Gerçek hayatta hedeflerine engel gördükleri kişilerin önünü kesen ‘mutlak hâkimiyet’ sevdalısı siyasilerin, çizgi romanlardaki kahramanları da engelleme sevdasına düştüğünü gösteren ‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı/Captain America: Civil War’ isimli dev filmle. Mayıs’ın gözdeleri arasında yer alan filmi biz de, duyanın geldiği bir basın gösteriminde izledik ve merakla beklenen yapımı köşemize taşıyalım dedik.
Malum… Söz konusu kahramanlık olunca, insanlardaki ilgi seviyesi hemen yükselir. Gerçi her kahramanlık öyküsü büyük ilgiyi hak eden türden değildir ama yine de sinema dünyasının bu tür işlere yüklü bütçeler ayırdığı ortada. Çünkü kahramanlık kurgularının getirisi hatırı sayılır miktarda. Dahası Amerika’nın propagandası olma konusunda da büyük avantaj sağlıyorlar. Nitekim İkinci Dünya Savaşı esnasında Kaptan Amerika’yı yaratma akılcılığı sergileyen Marvel, bu özelliğin yarattığı destekle, 1939’dan bu yana başarısını katlayan bir kahramanlık evreni sunmakta dünyaya. Marvel evrenin en büyük özelliği, akılcı yaratıcılığı kuşkusuz!
Çizgi roman kahramanlarının film yolculuğu bilgisayar ve grafik teknolojisinin desteğini alarak gelişirken Marvel’ın kahramanlık öykülerinin bu yaratıcılıkta geldiği nokta, kahramanlar arasında köprü kurarak süper güçler cümbüşüne dönen ‘Yenilmezler’in iç çatışma aksiyonu… ‘Avengers’ ile ilk birlikteliklerini yaşayan kahramanlar, şimdilerde düşmana karşı Amerikan orijinli ‘Yenilmezler’ ütopyasını hayata geçirmeyi bırakıp birbirlerine düştüler. Çünkü hem seyirci ilgisini diri tutmak, hem de Batman ve Superman’i Adaletin Şafağı’nda karşı karşıya getiren DC Comics ile rekabette galip gelmek şarttı. Böylece ‘Yenilmezler’in ‘Yenilmezler’e karşı çatışmacılığı kurgulandı ve Marvel sinema evreninin üçüncü evresi başlatıldı…
SİYASİ OTORİTELER ‘YENİLMEZLER’İ BİLE BÖLÜYOR
‘Kaptan Amerika’ serisinin üçüncü filmi olan ‘Kahramanların Savaşı’nı yorumlamada filme dair ilk görüşüm; bu işin gerek karakterleri gerekse öyküsüyle, Marvel Stüdyolarının gövde gösterisine dönüşen bir yapıya sahip olduğu yönünde! Niye derseniz… Bunu daha iyi ifade edebilmek için içeriğe kısaca göz atmakta fayda görüyorum. Zira ‘Yenilmezler’in başındaki Kaptan Amerika lakaplı Steve Rogers’ın ağırlığını koyduğu yapımın özelliği içeriğinde saklı.
IMAX’te ekstra görsellik avantajı sağlayan film, 1991 yılında Sibirya’daki bir üste kırmızı kaplı defterdeki sözcüklerle emirlere hazır hale getirilen Kış Askeri’nin kendisine verilen gizli görevi tamamlamasıyla açılışını yapıyor. Finalde iç yüzünü öğreneceğimiz bu olayın ardından günümüze gelip Lagos’taki Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü’ne yapılan saldırıyı ve Yenilmezler ekibinden üyelerin saldırganlarla müthiş mücadelesini vererek başlangıcını geliştiren filmin yol haritası, bu esnada istemeden sebep olunan hasarlarla çiziliyor. Büyük zarar vermesi muhtemel biyolojik silahın çalınmasını engellemek için gösterilen çabayı görmezden gelenler, sivil ölümlerini Sokovia’da yaşananlarla ilişkilendirince öykünün hedefi de belirginleşiyor. ‘Yenilmezler’i kontrolsüz güç olarak görüp sayıları sürekli artan süper kahramanların denetim altına alınmasını isteyen siyasilerin tepkilerinden kahramanlarımızın payına düşen, BM’in hazırladığı Sokovia Anlaşması! Kahramanlarımızı, siyasilerin ve 117 ülke yönetiminin emir kuluna çevirme özelliği taşıyan bu anlaşmayı imzalamak, özgürlükten yana duran Kaptan Amerika’ya ters geliyor. Ancak geçmişte türlü silah üretip katliamlara dolaylı yoldan yardımcı olan Iron Man lakaplı Tony Stark, hükümetin ve diğer ülkelerin isteğine uymakta sakınca görmüyor. Hatta onlara öylesine hak veriyor ki, kraldan çok kralcı oluyor. Her iki kahramana da yandaş yaratıp ölümcül bir olayın ardından çatışmacılığı devreye koyan akış da böylece bunca zaman omuz omuza savaş veren ‘Yenilmezler’in bölünmesini ve iç savaşını başlatıyor.
