Efsane yaratmak, her çağda insanların vazgeçilmez ihtiyaçlarından olmuştur. Kimi zaman var olan birileri, aşkları veya yaptıklarıyla öne çıkartılıp taşıdıklarının çok üstünde anlamlar yüklenerek efsaneleştirilmiştir… Ki burada gerçeküstülükten ziyade tutku ve taraftarlıkla yaratılan övgü ve abartının belli kitleleri etkileme durumu söz konusudur.
Kimi zaman da varlığı ispat edilemeyen mitolojik unsurlar hayal ürünü öykülerle yüceltilmiş, insanların sahip olmak isteyip de olamayacakları vasıflara övgüler dizilmiştir. Gerçeküstücülüğün ve gizemin hâkimiyetindeki bu tür hikâyeler nesilden nesle aktarılırken ölümsüzlüğün, gücün ve kahramanlığın felsefesi bazı değişimlere maruz kalsa da, özlerinde tüm insanlığın ortak motiflerini taşıma özelliğiyle öne çıkmıştır.
Bu iki efsane türü arasında en çok hayal kırıklığı ve tartışma yaratanlar tabii ki, gerçek kişilere dayananlar olmuştur. Kıyaslamayı daha net yapabilmek için güncel iki örneği, ZeyKer ve Herkül’ü ele alalım.
İNTİKAM ALIR GİBİ BİR FİNAL
Güzel bir başlangıçla yola çıkıp gönülleri fetheden ‘Güneşi Beklerken’ dizisinde ‘ZeyKer’ aşkı, çocuksu masumiyeti ve sevimli çekişmeleriyle izleyicinin gözünde bir efsaneye dönüşmüştü.
Ancak efsane aşkların zaman içinde gücünü artırıp devleşmesine karşılık ‘Güneşi Beklerken’in senaryo azizliğine uğrayan ZeyKer ilişkisi, bölümden bölüme yüceltilmek yerine adeta oyuncağa çevrilmişti. Bilerek veya bilmeyerek yaratılan bu olumsuzluğa tüyü dikip ZeyKer’in romantik ve büyülü havasını yerle bir edense, ‘‘Keşke dizi Zeynep’le Kerem’in balodaki romantizmiyle noktalansaydı’’ dedirten final bölümü oldu!
‘Final değil fiyasko’ mesajıyla ilk andan tepkimi gösterdiğim bu bitiş sanki birilerinin intikamı gibiydi. Sahnelerdeki mantıksızlıkların doruğa çıktığı, karakterlerin şirinleşmeyi saçmalığa dönüştürdüğü ve kalem tutan ellerin fanlara dizi üstünden mesaj yollamaya giriştiği finalde ne tat vardı ne de bunca rağbet gören diziye yaraşır bir özen kaygısı. Sanırsınız bu bölümü yaratanlar, fırsat bu fırsat demiş, eteklerindeki taşları dökmek istemiş.
Babalığa hiç yakışmayan Can’a ‘Bu başroldekiler de sevişsin artık’ gibisinden taş vurucu sözler söyletip, dizi oyuncusuna dönüştürülen Melis’e yönelik ‘Herkesi oyuncu yapıyorlar’ şeklinde eğreti replikler yazıp senaryo ve oyuncu eleştirilerinde bulunanlarla alay edercesine sahneler yaratanlar, bu zoraki finalde adeta ‘intikamcılık’ hedefi gütmüşler.
Sayer Koleji’ndeki ‘kontrollü yangın’ bile denilemeyecek bir kepazelikte gerçekleştirilen yangın olayını sergileyerek iyice dibe vurup ‘Bu okulun yangın alarmı ve söndürme sistemi yok mu? İçeride yangın varken dışarıya bir parça dahi duman çıkmaması normal mi’ diye düşündürterek baştan savmacılıkta kendilerini aşan dizi dâhileri, Zeynep ile Kerem’i ve diğer çiftleri birleştirerek sözüm ona bu masalı tatlı sona bağlamışlar. Aksaklıkları aklama hedefli masalcılıklarını perçinlemek için de ZeyKer’in çocuğunun adını MASAL koymuşlar… Kim bu masalı yer, çocuğuna bu ismi koyarsa artık!
En orijinal tipi olarak Sedat’ı gördüğüm finalde, Cihan karakteriyle sergilenen olumsuzluklar ise apayrı bir yer tutmakta. Kötü örnek olma konusunda efsaneye dönüşme kapasitesine sahip bir hale getirilen Cihan’ın kendi ağzından çıkarttığı düdüğü, mikrop vs düşünmeden küçücük bebeğin ağzına sokmaya çalışması… Tülin’den olma oğluna karşı abartılı bir umursamazlıkla hareket ederek sorumsuz babalığı hoş görülebilir hale getirmesi… Bunların başlangıçta ailesine-kızına bağlı, vazifelerini bilen ilgili bir baba figürü olarak sunulan Cihan’la bağdaştığını kim iddia edebilir? Belli ki final bölümündeki palyaçoluğa özenen, ‘Alo çekmiyor…’ şaklabanlıklarıyla cart curt eden Cihan’ı yaratanların çocuk hassasiyeti ve sorumlu baba algısı da yerlerde sürünmekte!
