Gelişmiş ülkelerin aksine yasaklarla ve inatlarla kutlanan… Daha doğrusu kutlanması hak görülürken layıkıyla kutlanmaması için elden gelenin yapıldığı 1 Mayıs’ın ‘çağ dışı’ mantıklı atmosferini yaşarken, dünyanın ve barışın koruyucuları olarak kurgu dünyasında yer edinen ‘Yenilmezler’ de Ultron Çağı’nı başlattı ülkemizde.
44 farklı pazarda seyircisiyle buluşup 201,2 milyon dolar gişe yapan ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’nın, Marvel tarafından yaratılan barışçıl kahramanların yeni zafer öyküsü olarak, neler verebileceği tüm dünyada olduğu gibi bizde de sabırsızlıkla bekleniyordu. Basın gösterimine giderken ben de çeşitli maceralarla soluğu tükenme noktasına gelen Marvel karakterlerinin nasıl bir fark yaratacağının merakı içindeydim doğrusu. Elbette ki bu hikâyenin de özünde iyilerle kötülerin çatışması olacaktı ama asıl önemli olan bu klişenin hangi kıvamda izleyiciye yedirileceğiydi? Bunun detayına geçmeden sıkça karşımıza çıkartılan iyi-kötü, barış-savaş olgularının derinliğine kısaca bakmak istiyorum. Çünkü tüm kahramanlık kurgularında olduğu gibi, ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’nın temeli de bu kavram zıtlıkları üstüne kurulu.
KAHRAMANLAR VARLIKLARINI NEYE BORÇLU?
İnsan hakları, eşitlik, özgürlük ve barış kavramları dünya genelinde öne çıkartılan yaşam değerleri olmuştur her zaman. Ancak tüm bunların önceliğinin sadece söylemde kaldığı da bilinen bir gerçek! İş eyleme gelince, süper güç yaftasıyla dünyayı şekillendirmeyi misyon edinen özgürlükler ülkesinin iç düzeninde bile ne haktan, ne de şiddet karşıtlığından eser yok. Barış bahanesiyle savaşı-kargaşayı-şiddeti meşrulaştıran egemen güçler, bu çıkarcı ikiyüzlülüğü icra ederken insanların birbirlerine karşı üstünlük hırsından besleniyor ne yazık ki… Yönetimler eliyle yaratılan ‘süper kahramanlar’ da bu düzenin propaganda araçları!
Kanlı canlı kişilerin gerçek hayattaki düzmece kahramanlıkları her ülkeye has özellikte ve halkı yönlendirmeye odaklı. Oysa kültür transferleriyle, zihinsel etkileşimler vasıtasıyla toplumlara egemen olmak için sınır ötelerini de kapsama alanına dâhil etmek lazım. Bu amacın dizilerle, şov formatlarıyla televizyon üstünden bir güzel yerine getirildiği, özenti yaşam biçimleri ve dil kullanımındaki bozukluklarla, apaçık ortada. Başka uluslar üstünde tasarruf sahibi olabilmek için bu kadarı yeterli değil tabii… Yanı sıra çizgi romanlardan, kurgu dünyasına uzanarak dünyanın her köşesinde büyük ilgi görür hale gelen filmler de lazım. İşte fenomenleşen ‘süper kahramanlar’ın özünde de aynı baskılayıcı-yönlendirici sistemin mantığı yatmakta. Marvel de bu mantığı en verimli biçimde kullananlardan…
1939’da ‘Superman’ ve ‘Batman’ ile başlayan propagandist çizgi roman kahramancılığını 2. Dünya Savaşı sırasında ‘Kaptan Amerika’yı yaratarak geliştiren Marvel dünyası, savaşın ateşiyle gözdeleşen bu karakterden epeyce ekmek yer. Barış sürecinde rakiplerin de devreye girmesiyle darboğaza düşse bile 60’lı yıllarda ‘Fantastik Dörtlü’ kurtarıcı olur. Kahramanların asıl dünyaya açılma süreci ise çizgi romanların eski ilgiyi kaybetmeye başlamasının ardından süper kahramanların beyazperdeye taşınmasıyla gelişir. ‘Kaptan Amerika’dan ‘Hulk’a kahramanlığa çeşitli vasıflar yükleyerek yol alan, ‘Thor’ ile Dünya dışına uzanan Marvel yelpazesinde en yoruma açık kahraman, bana göre ‘Iron Man’… Zira Tony Stark’ın kahramanlığının yanında silah üreticisi vasfının ölümcüllüğü mevcut! Silah reklamı için süper.
Neticede; 1 Mayıslarda ‘Emeğin çıkarının savaştan değil barıştan olduğu’ nutukları atılsa dahi barış olgusu, savaşçılık ve sömürü için sadece bir araç niteliğinde. Dolayısıyla kahramanlar âleminin bu mini profilinden de görüleceği üzere, dünya genelinde sevilen barış havarisi kahramanlar, tıpkı gerçek hayattaki gibi, varlıklarını ‘savaş’ olgusuna borçlu. Acı ama gerçek.