‘‘Siyasi otoriteler ‘Yenilmezler’i bile bölüyor’’ dedirten filmdeki bundan sonraki gelişmeleri sinema keyfine bırakıp yorumuna dönecek olursak… ‘Kahramanlar Savaşı’nı farklı kılan ve Marvel’ın gövde gösterisine dönüştüren özellikleri sıralayarak yorum getirmek en doğrusu.
-‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’nı farklı kılan özelliklerin başında, diğer yapımların aksine doğrularla yanlışların taraflarının net belirginlikte çizilmemiş olması geliyor. Yani filmin dövüşleri bol olsa dahi yenilmesi gereken kesin bir kötü güç yok ortada. Suçu, eşit oranda dağıtırken Hydra’nın kötücül gölgesi ve geçmişin izleriyle yol alan içerikte yaşananlar, değer yargıları ve suçluluk-masumiyet açısından fikir ikilemini beraberinde getiriyor. Dolayısıyla ‘Herkes kendince haklı’ dedirten bu özellik filmi, diğer Marvel işlerinden ayrı bir yere taşıyor.
-Yanı sıra şimdiye kadarkilerin en iyisi diyebileceğimiz kavga sahnelerinde iddialı bir tarz sunan film, birbirlerine galip gelemeyen kahramanlarını kendi amaçları doğrultusunda çarpıştırırken aynı zamanda Marvel’ın yaratıcılığını da test ediyor adeta. Kıyasıya kavgaya girişen ve tüm güçlerini kullanmaktan çekinmeyen kahramanlarını, uğruna savaştıkları davada komediyle duygusal ikilemde bırakan Marvel yapımı, mükemmel denebilecek nitelikteki dövüş sahnelerinde olanca yaratıcılığını koymuş ortaya. Bu yönden baktığımızda özellikle havaalanındaki çatışmalar dikkat çekiyor. Oldukça başarılı karakter yaratımına sahip olan yapım, her şeyi ergen genç edasıyla sorgulayıp hayrete düşen Örümcek Adam ve istediği boyuta dönüşen Ant Man’i karşıt gruplarda değerlendirirken, aksiyonu sanata dönüştüren hayli esprili bir anlatım tarzını benimsemiş. Bu esnada yaşanan şok hüzün de işin çeşnisi.
-Öte yandan Peggy’yi anıp cenazesini kaldırarak o detayı noktalayan film, aşkta yeni nesle el verirken dostluğun, arkadaşlığın ve bunlarla bağlantılı bir örgüde geçmişin sorgulandığı yapısıyla da fark yaratma durumunda. Kaptan Amerika ile Kış Askeri’nin geçmişe dayalı dostluğu bir yanda, hükümet kurallarına uyan Iron Man’in ailevi acısıyla ivme kazanan düşmanlık diğer yanda… Orta yerde de sivillerin kayıplarından doğan hüzün ve intikamcılık formülü! Galip gelen hangisi? Sadakat mi, mantık mı yoksa öfke mi? Belki de hiçbiri.
-Seyirciye bu soruların cevabını düşündüren filmin en önemli yanlarından biri de, ilk kez kendini gösteren Black Panther lakaplı T’Challa karakteri… Chadwick Boseman tarafından başarıyla canlandırılan ve intikamcılık yerine akıl yolunu benimseyerek halkın haklarını savunmaya soyunan bu kahramanın 2018’de kendi serisini başlatacağı gerçeğinde, onun güçlü kuvvetli panterliğini, geleceğin tohumu olarak görmek mümkün. Hadi bakalım.
