Yaz sezonunun ‘En’leri…
Kişisel hırslarına yenik düşmekten bir türlü vazgeçemeyen insanlar, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarken, bulundukları ortamlara zara vermeyi sürdüredursun zaman herkes için akıp gidiyor. Varyantlarla-piklerle yılan hikayesine dönen salgındı, duyarsızlıkta zirve yapanların yarattığı yozlaşmaydı, gerçek sorunları öteleyen türden suni gündemlerdi derken günlerimizin tadı kaçırılıyor. Hayatımız çalınıyor adeta.
Nitekim ‘Nasıl geçti habersiz’ dedirten hızla senenin ortasına geldik ve bir yaz sezonunu daha yarıladık. Elde kalan ne derseniz… Ruhumuzu daraltan monotonlukların, bezginlik yaratan klişelerin arasından sıyrılmayı başaran ufak tefek güzelliklerin verdiği mutluluk elbet! Zira yaşamın en karamsar anında bir umut varlık gösterebiliyor ve en kötüden en iyiye uzanan kapıyı aralayıveriyor nihayetinde.
Nasıl ki bu yaşamsal gerçeklik kurgu dünyası için de geçerli bir durum. Algılara oynayarak kurgusaldan gerçekliğe köprü kurma hedefine zirve yaptıranlar bir yanda… Büyük iddialarla ortaya çıkıp öykünün ana temasını klişeler ve ruhsuz performanslarla zedeleyerek fiyaskoya dönüşenler diğer yanda. Velhasıl olumsuzundan olumlusuna, çeşitli ‘En’ler yer almakta ekranlarda. Biz de bu doğrultuda gözümüze çarpanları ele alıp yaz sezonunun ‘En’lerini kısaca sıralayalım dedik. Buyurunuz…
YAZIN EN BÜYÜK FİYASKOSU
Fark yaratmak adına yola çıkarken yolu şaşırıp fiyaskoya dönüşmek… Pek çok alanda kolayca yaşanabilecek bir durum. Ne yazık ki, Show TV ekranında yer almadan önce işleyeceği konu itibariyle umut vaat etmekle birlikte, reytinglerde umduğunu bulamayarak sekizinci bölümde final kararı aldığı duyurulan ‘Cam Tavanlar’ da bu olumsuzluğu yaşayanlardan oldu. Peki, nasıl oldu da yazın en büyük fiyaskosu haline geliverdi?
Bensu Soral ile Kubilay Aka’yı buluşturan, kadrosunda Hatice Aslan gibi deneyimli bir oyuncuyu barındıran ‘Cam Tavanlar’ için yaptığım ve ‘‘Alt tarafı yaz dizisi’ denmeden işin sıkı tutulması şart’’ şeklinde uyarıda bulunduğum ön değerlendirmemde Ojo Pictures imzalı dizinin fark yaratma iddiasını gerçekleştirebilmesi için ‘Cam Tavan’ teriminin temelindeki ayrımcılık sorununu layıkıyla yansıtabilmesi gerektiğinin altını çizip kadına bakışı nasıl olacak diye sorgulamıştım. Başarı için bu sorgu çok önemliydi. Zira yapımın fark yaratma kozu, diziye adını veren işgücü piyasasındaki cinsiyetçi ayırım olayına ve kariyerinde hak ettiğini alamayan kadınların haksız rekabet karşısındaki mücadelesine dayanıyordu.
Ancak ‘Cam Tavanlar’ daha ilk bölümden ne kadının iş dünyasındaki başarı olayına, ne de patronların kadınları öteleyerek erkek elemanları öne geçirme rutinine ciddi bir bakış atamadı. Hayat mücadelesiyle yükselmeye çalışan Leyla’nın çektiği zorluğu görebildik mi mesela? Okuldan mezun olduktan sonra şıp diye projesini kabul ettiren Leyla, (Ki, alt tarafı herkesin düşünebileceği ve parası olanın açabileceği restoran olayından ibaret bir proje) üç beş manidar bakışının dışında ne gibi bir engellemeyle karşılaştı? Hiç. Adamların parasıyla kurulan yerde yıllarca CEO olarak çalışırken kim tavuğuna kışt demişti? Efendim… Kulübe davet edilmemişmiş! Bu muydu yani kadınların ‘Cam Tavan’ metaforunu yansıtacak detay? Geçiniz. Leyla, bulunduğu pozisyonun etinden sütünden gayet güzel faydalanmıştı. Sonra istifayı basıp çabucak ayrıldığı yerin karşısında yeni bir mekân açmasına ne demeli? Hele kadının iş dünyasında varlık gösterme sürecinde karşılaştığı zorlukları ve engellemeleri işlemeyi hedefleyen bir içeriğin bu önemli konuyu ayrıntıdan ibaret bırakıp anlamsız aşk didişmesine çevirerek işi iyice sulandırmasına da diyecek hiç sözümüz yok. Üstelik tüm bu süreçte, koca yönetim kurulu Haldun Bey’in komik engelleme girişimleri başta olmak üzere, alabildiğine yüzeysel bir performansın ve yapaylığın hâkim olduğunu da ilave etmek isterim.
