan hatanın telafisi için yapılacak ilk şey ise 50 yıl öncesinde yani 1973’te yeniden vücut bulmak! Dolayısıyla bu yılın mutant tarihinde apayrı bir yeri var.

Kas meraklısı bayanların göz zevkine fazlasıyla hitap edecek ve erkekleri de hasetinden çatlatacak olan başkahraman Wolverine’in, Mystique (Jennifer Lawrence) eliyle başlatılacak felaketi engellemek için, 2023’ün karanlık atmosferinden aksiyonla espriyi ve dahi çıplak bedenini buluşturarak dönüş yaptığı 1973 yılı, X-Men’in geleceği için olduğu kadar ülkemiz için de önemli bir yıl aslında.

Şöyle ki; Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulduğu… Tutuklanan gazetecilerden dolayı Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun basın özgürlüğü bulunmadığı yönünde eleştirdiği… Cumhurbaşkanlığı seçimi için çekişmelerin başladığı… Ereğli Demir Çelik Fabrikası’nda 5 bin işçinin haklarını aramak için greve gittiği… Seçim gezisindeki Bülent Ecevit’in Isparta’da taş ve şişe yağmuruna tutulduğu… Necmettin Erbakan’ın genel başkan seçildiği… İsmet İnönü’nün yaşama veda ettiği… Kıbrıs Harekâtı’na gebe olunup 80 darbesine giden yolun taşlarının tek tek döşendiği… İlaveten büyüdüğünde Hollywood filminde rol alacak olan Cem Yılmaz’ın doğduğu, İKSV’nin ilk İstanbul Festivali’ni düzenlediği bir yıl 1973…

Mutantların geçmişe giderek geleceği kurtarma öyküsünü yorumlarken 2023’ü hedefleyen ülkemizin, günümüz tablosuyla paralellik gösteren, 1973 günlerini de kısaca anımsayalım dedik. Gerçi bizde geçmişe gidip geleceği şekillendirecek mutant yok ama olsun, geleceği iyi kurmak adına geçmişi unutmamakta fayda var. Her ne kadar unutmak insanoğlunun fıtratında olsa da…

X-MEN’DEN ALINACAK DERS

‘Geçmiş ve şimdiki zaman birleşince arada yaşananlar silinir’ diyen X-Men’in içerik açısından farkı, Marvel kahramanlarının çoğunluğunda rastladığımız bildik Amerikan böbürlenmesinin ötesinde bir çizgiye sahip olması!

Mutant’larla, Sentinel’lerin çatışma sahnelerinde aksiyonu ve efektleri mükemmel kullanıp her bakımdan tempoyu hiç düşürmeyen, süper hızda hareket eden Quicksilver (Evan Peters) sayesinde harika bir şov ortaya çıkartan yapımı, sıradan bir Marvel filmi olmanın ötesine geçiren ayrıntıların başında, kurgusal karakterler topluluğunun ırklarının mevcudiyeti için tek yürek olup mücadele vermesi geliyor. Her devirde, her toplumun ihtiyaç duyduğu bir olgu.

Düşmanlıklarını bildiğimiz Magneto(Ian McKellen) ile Profesör Xavier (Patrick Stewart) gibi iki otoriter karakteri dahi, varlıklarının yok olma noktasında işbirliğine sokarak, düşmanımın düşmanı dostumdur mantığını yansıtan ‘X-Men: Geçmiş Günler Gelecek’te alınacak ders çok.

Kişinin güçlerinden korkmak ve başarısızlık karşısında mücadeleden kaçmak yerine, özünü kabullenmesi gerektiğine dikkat çekmek için Profesör Xavier karakterini seçen yapım, zayıflıklarını örtmenin çaresini madde bağımlılığında arayanlara mesaj yollamak için de yine aynı karakteri kullanmakta. ‘Yeter ki iste, her şeyi başarırsın’ dercesine…

Soykırımla özdeşleşen mutant avcılığı noktasında, Trask(Peter Dinklage) ve DNA deneylerini öne çıkartan senaryo Hitler döneminden günümüze yürütülen ırkçılığı da alttan alta işaret etmeyi unutmamış. Anlayana sinek saz da, anlamayana X-Men’in mutantları bile az.

Yani sözün kısası ‘X-Men’, dünya sorunlarını işaret etme mesajcılığıyla oluşturduğu ‘Geçmiş Günler Gelecek’te aksiyonundan tematik özene, komple bir iş çıkartmış durumda.

Peki, özünde mesajlar taşımayı ilke edinen, çizgi romanıyla efsaneleşen, 2000’den bu yana sinemada da süper güçlerini sergileyerek milyonlarca kişinin beğenisini kazanan ‘X-Men’, kendi türünü korurken gerçek dünyanın ezilmiş insanlarının sorunlarına da çare olabilir mi?

Eh hayalciliğin o kadarı da fazla olur. Ne yazık ki X-Men’in elinden gelen tek şey, yeri geldiğinde çelik odanın dahi güvensiz bir yere dönüşebileceğini yansıttığı içeriğinde, yapıcı mesajlara yer vermek. Bunun ötesi, ‘X-Men’in özel yetenekle gittiği geçmişe, tarihi gerçekleri değerlendirerek uzanmayı bilen ve akıl gücünü doğru kullanmayı başaran insanlara kalmış! Yaşanmışlıklardan ders alıp yanlışı düzeltmeye çabalayan X-Men olmak için ille de mutant olmak gerekmez değil mi? Farklılıklarına bakmadan insanları ve tüm canlıları sevmek yeter.

‘X-Men’in dünyasından derslerle, günümüze iyi seyirler…

Anibal GÜLEROĞLU

[email protected]

www.twitter.com/guleranibal