-Nihayetinde Marvel’ın gövde gösterisindeki son aşama, yapımın konu mantığı… ‘Düşman tarafından yıkılan imparatorluklar zamanla yeniden yükselebilir. Ama içeriden parçalanan bir imparatorluk ölmüştür’ diyerek en büyük zararın içten geleceğine işaret eden yapım, bu mantıkla ‘Yenilmezler’in görüş ayrılığından doğan iç dinamiğini yaratırken aynı zamanda yeryüzündeki tüm iç savaşların perde arkasındaki kışkırtıcılığı da işaret ediyor. Herkesçe bilinmesine karşın hep göz ardı edilen bu hakikati, şimdiye dek Amerika’nın kurtarıcı gücünü dikte edişleriyle öne çıkan Marvel’a ait bir yapımdan duymanın önemi ayrı olsa gerek!
KAHRAMANLARIN SAVAŞI’NDA KİM HAKLI?
‘Güç meydan okumayı, meydan okuma şiddet, şiddet de daha fazla güç ihtiyacını doğurur’ felsefesiyle kısır döngüyü işaret edip büyük güçlere sahip kahramanların sakıncalı yüzünü göstermeye çalışan… Ve şimdiye dek hayranlık duyulan süperlerin de tehlikeli olabileceği yönüne değinen ‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’nı öne çıkartan özelliklerin ardından içeriğini son tahlilde değerlendirdiğimizde… Pazar yerinden Sibirya’ya uzanan kahramanlık şovunun özünü damıttığımızda, devlet eliyle yaratılmış bir grup süperin kurgusal öyküsü üstünden, koltuk gücüne sahip siyasilerin güç kaygısını dile getirme özelliği çıkıyor karşımıza!
İçeriğinde iki can alıcı yön yaratıp ‘Cömertlikle suçluluk arasında bir bağ var mı’ sorusunu akıllara düşüren yapımın bu kaygısında süper kahramanlardan ziyade insani detaylar açığa çıkmakta. Şöyle ki; Ne siyasiler, kendilerini koltuklarından edebilecek çaptaki dev güçlerin denetimsiz bırakılmasını istemekte… Ne de tehlike anında tüm riski üstlenen kahramanlar, kötüleri durdurma savaşında yetkinin otoritelerin elinde olmasını kabullenmeye yanaşmakta. Peki, bu durumda kim haklı? Kahramanların suçlularla mücadelede sebep oldukları sivil ölümlerini bahane ederek, onların hareket kabiliyetini koskoca bir kitap halindeki anlaşma maddeleriyle kısıtlamayı, kısacası ipleri eline almayı isteyen siyasiler mi? Yoksa yarattıkları olumsuzlukların bilincinde olan ama buna karşılık kişisel riskleri göze alıp doğru bildiği yoldan ilerleyerek çözümü hedeflerken, faaliyetini kendince yürütmek isteyen kahramanlar mı? Sivil vatandaş bu işin neresinde derseniz… Onlar, siyasilerle kahramanların savaşındaki piyonlar!
Sonuçta; ‘Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’, Marvel çizgi romanlarındaki en büyük hikâyelerden biri ve ayakları yere basan, çarpıcı aksiyonlarla dolu bir içeriğe sahip. Bu içeriğin seyirciye yansıması da, kimin haklı olduğuna dair görüş tartışmacılığı şeklinde! Seyirci, dış mihraklar tarafından tetiklenen aile içi kavgacılıkta yasalarla duygular arasında kalırken hayata dair pay çıkartıp kendine yakın gördüğü fikir doğrultusunda kahramanını seçebilir. Yani Marvel bu kez öyle bir öykü yaratmış ki, filmin neticesi ne olursa olsun doğruyla eğri konusunda tercih tamamen seyirciye bırakılmış. ‘Yenilmezler’ Yenilmezlere karşı dururken karar sizin açıkçası. Marvel evreninde kahramanlarınız bol olsun diyerek koyalım noktayı.
Anibal GÜLEROĞLU