Kısacası; ‘Cam Tavanlar’ ne mesajcılığıyla, ne mantığıyla, ne de duygu yönüyle izleyiciye dokunmayı başaramadı. Elma yeme molaları ve romantizm zorlamaları da işi kurtaramadı. Kırmızı elbisesiyle doğal ortamda hayli zorlama duran Süreyya’nın Hatice Aslan’dan gelen gücü de olayı toparlamaya yetmeyince dizi, ilk bölümden itibaren yazın en büyük fiyaskosuna dönüşüverdi.
Bu yapımda fark yaratarak diziyi renklendiren yegâne detaya gelince… Ahmet Melih Yılmaz’ın canlandırdığı Şinasi oldu ki, kendisi performansından dolayı kutlanmayı çokça hak ediyor. Tebrikler. Gerisi, ‘Alt tarafı yaz dizisi’ mantığından ibaret!
YAZIN EN BAŞARILI DİZİSİ
Başarı, belli kriterlere dayanan bir kavram olsa bile özellikle kurgu dünyasında başarıdan söz edildiğinde ilk akla gelen, alınan reyting sonuçları olmakta maalesef. Oysa bir yapımın başarısı, sıralamasından ziyade içeriğin izleyiciye aktarımına ve karakter performanslarının içerikle bağdaşmasına göre ölçülmeli demekteyiz her daim. Diziler reytingden ötürü harcanmamalı. Lakin reyting düzeni bildiğini okuyor sonuçta.
Bu bağlamda yaz ekranında başarı yarışına giren Sen Çal Kapımı, Baht Oyunu, Baş Belası, Aşkın Tarifi, Kazara Aşk, Aşk Mantık İntikam, Ada Masalı, Kalp Yarası ve Cam Tavanlar dizileri arasında bir kıyaslama yapacak olursak…
Açık ara öne çıkan yapım FOX’taki ‘Aşk Mantık İntikam’ oluyor. Çünkü sıralamada zirveye yerleşmesi bir yana Güney Kore yapımı olan ‘My Cunning Single Lady’ dizisinden uyarlanan senaryo akışı gayet başarılı. Özlem İnci Hekimoğlu ve Nil Güleç Ünsal bu hususta çok iyi bir iş çıkartmışlar. Orijinali hiç falso vermeden özgünleştirmişler. Bravo.
Bu meyanda Murat Öztürk’ün yönetmenliğini de unutmamak lazım. O da senaryonun ve karakterlerin en etkili biçimde izleyiciye aktarılmasını sağlayarak dizinin başarısına katkıda bulunuyor. Senaryoların, yönetmen gücüyle değer kazandığını ispatlıyor.
Öte yandan dizideki tüm karakterlerin mükemmel biçimde canlandırıldıklarını söylesek abartmış olmayız. Burcu Özbek, zaten sevdiğim ve başarılı bulduğum oyunculardan. Burada da Esra’yı en doğal haliyle canlandırıyor. İlhan Şen deseniz… Ozan karakteriyle orijinalinden daha iyi bir tablo sergilediğini söyleyebilirim. Mimikleri, sahnelerdeki duygu aktarımı velhasıl topyekûn performansı çok iyi ve ölçülü. En önemlisi de önceki rollerinden farklı oyunculuk sergileyip izlerken eski karakterlerini anımsatmıyor. Melisa Döngel ve Burak Yörük de Çağla ve Çınar olarak hiç sırıtmadan ve aşırılığa kaçmadan performanslarını sunuyorlar. Keza Süleyman Atanısev, Zeynep Kankonde, Günay Karacaoğlu, Mehmet Korhan Fırat ve diğerleri… Tüm karakterlerin hakkının verildiği bir oyunculuk tablosu yaratıyorlar.
Anlayacağınız sadece başarılı bir uyarlama olmakla kalmayan ‘Aşk Mantık İntikam’ gerek içerik akışındaki doğallığıyla, gerek keyifle izlenen uyumlu performanslarıyla ve dahi reytingleriyle tekmili bir arada başarıyı yakalayarak yazın en iyisi sıfatını hak ediyor.
YAZIN EN FARKLI ‘ANNE’ KARAKTERİ
Gerçek hayatta olduğu gibi kurgularda da ‘anne’ figürü oldukça önemli bir yere sahiptir. Çünkü kahramanların iyiliğinin veya kötülüğünün arka planında çoğunlukla onların yönlendirmesi yatar. Dahası öykünün gidişatını da anne karakterlerinin tavırlarından kaynaklanan gelişmeler tayin eder. Bu doğrultuda dizilerdeki annelere baktığımızda paragözlük, intikamcılık, oğlunu-kızını kendi istediği kişiyle evlendirme hırsı, güç elde etme hevesi gibi ortak özellikler taşıdıklarını görmekteyiz.