‘Öyle bir final yaratalım ki, bölümler boyu tepkileriyle bize kan kusturanlardan hıncımızı çıkartalım’ mantığıyla karşımıza getirilen finalinde, kakalı Masal’ın bez değiştirme muhabbetinde efsanesini sıfırlayan ZeyKer’den geriye akıllarda ne kaldı derseniz?
Koca bir sıfır ve doğurdu doğuracak bir halde olan hiçbir kadının bırakın yapmayı, aklına dahi getiremeyeceği sahte doğumla plastik bebek pırtlatma sululuğu!
Kas hayvanlığını, doğumun başladığını söyleyen karısını kucaklayıp hastaneye yetiştirmekle göstermek yerine, abuk sabuk hareketlerle doğurtmaya soyunan Kerem’i iyice saf köylü durumuna düşüren, efsaneyi yerle bir etmenin ötesine geçen bu saçmalığı akıl etmek de hiç kolay değil hani. Artık izleyiciyle mi kendileriyle mi kafa bulmuşlar bilinmez.
Karnı bir büyüyen bir küçülen Yağmur’u dahi, hamileliğine aldırmadan, havuza atlatanların alaycı dizi mantığına karşı biz de, ‘Final diye bu kadar da özensizlik, zıvıtıklık olmaz ki’ diyerek katledilmiş efsaneyle ilgili son yorumumuza koyalım noktayı.
HERKÜL’Ü YORUMLARKEN DİBE VURMAK
Zeynep ile Kerem’in ekran macerası intikamcı bir fiyaskoyla sonlanırken akıllara yer eden ‘kas hayvanı’ sıfatının televizyondaki varlığı da noktalanmış oldu. Buna karşılık efsanelerin kurgu dünyasındaki macerası farklı yapımlarla hep sürecek. Beyazperdede yer almanın ardından kimilerinin yersiz yorumlarına muhatap olup efsanesi zedelenen ‘Herkül’, hem bu kas hayvanlığının doruğa çıktığı etkileyici bir karakter hem de kuvvetin dünya çapındaki timsali…
Mitolojiden günümüze, fizik ve moral gücüyle özdeşleşerek farklı alanlara ilham olan Herkül’ün, efsanevi kişiliğini bilmeyen yoktur. Zeus’un gayrimeşru oğlu olan ve kendisine verilen 12 görevle gücünü ispatlayan Herkül(Herakles), Yunanistan’da hem tanrı hem de kahraman olarak saygıyla anılırken çeşitli çalışmalara da konu olmuştur.
Bu çeşitlilikte birileri Amerika’dan esen Herkül rüzgârlarına takıp fırtına biçmek için kolları sıvarken bizim hedefimiz, kurgu dünyasındaki son Herkül’e yakıştırılanlar. Aslında her ikisi de mesnetsizlik noktasında buluşuyor ama… Tercihimiz kurguların zararsız dünyasından yana.
Amerika’nın ‘işkencehane’ olarak kullandığı uçaklarına Herkül ismini vermesi sayesinde nefret ve insanlık suçuyla dahi özdeşleşen mitolojik kahramanın son yansıması, ‘Herkül: Özgürlük Savaşçısı’nın üstünde özellikle durmak istedim çünkü hem medyamızda hakkında çıkan yorumlar bir hayli yanıltıcı, hem de bayramda vakit geçirmek için iyi bir seçenek.
HERKÜL, TAM DA OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ!
Yapım bilgilerini alıp bunları film eleştirisi olarak sunanlara ya da hiç izlemedikleri yapımlar hakkında işkembeyi kübradan atanlara ne demeli bilemiyorum. Tıpkı esinlenmelere göz yuman yapımcılar gibi, bu uyanıklığı yapanların da destekçisi, haberlere koydukların resimlere dahi dikkat etmeyen ciddi yayın organları olduktan sonra denecek şey yok zaten. Bunların ötesindeki fikir beyanlarına baktığımızdaysa, pek çok gülünç yanılgı çıkıyor ortaya.
Ana sorun, ‘Muska’da başrolü paylaşan Aslı Şahin’in de işaret ettiği gibi izlemeden yorum yapılması veya fikir sahibi olabilmek için önce bilgi sahibi olma ihtiyacının hissedilmemesi!
Kimisi; şimdiye kadar Herkül’ü sarışın veya kumral, dev boylu biri olarak bildiğimizden ve yeni Herkül’ün bunlara kıyasla kısa kaldığından söz ederek karakteri küçümsüyor… Kimisi de, bu Herkül’ün mitolojideki kimliğinden tamamen soyutlandığından dem vuruyor. Oysa bunların her ikisi de gerçeklere uymayan, seyirciyi hatalı motive edecek türden beyanlar.