YENİLMEZLERİN ZİHİNSEL MANİPÜLASYONU
Başlangıcını, tekmili bir arada kahramanlarını müthiş hızlı gelişen saldırı sahnesiyle yapıp doğrudan konuya giren ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’ temposunu düşürmeden ilerlerken, devam filminde de varlık gösteren Joss Whedon’un yönlendirici katkısını anbean hissettiriyor.
Herhangi bir ön açıklamaya gerek duymadan aksiyona balıklama dalarak Hydra’nın planlarını bozmaya odaklanan başlangıçtan itibaren teknik gelişmişliğiyle müthiş bir aksiyon performansı sergileyen film, zihinsel manipülasyon noktasında da aynı beceriye sahip!
Hydra’nın insan deneyinin sonucu olarak İkizleri karşımıza çıkartan yapım, bu yeni karakterleriyle barış maskesinin ardındaki savaşçılığın sivil vatandaşlar üstündeki yıkıcı etkisini vurgularken aynı zamanda ‘Yenilmezler’in zihinleriyle de oynuyor. Kahramanlarımızın bilinçaltlarındaki korkular hususunda bir parça zayıf kalan senaryonun alttan alta verdiği mesajlar ise kendi içinde çelişkili ve yoruma açık… Bunu en net hissettiren de Tony Stark’ın ‘Barış neden bizim zamanımızda olmasın’ mantığının ürünü olarak yarattığı ‘Ultron’.
Yapay zekâlı kötü olarak kahramanlarımızla savaşa tutuşturulan ‘Ultron’, tam anlamıyla güçlü bir manipülasyon aracı. Barışı sağlamayı görev edinmiş ama ne hikmetse bunun için tercih ettiği yol öldürmek! Onun karşısında yer alan kahramanlarımızın barışçılığı da aynı mantık doğrultusunda ilerlemekte. Silah kartellerinin kahraman yüzü Tony Stark kendi ürettiği silahları kötü insanlara satmakta sakınca görmediğini komik bir dille itiraf edebiliyor mesela… Aynı şekilde öfkelenince yeşerip devleşen Hulk da sivil insanların ortamını darmaduman edebiliyor rahatlıkla. Kaptan Amerika’yı kötü konuşmalara dahi tahammül edemeyen dürüstlükte ve otoriter bir üslupla işleyerek, Amerika’nın üstünlük olgusunu kendince saptayan filmde bir de ‘Vision’ yaratılıyor giderayak… Ki o da, romantizm ve aile olgularını en kestirmesinden araya sıkıştıran yapımda, ‘Ultron’ gibi yapay zekâlı bir robot. Ama filmin manipülatif yönüne de katkıda bulunan, çok önemli bir fark var aralarında.
Kendini sorgulayarak kimliğini geliştiren ‘Ultron’, barış nutuklarıyla silahlar üretip satan ve savaşlardan medet uman kahramanlardan soyutlanıp özgürleşebilmiş bir zekâya sahip! ‘Vision’ ise ‘iyi’ kahramanların güdümünde hareket etmekte.
Peki, devam filmi için de malzeme yaratan bu iki robottan hangisi iyi, kim haklı? İplerini kopartıp kahramanları öldürerek savaş sorununun kökten çözüleceğini düşünen ve insanlığın küllerinden doğmasının gerektiğine inanan Ultron mı? Yoksa onca insan ölürken göstermelik bir iki kurtarış yapan… Savaşlarda sürüyle çocuk yok olurken ‘çocuk hayatı için ölümü göze alırız’ manipülasyonunu dramatik sahnelerle zihinlere yerleştirip savaşçılığına kılıf yaratan kahramanların yanında savaşan ‘Vision’ mu?
Sonuçta; Yenilmezler, ‘Ultron Çağı’nı başlattı ama bu yeni ve diğer kötülere kıyasla daha ciddi bir kimlik sunan karakter beraberinde yaşamsal ikilemleri sorgulama sürecini de yarattı. Bu ise kendi iç dünyalarındaki hesaplaşmalarıyla zayıflıklarını sergileyen süper kahramanların barışa değil de savaşa yönelik mantıklarını, dolayısıyla barış oyunu oynayan egemen güçlerin zihinsel manipülasyonunu daha yoğun algılamak adına önemli bir detay!
Olaya sadece Marvel eğlenceliği olarak bakanlar içinse, 1977’den bu yana özünü ve özgürlüğünü kaybeden 1 Mayıs kutlamaları gibi geçmiş olsun… ‘Yenilmezler: Ultron Çağı’ndan dünya gerçeklerine iyi seyirler…
Anibal GÜLEROĞLU