Hal böyleyken romantik komedilerde pek öne çıkmamakla birlikte dramatik dizilerde daha çok etkili olan böylesi anne karakterlerinin kalıplaşması kaçınılmaz oluyor. Lakin bu yaz bir farklılık çıktı sahneye. Romantik komedi klişelerini aşarak yöresel içeriğiyle varlık gösteren ‘Kalp Yarası’ bu rutini kıran kendine has renklilikte bir anne karakteri sundu izleyiciye.
Tomris Giritlioğlu’nun genel hikayesinden uyarlanan ATV dizisi ‘Kalp Yarası’ndaki Azade karakteri, bildik anne figürü özelliklerini bünyesinde barındırmakla birlikte, özgün bir yapıya da sahip. Bu noktada üstlendiği her rolün hakkını veren Şenay Gürler’in canlandırmasının Azade karakterinin öne çıkarak ‘En farklı anne’ konumuna yükselmesinde büyük payı olduğunu söylemek isterim öncelikle. Yanı sıra Azade’yi yazın en farklı annesi yapan bir diğer detay, değişik kültürlerin bir arada yaşadığı Antakya yöresinden modern ve şık kadın tablosu yansıtması!
Şöyle ki; Gökhan Alkan ile Yağmur Tanrısevsin’in uyumlu bir çift olduğu dizide Azade, alışılmış konak annelerinin duruşundan çok farklı bir noktada çıkıyor karşımıza. Gerek konuşması, gerek geleneklere sahip çıkma eylemlerindeki asaletli duruşunun sosyetik havası, gerekse kılık kıyafetiyle göz kamaştıran dış görünüşü bu tarz işlerde aşina olduğumuz annelerin tüm klişelerini görünmez kılarak Azade’yi kendi türü arasında özgün hale getiriyor.
Dahası Mahir Günşiray’ın Adnan karakteriyle de aykırı düşmeyen bir tablo çizen Azade’nin görünenin ötesindeki ruh dünyası da oldukça merak uyandıran türden. İçinde geçmişin yaralarını taşıyan Adnan’la evliliğinde acıları kalbine gömdüğünü hissettiren Azade benliğindeki fırtınaları bastırırken aynı zamanda her şeye rağmen aile birliğini bozmayan özverili anne klişesini de ‘güçlü kadın, güçlü anne’ seviyesine yükselterek farkını fark ettiriyor. Ayrıca çatışmalar için gerekli olan unsurları bünyesinde barındırırken doz aşımına ve abartılı çıkışlara ihtiyaç duymayan Azade’nin Ferit için yaptığı evlilik planlarını alışılmış entrikacılığın ötesindeki girişimleriyle devreye sokması da bu karakteri ‘yazın en farklı annesi’ olarak görmemizde bir etken. Yöresel dramalarda böyle bir anne görmek ne güzel.
SONUÇTA; Her konuda ve durumda olduğu gibi diziler için de herkesin kendine göre seçtiği bir ‘En’ olacağı gerçeğinde, bizim yorumumuzdaki ‘En’ tablosu da bu minvalde!
Yaz ekranında göze batan üç ‘En’i ayrıntısıyla paylaştık sizlerle. Bunların ötesinde… Aytaç Şaşmaz ile Cemre Baysel’in ‘Baht Oyunu’nda canlandırdıkları Bora-Ada ikilisinin ‘En şirin yaz çifti’ olduğunu… Klişelere, gereksiz sahnelere, mutfağa böcek bırakma girişimiyle ‘Kefaret’i çağrıştırması misali benzeşmelere ve dahi mantıksızlıklara tavan yaptıran içeriğiyle kan kaybetmeye müsait ‘Ada Masalı’nın tüm çabalara rağmen ‘yazın en zayıf dizisi’ haline geldiğini… Yeni sezon başlangıcı olarak yaz aylarını seçmesi yetmiyormuş gibi eski konuyu tersyüz ederek tazecik rakiplerinin önüne geçmeyi başaran ‘Sen Çal Kapımı’ dizisinin ‘yazın en akılcı işi’ etiketini hak ettiğini… Başarılı oyuncu performanslarına ve keyifli mizahına rağmen AB izleyici grubundan yeterli ilgiyi göremeyen ‘Kazara Aşk’ın ‘yazın en harcanan komedisi’ durumuna düştüğünü… Seçkin Özdemir ile İrem Helvacıoğlu’nu buluşturan ‘Baş Belası’nın hoşlukla boşluk arasında gidip gelirken ‘yazın en psikolojik takılan’ dizisi kıvamına büründüğünü söyleyebiliriz.
Her işe verilen emeğe saygımızı; yanı sıra hak edenin hakkını verme gibi bir alışkanlığımız olduğunu hatırlatıp takdiri sizin düşüncenize bırakarak koyalım noktamızı.
Son söz düşünür ve yazar Emerson’dan gelsin… ‘Her eylemin atası düşüncedir’! Düşünen beyinlerin doğruları muktedir kılması temennisiyle…
Anibal GÜLEROĞLU