Şimdi şöyle bir bakarsak… 1958’de Steve Reeves’in canlandırdığı Herkül’ün sarışınlıkla uzak yakın ilgisi yok. 1969 yapımı Herkül New York’ta filmindeki Arnold Schwarzenegger için sarışın demek mümkün mü? Kısacası, Herkül: Efsane Başlıyor’daki Alacakaranlık ünlüsü Kellan Lutz’un çakma kumrallığını saymazsak geçmişten günümüze Herkül karakteri hep esmere yakın. Yani tam da yeni Herkül, Dwayne Johnson gibi. Bu tip farklılığı üstüne yapılan en komik yanlış ise öncekilere kıyasla Dwayne Johnson’ın daha kısa boylu olduğu söylemi…
Bir şeyi yazıp eleştirirken araştırmak gerek! ‘Fast and Furious 7’ ile bir kez daha karşımıza çıkmaya hazırlanan Dünya Güreş Federasyonu sporcusu 120 kg.’lık Dwayne Johnson’ın 1.96’lık boyuna karşılık Arnold Schwarzenegger 1.88, Steve Reeves ve Kellan Lutz da 1.85…
Üşenmedim araştırdım ve paylaşmak istedim. Çünkü kafadan atma yanıltıcılıkların okurlara sunulması artık kabak tadı vermeye başladı. Ekranlardaki çoğu haber programı, gerçekleri olduğu gibi değil de kendi yorumlarıyla saptırarak, istediği biçimde aktararak verdiğinden akıllar zaten yeterince bulandırılmakta. Bari kurguların dünyasına bakışlar gerçekçi olsun.
Dwayne Johnson sayesinde hiçbir küçümsemeye yer bırakmadan gayet güzel canlandırılan Herkül’ün mitolojideki kimliğinden tamamen soyutlandığı yanılgısına gelince… Sanırsınız Show’dan Kanal D’ye transfer olurken ‘Analı Oğullu’dan ‘Anasının Oğlu’na dönüşen dizi hallerindeki baştan aşağı değişim vurgusunun yönlendiriciliği baz alınmış.
Oysa Herkül’ün mitolojideki 12 görevinin anlatımıyla açılışını yapan film, hemen hemen efsanedekiyle aynı yolu takip etme istikrarında. ‘Aslan ve karga görülmemiş bir anlaşma yapacak’ öngörüsüyle gelişen öyküdeki tek popülerlik, görevlerin ücret karşılığı üstlenilmesi. Efsanede, Hera’nın oyununa gelip karısını ve üç oğlunu öldürmenin karşılığında ceza olarak 12 görevi yerine getiren Herkül burada daha Amerikanvari bir organize kurtarıcılıkla donatılmış… Zorlukların üstesinden gelmek ve toplumları kurtarmak için yarı tanrı olmaya gerek bulunmadığı, gücüne güvenmenin ve inancın yeteceği mesajını vermek istercesine!
Neticede; ‘Şiddetle uğraşanlar, şiddeti çeker’ ve ‘Kendimizi nasıl gördüğümüz değil, başkalarının bizi nasıl anladığı önemli’ türünden mesajlarla mitolojik kahraman üstünden felsefe yapan, içeriğin alt mesajlarından biri olarak mülteci sorununu da dile getiren ‘Herkül: Özgürlük Savaşçısı’, günümüze yönelik böylesi gerçekçi eklemeler dışında, bu efsanevi kahramanı tam da olması gerektiği gibi işlemiş. Zaten yönetmen Brett Ratner da, Herkül efsanesini mitlerle çelişmeyen ancak daha insani özelliklerle vurgulayan biçimde tasarlamış.
Dolayısıyla, ‘ZeyKer’ aşkını ‘bez değiştirme kaygısındaki çift’ haline getiren ‘Güneşi Beklerken’in finalindekiyle paralel bir küçültücülük taşıyan ‘Paralı asker’ vurgusunun aldatıcılığına kapılıp kaslarıyla göz kamaştıran Herkül efsanesinin, takım ruhuna yönelik yenilikçilikle klasiği birleştiren başarılı yorumunu hafife almamak lazım.
Son söz: Çok daha etkileyici bir finalle yollanması mümkün olan ZeyKer harcandı gitti. Bari aksiyonundan kurgusuna gayet iyi bir tablo ortaya koyup devamı için açık kapı bırakan Herkül’ü, kötücül ve yersiz eleştirilerle harcamayalım. Efsane yaratmak da, efsaneleri katletmek de kolay. Önemli olan efsanelerin hakkını verip layıkıyla yaşatabilmek!
Anibal GÜLEROĞLU
www.twitter.com/guleranibal